Aşırı hızlı geçmekte olan 2000'lerin yoğun ötesi insanının "boş boş oturma" lüksü elinden alındığı için, bazı küçük ama önemli ayrıntıları gözden kaçıranlarımız olabilir diye yazıyorum bu yazıyı.
Çocukluğumdan beri pek sık görmediğim, en sonuncusunu da 1998 yılının Ağustos'unda Rumeli Hisarı'ndaki Yeni Türkü konseri sırasında gördüğüm bir alamet-i farika, geçen hafta şans eseri tekrar karşıma çıktı: Ateşböcekleri! Aman tanrım, tevellüt kaç benim ya?!? Rumeli Hisarı konseri mi kaldı, Yeni Türkü mü kaldı ki ateşböceği kalsın?!? Ateşböcekleri.. Hayır tiyatro sanatçıları Ercan ve Yalçın değil - aman tanrım, yine aynı şey, bu adamları yeni nesile nasıl tanımlarsın şimdi?!? - benim bahsettiğim, bildiğiniz böcekgillerden ateş böceği. Hiç rastlamamış olabilenler çıkacağını düşündüğüm için - sevdiceğim de bunlardan biri çünkü - önce size bu böceğin bir nüshasını göstermeliyim.
İşte bu, o. Ama bu renkli halini görebilmemiz pek mümkün değil çünkü onun tercihi "gecelerin kadını" olmak. Simsiyah geceyi yanıp sönerek aydınlatan ufacık florasan lambalar gibiler, yeşil yeşil minicikler. Karanlık gecelere tuhaf bir huzur verirler, en azından ben öyle hissederim çünkü bu böcekleri çocukluğumun ışıksız ve ufak Ege kasabasında hayranlıkla izlerdim geceler boyu. Sonra dediğim gibi, yıllarca kayboldular ve bir gece Rumeli Hisarı'nda - tam da Derya "işte bu yüzden, sırf bu yüzden işte, yeni bir isim verdim sana: Destinaaaaaa!" derken - aniden karşıma çıktılar. Onlar benim Alcatel'in (yeni nesile not: cep telefonuydu bu) yanıp sönen yeşil ışığına aşık, ben onlara.. Yine yıllar sonra, bu sefer geçen hafta Palawan'ın ufak ve yine elektriksiz adasında, yine dalga sesleriyle uykuya dalmak üzereyken, birden odada yanıp sönmeye başladılar. Sevdiceğim inanamadı, sonra çocuk gibi heyecanlandı, sonra hayranlıkla izledi benim gibi, kapkaranlık odadaki minik gece fenerlerini. Çok güzeldi..
En azından bazı çocukların hala ateşböcekleriyle büyüdüklerini bilmek güzel..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder