Haziran'ın nasıl geçtiğini anlayamadım.. Hani durulmayan istasyonlar gibi der ya Sait Faik, öylesine hızlı geçtik Haziran'ın içinden ve birden Temmuz durağı'na geliverdik.
AĞIRLADIM:
Oz.'un gidişinden iki gün sonra M.'in doğum günü vardı ve annemle babam ona sürpriz yaparak Türkiye'den geldiler. En son Corona öncesinde yani 2,5 sene önce gelmişlerdi, bu ziyaret çok iyi geldi hepimize. Çocuklar öğlene dek okula gittiler, ben de ailemle aynen kendi çocukluğumdaki gibi "çekirdek 3'lü" olarak bahçede kahvaltı ettim, sohbet ettim. Sonra çocukları okuldan alıp, tatile özel yoğun yüzme antremanına götürüp getirdim, öğleden sonra da bazen göle, bazen parka gittik hepbirlikte. Annemin dizleri sorunlu olduğu için fazla yürüyemesek de, sanırım mümkün olduğu kadar gezdirebildim onları. Oz'la bir, sonrasında annemlerle 2 hafta, bana gerçekten çok iyi geldi..
KUTLADIM:
M. bu sürprizden en mutlu olanımızdı tabii. Umuyorum ki çok güzel bir doğumgünü geçirdi. 11 çocuk ve 5 yetişkindik evde! Önceki geceden pastasını kendim yaptım ve oynayacağımız dedektiflik oyununu hazırladım. Bu dedektiflik oyunu tam bir saatimizi aldı, mahallede kaldırıma tebeşirle oklar koyup önceden belirlediğim ve balonlarla işaretlediğim 12 durakta 12 bilmece/bulmaca çözdük ve katilin kim olduğunu anlamaya çalıştık (tabii ki benmişim katil, Allah Allah!)
Sonra eve gelip pastamızı kestik. İçinde 1kg çilek püresi, dışında da çikolatalar, şekerlemeler olan 9 yaş pastası - sonunda - yaptığım en iyi pasta oldu. Tabii ki Türkiye'deki pastane pastalarının yanından geçemez ama el emeği, sevgi, bir sürü de çilek yani..
ÇALIŞTIM:
Annemler döndükten iki gün sonra, F. çocuklarla 4 gün İtalya'ya kampa gitti, ben de bir önceki postta anlattığım gibi günümü gün ettim, hakikaten nasıl iyi geldi bu aralık bana anlatamam. Pazartesi günü okullar geri açıldığında, ben de resmen çalışmayı ve rutinimi özlemiştim!
Tatil dönüşü iki hafta boyunca haftanın 4 günü Ukraynalı kızlarla toplantılarımız vardı ve 5. işgününde de üstüste, soluksuz diyebileceğim bir tempoda danışanlarımı görmek durumunda kaldım ama öyle yüksekti ki motivasyonum, yorgunluğu bırak, neşeyle çalıştım. Karşı taraftan da defalarca teşekkür aldım "C. Hanım siz beni herşeyimi kaybettiğimi düşündüğüm bir anda yeniden hayata bağladınız" dedi bir kız çocuğu.... Daha büyük bir ödül olabilir mi? Neden çalışıyorum sorusunun cevabı çok açık benim için.. Darısı "neden yaşıyorum" sorusunun da cevabına :))
İLK HASATI ALDIM:
Bahçeme 21 baharında diktiğim çeşitli orman meyveleri, bu sene sıcak giden havalar sayesinde daha da erkenci, her sabah bir avuç meyve topluyoruz.. Hiç gübre ve ilaç kullanmadığım için yarısını da toplarken dalından yiyoruz, gerçekten büyük keyif!
Küpe çiçeklerim, sardunyalarım ve karanfillerimden sonra, güllerim de açtı; bu sene beyaz, pembe, sarı ve kavuniçi güllerim var. Diğerlerine çaktırmayın fakat ennnn sevdiğim bu:
OKUDUM - DİNLEDİM - İZLEDİM:
Bu ay güzel okudum, tortuya arada yazıyorum zaten okuduklarımdan alıntılar ama beni en çok etkileyen, Sait Faik'in yıllar önce başka bir ruh haliyle okuduğum Alemdağ'da var bir yılan'ı oldu. Neden bilmem, bu öyküleri çok içimde yaşadım yeniden okuduğum şu son haftalarda.. Bazı kitapları her okuduğunda farklı katmanlarına girebilmen, ne kadar hoş.
Hani bazen insan "keşke şu satırlar sadece bana yazılmış olsa.." der ya, aslında her yazılan sadece sana yazılıyor zaten. Ve senin her okuyuşun da farklı anlamlara ve deneyimlere açılan bir pencere oluyor.
Okuduğumun içine girdiğimde, hayatın başka alanlarında da karşıma o öykülerden bir şeyler çıkar hep. Yine öyle oldu. Sait Faik'in satırları ile Comfortably Numb'ın sözlerinin 20 sene arayla birebir aynılığını keşfettim meselâ. Ya da All for Mankind'ı izliyorum bir süredir ve oradaki duyguyla Hişt Hişt'in son paragrafının paralelliğine şaşırıyorum.. Hele çağımızın en ses getiren filozoflarından Judith Butler ile Sait Faik’in aynı paydada - hepimizin ortak paydasında - birleştiği satırları yakalayabilmek..?
VEEE GURUR DUYDUM:
Haziran, Pride month. Bu ay ne yaptın dersen, tabii ki renkli foroğraflar çektim, kutladım vs ama, asıl bir başarı kazandım ki, onun ağzımızda kalmasını istediğim güzel tadıyla bitirmek istiyorum aylık yazımı. Çünkü evet; GURUR duyuyorum.
Çocuğunun LGBTQ birey olduğunu çok zor kabullenen bir ebeveynle çalışıyorum bir süredir. "Bu bir hastalık, bu benim suçum, sürekli medya önümüze çıkarıyor ondan böyle oldu, ama çocuğum çok zorlanacak ve üzülecek" derken derken, şu an evladını her şekilde kabul edebilen, homofobik yaklaşımlara karşı dimdik durabilen, cevap verebilen, çocuğuyla ilişkisi daha güçlü ve bağlı bir anneye dönüşmesinde kendi yoğun çabası kadar benim de emeğim olduğunu biliyorum! Birilerinin yaşamına dokunmak ve iyileştirmek; işte bu beni çok mutlu ediyor sevgili blogcuğum, hem de çok!
Bu ayki etkinliklerimizden biri de LGBTQ bayrağının renklerine ait fotoğraflar çekmekti, benim bayrağım böyle oldu :)
Ben ay boyunca gökkuşağını ararken, bu da şans eseri önüme çıktı: