Ne isterdim biliyor musun? Ufacık bir ev, genişçe bir arazi, mümkünse denize ya da bir dereye, kıpırdayan ya da akan bir suya yakın.. Öyle lükste de gösterişte de gözüm olmadı hiç.. Sakin, sessiz, kendi halinde. Kendi kendini devir daim ettirebilen bir yaşam. Çok mu işi olur, olsun varsın. Ben biliyorum girdiğim yeri güzelleştireceğimi.. Basit bir yaşam. Bolca sevebilmek.. Doğayı, hayatı.. Belki kendimi bile.
Burada, Almanya'da bunu yapamaz mısın? dersen.. Yapamadım. Çok fazla sorumluluk var, sürekli benden bir şeyler bekleniyor. Değil böyle bir hayata, kendime zaman ayıramıyorum bazen.. Ayırdığımda da suçluluk duyuyorum, sürekli birilerinin beklentilerine koşmam gerekiyor hissi var üzerimde. Kültürün "boş duran"a bakışı nedeniyle belki. Ama sadece his de değil, his olsa bir şekilde eeeh dersin, sonuçta bencil yaratıklarız biz insanlar. Bir noktada yeter deriz ama bu his değil, gerçek bir yük. Bazen gece 3'te uyandırıp "hay bin kunduz şunu unuttum ya" dedirten, bazen sıkıntıdan dağ tepe yürüten, bir yetememek, yetişememek hissi.. Ondan kendimi yalnız hissetmem, yoksa çevremde yeterince insan var gülüp eğlenebildiğim ama ağladığımda yeterince destek yok, tüm yük benim omuzumda.. Hasta olmaktan, ölmekten korkum bile bu nedenle. Üç kaburgayı kırıp ertesi hafta çocuk kucaklayan kaldıran olmam da bundan. Ben yapmazsam çünkü kimse yapmayacak.
Hayır vazgeçilmez ve yeri doldurulamaz sanmıyorum kendimi. Elbet yerim de dolaaar, unutulurum da. Benim gibi binlercesi var. Sevgi arsızı da değilim, karşımdaki sevmezse sevmesin.. Önemli olan benim hissettiklerim, sevebiliyor oluşum, sevebilmiş olmam.. Hayır sandığımın aksine, aslında mükemmelliyetçi de değilim, çünkü hırs yok içimde bir damla. Kendimi kimseyle karşılaştırma yok. Ama söz verdiğimi yaparım, ölsem yarım bırakmam.. Sözüm kendimedir çünkü. Çocuk yaptıysam, layıkıyla bakarım. Sonuçta dünyaya gelmeyi onlar istemedi ve onlara sunabileceğim, imkanlarımın elverdiği en iyi çocukluğu yaşatmak benim görevim. "Olduğu kadar" benim defterimde yok.. Çok denedim, olmuyor. Nereden geldiğini bilmediğim, çözemediğim bir suçluluk duygusu tıkıyor boğazımı.
Bunu ben mi yaptım? Eşime meselâ "dur o öyle yapılmaz" mı dedim ya da "aman bırak ben yaparım" mı dedim? Onu demotive ettim ve bir süre sonra vazgeçirdim, onun görevlerini de ben mi yüklendim? Hayır sanmıyorum.. Yaptıklarına teşekkür ettim ve son yıllarda kaliteyi de takmamaya başladım.. Bu da değil..
Ya da kültürden öğrendiğim bir şey midir bu? Kadın 10 görevi yüklenir, erkekse büyümeyen bir çocuktur, onu öyle kabul et, hı-hı de geç, bildiğini oku.. Hayır sanmıyorum. Annem geleneksel bir kadın değildi, babam %50 olmasa da %30-40 yüklenirdi görevleri. Ailenin kadınları güçlü ve aşırı başarılı örnekler önümde.. Yok o da değil..
Peki ne?
Nedir beni "amaaaağn, mızmızlanırsa mızmızlansın, istediği kadar ağlasın sinirlensin, bu benim hayalim, ben bunu yaparsam mutlu olacağıma ve dahası bunu hak ettiğime inanıyorum" diyip Urla'ya taşınmaktan alıkoyan? Hattâ "yeter artık, gelen gelir, gelmiyorsanız da ben bir süre gidiyorum çünkü buna gerçekten ihtiyacım var" diyemeyişimin nedeni? Çünkü bensiz de gayet başarırlar, biliyorum, hatta belki daha bile iyi başarırlar çünkü onlar için “olduğu kadar” yeterli bir ölçüt.
Yalnızlık mı peki? Biri olsa yanımda "ben seninle her şeye varım" diyen.. Onun güvencesini mi istiyorum ya da sadece C.'ye, kendime güvenemeyişim mi.. Belki. Tek başıma da başaracağımı biliyorum aslında, zaten hep tek başıma başarmadım mı?
O zaman geriye tek bir şey kalıyor..
Kızım bebekken ilk defa onu annemlere bırakıp eşimle yemeğe çıktığımız gece, kızım kolikli bebek, annemler 35dk sonra yemek yediğimiz yere gelmişlerdi ellerinde ağlamaktan şişmiş bir bebek ve sinirleri fırlamış bir dede, arada kalıp stresten patlama noktasına gelmiş bir anane.. Babam "yaptıysanız bakacaksınız" diye kükreyip çocuğu bize iade etmişti. Belki o gün anladım, artık geçmiş hayatım bir daha dönülmemek üzere sona ermişti.....
Bazen ona bakıyorum. Uyurken melek gibi bir yüz.. Uyanıkken de fena değildir :) ama çok güçlü bir karakteri var, kolikli bebeklerin çoğu gibi..
Geçen gün meselâ pankart açtı okulda, yemeklerden memnun değilmiş, Greta Thunberg gibi protesto edecekmiş, işin komiği tüm çocukları ve 4 de öğretmeni ikna etmiş, hepsi pankart açıp gösteri yürüyüşü yapıyorlardı okula gittiğimde.. Gurur duydum duymaz mıyım! Ama herkes aynı düşünmedi tabii, bazı anneler sinirlendi, pankartları yırtmaya kalkanlar, çocuklara bağıranlar.. Faşizmin doğuşu.. "Kızım" dedim, "sen çok muhteşem bir şey yaptın, sen istemediğin bir şey için mızmızlanıp oturmak yerine, bir fark yaratabilecek bir eylem yaptın. Sonuç belki değişmemiş olabilir, yenildin ama denedin de yenildin.. Hiç denemeden yenilmekten bin kat iyi bir sonuç bu.."
Yaşı 8.
Bazen onun annesi olmak çok zor. Bazen çok güzel. Bazen ondan sıkılıyorum. Bazen onsuz yaşayamayacağımı düşünüyorum. Bazen kaçıp gitmek istiyorum. Bazen kapana sıkışmış gibi. Bazen nereye kaçarsam onu da götürmek istiyorum. Bazense ondan kaçmak.. Belki bu kadar uçta değil ama her annenin benzer hisler duyduğunu biliyorum. Dile getirmese de..
O nedenle, Urla'ya hayır diyeceğim. Çünkü bana "ben varım, ben senin yanındayım." diyecek kimsem yok ve tek başıma tüm bu değirmenlerle ve özellikle de kızımla savaşmak istemiyorum..
Bu akşam bir mail yazacağım. Bu seneki teklifinize hayır diyeceğim çünkü kızım bu sene hazır değil ama seneye onu ikna edebilirsem (ki edeceğimi düşünüyorum çünkü "nasılsa okul değişecek" fikri onu yatıştırıyor) yeniden başvuracağım ve umarım o zaman şansımız yaver gider ve bizi yine kabul edersiniz, diyeceğim. Sonra bilgisayarı kapatacak, bir bardak kırmızı şarabımı alıp, tek başıma bahçeye çıkacağım. Elma ağacımın tam yanına oturacağım, biraz göğe bakacağım, biraz içeceğim, belki çakırkeyf de olurum.. Bu şartlarda böyle davranman gerekiyordu diyeceğim.
Vazgeçmedin, sadece erteledin diye kendimi avutacağım.
Evet. Böyle yapacağım.....
Hamiş. Kararımı verdiğim için, bir önceki yazıyı sildim fakat tekrar, yorumlarınız için çok teşekkür ederim, gerçekten çok iyi geldi bana..