21 Ekim 2024 Pazartesi

Ekim: hop hop hop hop ve cup

Bu ay yürek hoplatan bir iki konu vardı gündemimde. Çok düşündüm taşındım, aman ne tarttım ne tarttım, sonunda da tabii hayat kendi bildiğini okudu :) Hayat hep böyle değil midir zaten..

İlk hop; tabii ki evdeki hoppidikler. İkiyken bire düşen, sonra yine ikiye yükselen tavşanlarımızdan bahsediyorum. Aman neler yaşadık bir aydır! Tavşanlar grup halinde yaşadıkları için tek bakılmıyorlar. Ben hayvanların barınaktan alınmasından yanayım, başvurduğumuz barınağın kuralları gereği evimizde en az 6mt2 alanı tavşanlara ayırmamız gerekiyordu ve bizim halihazırdaki tavşan odamız 5mt2 olduğu için, barınak görevlisi nuh dedi peygamder demedi :)) Tam Alman kafası. Neyse Eylül boyunca biliyorsunuz marangozlukla uğraştım ve bence amatör biri için oldukça güzel bir iş çıkarttım. Hem de 6 değil tam 8mt2lik bir alan hazırladım. 

Ekimin ilk günü Prens Fridolin teşrif ettiler, yanında uleması ile :)) Ulema dediğim barınak görevlisi kadın. Kadın tüm evi gezdi, 2 saate yakın oturdu evimizde ve tavşanları izledi. Ben bizim cadoloz kız bu Prens kılıklı Fridolini çiğ çiğ yer yahu diye düşünürken, sen bizim kız bir kork, bir panikle kaç, korkudan yemek bile yeme, su içeme! Beriki ortama bi yayıl, dağdan gelip bağdakine terör estir.. Aaa noluyor yahu? 

Kızımız ırkçı çıktı, siyah erkekleri beğenmiyormuş meğerse :)) Ben çok stres yaptım, kızı kucağımda besliyorum falan, inmiyor kucağımdan... "Böyle olmaz gitsin bu siyah popolu şey" diye tutturdum tabii ben. Barınak görevlisi kadını arıyorum her gün, kadın tutturdu: "Olur bu iş ama 2 haftadan biraz uzun sürer, sabırlı olacaksınız" diye.. Ay öbek öbek tüyleri kızımın yerlerde.. Gitsin bu siyahi fitbolcu, istemezük!

Fakat kadın haklıymış. Hakikaten önce panikle kaçmalar bitti, sonra "gitmiyo bu şey galiba" evresi başladı, yanyana ama yokmuş gibi davranmalar falan. Sonra bir gece aynı kaptan marul yediler (yemeğe çıktılar hahaha) veeee finalde mutlu son, hakikaten kadının dediği şekilde tam 2 hafta 3 gün sonra, yani dün, ilk defa bunları kenarda gizlice öpüşürken yakaladım :)))) Bakınız tavşan öpüşmesi:

Ohhh şükür. Hoppidikler mutlu :) Ben mutlu. Hâlâ içimdeki temizlik obsesyonlu Türk kadını arada "bu böyle salonun orta yerinde nçık nçık nçık olmaz" falan dese de, valla şimdilik ev temiz ve kokusuz (her gelene "ev kokuyo mu, doğru söyle bak" diye soruyorum). Tavşanlar kediler gibi tuvaletlerini biliyorlar, gidip oraya yapıyorlar, sık temizliyorum, inşallah kokmaz... Evde hayvan işi böyle.. Ama seviyoruz be Amirim... Seviyoruz.... İnşallah uzuuuun yıllar birlikte ve mutlu yaşarlar Tessi ile, Allah bir yastıkta kocatsın ne diyeyim.. 

İkinci hop; oğlumun "arkadaşlı doğumgünü partisi" de oldu bitti çok şükür. 6 oğlan çocuğu ve bir önergen kız evladımla bir oyun ve hoplama alanına gittik ve hoplamaların dibine vurduk. Aslında oğlum geçen sene burada kolunu ikinciye kırmıştı, yine de 7 çocukla yeniden gitmek iyi cesaret di mi? :)) ama çok şükür bu sefer kazasız belasız ve gerçekten keyifli geçti. Fakat oğlan çocukları nasıl yiyor yahu, kıtlıktan çıkmış gibi! Büyüme atakları mıdır nedir?! Şaştım kaldım. Eve dönüşte yine acıktılar diye onlara pizza yaptırdım, malzemeleri koydum önlerine, nasıl isterlerse öyle yaptılar pizzalarını, aşırı sevdiler bu aktiviteyi, tavsiye ederim :)






Üçüncü hop; mevsim artık dönmeye başladı malum.. Mevsimsel midir, yoksa her canlı bir gün tansiyon ilacını tadacak kuralı gereği midir bilmem, tansiyonum hopladı durdu bu ay.. Sürekli bir baş dönmesi halim vardı, meğerse tansiyonun küçüğü 4'lerde sürünüyormuş. Zaten düşüktür tansiyonum ama bu ay biraz zorladı. Bizim ailede yüksek tansiyon var, o daha beter bir sorun gibi gelmiştir bana hep ama düşük tansiyon da insanın dengesini bozuyor gerçekten, bir de üstüne kalp pırpırları eklenince, korkuttu. Mevsim geçişlerinde oluyor böyle.. Vücut ayarlayamıyor.. Bu sıra "panik atak" vakaları da arttı, baya başvuru alıyorum, yine mevsim geçişleri ve yaşam düzeninin değişimi ile çok ilişkisi var. Yani yaşıyorsan böyle bir şeyler, zaman ver biraz kendine.. Kendiliğinden geçiyor genelde bir iki ay içinde... Ülke gündemi de malum bu tansiyon meselelerinde.. Ona dair Prenses'te yazdım zaten, bence uzak durulmalı... Hop oturup hop kalkıyoruz maalesef.... Oysa ne güzel bir mevsim, güzellikleri kaçırmamalı....

Dördüncü hop; 11 yaşındaki kızımın ergenliği adım adım yaklaşıyor ve sorunlu geçecek gibi.. Önlem olarak bir iki değişiklik yaptım, iyi geliyor gibi gibi.. Eskiden yatakta kitap okurdum ona ama büyüyeliberi kendi okuyor diye sadece öpüp iyi geceler dileyip çıkıyordum. Artık öyle yapmıyorum. Yatağına kıvrılıyorum ve her gece mutlaka bir 15dk sohbet ediyoruz, çocukluk hikayelerimi dinliyor, aile dedikodusu yapıyoruz, bazen okuldan bahsediyor... Çok iyi geliyor bu zaman dilimi ikimize de.. Bunu gizli gizli yapıyorum tabii, yoksa oğlan da yatağına teşrifimi istiyor :)) Bu "eşit ve adil davranış" çok sorunlu bir durum yahu çok çocuklu evlerde.. Resmen ip cambazlığı! 

Bir de ikisi için de düzenli olarak "sadece ikimiz" isimli programlar yapıyorum; kızımla bazen biraz alışveriş yapıyoruz, sonra kültürel bir etkinliğe katılıyoruz, en sonunda da sushi ve mocktails yuvarlıyoruz :) 

Oğlumla da ahşap atölyesine gidiyoruz, okul çıkışı bazen kızımdan gizli dondurmacıya gidiyoruz, bazen basket kortuna gidiyoruz ben rezil o vezir oluyoruz. Sonra da neşe içinde hoplaya zıplaya eve dönüyoruz. Aslında ne yaptığımız önemli değil, iki çocuğa da iyi gelen, sadece anneyle başbaşa olmak... Özellikle ergenlikte önemli diye düşünüyorum.. Bakalım anne-kız bağı kurmaya yardım edecek mi bu yaptıklarım.. Bu dönemi siz nasıl geçirdiniz, sizde işe yarayanları yorumlara yazarsanız ne güzel olur.... 

kil yuğurmak da iyi deşarj ediyor insanı...

Veee cup. Olympia Park'ta yüzmeye başladım. Daha doğrusu, eski bir danışanım rica minnet Pazartesi akşamlarına seans istedi (normalde çocuklar evdeyken çalışmıyorum) ve kıramadım çünkü hakikaten sevdiğim, verileni alan ve kendine katan bir danışan. Böyle insanlarla çalışmak zevk... Ama insanlarla çalışıyorsan bilirsin, seans sonrası üzerimde aşırı bir enerji yüklemesi oluyor, sanki 3 kahve içmişim gibi bir yerinde duramama hali.. Bunu boşaltamazsam uyuyamıyorum! Yüzme tam o seanstan sonra olduğu için, çok iyi geliyor. Suyun nötrleştirici özelliği, sporun enerjiyi boşaltması ve işten çıkıp bana katılan sevgili arkadaşım B.'nin ışıltılı sakinliği bana çok iyi geliyor.... Umarım devam edebiliriz birlikte, çünkü o üşenirse ben anında salarım kendimi biliyorum..... ;) B. okuyorsan bu sanaydı! Salmayalım! <3

Bu yazıyı henüz Ekim bitmeden yollamak istedim çünkü önümüzdeki hafta tatil ve annemler geliyor (yaşasııın). Evde çocuklar ve annemlerle kalabalık bir aileyiz 10 gün kadar. Bunu ve Ekim'in son günü olan Cadılar Bayramını ayrı anlatırım :) O zamana dek kalın sağlıcakla, neşeli hophoplarla :)

2 Ekim 2024 Çarşamba

Dönüşüm - Yazan C. Kafka :))

Bu yaz bir kitap okudum (ve hayatım değişti hahahaha değil tabii ki ama etkilendim): "Radikal Kabullenme" diye bir kitap. Yazarı Tara Brach. Özünde bir kişisel gelişim kitabı ama milyon tane benzerinden farkı; dillere pelesenk ettiğimiz ve o nedenle anlamını yitirdiğini düşündüğüm "kabullenme" konusuna, budizm öğretisinin bakış açısından yaklaşması. 

Kitap, psikanalistimin önerisiydi. Bir defa hızlı, bir defa da yavaş, iki defa üstüste okudum ve beni o kadar etkiledi ki, bir ay boyunca başka kitaba elim gitmedi; okuduklarım içimde tortulansın istedim. Bende ufak bir dönüşüme neden olduğunu düşündüğüm için, sadece goodreads'te yazıp geçmek yerine, bloğa da aktarmak istedim. 

Kitabı kendinde birşeyleri yanlış gördüğü için, kısırdöngülerini kıramadığı için, bir türlü olan biteni kabul edip, normalleştiremeyenler için ve en önemlisi de bunlar nedeniyle kendini suçlamayı ya da yetersiz görmeyi huy edinenler için (hatta genelleyip tüm dünyada olan bitenler için sürekli bir suçluluk ya da huzursuzluk duyan "hassas ruhlar" için) öneriyorum. 

Kitabın benzerlerinden farkı; Budizm yolunda, Buddha'nın hayat ve öğretilerinden kaynaklanan ve kendinden sonraki birçok tek tanrılı dine de aktarılan, bir tür "hayat bilgeliğinin" uygulamalı örneklerle anlatılması. Mevlana'dan çok fazla alıntı olması da cabası.. Son derece çözüm odaklı ve bu çözümü de kendi içsel süreçlerimizle ve algı / davranış değişimlerimizle bizim ellerimize bırakan, aktif rol üstlenmemizi sağlayan bir bakışının karşısında; aksine, bize daha pasif, kabullenici, daha az kontrol ve onarma dürtüsü içeren, daha sakin bir yaşam önermesi, çözülemeyen ve dolayısıyla çözemediğimiz için kendimizi yetersiz ve suçlu hissettiğimiz alanlarda, sadece özşefkatle değil, affedici ve kabuledici bir bakış açısıyla kendimize ilaç olabilmek.. Danışan örnekleri ve meditasyon önerileri de gerçekten çok güzel..

Kitapta beni düşündüren bir konunun cevabı şuydu meselâ; hayatın bana öğretilmiş olan amacı kendini daha iyi, daha başarılı, daha mutlu birine dönüştürmekti bugüne dek.. Ve ben asla ulaşamadım bu duruma çünkü çıta hep yükseldi ve bir noktada "realist" bir hal olmaktan da çıktı. Annemle olan sorunlarımda hep kendimi suçladım çünkü "o daha iyi bilir"di her zaman, huysuz ve mutsuz olan hep bendim. Bundan hiç kuşkum yoktu ve hep kendime yüklendim, iyi bir evlat olmadığım için, sinirliliğim ve huysuzluğum için, hep "suç" vardı ortada. Ya da kendi anneliğimde "benzer hatalar yapmamak için" aşırı bir özen göstermek, gerekiyorsa kendimden ödün vermek ama "o çocuk mutlu olacak" demek! Nasıl büyük bir yük koymuşum omuzlarıma; birini mutlu etmeye çalışmak, ne kadar sonsuz ve ulaşılamaz bir amaç; hele ki annelik aslında özünde sadece "orada onunla olmak" kadar basit bir kavramken.... Ya da ilk sevgilimi "kırdığım" için, diğerlerinde de hep o ilk aşkı onarmak için uğraşıp durmam.. Geçen Günün Tortusu'nda yazdığım gibi; "Meğer en lâzım olan kendimi, hep başkaları kazansın diye harcamışım.."

Neyse özetle; bu kitap bana iyi geldi ve eğer sen de kendini başkalarının mutluluğu ve iyiliği için uğraşırken ihmal ediyorsan ve o ulaşmaya çalıştığın yer hep daha yükseğe hep daha yükseğe çıkıyorsa ve ulaşamadığın herşey için kendini suçluyorsan yani kısacası kendinden razı değilsen, kendinin en iyi dostu değilsen, oku derim... Oku çünkü bizim gibiler için nokta atışı bir kitap. Tek sorun şu; biraz öfkeni arttırıyor çevrendeki "sevimli" vampirlere karşı :))) 

Son bir söz ile bitirelim Carl Rogers'tan: "En tuhaf paradox da şudur; kendimi olduğum gibi kabul etmeye başladıkça, değişmeye de başlamam." ;)