Mayıs ayında, henüz yaz bastırmadan ama serin geceler yerini insanı ısıtmaya başlayan gündüzlere bıraktığı zamanda, uzatılmış bir haftasonu kaçamağı için İspanya'nın Endülüs (Andalucia) bölgesi ne kadar isabetli bir seçenekmiş! Bunca senedir çok yakınımda, oysa bir türlü gidip de görmek kısmet olmamıştı. Vakit ve para az olsa da, romantik ve dinlendirici bir tatil yine de mümkün; işin sırrı, internette azıcık dolaşmak, biraz araştırmak, uygun fiyata uçak bileti şansını yakalamak, iki üç parça eşyayı küçük bir bavula atıp, fazla düşünmeden yola koyulmak. Ve işte günün ilk ışıklarıyla Endülüs özerk bölgesindeyiz..
Endülüs, İspanya'nın güneyinde, aslında oldukça kalabalık nüfuslu ve zengin bir bölge. Başlıca şehirleri Sevilla, Malaga, Cordoba, Cadiz ve tabii ki Granada. Daha önceki bir seyahatimizde Sevilla'da zaman geçirdiğimiz ve çok sevdiğimiz halde (tıklayarak okuyabilirsiniz), bu sefer seyahatimizi Granada ve Cordoba bölgelerine odaklamayı ve özellikle Beyaz Köyleriyle ünlü dağlık bölgede zaman geçirmeyi tercih ettik. Malaga'nın deniz kıyısı konumu, özellikle Costa del Sol (Güneş Sahili) diye anılan kıyının turizm merkezi olması aslında Mayıs ayında turistlerin genelini bu bölgeye çekiyor, özellikle Nerja bölgesinde denize girebilir, sonra basamakları tırmanıp Balcon De Europe'da nefis bir akşam yemeği ya da dondurma keyfi yapabilirsiniz. Yine de, fazla deniz güneş turist istemezseniz, bizim gibi dağlık bölgede sessiz, sakin, huzur dolu ve yeni açan çiçeklerle mis gibi kokan bir tatil yapabiliyorsunuz.
Tabii ki bölgenin en önemli turizm merkezi El Hamra (Alhambra) Sarayı ve Cordoba çevresindeki diğer İslami dönem eserleri görülmeye değer. El Hamra Sarayı'nı gezmek için 1-2 ay önceden internetten bilet almanız gerekiyor, yoksa "o sabah gider, biletimi alır gezerim" gibi bir seçenek ne yazık ki mümkün değil. Gerçekten gerek bahçesi, gerek sarayın içi muhteşem ve çok da iyi korunmuş. Tüm bir günü saray ve bahçesini gezmeye ayırmanız yerinde olur. Cordoba Camii ve Jaen'deki hamam da mutlaka görülmesi gerekenler arasında. Düz tarih okumayı sevmeyenler için özellikle Ildefonso Falcones'in tamamen bu bölgede, ortaçağda geçen romanları "Deniz Katedrali" (Cathedral of the Sea) ve "Fatıma'nın Eli" (Hand of Fatima) hem keyifli, hem rahat, hem de heyecanlı okumalar, mutlaka öneririm. Özellikle bu romanları okuduktan sonra seyahat ettiğiniz her köşede sanki tarihi yeniden yaşıyor gibi oluyorsunuz. Çok keyifli.
Huelva, Cadiz ve çevresindeki Beyaz Köyler, mutlaka görülmeli. Biz çok cüzi miktara bir araba kiraladık ve köy köy gezdik, kesinlikle tavsiye ederim. Her bir köyün kendine has bir lezzeti, bir manzarası, bir geleneği mutlaka olduğu için, kesinlikle bir süre sonra rutine bağlamıyor ve sıkılmıyorsunuz. Köyler arasında "Ronda" özellikle fotoğraf meraklılarını cezbedecektir. Bir de küçük ipucu, oturduğunuz kafe ve restaurant'larda hemen yemek sipariş etmeyin, içtiğiniz her içecekle yeni bir tapas (klasik İspanyol atıştırmalıkları, bizdeki meze gibi) geliyor. Sadece içkileri ödeyerek de baya bir doyabiliyorsunuz :) Ama İspanyol tadlar denince, tabii ki tapas dışında Gazpacho, Serrano Jambonu, kavrulmuş bal-badem ve tatlı olarak bizdeki lokmayı andıran Churros ya da Merengadas bezeleri mutlaka denenmeli.
Endülüs, özellikle yaz başında doğası ve tatlı havası ile gerçekten de insanı kendine hayran bırakıyor. İster bizim gibi uzatılmış bir haftasonu kaçamağı yapın, ister daha uzun ve ayrıntılı gezin, her şekilde geçirdiğiniz zamanın tamamı sizde hoş anılar bırakacak. İspanyol insanının sıcaklığı, yaşam zevki, canlılığı, neşesi ve şık ve özenli hizmet ve misafirperverliği sizi kuşatacak, kendinizi "evden uzakta ama yine de evde" hissetmenizi sağlayacak. Kısacası, ister turizmin tam göbeğinde, ister sakin ve huzur dolu dağlık bölgede kalın, her anlamda dinlenecek, yeniden enerjiyle dolacaksınız. Sıcaklar henüz bastırmadan, kışın yükünü atmak ve yaza merhaba demek için ideal zaman ve ideal mekan; Endülüs. Mutlaka görülmeli..
(c) Ceren Musaağaoğlu Schubert - Mayıs, 2014.
18 Mayıs 2014 Pazar
11 Mayıs 2014 Pazar
Anne olunca anlarsın
Ananemsiz ilk anneler günü.. Her sene ilk annemi, sonra bana annelik yapan ananemi, teyzelerimi arardım. Bu sene ananemi arayamadım..
Bu sabah, hastalıktan yeni kalktığı için zaten az olan iştahı iyice azalıp, kuş kadar yiyen kızıma üzüm yedirirken ananemi andım. Ananem ben küçükken üzümleri tek tek soyar, ikiye keser, içinin çekirdeğini çıkartır da yedirirmiş bana. Bunu duyduğumda çok gülmüş ve "amaaaan anane işin mi yoktu yaaa, verseydin öyle niye uğraştın ki?" demiştim o da bana "hanııım, yemiyordun, n'apacaktık?" demişti.. O zaman da cevabım hazırdı tabii "aman yemeseydim ne olurmuş anane, şimdi zayıf kalıyım diye ölüyorum, zaten çocuk yemezse yemesin aman nasılsa acıkınca yer"....
Ananem bana "anne olunca anlarsın" demedi pek, çünkü hem benim anne olmaya pek niyetim yoktu 34 sene, hem de o kadınların çocukla "tamamlandığına" inanan cahillerden değildi.
Ama ben anne olunca, ananemin neden o üzümleri soyup, ikiye kesip, içindeki çekirdeği çıkardığını ve sonra ben o kadar uğraşılan üzümlerden sadece iki tanesini yedim diye sevindiğini, kızım hasta olup da günler boyu sadece 2 tane soyulmuş, kesilmiş, çekirdeği alınmış üzüm dilimi dışında birşey yemeyince anladım.
Keşke bunu anladığımı ona söyleyebilseydim ve o çekirdeği çıkarılmış üzümler için vıt vıt bilgiç bilge öteceğime, bir teşekkür edebilseydim..
Bu sabah, hastalıktan yeni kalktığı için zaten az olan iştahı iyice azalıp, kuş kadar yiyen kızıma üzüm yedirirken ananemi andım. Ananem ben küçükken üzümleri tek tek soyar, ikiye keser, içinin çekirdeğini çıkartır da yedirirmiş bana. Bunu duyduğumda çok gülmüş ve "amaaaan anane işin mi yoktu yaaa, verseydin öyle niye uğraştın ki?" demiştim o da bana "hanııım, yemiyordun, n'apacaktık?" demişti.. O zaman da cevabım hazırdı tabii "aman yemeseydim ne olurmuş anane, şimdi zayıf kalıyım diye ölüyorum, zaten çocuk yemezse yemesin aman nasılsa acıkınca yer"....
Ananem bana "anne olunca anlarsın" demedi pek, çünkü hem benim anne olmaya pek niyetim yoktu 34 sene, hem de o kadınların çocukla "tamamlandığına" inanan cahillerden değildi.
Ama ben anne olunca, ananemin neden o üzümleri soyup, ikiye kesip, içindeki çekirdeği çıkardığını ve sonra ben o kadar uğraşılan üzümlerden sadece iki tanesini yedim diye sevindiğini, kızım hasta olup da günler boyu sadece 2 tane soyulmuş, kesilmiş, çekirdeği alınmış üzüm dilimi dışında birşey yemeyince anladım.
Keşke bunu anladığımı ona söyleyebilseydim ve o çekirdeği çıkarılmış üzümler için vıt vıt bilgiç bilge öteceğime, bir teşekkür edebilseydim..
5 Mayıs 2014 Pazartesi
Hızır ile İlyas*
Hıdırellez bugün. Vladimir'in bugünün anlam ve ehemmiyetine dair çok güzel bir yazısı olduğu için, onun üzerine sevgili J. de bu konuda burada bizi aydınlattığı için ve bence üzerine de daha başka birşey yazılamayacağı için, bu sene bilgilendirme kısmını pas geçerek, direkt icraata geçiyorum.
Hıdırelleze çocukluğumdan beri inanırım, değer veririm, o da bana sağolsun dilediğim güzellikleri hep verir. Öyle maddi şeyler dilemediğim için de dileklerim gerçekleşiyor olabilir tabii, önemli olan sağlık ve iç huzuru diye düşünüyorum. Bir de J. ile dünya barışı dileğimiz var, güzellik yarışmalarındaki kızlar misali..
Karada yardıma ihtiyacı olanların yardımcısı Hızır ile, denizde yardıma ihtiyacı olanların yardımcısı İlyas peygamberler de bu gece buluşuyor ve bunun sonucunda ölü doğa artık tam anlamıyla bahara adım atıyor. Bu nedenle sadece dilek dilemekle kalmayıp, park ve bahçelere çıkmak, ruh ve bedenimizi havalandırmak, sevdiklerimize gülümsemek, sıkıca sarılmak, kalbimizi ferahlatmak bu günün ödevleri arasında. Zaten bugün bunları başarabilirsek, yarın ve diğer günlerde de başarırız, güzellik güzelliği getirir..
O nedenle; baharınız uzun, yazınız güzel olsun, ruhunuz hafif, yolunuz açık olsun diyor ve hepimiz için sağlık, mutluluk, huzur, aşk, iyi şans, hayırlı yollar ve güzellikler diliyorum.
*Başlığı çok sevgili J.'nin şuradaki güzel yazısından aldım.
Üstteki resim, bizim evin sapsarı açan katırtırnaklı çitleri :)
Hıdırelleze çocukluğumdan beri inanırım, değer veririm, o da bana sağolsun dilediğim güzellikleri hep verir. Öyle maddi şeyler dilemediğim için de dileklerim gerçekleşiyor olabilir tabii, önemli olan sağlık ve iç huzuru diye düşünüyorum. Bir de J. ile dünya barışı dileğimiz var, güzellik yarışmalarındaki kızlar misali..
Karada yardıma ihtiyacı olanların yardımcısı Hızır ile, denizde yardıma ihtiyacı olanların yardımcısı İlyas peygamberler de bu gece buluşuyor ve bunun sonucunda ölü doğa artık tam anlamıyla bahara adım atıyor. Bu nedenle sadece dilek dilemekle kalmayıp, park ve bahçelere çıkmak, ruh ve bedenimizi havalandırmak, sevdiklerimize gülümsemek, sıkıca sarılmak, kalbimizi ferahlatmak bu günün ödevleri arasında. Zaten bugün bunları başarabilirsek, yarın ve diğer günlerde de başarırız, güzellik güzelliği getirir..
O nedenle; baharınız uzun, yazınız güzel olsun, ruhunuz hafif, yolunuz açık olsun diyor ve hepimiz için sağlık, mutluluk, huzur, aşk, iyi şans, hayırlı yollar ve güzellikler diliyorum.
*Başlığı çok sevgili J.'nin şuradaki güzel yazısından aldım.
Üstteki resim, bizim evin sapsarı açan katırtırnaklı çitleri :)
3 Mayıs 2014 Cumartesi
Beyaz kuşkonmaz
Beyaz Kuşkonmaz, ya da buradakilerin değimiyle "beyaz altın" günlerindeyiz. Almanya'da yılın belli günleri arasında "kuşkonmaz yeme dönemi" diye bir dönem var. Mesela bu seneki dönem Bavyera'da 23 Nisan'da başladı ve 24 Haziran'da sona eriyor (!) Ciddiyim, 24 Haziran akşamı herkes son kuşkonmazları yiyecek ve bu seneyi de kapatacağız. Neden 24 Haziran derseniz, bu hıristiyan dininde "St.John Günü" ya da "Yaz ortası" günü kabul edilen bir gün ama neden bu gün derseniz, hiç bir fikrim yok, geleneksel olarak bugünden sonra kuşkonmaz yenmiyor ve hatta bazı kaynaklardan okuduğum kadarıyla tarlalarda kalmış kuşkonmazlar da toplanmıyor ve satılmıyor. Gelenek işte, fazla mantık aramamak lazım.. Velhasıl, bizde bu geleneğe uyuyoruz ve geçen haftadan beri sanırım 3. kez bu akşam kuşkonmaz pişireceğim.
Kuşkonmaz bizim ülkemizde genellikle yeşill olur, ince ve lezzetli bir bitkidir. Özellikle Ege mutfağında çokça yenir. Haşlaması, kavurması, salatası yapılır, bilirsiniz. Burada pek yeşil kuşkonmaz bulunmuyor. Bulunanlar genellikle İspanya, Yunanistan ya da Türkiye'den geliyor. İşin ilginci, Türkiye kendi yediği kuşkonmazın çok daha fazlasını Avrupa'ya ihraç ediyormuş. Acaba ağız tadımıza yabancı diye mi yoksa herşeyin iyisini ihrac eden politikaların kurbanı olduğumuz için mi, bilemedim.
Bavyera'da beyaz kuşkonmaz hem dışarıdan ithal ediliyor hem de yerel çiftliklerde yetişiyor. Aslında yeşil akramasıyla neredeyse aynı bitki ama güneş ışığından uzak olarak toprağa gömülü şekilde yetiştirildiği ve dolayısıyla klorofil ürettirilmediği için beyaz oluyor. Buranın kuşkonmazı çok kıymetli ve ithal edilenlerin 2-3 katına satılıyor. Mesela bu Bavyera menşeyli kuşkonmaz 4-5'li genellikle 500gr. kadar eden paketlerde satılıyor ve 4 Euro, Türkiye'den ithal edilen yeşil kuşkonmazın 500gr'ına 10-12 tane sığıyor ve 1,30 Euro. İşin tuhafı yeşil kuşkonmaz beyazdan daha yararlı ve sağlıklı diyorlar ama yine de burada yeşili pek tüketilmiyor. Diüretik ve afrodizyak özellikleri olan Kuşkonmaz, aynı zamanda düşük sodyum ve kalori değeri, yüksek B6, C, E, K, kalsiyum, folik asit ve demir içermesi ve bol posalı bir bitki olması nedeniyle ideal bir rejim besini.
Biz burada kuşkonmazı önce dış sert kabuklarını soyarak yıkıyor ve 10-15dk haşlıyoruz (yumuşak seviyorsanız biraz daha uzun tutabilirsiniz) ve üzerine Hollandaise sosu (parmesan ile tereyağın eritilmesiyle hazırlanan bir çeşit beşamel sos) ile kıyılmış maydonoz ekerek, eğer yiyorsanız domuz pastırması ve haşlanmış patates ile yiyoruz. Ben ayrıca daha hafif olduğu için beşamel sos yerine hardal ve maydonoz ve domuz pastırması yerine mozarella peyniri ya da parmesan ile de seviyorum. Yeşili ise sadece üzerine saf zeytinyağ limon karışımı ile parmesan peynir rendeleyerek seviyorum ama kavurması, omlet içinde kıyılmış hali ya da zeytinyağlı Ege sofrası tarzı da çok güzel oluyor.
Bir de hamiş; kuşkonmazın idrar sistemi için faydalı olduğu söyleniyor ve idrarınız buram buram "foetid" kokuyor ya.. Ha işte bir kaynağa göre o kokuyu hepimiz üretsek de, sadece insanların %22'si sahip oldukları SNP geni nedeniyle bu kokuyu alabiliyormuş (tuhaf ama gerçek).. Afiyet olsun!
Kuşkonmaz bizim ülkemizde genellikle yeşill olur, ince ve lezzetli bir bitkidir. Özellikle Ege mutfağında çokça yenir. Haşlaması, kavurması, salatası yapılır, bilirsiniz. Burada pek yeşil kuşkonmaz bulunmuyor. Bulunanlar genellikle İspanya, Yunanistan ya da Türkiye'den geliyor. İşin ilginci, Türkiye kendi yediği kuşkonmazın çok daha fazlasını Avrupa'ya ihraç ediyormuş. Acaba ağız tadımıza yabancı diye mi yoksa herşeyin iyisini ihrac eden politikaların kurbanı olduğumuz için mi, bilemedim.
Bavyera'da beyaz kuşkonmaz hem dışarıdan ithal ediliyor hem de yerel çiftliklerde yetişiyor. Aslında yeşil akramasıyla neredeyse aynı bitki ama güneş ışığından uzak olarak toprağa gömülü şekilde yetiştirildiği ve dolayısıyla klorofil ürettirilmediği için beyaz oluyor. Buranın kuşkonmazı çok kıymetli ve ithal edilenlerin 2-3 katına satılıyor. Mesela bu Bavyera menşeyli kuşkonmaz 4-5'li genellikle 500gr. kadar eden paketlerde satılıyor ve 4 Euro, Türkiye'den ithal edilen yeşil kuşkonmazın 500gr'ına 10-12 tane sığıyor ve 1,30 Euro. İşin tuhafı yeşil kuşkonmaz beyazdan daha yararlı ve sağlıklı diyorlar ama yine de burada yeşili pek tüketilmiyor. Diüretik ve afrodizyak özellikleri olan Kuşkonmaz, aynı zamanda düşük sodyum ve kalori değeri, yüksek B6, C, E, K, kalsiyum, folik asit ve demir içermesi ve bol posalı bir bitki olması nedeniyle ideal bir rejim besini.
Biz burada kuşkonmazı önce dış sert kabuklarını soyarak yıkıyor ve 10-15dk haşlıyoruz (yumuşak seviyorsanız biraz daha uzun tutabilirsiniz) ve üzerine Hollandaise sosu (parmesan ile tereyağın eritilmesiyle hazırlanan bir çeşit beşamel sos) ile kıyılmış maydonoz ekerek, eğer yiyorsanız domuz pastırması ve haşlanmış patates ile yiyoruz. Ben ayrıca daha hafif olduğu için beşamel sos yerine hardal ve maydonoz ve domuz pastırması yerine mozarella peyniri ya da parmesan ile de seviyorum. Yeşili ise sadece üzerine saf zeytinyağ limon karışımı ile parmesan peynir rendeleyerek seviyorum ama kavurması, omlet içinde kıyılmış hali ya da zeytinyağlı Ege sofrası tarzı da çok güzel oluyor.
Bir de hamiş; kuşkonmazın idrar sistemi için faydalı olduğu söyleniyor ve idrarınız buram buram "foetid" kokuyor ya.. Ha işte bir kaynağa göre o kokuyu hepimiz üretsek de, sadece insanların %22'si sahip oldukları SNP geni nedeniyle bu kokuyu alabiliyormuş (tuhaf ama gerçek).. Afiyet olsun!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)