Canım Ekim.. Sen ne güzel aysın; sıcak değilsin, soğuk değilsin, tam kararındasın. Hem yazdan, hem kıştan izler, renkler, hisler taşırsın. Hem göçlerin, hem bulutların, hem kuşların, hem rüzgârların, hem de sürpriz açıveren güneşlerin ayısın. Ben galiba seni çok seviyorum, sevgili Ekim. Ama bu sene, ayrı bir sevdim; bak anlatayım neden:
HAZIRLANDIM:
Bu ay, "Mimas Yolu Yürüyüşü" için hazırlanmakla geçti. Bu biliyorsunuz, benim uzun zaman sonra hayâl kurmaya başlayıp, bir nefeste kurduğum 3 hayâlden ilki. Bu yaz yürürken "yaparım ben bunu" dediysem de, mevsim dönüşü içime bir kuşku düştü. Tek başıma, "orta yaşlı kadın” başıma, kendime neyi kanıtlayacaktım?! "Otur oturduğun yerde, git işte haftasonları ailenle yürü dağlarda bayırlarda, neyine yetmiyor" diyordu içimdeki oyunbozan. Sonra yolu gözümde canlandırırken böyle gri puslu upuzun bir yolda tin tin üşüye üşüye yürüyorum, geceleri kalacağım pansiyonlarda rüzgâr ıssız duvarları dövüyor falan. Nuri Bilge Ceylan yalnızlığı her yerde... Vallahi yalan yok, hiç çekici gelmedi birden. Vazgeçtim. Mis gibi evde oturmak varken.....
Bu "vazgeçtim oynamıyorum" moduna bir girdim mi, 3-5 gün boyunca evden zorunlu haller dışında çıkmadım. Hiç yürümedim. Canım hiçbir şey yapmak istemedi, yapmadım. Yeni aldığım merinos yünü içlikler, yeni ayakkabılarım bana baktı, ben onlara bakmadım.
Ama sonra.. Bir sabah. Öyle güzel güneş vardı ki sevgili blogcuğum. Çıktım ve 4 saat hiç durmadan ağaçların, ufak derelerin arasında yürüdüm ve dedim ki "Hayır C., bu senin hayâlin, sen bunu yapacaksın! Hem de ne güzel yapacaksın!" O sanırım bir dönüm noktası oldu ve sonrasında her sabah kondisyonumu güçlendirdim, hazırlıklarımı tamamladım (çantam sadece 4,5kg inanabiliyor musun!), google maps'e rotamı ekledim, spotify'a yol listelerimi kurdum veeee hazırım. Önümüzdeki günlerde bir "iç yolculuk", upuzun bir yol, bilinmezlerle dolu bir macera beni bekliyor.. Bu yoldan "daha ben" olarak dönmeyi umuyorum..
EĞLENDİM:
Bu ay, bizim çocuklarla çok eğlendim. Bak şimdi. Pek sevgili, huysuz ve sürekli olumsuz şeyler saydırıp duran iç sesimin bile kabul edeceği bir gerçek var, o da: eğlenceli bir anneyim. Yalan yok, disiplinliyim, sınırlarım çok bellidir ve asla esnemezler ama o sınırlar içinde hakikaten eğlenceli bir dünya yarattığımı düşünüyorum. Bu ay okul sonrası zaman baya keyifliydi..
KE-LE-BEK-LE-DİM:
Ay başında hediye edilen tırtılcıklar, koza yapıp kelebeğe dönüştüler. Bu süreçte ben de stres yumağına dönüştüm. Yeterince yiyor mu, kozadan çıkabilecek mi, çıktı uçabilecek mi, hepsi ayrı dertmiş. Huyum bu; aşırı bağlanıyorum, aşırı sorumluluk duyuyorum. Kelebeği Ekim sonunda doğaya salamam, buz gibi hava. Evde tutsam, bir odaya çiçekler meyveler, meyve suyu emdirilmiş süngerler koysam, doğal ortamı değil..
Sonra dedim ki, yahu ben bunu botanik parkındaki kelebek odasına gizlice koysam. Önce kararsızlık geçirdim, ya oradaki safkan ırk kelebeklere hastalık falan bulaştırırsa? 1 kelebeği kurtaracağım derken 500 kelebeği öldürmek de var.. Ama kıyamadım bebişime yahu.. Elime doğdu, benim için dünyadaki en kıymetli kelebek!
Bir sabah gizlice parka girdim, kavanozun içinde kelebeğim, çantamda saklı.. Kelebek odasına bir girdim, ne kelebek var ne koza! Pandemiden kelebek odasını kaldırmışlar.. Ama çiçekler, 20 dereceye sabitlenmiş oda sıcaklığı, tam bir cennet; buyrun gözlerinizle siz görün:
Şimdi... Odadaki tek kelebek. Cennetteki tek insan. Bu sorunsala girmeyelim, zaten yaşayacağı maksimum 3-5 ay.. Saldım kelebekciğimi. Uçamadı önce yazık, bilmiyor uçmayı, hemen yere kondu.. Biraz ısındı, kanatlarını açtı kapadı sonra birden bir uçtu..... Offff o anı bir film sahnesi kıvamında yaşadım resmen. Konduğu bitkiyi ve ona "hoşça kal" dediğim anı ekliyorum.. Yolu açık ömrü uzun ve keyifli olsun inşallah. Bir daha da kelebek bakmak mı, asla!
GÜZEL ÇALIŞTIM:
Bu ay danışanlarımla baya iyi çalıştık. Yeni iki danışanım, eski iki danışanım, toplamda 4 danışanım var. Bu aslında az bir rakam ama günde sadece 5 saatim boş (öğleden sonra çocuklarımlayım) ve kendime belirlediğim iş/ev/yaşam dengesinin eşit olmasına önem veriyorum. Mimas hazırlıkları yani günlük yürüyüş ve planlama günde en az 2-3 saatimi alıyordu ve geriye kalan 2-3 saatimde de tek danışan alabiliyorum, çünkü işimde titizim; 1 saat terapi, 1 saat hazırlık, 1 saat de raporlama sürüyor. Bu ay bu 4 özel danışan, benim için yetti de arttı bile.
Mimas Yolu'nda düşünmek istediğim konulardan biri de bu aslında; iş ve kariyer yolumu nasıl belirlemeliyim bu sene. Pandemi bu diyarlarda geçti gibi duruyor, dolayısıyla benim de sabah 9 öğlen 2 (sonra çocuklarlayım) çalışma hayatına dönmem mümkün. Ama istiyor muyum? Yoksa başka türlü bir şey mümkün mü.... Bakalım. Bu konuya döneceğim...
YAZDIM ...veeee SİLMEDİM!
Bu ay çok fazla yazdım. Her gün yazdım, bazen kısacık bazen upuzun, bazen çok kişisel bazen çok genel, bazen ne hissettiğimi anlamak için, bazen ağlayamadığım için. İnanılmaz iyi geldi. Ve hiçbirini de silmemeyi başardım! Bunun nedeni sanırım "kendi kendime yazıyor olmak hissi". Blog yoruma açık olmayınca, kim ne dedi, ne düşündü çok takılmıyorum. O üzülür mü, bu alınır mı, böyle yazınca ayıp olur mu diye düşünmeyince - maalesef bu blogda yapıyorum onu, "kontrollü"yüm ne de olsa - yazdım yazdım silmedim. Bu çok ilginç bir deneyimdi, gittiği yere dek götüreceğim bakalım.. İyi geldi bana. Hem öyle olunca bu bloğa da her aklıma geleni yazmaya kalkmıyorum, bir nevi "fren mekanizması" oluyor benim gibi frensiz birine :)
OKUDUM:
Bu ay doğru dürüst okuyamadım.. Sürekli bedensel hareket içindeydim, koltuğa bile oturmadım! Geceleri de tam yastık yorgan içine girmiş kitabımla aşk yaşayacağım, eşim netflix'i açıyor.. Gözüm gidiyor falan. Okuya okuya sadece Tatar Çölü'nü okudum. Boğuk yapısı hoşuma gitti. Kitap aslında umutsuzluk ilacı gibi, umut oldukça varoluyoruz çünkü. Birkaç alıntı ekliyorum..
"İnsanın, tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşamadığı zaman bir şeye inanması çok zordur. İşte tam da o dönemde, drogo, insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, diğerlerinin bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti."
"Siz kimsiniz?" diye seslendi yüzbaşı. İşte bu da tam Drago'nun korktuğu soruydu."
"Ya aslında yanılıyorsa? Ya gayet sıradan bir yazgıya sahip, sıradan bir insan olarak yaratılmışsa.."
İZLEDİM:
Bu ay bir gece aşırı bir özlem duyunca, yeniden "Lost in Translation"ı izledim. Benim için bu filmin özel bir yeri var, tam neden bilmiyorum ama sanırım yabancı bir kültürde kendimi upuzun boyuyla asansörde duran Bill Murray'e ya da sevdiği adamın peşinden Japonya'ya gelmiş ama ölesiye sıkılan, sevdiği adamı da bu süreçte bir yerde ruhen kaybeden Scarlett'e mi benzetiyorum acaba? O ikisinin birbirini buluşu, tam aşk da denmeyecek ama aşktan da güçlü bir bağ kuruşları, yaptıkları tüm o çılgınlıklar, konuşulmayan anlar, kayboluşlar, ayrılıklar... Bana birini çok fena hatırlatıyor ve özletiyor.. Hele o taksiye binip gitme sahnesi...... Offffff of.
Dizi olarak "Midnight Mass"i izledim, rahibin poposu ve bacakları çok güzeldi, Riley'in o sakinliği, kızın adını unuttum ama en son sahnede "ölmek" üzerine "inanç" üzerine söyledikleri hakikaten benim inanç sistemimle birebir aynı olduğu için (Panteizm: Tanrı hepimiz ve herşeyde), hoşuma gitti. Ama dizi genel olarak çok saçmaydı. Ben senarist olsam şahane yazardım bunu diye geçti aklımdan :))) Hiç öyle vampir cart curt eklemezdim, al hikâyeyi ve Amerika'daki o saçma mezheplere bağla, nasıl topluca intihar edebildiklerini sosyoloji ve psikoloji ekseninden çok güzel anlatabilirdin yani... Olmamış ı-ıh. Ama popo iyiydi. Gözler de fena değil :))) Ekmek alır mıydınız tatlı bağyan?
Bir de sevinçten zıpladım. Netflix tüm Seinfeld'leri yüklemiş! İkiz kardeşim (bedenen ve ruhen hahaha) Elaine'i ne özlemişim ayol.. Bir de "The maid"i izledim ve Andie Macdowell'a bir daha hayran oldum, Alex kendi kızıymış, bön bön bakıyor insan anasına çeker biraz... Ama torun şahaneydi ya, tam mıncırmalık bebe.. İtiraf edeyim o diziden sonra sokak insanlarına bakışım zaten yumuşaktı, iyice yumuşadı, birkaç adım atacağım bu konuda. Bunu da yazarım (dönersem Mimas'tan).
DİNLEDİM:
Sevgili Momentos'un Podcast'ini aslında Ağustos ayında keşfetmiştim ve sürekli dinliyorum güzel diksiyonlu güzel insanın hap gibi minik hikâyelerini ama unutkanlık işte, bahsetmemişim, ayıp etmişim. Bu ufak mutluluk, düşünce, duygulanma "haplarını" şu linkten bulabilirsiniz. Hararetle tavsiye ediyorum! Bir de Spotify'dan beni takibe alan insanların müzik listelerine dadandım, bazıları baya iyi, direkt araklıyorum. Ben Mimas Yolu için kendime şahane listeler hazırladım, sır değil şuradan takip edebilirsiniz.. Hattâ! Haydi bana katılın, her gün için sadece 1,5 saatlik listeciklerim var (gerisinde yolun ve içimin sesini dinleyeceğim için), 6 gün boyunca gelin birlikte dinleyelim :)
SEVİNDİM:
Aaaah! Unutmayayım! Bu ay M.'nın okulunda şahane bir gelişme oldu. Her Salı M.lar "orman okulu" yapacaklar. Yani sabah 7.30'dan öğlen 12.15'e dek (Almanya'da okul saatleri böyle tuhaf.. sabah zifiri karanlıkta çocuğu elinde fenerle 2km orman yolunu yürümeye yolluyorum - bence 6 yaşındaki bir çocuk için çok korkunç ama Alman bunlar, ne desem "sağlıklı olan budur" diyecekler..) tamamen açık havada, ormanda yapacaklar dersleri. Hayat Bilgisi dersinde flora fauna öğreniyorlar ki zaten M.'nın özel ilgisi olan bir konu (benden daha bilgili doğa konusunda öyle diyeyim..) inanılmaz sevindi. İki ders Hayat Bilgisi, 2 ders Spor, 1 ders de Matematik doğada işleniyor. Proje denemeymiş sadece bizim sınıfa başlandı, kedi olalı başımıza bir talih faresi vallahi.... İnşallah iptal edilmez. Türk anneleri olsa sanırım cıngar çıkardı eksi 10 falan olacak çünkü ısı ;) Kendimi frenliyorum.. Çözüm: elbette yün fanila, puah!
Kızımın Orman Okulu ödevlerinden birini ekliyorum. Yaprakla meyveyi eşleştirin. Hadi bakalım, yapabilen yoruma yazsın :)) Ben sadece 2 tanesini bilerek 8 yaşında bir çocuğun alay konusu oldum! "Anne şaka mı yapıyosun, gerçekten mi bilmiyosuuuun?!" dedi ayol zilli..
YEDİM İÇTİM:
Ayın ilk yarısını sarhoş geçirdiğimi itiraf edeyim. Bu Feder Weisser (tüy beyaz) denen şey Allahtan fermente bir içecek olma özelliği sayesinde sadece 1 ay piyasada, yoksa ben garanti ediyorum alkolik olurum! Üzümden fermente edilerek yapılan ve taze taze tüketilen köpüklü beyaz şarap diyebileceğim bu içki, şişelendiği andan itibaren hemen bir ay içinde içiliyor yoksa bozuluyor. Prosecco ile Hugo arası, meyvemsi ve asla alkolü hissetmediğiniz bir tadı var, öyle ki ilk keşfettiğim sene 1 litre falan içiyor sonra da "ay ben bi neşelendim, bi hoş oldum" kıvamına gelip sızıyordum, sonra sevgili eşim "yahu onun içinde %12 alkol var, fermente olduğundan içerken hissetmiyorsun sen" dedi :)))) Çünkü şarabı bile içemem ben, içine köpüklü su karıştırırım, içki sevmem yani. Ama bunu ver 2-3 litre, o derece... Neyse ki dönemi hızla gelip geçiyor.
Bir de Mimas Yolu sırasında nasılsa veririm diye, bu son iki haftadır ne bulsam yiyorum. “Artık havalar soğudu, gidemem” diye bir öğlen aklıma esti, Hermann'la birlikte son bir bira bahçesi yaptık başbaşa... Tabii ki şnitzeli Hermann yedi :))
Eğer son dakikada bir hastalık falan olur da Mimas Yolu hayâl olursa, yandık :)))) Ekstra kilolarım ve ben, ortada "Afrikalı Hatun Totosu" gibi kalacağız. Aman n'olur olumlu düşünelim. Dilimizi ısıralım - dur daha iyisi ben bu postu ay sonuna otomatik yollaya basayım, ben gittikten sonra yayınlansın, nazara gelmeyeyim :P
KEŞFETTİM:
Merinos yünü! Yeminle bir Bursalı olarak kendimden utanıyorum. 42 yaşımda Almanya'da "merino merino" dediğim yere göğe koyamadığım şeyin çıka çıka bizim Bursa'nın zamanın ünlü merinos fabrikasından çıkmış olması... Ya o fabrika bence muhteşem bir yerdi, merinos basmasından elbiseler, yününden içlikler... Bu merinos yünü ürünler Decathlon'da satılıyor, sporcu arkadaşlara tavsiye. Yün ama pamuklu penye inceliğinde ve hissinde. KOKMUYOR!!! Ciddiyim 1 hafta sürekli giy koş terle kokmuyor yahu! Sihirli bir ürün.. Ve sıcacık, yumuşacık. İnşallah yünlü programında yıkamayı unutmam da çekip barbi bebek bedenine düşmezler.....
HAYDİ BEN KAÇTIM :)
Veeeee Mimas Yolu Yolcusu kalmasıııın! Bu aylık da bu kadar. Kasım'da görüşmek üzere..