3 Mayıs 2024 Cuma

Exeri Gelin - Bölüm 3

Gel gel. Gel yemecimeee. Klevye yepılene dek içimde yıllerce ne keder teş biriktiyse hepsini dökeceğimdir. Bu günkü teşımıx, Elmenye: Ecı veten. Dehe doğrusu geyet ırkçı bir şekilde, Elmenler. Yokse memlekette eslınde sorun yok; bence ne bileyim herhengi bir Ekdenix ülkesinin vetendeşleri ile Elmenler %50 nüfus mübedelesine tebii tutulse, vellehi cennet olur bu memleket, cennet.

Velhesıl, Elmenler bene bir heyet dersi gelibe... On senedir beşımdeler, on senedir kefemde seç, dilimde tüy kelmedı (bu ne yew, sevgili etelerımıx seçe tüye kıle bu keder neden tekmış enlemedım ki). Yeminle bukle bukle kıxıl seçlerim bile, memleketin kireçli suyu ve kireç yüxlü inseni seğolsun, cedı seçi gibi oldu. Herşeyin nedeni bence bu Elmenler.... 

Elmenlere iki örnek vereceğim. Sen kerer ver, ebertıyor muyum, ebertmıyor muyum.

Sevgili keyinvelidem, Elleh beşımıxden eksik etmesin, kendinden bile tuhef erkedeşlere sehip. Bu kedıne 'bene erkedeşını söyle, sene kim olduğunu söyleyeyim' diye beğırmek istiyorum. Erzähl mir von deinem Freund und ich sage dir, wer du bist felen gibi bişeye tekebul ediyor gelibe Elmence'de. Bu de bir hobim bu erede, bixim etesöxleri ve deyimleri birebir Elmence'ye çevirip Elmenleri dumur etmek, 'büyük düşünür C. burede ne demek istemiş ecebe' diyerek error verip değılmelerini ixlemek en büyük hobim (o keder de xevellı bir durumdeyim işte gurbet ellerde). Feket keyınvelide xeten değınık, birex dehe değılırse topleyemeyix diye çekiniyorum. Uxetmeyeyim; kedınceğıxın en yekın erkedeşlerinden birinin öx evledi erebe kexesi geçirince, beyin sersintisinden toperlenene dek doktorler terefınden komeye sokuldu, uyutuldu 1 hefte. Yoğun bekımde yetiyor, 25 yeşınde bir fiden. Ennesi olecek o kedın ne diyor biliyor musun: nesılse 1 hefte uyutulecekmış, benim kenerye edelerine tetıl progremım verdı, yenmesın, ben gideyim.... Vellehi yelen değil, yeşedık bunu...... Gitti kedın gitti. Bu biiiir.

İkincisi bu keder redikel değil belki emmeeee, benim küçük Ekdenixli dünyem için önemli bir Elmenlık yine de. Elmenlığın küçüğü büyüğü mü olur hem. 

Heftesonu kıxımın bixe yetılı gelen erkedeşı kıxımın kıyefetini çok sevdiği için giyindi, onunle evine gitti, dün ekşem ennesi seğolsun geri yollemış. Ulen insen bi yıker be bi yıker, vellehi kokuyor, simsiyeh de ixi ver ne helt yediyse eğece mi tirmendi ne etti. Yexık durumlerı yok ennesi çelışıyor, bencileyin yoğun kedin kimsesi yokse ne olecek yıkemeyiversin diyeceğim emmeeee değil. Vellehi serey yevrusu gibi evde yeşıyorler, behçelerinde bixim yetek odesi keder oturme grubu, bixim ev keder hevux, hetun çelışmıyor eski hostesmiş, beni gördüğü xemen sürekli 'oreme sülük yepiştirttim, totomden yeğ eldirip yeneklerimi doldurttum' enletip duruyor.... Vellehi kefede beyin değil seksı (seksı eyol, gülme, heni içinde bitki yetiştiririx ye, o seksı - sen de neler düşünüyorsun eyıp eyıp). Boş kelimesinin söxlük kerşılığınde bu kedının fotoğrefı ver, ene britenike keldıyse evinde eçer bekersın.... Emmeeee, bu boşluğe, xenginliğe reğmen veriyor kirlileri eynen geri. Yıkemeyı mi bilmiyor ecebe gerıbim, etıp etıp yenisini mi elıyor? Vektı xemenınde donden iğrendiği için her ey beşı 30 edet don elen bir Elmen tenımıştım, vellehı ver bu insenler eremıxdeler... 

Yeminle derelıyorum dostler.... derelıyorum. Mevlene gibi döne döne peteklemek istiyorum bu insenleri... Gel, kim olursen gel..... diye diye.

Türkiye'de bu tipler yoktur en exınden. Ver mı yokse? Mikrofon sende Türkiye:

2 Mayıs 2024 Perşembe

Ceren: Uyanmaya hazır mısın? :))

Aslında bu yazıyı 1 Mayıs’a hazırlamıştım ama sabah Paul Auster’ın vefatını duyunca çok kötü oldum.. Sanki dünya birden ıssızlaştı.. Yollayamadım.

Fakat hayat hâlâ bize emanet.. Meşâle bizde.

bu güzeli tanıştırayım:
brunnera, ya da göğcegözü çiçeği <3

Bahar diye bir dizi var ya; bazı noktalarda sanki benim hayatımı dizi yapmışlar gibi hissediyorum. Önce aman ne saçmalık, ne abartılı oyunculuk falan dediysem de, evet izlemeye başlayınca, ben de duramadım. Malum toplumumuzda kadınların yarısı Bahar. Hepimiz kendimizden bir şeyler buluyoruz.

Bahar'da benim ve sanırım bir çoğumuzun kendini bulduğu konu ise şu: kendini hep sevdiğin diğer insanların geri planına atmak. Onlar için kendini parçalarken, kendini unutmak... 

Aman ayıp olur, x kişi üzülür, y kişi kırılır’larla büyütüldüğümüz için de böyle oluyor biraz değil mi? Blogta bile öyle, aman annemin arkadaşı okur, ayıp olur, aman bizim ünlü “anonim huysuz” alınır, aman türk örf ve adetlerine ters gelir. Ayıp ayıp ayıp.. Ay yeteriniz.

Sonunda gittikçe renksizleştim, sıradanlaştım, politik doğrucu, sıkıcı bi tip oldum. Yahu insan değil miyiz? Hangimiz mükemmel? Ayrıca düşünsene karşında mükemmel biri olsa, onu sever miydin, uyuz mu olurdun? Eğri oturalım doğru konuşalım; ben sinir olurdum sinir! İnsan dediğin azıcık hata yapacak, başını belaya sokacak, ara sıra rezil olacak, önemli olan “sıçtık mavisini mi gördün, gülümse, dersini al, devam et”.. Değil mi?

maviş panjurlu evimi <3
Allah sahibine de, inşallah günün birinde bize de bağışlasın :))

Nasılım? Bahar gibi ben de aydınlanmamış mıyım Allasen? Bu aydınlanma bana son 2 aydır aldığım terapi sayesinde geldi. Vallahi, aynen Bahar gibi bir sürecin içinden geçiyorum.. Aynen Bahar gibi ben de yeniden kendim olmayı, kendim gibi davranmayı, kendimi hatırlamayı öğreniyorum. Bunu da bencilleşmeden, 'diğerlerinden çok ben' demeden, 'diğerleri kadar ben' diyerek yapmayı öğreniyorum..
 
mor salkım olur da, sarı salkım olma mı :)
bu haftanın galibi: laburnum ağacı.

Ah bilsen 45'inde bunu öğrenmek ne zor.. Ama imkansız değil :) Nereden anladım biliyor musun?

Son iki yazıdır çok eğleniyorum; sizlerden gelen yorumlar, sizin de sevdiğiniz yönünde. Sadece bozuk klavye ve “Exeri Türkçesi” :) değil bence konu, bence ben Öğrenen Anne'yi kapattığımdan beri aslında 'kendim gibi' yazmıyorum ve özledim o kimseyi takmayan, politik doğruculuğu hallaç pamuğu gibi sallayıp atan, 'göte göt diyebilen' kadını.... 

Hayatımın bu döneminde, o kadının gücüne ihtiyacım var. Bir süre sahneleri ona bırakacağım, yani bu blogta o yazacak bir süre. Korkma annelik konusunda değil (aştık güzelim onu, bir sonraki level'dayız artık: ortayaş krizi :))) Bakalım 'Öğrenen Ceren' neler yapacak, bana (bize) iyi gelecek mi? 

Yılın ilk karpuzu <3 

Mayıs; ayların en güzeli, böyle de güzel başlasın bakalım.. Merkür retrosu geçmiş diyolla, duydunuz mu? Ay doğru mu ayol? İnanmam ama (sol cebime koy) doğruysa çok şükür.. Bitirdi anam hepimizi… Uğurlar ola..

Fotolar. 1 Mayıs 2024 <3 

Ekleme: Bu akşam sarı ve mor salkımı içiçe görünce dayanamadım, ekleme yapıyorum :)

30 Nisan 2024 Salı

Exeri gelin - bölüm 2

Heydi henımler beyler, medem ki hoşunuxe gitti, klevye temir olene dek beyin jimnestiğine devem :)

Eşeğin sevmediği ot burnunun dibinde bitiyor gerçekten. Benim sevmediğim ot de, eşimin kuxeni M. efendi. Dün burnumun dibinde bitti, yine sinirlerimi leçke etti gitti. Yexmeden rehetleyemeyeceğim; edeletin bu mu dünye diye heykıresım ver. Ünlem, Ellehin cexesi ünlem. 

M. Efendi diyordum. Eşimin bebe terefınden, İsviçreli bir kuxen bu. Kendisi doğru dürüst okumediği helde, Evrupe'de ustelık mesleğinin kıymetli olmesınden kelli, uçek mekeniği ustesi olup, bixden 5 yeş küçük olduğu helde, bixim toplemimixden beş ket fezle meeş elıyor. Şimdi dedikodu gibi olecek emmeeee, sinirimi ilk tenıştığımıx günden bugüne değin sürekli ve erelıksıx olerek xıpletıp duruyor. İsviçreye gitti de en exınden göxümün önünde değil rehetledım derken, öx evledım de meelesef eilede en çok bu M. efendiye çekmemiş mi. Gören “eynen M.nin küçüklüğü, üstelik tam onun gibi davranıyor” dedikçe, ben kereler beğlıyorum. Ünlem olecektı burede. Ellehın belesi ünlem.

M. efendide ne keder şeyten tüyü verse ertık, sürekli dört eyeğinin üstüne düşüyor. Yine ünlem. 14 yeşınden beri ot yetiştirip içer (eeeeh enonim yorumcu şimdi gelip ooo ot dedi, eyıp eyıp, gençlere kötü örnek deme hiç, elmenyede ot geyet legel, serbest bişey, sen iç mi diyorum hem, içme kerdeşim, hoş içsen belki birex rehetlersin, bi yumuşersin, bi oh be heyet buymuş dersin, bilemiyorum...), her tür numere onde, sevgilisi (şimdi kerısı oldu) de elkolü su gibi içer, böyle her bi yerleri, memişleri bile hıxmelı, dövdürmedikleri yerleri yok vücutlerınde ve bunler (dünyede en son bunler derken) evleniyor, çocuk yepıyor (beşımıxe teş yeğecek, ünlem) ve çocuk de meşelleh geyet normel oluyor, Elleh beğışlesın nurtopu gibi bir velet. 

Velet doğdu, dehe 6 eylık olmedı, sırtlerıne ettıler, Edne Volkenını bildin mi, one bisikletle tırmendiler bebe-oğul (ve kutsel ruh). Instegremde böyle süslü süslü fotoğrefler videoler.. Yetmedi, ettıler veledi sırte, Esye boxkırlerınde motorsiklet sürdüler. Bi yenden de fosur fosur sigere, ot, elkol, pertiler tem gex devem. Ver gexi ver gexi, Ellehim çocuk de bir sevimli, bir uslu, bir yere bırekıyorsun, buluyor bir şey oynuyor seetlerce. Benimkiler ne elkol ne sigere, ne otlu ortemdeler emmeeeee sürekli enneeeee sıkıldım de sıkıldım.. Ey örümcek gördüm, vey çişim geldi, kernım ecikti, burnum düştü elemiyorum, enne enneeee. Ennenix düşsün beşınıxe.

Ulen bişeyi yenlış yepıyorum emmeeeee, neyi?

Heyette neden bexileri böyle son derece reheeeet, dertsiiiix, hiiiç bişeyi umursemex şekilde yeşiyor ve hekiketen de belli insenler bunler (erının beli diyorum, heni erı meye ver ye, vıx vıx vıx... he işte o bel, hey bellere gelesice klevye), dört eyek üstüne düşüyor hep?

Uyux oluyorum sene M., nesılse google trenslete çeviremex bunu, esle okuyup de enleyemeyeceksin, oooh cenıme değsin, itiref ettim rehetledim. Uyux oluyorum sene. Tem 20 senedir uyux oluyorum. Ünlem.

Oh be, yexdım rehetledim.

Bitti.

emme, bu evustrelye :)) gerçek.

28 Nisan 2024 Pazar

Nisan: Jetgiller

Aman ne hızlı bir aydı, değil mi? diyecek oluyorum ama ayın yarısı tatille geçerse tabii ki hızlı geçer! Hele ben bir de bayram tatilinde telefonla konuşmak yetmeyince, âni bir kararla bilet alıp, sırf haftasonu için Ankara'ya gitmeye kalkınca, iyice kısaldı Nisancık. 

manolyacık.

mor salkımcık.

Ankara çok spontan bir karar oldu; açıkcası arkadaşların bayram yazılarını okuyunca karar verdim bu seyahate, ertelememeliyim! dedim. Bloglardaki geniş ve mutlu aile tablolarının aksine, benim dünya üzerinde kan bağım olan insan sayısı el parmaklarımı bile geçmiyor, üstelik 3 farklı kıtaya dağılmışız.. Dolayısıyla biraraya gelmek gerçekten zor ve öyle değerli ki..

Ankara Leylakları ve bana sürpriz Erguvanları ile muhteşemdi. Bu sefer zamanımı sadece teyzem ve enişteme ayırdım ve doya doya geçirdik. Gece 3’lere dek sohbet edip, sonra sabah 7’de uyanıp yeniden sohbete devam ettik! Eniştem 80, teyzem 73 yaşındalar, onları çenemle birhayli yordum :)) Ama hepimize çok çok iyi geldi bu kısacık seyahat, özellikle de bana. 

leylak, kuğu, erguvan: ankara..

Tabii çan çan çan konuşup, içimin taşlarını döküp, bir de sevgi ve şefkatle sarmalanınca; hayat güzelmiş, derdim tasam yokmuş, terapide işim neymiş gibi geldi biraz.. Belki de ihtiyacım olan sadece ailem ve güneşli sıcak hava?!

Değil tabii ki. Keşke o kadar basit olsa.. Ama işler karışık, deniz dalgalı, havalar rüzgârlı. O nedenle yan çizmeden analize devam.. 

Nasıl gidiyor dersen; psikanaliz yabancısı olduğum bir terapi yöntemi ve anladığım kadarıyla, bu yol biraz inişli çıkışlı. Bilmem ki iyi mi ettim kötü mü. Tabiatı derin ve karışık biriyim, daha da derinleşmek mi iyi gelecek bana; yoksa aksine, daha yüzeysel, sade, anlık bir şeylere mi ihtiyacım var, emin değilim. Benim alanım (davranışçı terapiler) çözüm odaklı olduğu için, analizde biraz kaybolmuş hissediyorum. Konuş konuş konuş nereye kadar :)) 

Freud'un ünlü divanı.. 
Neyse ki artık koltuk denen bir şey var.

Bence bir psikanalist için de, benimle ya da herhangi bir davranışçı terapistle çalışmak çok zor, açık söyleyeyim. Leb demeden leblebinin ansiklopedik bilgisini veriyorum adama, çan çan çan konuşuyorum, bir de sonunda “bunun bundan olduğu belli, ee nasıl çözeceğiz” diyorum. Kabus gibi; herşeyi pek bi bilen ve terapistten sihirli değnek bekleyen danışan modeliyim resmen! Buna karşılık o da bana sürekli: “Önemli olan çözmek değil, belki de çözemeyeceksin ama anlayacak, ilişki kuracaksın” diyor. Kardeşim ben zaten anlıyorum anlamasına da….. Yıllar boyu hep çözmek, iyileştirmek olmuş amacım, şimdi böyle “bağlantı kurmak”, durup “haaaaa” demek yetmiyor bana.. Hızlı hızlı bir sonuca varalım, kökten çözelim, bitirelim istiyorum :)) Tabii sorun da tam olarak orada.. “İyileştirme delisi sabırsız C.”

Neyse, genel olarak şimdilik memnunum. Arada hüngür hüngür ağlayıp duruyorum, bazen de adamcağıza eureka! bu işte yaaa! diye bağırıp sarılasım geliyor. Adam da Freud mübarek! Aynısının tıpkısı! Beyaz sakalı falan.. Fakat en komiği; adamın soyadı “uzunyolbiletsatıcısı” :)) Çok sembolik değil mi? Hayat.. Ah şu zıpır hayat…. Tamam tamam, bileti aldım, yola çıktım, dönmek yok….

Yol demişken; Anadolu köylerinin güzelliği..... 

Ay yeter bu kadar terapi muhabbeti. Başka şeyler anlatayım.. Mojo listemi hatırlayan var mı :))) Onu da boşlamıyorum ha! 115 maddeden 45 tanesi en az 1 defa yapıldı bu dört ayda. Olacak bu iş..! Çok keyifli maddeler seçmişim, ne olur siz de yapın böyle bir liste (ama 3-5 maddelik olsun 🤣🙅🏻) bana öyle iyi geliyor ki.. Hatırlamak için buraya tıktık.

oğlumun yatağında, uyku oyuncaklarıyla kucak kucağa olma maddesi 
listede yoktu, amolmalıymış,
ne tatlı hismiş.. büyüyünce unutuyoruz..

Bu ayın en güzel yanı, tam 5 ay sonunda yeniden spora başlamam oldu. Kışın aldığım 3 kiloyu vermeye çalışıyorum (ki geçen seneden de +1 ile aslında 4 kilo, ama çaktırma). Evde olmuyor bu iş, artık bir spor salonunda bir grup kadınla spor yapıyorum. Spor ile sosyalleşme bir arada, daha iyi geldi bana.. Bir de online ama yine tek başıma değil de yine grupla yapabileceğim bir yoga ya da pilates bulsam keşke.. Var mıdır öneriler? Biraz kendime bakmam lazım artık.

yine bunları satılmadı diye markette çöpün yanına bırakmışlar,
yine aldım eve, bu sefer sinirlenmedim.... 
evimi güzelleştirdiler <3

Bu ay Barış Bıçakçı ve dostları (Behçet Çelik, Ayhan Geçgin) ayıydı. Güzel okudum, güzel yazmışlar, goodreads’e ay sonuna dek yorumlarımı ekleyeceğimi umuyorum. İlgini çekerse bakarsın.

İşe de çok yavaş (çalışmayı en çok sevdiğim iki danışanımla) döndüm bu son hafta. Biraz ağırdan almayı düşünüyorum bu sıra. Yavaş yavaş, kendimi yeniden tüketmeden..

simit çay <3 mutluluk budur.

İşte bende son haberler böyle. Bugün (23 Nisan) bu yazıya ekleme yaparken, lapa lapa kar yağıyordu Münih’te ama bekliyoruz bakalım, elbet güneşli günler de gelecek.. Önümüzde yılın ennnn güzel ayları bizi bekliyor, umarım bol bol keyfini çıkartırız! Herkese çok sevgiler..

25 Nisan 2024 Perşembe

Bi' girmediğin buydu C.

Öncelikle beyinlerinixi yorduğum için öxür dilerim, klevyemin sol yenindeki ilk sıre tuşlerı boxulduğu için (klevyemin solu felç geçirdi) onlerın yerine x ve e besiyorum. Eslinde insenı çok güldüren bir elfebe çıktı orteye (hetirler misinx, çocukken lemleyli leme lüme de lembirleyli lem lüm gibi bir tekerleme yeperdik, onu enimsetti), birex de Exeri Türkçesi gibi, hem beyin jimnestiği de iyidir ;) Eyrıce; çok sinirliyim. Klevye besmese de yexeceğimdir :))) Sonre silerim, sinirim geçince.

Heftesonu Êni bir kererle Enkere'ye gittim. Dönüşte ne bilgiseyer çelışıyor, çemeşir mekinesi cortlemış, erebenin ön cemi kırılmış ve seğ erke tekeği inmiş. N'oluyo yew? Üç gün gittim, üç. Ünlem de besmıyor. Üç.

Sevgili beyim biliyorsunux NESE'de estronot ve eynı xemende beyin cerrehıdır; doleyısıyle çok yoğun çelışıyor geribim, 5 dekikesı yok. E bi' girmediğin bu kelmıştı C., bu işe de gir dedim.. Erebeyi eldım gittim cemcıye, dil döktüm dedim 3 çocuğu olen geriben bir kedınım (yelen seyılmex) ne olur bugün hellediverin. Cem değişimi için lestiklerin hevesının tem olmesı gerekiyormuş, ne eleke?? Kefe mi buldu benle enlemedim.. 

Gittim gex istesyonune, lestiğe heve bestım, 2.4 ber olecekmış, Türkiye'de yok bu menuel fısfısfıs elle besiyorsun heveyı Elmenye bitmiş. :))) Kemyon şöförüyüm müberek fıs fıs fıs bestık. Neyse bestık heveyı, gittim cemcıye, ekşem erebeyi eldım, orden tekerciye. Xemenınde kış lestiklerini değiştirmiş kedınım, bene komex. Emmeeeeee (hehehe beyıldım bu emme'ye, hep böyle mi kelse yehu bu klevye?) emme, neyse ki lestikçi seğolsun değiştiriverdi (3 çocuklu kedınım ne de olse, biri 45 yeşınde olse de....)

Demek ki isteyince oluyormuş, bu Elmenler bene 2 ey sonreye rendevu verip duruyorlerdi, bunden sonre ben hem 3 çocuklu geriben kedını oyneyeceğim, rendevulerı hıxlı hıxlı eleceğim, yelenden kim ölmüş :P 45 yeşımden sonre ekıllenıyorum. Sevdim ben bu işi.

Okuyebildin mi? Güldün mü? :))) Ben şehsen eşırı güldüm, sinir felen kelmedı. Bu klevye böyle kelsın bence bir süre.

Gex verirsen birex, sene bir de kendimi gereje nesıl kitlediğimi ve eklımden geçen ilk düşüncenin 'ohhhh mis, biri beni bulene dek mis gibi kimse elleşmeden kefemi dinlerim' olduğunu enletirim :)))) Şimdilik sinirim geçtiğinr göre, heydi bene eyvelleh.

Hemiş. Sosyel intiher bune denir. Oğlum beni yılenle sendelyeye beğledı. Bi de yeteğıne çıkıp tepeden çekmiş göbeğim ver gibi çıkmış, vellehi yok göbeğim... Emmeeee :)) gelibe çocukle çocuk olmenın pokunu çıkerdım birex..

16 Nisan 2024 Salı

Brezilya Seyahati

Aslında sürpriz oldu; TAP Portekiz Havayolları’ndan bulduğumuz biletler gerçekten çok ucuzdu. Seyahati de bu sefer tamamen eşim planlayınca, bana öğleden sonra klinikten çıkıp, 3 saatte bavulları hazırlayıp, aynı gece uçağa binmek düştü. Hayatımın en sorumsuz, en plansız ve en laid-back seyahatiydi :)

ilha grande

paraty

hamaklı kitap keyfi <3

14 saatlik uçak yolculuğu sonrası Sao Paulo’ya varınca, kendimize gelmek için havaalanının yakınındaki Marriott’ta bir gece kaldık, ertesi sabah erkenden (Türkiye ile saat farkı -6, Almanya ile de yaz saati nedeniyle -5 olunca, hakikaten erkenden) yeniden havalanına gidip, kiraladığımız arabamıza kavuştuk. Eşim aceleden ehliyetini Almanya’da unuttuğunu fark edince, bir başka hoş sürpriz de benim direksiyona geçmek zorunda kalmam oldu. Sao Paulo dünyanın 4. büyük kenti olduğu için, İstanbul’la karşılaştırıp biraz çekindim ama alakası yokmuş. İnsanlar çok saygılı, trafik kurallarına herkes uyuyor. 

ilk ama son olmayan caipirinha :))

kaldığımız yerlerden biri ve 
Brezilya'nın meyve ve pasta ağırlıklı kahvaltısı

Kiralık arabamıza atladığımız gibi, kendimizi dağlara, ormanlara vurduk. İlk durağımız İtatiaia kasabası oldu, sonra Rio de Janeiro’da 3 gün, ardından tropik bir ada olan Ilha Grande’de 5 gün, yine bir sahil kasabası olup, sömürge dönemi mimarisiyle ve taş yollarıyla ünlü Paraty’de de 3 gün kalıp, yeniden Sao Paulo’ya döndük. Bu “elips şeklindeki” rotayı, 15 gün için aşırı öneririm, Brezilya’ya ilk defa geldiyseniz, “herşeyden biraz” var: ormanlar, okyanus, gastronomi, kültür sanat, gündelik yaşam deneyimi ve elbette graffiti:




Türk insanı tipi nedeniyle Brezilyalıya çok benziyor gerçekten ve sokaklarda herkes benimle Portekizce konuşmaya çalışınca, ikinci gün ben dili çat pat çözmeye ve bizimkilere tercümanlık yapmaya başladım! Bizimkiler şok oldu, itiraf edeyim ben de şaşırdım ama yahu anlıyorum ben bu dili! Beden dillerimiz çok uyumlu belki biraz ondan, ama bence 3-5 hafta kalsam ben bildiğin Portekizce konuşmaya başlayacaktım :)) çok komik ve şaşırtıcı bir durum değil mi?! 

En çok nereyi sevdin dersen; ada dışında benim en çok hoşuma giden, Paraty ve ormanların içinden geçtiğimiz maceralı SP dönüş yoluydu. Direksiyonda baya ter döktüm ve eşim “işte şimdi Bolivya’daki Kuzey Yungas Yolu’na hazırsın” diye dalga geçti durdu ama itiraf edeyim, seyahatin ennn keyifli 4 saatiydi. Hele karşımıza çıkan sürpriz şelaleler, yolda karşıdan karşıya geçen piton yılanının zarif süzülüşü ve mola için durduğumuz su başındaki örümcek efsaneydi.




Brezilya sadece doğasıyla değil, kültürel çeşitliliği (Japonundan Finlandiyalı komününe, en koyu siyah tenden en açık beyaz tene) ve hiçbir ülkede görmediğim kadar derin hoşgörülülüğüyle de beni çok etkiledi. Ne olursan ol, Brezilya’da “kabulümsün”.. Bayıldım ben bu kültüre! İnsanı sıcak ama mesafeli, asla yanına gelip konuşmuyor, birşeyler satmaya çalışmıyor, hatta seni pek umursamıyor ama birşey sorduğunda nazik ve yardımsever. Ha tabii 2 hafta boyunca İngilizce konuşan belki ancak 4 kişiye denk geldik ama google translate denen bi’şey var yahu, artık dil seyahat için sorun değil.. 




Ama para sorun. Brezilya pahalı bir ülke. Günlük harcamanız bir Avrupa ülkesi seyahatiyle aynı (merak eden olursa ayrıntılı yorumda anlatabilirim) fakat asıl sorun: kağıt para geçmiyor ülkede! Aynen İskandinavya gibi Brezilya da özellikle Corona sonrası (ve tabii şehirlerdeki güvenlik sorunu ciddi düzeyde olduğu için) parayı kaldırmış. Biz genelde Apple Pay ve kredi kartı kullandık ama oteller, uçak bileti ve günlük harcamalar kredi kartı limitimizi iki defa arttırmak için Almanya’daki bankaya telefon etmemize neden oldu. Brezilya seyyahları bu konuda dikkatli olmalı.

ya da kumsal alışverişi :)) 
ihtiyacın olan her şey: bikini, şapka, caipirinha

copacabana bomboşken :) 
almanlar bu havada ve dev dalgalara rağmen tabii ki yüzer!

Yeme içme eh işte; genelde kızarmış ya da ızgara balık yanında pirinç pilavı, patates kızartma, salata heryerde klasik ve en ucuz menü (fiyatlar Avrupa'yla yarışıyordu). Yöresel ve mutlaka denenmeli diyeceğim yemeklerse; Frijoles negros yani kara fasülye, pao de queijo (peynirli puf poğaça), coxinha (içi tavuklu bizim güneydoğu mutfağındaki içli köfte gibi kızartma işler), içi peynirli ya da kıymalı aynen bizdeki çiğ börek tadındaki pastel ve tatlı olarak da Açai (bizdeki pepeçura ama üstüne kinoa ve meyveler ekliyorlar, muhteşem bir şey). İçecek tabii ki Caipirinha (limonlu olan klasik, kiwilisinden daha iyi) ve çocuklar için bir tür kirazlı gazoz olan Guarana.

ve tabii hindistancevizi sütü

biberler ve baharatlar

ilk defa gördüğüm annona meyvesi (muhteşem bir tadı vardı)
brezilyalı arkadaşıma sorunca bilemedi, 
resmini gösterince aaa fruta do conde, bu meyvenin bin farklı ismi var dedi :)) 
sonunda kendime benzeyen deli bi meyve buldum!

pazardan tazecik balıklar

yine caipirinha, hep caipirinha.

Mutlaka yapın diyeceğim şeyler; 

1). Sao Paulo’da merkezdeki sanat müzelerine ve Japon komünü’ne (Liberdade) gidin ve tepeleme sushi yiyin, incik pincik Japon ıvırzıvırı satın alın. Kolyelik, yüzüklük ve küpelik pahalı ve doğal ham taşlar da bölgede çok ucuz. İlgilisine.
2). Rio'da efsane sarı tramvaya binin, en tepeye dek tırmanın ve tüm şehre, fakir mahallelere (favela) ve artizan mahallelere yukarıdan bir göz atın. Favela'lar gezmek için asla güvenli değil aklınızda bulunsun.
3). Paraty bence fazla turistik ama bir gece pazarları ve artizan el işlerini görmeden geçmeyin. Şehrin dışında kumsallara kurulu ufak ve sevimli restaurantlarda hindistan cevizi soslu balık yemeklerini yiyin.
4). Ilha Grande’de mutlaka trekking yollarını yürüyün (sivrisinekler çok minik, çok sessiz, çok azılı ve gündüz vakti ısırıyorlar dikkat, Dang ateşi (aşısı yok) ve Sarı Humma (mutlaka seyahat öncesi aşı olun) çok yaygın!) ufak kumsallar keşfedin. Yanınıza kitap, piknik ve bol su alın, tüm gün deniz keyfi yapın (hava bulutlu bile olsa 50+ faktör kremi unutmayın, istakoza dönmeyin).



mutlaka yapın: anneyi şezlongu ve kitabıyla birlikte kuma gömme :)

Asla yapmayın diyeceğim şeyler;

1). Brezilya aşırı Body Positive bir kültür. Çok tombik, 9 aylık hamile ya da aşırı yaşlı kadınlar bile Brasilian denen tanga türü bikiniler giyiyor :) Totolar fazlasıyla özgür ve asla bakan, rahatsız eden kimse yok (ben klasik bir bikiniyle haşema giymiş gibi oldum diyeyim, anlayın) ama bikini üstü çıkararak güneşlenmek kesinlikle tabu, aklınızda olsun.
2). Rio ve Sao Paulo’da gece çıkacaksanız, suç oranının ciddi yüksek olduğunu bilin, yanınıza değerli eşya ve para (tanıdığımız bir çift uyararak bize yüzüklerimizi bile çıkarttırdılar) almayın. Gece taksiyle gidip gelin, yürümeyin. Karnaval zamanı bu kentler çocukla imkansız, aklınızda olsun.
3). Rio’da ünlü ipanema ya da copacabana kumsallarına gideceğinize - gidin tabii çünkü insan kaç defa bu kumsallara gelme şansı bulur ve hakikaten “manzara” şahane :)) ama bence daha küçük ve pırlanta gibi kumsallar olan Prainha ve Leme’ye gidin.
4). Sao Paulo'dan havaalanına gitmek, yoğun trafikte 2,5 saat sürebiliyor, son dakikaya bırakmayın (bizim gibi).

Sao Paulo'ya akşam inerken / Bizim de kaldığımız, mimarisiyle ünlü Copan Binası

sao paulo yaşamı :)

Mevsim seçimimiz (Nisan başı) çok iyiydi. Sonbahar yeni başlamıştı ama derece 24-32 arasında seyretti, çoğu gün hafif bulutluydu (ki güneşli olunca rutubet nedeniyle 30 derece dayanılmaz olabiliyor) ve bazı günler şakır şakır yağmur yağdı. Yüksekler serin, deniz kenarı sıcak, denizse hafif serindi. Her yer çiçek doluydu ama sapsarı mimozaları görmek - hem de bu mevsimde - beni çok şaşırttı. Acaba bu mevsimde bir daha mı açıyor bu kıtada?!

otelde duvara asılmış günlük turlar, 
maviden turkuaza seç beğen al :)

Dönüş yolu hakikaten yorucu ve maceralı oldu, çünkü 22 saat sürdü. Önce SP'da 2,5 saat trafikte kalıp uçağı kaçırdık sanarken, anlaşıldı ki pilotlar da aynı trafikte kalmışlar, rötar yedik. Tabii bize göre hava hoş, nasılsa Lizbon'da 3 saat bekleme var. Rötarlı varmamız daha bile iyi. Ama 14 saat sonra inince bir de Lizbon'da rötarı yiyince, "haydiiiii... bari çocuklar yeni bir ülke görmüş olsun" diye - fazla gezenler bilir bu hissi :)) havaalanından çıktık, metroyla merkeze gittik, mükellef bir öğle yemeği ve şarap keyfi yaptık, sonra ağırdan ala ala, sallana sallana havaalanına döndük. Bir de baktık ki rötar kalkmış! Uçak zamanında gözüküyor ve havaalanından çıkış yaptığımız için de boarding pass'lerimizin yeniden işleme tabii tutulması gerekiyormuş. İşlemleri hallettik, koştura koştura kapıya ulaşmaya çalışırken bir de baktık ki, uçak yeniden rötar gösteriyor :)) Neyse 22 saatin sonunda eve vardık ama ne varmak.. Bir defasında Avustralya'dan eve gelmem tam 42 saat sürdüğü için, Lizbon'daki yemek sırasında "bana komaaaz" surat ifadem:


Bir de, bu iki oldu; Lizbon'a gidip de Pessoa'nın evini göremeden geldik yine. Neyse ki bu sefer havaalanı metrosunun duvarındaki graffitisiyle poz verebildim :)) 


Şu anda evde herkes jetlagten muzdarip ve zencefilli çaylarımızı içerken, birbirimize bıçakla saldırmaya hazır bir ruh halindeyiz :)) ama değer miydi, valla değerdi! Yine gelir miyim, gelirim ama öncesinde görmek istediğim çok ülke var, belki artık anca yaşlılığımda bir daha gelirim.... Amin bin.

daha çoooook var :P

30 Mart 2024 Cumartesi

Mart sonu: her kış bir gün biter.

Beni merak edip, arayıp soranlara çok teşekkürler. Çok daha iyiyim. Kriz yaşanmadan, değişim olmuyor. Jung’un dediği gibi; bir insan ne kadar yaralıysa, o kadar iyi bir iyileştiricidir. Bu önermenin geçerliğini, anlaşılan, kendi hayat akışımda göreceğim….

Şu son bir ay bana çok iyi geldi. Çok uzun zamandır bu kadar ait ve güvende hissettiğim bir ortam olmamıştı. Rahim gibiydi benim için; sessiz, sakin, benden beklenenin sadece ortamın bana sağladıklarını sünger gibi emmek olduğu... Belki 11 senedir - tatillerde bile - böyle bir rahatlama yaşamamıştım. 

Bu bir ay içinde şahane insanlarla tanıştım ve hikayelerini diğer blogda paylaştım. Çok sevdim ben 6.45 yazılarımı; bilmem sana da ilginç, düşündürücü geldi mi..? Ne hayatlar var, bilmiyoruz... Herkesin içinde bir hikâye saklı. 

Açık söyleyeyim, onlara bağlandım. Ayrılırken gelip sarıldılar çoğu bana, ki bazıları için bedensel temasın ne kadar zor olduğunu biliyorum.. Birkaçına iyi geldiğimi, bazısına annelik, bazısına ablalık, bazısına yoldaşlık ve birine de çöpçatanlık yaptığımı :)) da biliyorum ama onlar da bana karşılığında aile oldular. Bu çok tuhaf bir duygu, normalde asla biraraya gelmeyeceğim, hatta büyük ihtimal uzak duracağım insanlar çünkü hepsi... Hayat çok tuhaf. Hayatta kalmak için kullandığımız kalıpyargılar, aslında bizi katılaştırıp yanıltıyor ve kısıtlıyor.. 

Kaskatı kalıplar içinde çırpınıp duruyoruz.

Ayrılırken doktorum bana teşekkür etti, bu da gözlerimi doldurdu hemen (artık tutmuyorum kendimi, gelince salıveriyorum, ohhh mis, yıllardır süren boğaz ağrım bile geçti). Tam olarak da şunu dedi (unutmamalı): "Seninle çalışmak bir zevkti, ne verilirse aldın, ne önerilirse yaptın, biliyorsun bu meslekte zordur bunu görmek. Sen benim de mesleğe dair umudumu yeniledin." Ahhhh. Sonra da ekledi: "bir daha asla karşılaşmamak umuduyla" :)) Şaka bir yana, orada bir B3 servisi olduğunu ve bunalırsam her zaman geri dönebileceğimi, oranın benim için güvenli bölge olduğunu biliyorum. Bu önemli.

Elimde taburcu formum, eve dönerken içim biraz pırpır etmedi değil çünkü ben ne kadar rahatlamış ve önümü görebiliyor hale gelmiş olsam da, evdekiler aynı kaldığı sürece benim yeniden burnout geçirmem an meselesi olabilir. Fakat bunu çocuklarla, eşimle ve saraylı kayınvalidemle konuşup kökten değiştirmeye ve ağırlığı kendi omuzlarımdan alıp diğerlerine dağıtmaya kararlıyım. 

Bu iş burada bitmedi tabii. Şimdi tatildeyiz ama Paskalya sonrası hemen pazartesi günü psikanaliz macerama başlıyorum. Tam 20 senedir "üfff püff" yaptığım psikanalizin aslında tam benlik olduğunu keşfetmem nasıl ama?! Şimdi, 2-3 sene haftada 2-3 seans psikanaliz macerası beni bekliyor, resmen filmlerdeki gibi klasik divana yatıp çocukluğuma ineceğiz, haydi hayırlısı... İnşallah geri çıkabiliriz.

İşte benden aysonu haberleri bu kadar. Sen nasılsın peki?

Bu sene, bir nevi şeker festivali gibi kutlanan Paskalya ile Şeker Bayramı da denen Ramazan Bayramı neredeyse çakıştı, bu durum çok tatlı oldu.. :) Herkese iyi bayramlar dilerim!

1 Nisan seçim sonrası ekleme: Yeni post girmeye üşendim şimdi ama bayram gibi bayram, bahar gibi bahar olmadı mı şimdi? :) Ferah ferah Allah içimize sindirsin ;)

Fotolar: Klinikteki sanat terapisi derslerinde yaptıklarımdan. Bunu mutlaka devam ettireceğim! Kâse kilden yapıldı, pişirildi ve boyandı ama kendime 8 kişilik seramik yemek takımı bile yapabilecek gaza geldim :))) Çok keyifliymiş!