Eylül nasıl geçti ve bitti inanın bilmiyorum!? En son hâlâ yazdı, tatildeydik, denize güneşe doymaktaydık, sonra ne oldu bilmem, şu an üzerimde kazak, ayağımda çoraplar, elimde çay, önümde de 12'si anca bitirilmiş 43 maddelik bir yapılacaklar listesiyle oturuyorum.
Yapılacakların yanına bir de keyif listesi hazırlamayı akıl ettim neyse ki :)) Buraya aylık raporumu yazmak da bu keyif maddelerinin başında geliyor.
Yazın son haftasından kalanlar, son renkler..
Haydi başlayalım ve bakalım Eylül nasıl geçmiş:
Eylül bence çoooook güzel bir ay! Yepyeni başlangıçların ayı bir kere; okullar açılmış, bu sezona dair kim bilir neler planlanmış, belki yeni hobilere, kurslara kayıt olunmuş, sonra aşırı sıcaklar geçmiş ama günler hâlâ uzun ve sıcacık, dolayısıyla tiril tiril incecik elbiselerin, iş çıkışı arkadaşlarla buluşmaların, balkonlarda akşam yemekleri ve çay içmelerin, gece camlar açık, efil efil uyumaların, sabaha karşı tatlı tatlı üşümelerin de tam zamanı! Hele bir de güneş ve denizden faydalanabildiysek, yazdan kalan pırıl pırıl cilt ve saçlarla, verilen kilolarla kendimizi güzel ve enerji dolu hissetmek de yanımıza kâr.
Tabii ki mevsim geçişleri bazen stres de yaratıyor. Misal bizde iki tane 1. sınıf öğrencisi var. İkisi için de hayat kocaman bilinmeyenlerle dolu bir denklem şu anda ve bu geçiş dönemi ikisi için de zor oluyor. Yeni arkadaşlar, yeni öğretmenler, yeni sorumluluk ve ödevler.. Nasıl yorgun geliyorlar anlatamam, yorgun (ve tabii asabî)..
Okul yolu desen ayrı bir dert. Burada çocuklar okula assssla veli tarafından arabayla ya da servisle bırakılmıyor. Herkes evine yakın okula gittiği için, bu güzel bir yaklaşım ama minikler dikkatsiz oldukları için, 1. sınıflara bisiklet ve roller da yasak, ille de yürünecek o yol. Tabii benim ananesi tarafından yaz boyu mantılar, pilavlar ve su börekleriyle beslenip göbek Türk kası yapmış bulunan tembelişko oğlum daha ikinci günden "bu okul denen şeye her gün mü gidicez böyle?" diye sormaya ve oflamaya poflamaya başladı bile...
Bu arada bir sorun da, sabahın 7'sinde acıkmayan çocuğa kahvaltı hazırlamak.. Kızım 1 adet meyve yiyip gidiyor okula (okulda 9.30 gibi araları var ve beslenme kutusundan benim hazırladığım kahvaltıyı yiyor) ama oğlum ciddi sorun, onu yapayım mı hayır bunu yapayım mı hayır, meyve böğk.. 1 bardak soğuk sütle yallah... Siz bu sorunu nasıl çözdünüz? Fikir isterem...! Bu arada edepsiz arkadaşımın biri "biricik yavruma ve canişkom kocişime bu sabah bunu yedirdim" diye yolladı (direkt arkadaşlıktan çıkartasım geldi ayol), lütfen insan evladının hazırlayabileceği fikirlerle geliniz...
Ya da "boşveeer kahvaltı yapmasın zaten uzmanlar uyandıktan sonra ilk 3 saat bi'şey yenmemeli diyor" diyiniz :))
Okullar işler koşturmalar tam gaz başladı işte... Ay dur dur! Asıl neye uyuz oldum ay boyu! Eşim yeni bir huy edindi: her haftasonu cuma akşamdan pazartesi sabaha hasta! Çocuklar ellerimden öper vaziyette. En son altın vuruşu yapıp nanovirüs türü bir şey geçirdi, ishal halsizlik ateş.. Corona'nın yeni versiyonunu da geçirmiş olabilir bence çünkü testlerde pozitif çıkmıyor bu yeni versiyon ve biz malum hangisi çıkarsa hemen hop almaya ant içtik... Özetle bir hafta süründü ve beni de süründürdü (erkekler hasta olunca tam teşekküllü bakıma ihtiyaç duymaları nedir Allahaşkına?!) şimdi şükür iyi. Ben ve çocuklar da hafif bir soğukalgınlığı (ya da doktorların iddiasıyla: Oktoberfest gribi, çünkü her sene bu dönemde Oktoberfest sayesinde tüm Münih hasta) geçirdik ama şükür, fazla süründürmedi. Şimdilik deniz ve güneşin etkisi devam ediyor bence ama Ekim ayı vitaminlere başlamanın zamanı sanırım... Bu arada eczacı bana şunu verdi :))) Hayır hayır yaşlılık emaresi değil, düzenli vitamin alışkanlığı içinmiş :P İtiraf edeyim kutularından çıkarıp tek tek yerleştirmek de oyun gibi, hoşuma gitmedi değil. Bakalım işe yarayacak mı?
Ama tabii "haydii bu sene erken başladık" hissi de gelmedi değil.. İnanın şu kışı, sırf bu hastalıklar, sürekli oradan oraya koşturmalar ve tüm bunları da totom dona dona yapmalar nedeniyle hiiiiiiç sevmiyorum hiç. İnsan bekar ya da haydi çocuksuz olsa kış hoş bişi tabii, romantik romantik durumlar.. Ama bu "orta yaşlı çalışan anne" kişisi için kış vallahi eziyet, eziyet.... Bir de ben durup durup "of offff şimdi yaza en uzak andayım" diye düşünüp duruyorum! Evet olumsuzum bu sıra biraz, susayım en iyisi size de bulaşmadan.
Hem daha sonbahar var, turuncu günler var, Allaaah! Federweisser var, fırında kestane, mis kokulu mandalina, bol bol doğa yürüyüşü ve pastırma yazı denen cennet de var.. Kuyruğu dik tutalım, daha var.... Hem ben son iki yıldır her mevsimin kendince güzelliğini görmeye çalışıyorum, daha çok dışarıda zaman geçirmeye, daha aktif olmaya çalışıyorum. O zaman kış da sanki daha hızlı geçip bitermiş gibi bir umut duyuyorum..
Benden şimdilik bu kadar. Eylül ayı "geçiş ayı". Bence çok güzel bir yazdan çıktık, umarım hepimiz için çok güzel geçecek bir sonbahara girmişizdir.. Amin bin!