30 Ekim 2023 Pazartesi

Ekim biterken..

"Ekim'in 15 günü yaz, 15 günü kış" demezlerdi ona, bu deyimin Ağustos için dendiğini biliyorum ama, bu sene Ekim tam olarak bu deyime uydu.. Mevsim geçişleri bu kadar radikal olunca (28 dereceden direkt sıfıra indiğimiz bir geceden bahsediyorum) ben bu ay cortladım. Hem fiziksel hem psikolojik anlamda..

Yan komşuyla aramızdaki çirkin duvarı örtmesi için diktiğim
Alev Sarmaşığım, Ekim.
Daha dur, yeni başlıyoruz.
Kasım'da kıpppkırmızı olacak ;) 

Ekim'in ilk yarısı muhteşemdi. Nasıl nefis bir enerjiyle başlamıştım Ekim'e... Hem kendime odaklanıyordum (wall pilates'e ve doktor tavsiyesiyle hayıt hapı kullanmaya başlamıştım), hem yeni yeni heyecanlar yaşıyordum (yeni danışanlarımla çalışmaya başlamış, oğlumun yeni yaşının partisini yapmış, kızımın yeni okulundaki yeni arkadaşları ve velileriyle toplanmıştım), hem her şeye yetiyordum (iki farklı yatılı misafir ağırlamış, enfes bir ev işi / keyif dengesi kurmuş, "sonbahar temizliği" listemdeki 52 (evet gittikçe artıyor rakam, çok dikkatlisin) maddenin 44'ünü bitirmiştim ama aralarda kendime nefis keyifler sunmayı da başarmıştım).. Hafif ve kıpır kıpır, sürekli dışarlarda, sürekli aktif, sürekli neşeli, sıcacık güneşli günlerin tadını çıkartıyordum kiiiii... 

Ayın 15'inde kurulu saat gibi döndü hava ve o güzel uzatılmış yaz, yerini bir gecede 28 dereceden sıfır dereceye bıraktı! Resmen yaşam enerjim çekildi dostlar... Tüm psikolojim ve bedensel dengem altüst oldu. Maalesef işleyişi güneşe ve ısıya bağlı olan insanlardanım ve bu ani düşüşler ve yükselişler beni mahvediyor. Bir de oğlum hastalık sezonunu açmasın! Ama ne açmak... Streptokok üstü kızıl üstü antibiyotik alerjisi. Tam 10 gün evden burnumu çıkartamadım.

Hastalık sürecindeki bu kısıtlanmışlık, çaresizlik ve yalnızlık hissini, bunca yıldan ve hastalıktan sonra bile hâlâ yönetemiyorum.. Özellikle de "tek başıma kaderime terkedilmişim" hissini.. Halbuki bu son hastalık sürecinde L.'ın iki okul arkadaşının velisi aradı, sordu sağolsun. Canım komşum C. her gün uğradı; bir gün elinde narlarla, ertesi gün ananasla, bir sonraki gün papatya çayıyla geldi, hep yokladı. Keza annemle babam, 2500km öteden dostlarım, sizler de yazdınız hep sordunuz.. Ama işte bazen insan uzakların yakın, yakınlarınsa uzak oluşuna, destek göremeyişine çok takılıyor... 

pencereden görünce telefonu kapıp videoya çektim.
evet çok sevimli, kabul.
ama çiçek almakla olmuyor işte.... 

Aslında, kabul ediyorum, bu biraz algıda olumsuz seçicilikten de kaynaklandı. Ben bir defa "yalnızım dostlar yalnızım" edebiyatına başladım mı, o kısırdöngüden çıkamıyorum.. Tamam hakikaten yalnızım ve desteksizim ama güçsüz değilim. Bir çok şeyi zaten tek başıma yapıyorum, tek başıma başarıyorum. Bunu bir başarı olarak görüp kendimi yücelteceğime, ben kendime acımayı seçiyorum bazen.. Ve istiyorum ki birileri de benimle birlikte bana acısın, başımı okşasın, birlikte ağlaşalım falan... O "birileri"ni  yanımda bulamayınca da işte, iyice kendimi o kısırdöngüye çekiyorum.. Bana bu şekilde başvuran bir danışanıma "kısırdöngüye çekildiğini hissettiğin an, kendi kendine neleri başardığını ve yalnız başına nasıl dik durabildiğini hatırla" derdim, bir de mizahı devreye sokar, kendime acımak yerine gülerdim "bedensel yalnızlık isterken, ruhsal yalnızlıkla başa çıkamıyorsun kuzuuuu" diye.. Ama bazen olmuyor işte; kelin merhemi bazen bulunamıyor...

sonuçta; bu tam benim işte.... :))
neyse ki gülebiliyorum kendime, yoksa hiç çekilmem..

O on gün boyunca evdeyken ve yalnız hissedip kendime acımakla meşgulken, o kadar daraldım ki, sırf kendimi oyalamak adına sürekli alengirli, uğraşılı yemekler ve pastalar yaptım ve tartıda sadece bir haftada +2 kiloyu gördüm (ki bu vücut ağırlığımın %4'ü olduğu için, ciddi bir rakam) ve sinirlerim iyice bozuldu.. 44 yaşımda 47 kilo olma inadımın saçmalığının ben de farkındayım ama, bir de bunun altında yatanları deşemeyeceğim şu an. Önümüz kış, ne yaparsam yapayım, nasılsa kilo alacağım.. Biliyorum. Body Positive'i o zaman devreye sokarız artık :P


Ekim'in son üç günü şükür ki oğlum toparlayınca, hayat biraz normale dönebilirdi aslında, ama bu sefer de okullar tatil oldu :) Dinlenme şansım bir hafta daha ertelendi anlayacağınız.... 

Fakat bu son 2-3 gündür Wall Pilates'e ve hayıta geri döndüm. Wall pilates hakikaten iyi gidiyor, üzerine kimi günler yoga, kimi günler koşu bandı, kimi günler de evde bacak kalça egzersizi ekliyorum. Pasta börek işinden de vazgeçtim :) Hayıt ise bence pek işe yaramıyor ama doktorun önerdiği gibi 90 gün kullanacağım, bir fark hissedersem yazarım.. Önümüz kış, bir yerden destek bulmak zorundayım, yoksa daha Ekim'den böyle tarumar olursam, bu kış geçmeeeeez..

Ama daha kışa girmedik! Henüz sonbahardayız ve son üç dört gündür biraz nefes alabilmeye ve baktıklarımı görebilmeye başladım hamdolsun.. Son iki gündür elimi ve zihnimi oyalamak için - pasta börek yerine :)) - uğraştıklarım bu güzellikler oldu: 

Bu son iki üç gündür gündür kendime sürekli: "Evet! Sonbahar çok güzel bir mevsim! Sarı ve kırmızı yapraklar çok romantik, hafif üşümek, üzerine bol bol kazaklar, bereler, atkılar almak da çok tatlıŞ, hele kahve kakao çay üçlemesinin ellerde ve kalplerde bıraktığı sıcaklığa hiç girmiyorum, tamam aşırı keyifli bir şey sıcacık oturup yağmuru izleyerek kitap okumak ya da en sevdiğin podcasti (bu sıra Mirgün Cabas, Can Kozanoğlu - İlk Sayfası) ve şemsiyeni alıp yürüyüşe çıkmak muhteşem şeyler" diyip duruyorum. Çünkü sonbahar gerçekten güzel.. Baksana, görmesini bilene, masal gibi:

Biliyorum kural şu: Zor günler olmazsa, güzel günlerin önemini anlayamayız. Ve zor günlerde bile, ufacık da olsa güzelliklere odaklanalım, nasılsa hayat "durmuyor", hep akıyor ve zor günler de geçiyor.. Hem daha kış gelmedi.. Var daha! :) 

Umarım Kasım daha sağlıklı ve "dengeli" geçer; daha sakin, şefkatli, kabullenmiş, huzurlu biri olabilmeyi diliyorum kendim ve çevremdekiler için..... 

Haydi yallah dengesiz Ekim, güzellikler getir sakin ve huzurlu Kasım!