Dağ tepe yürümeyi seviyorsan, Ege bölgesi iklimine aşıksan, fıstık çamları altında yürürken masmavi denizle gözgöze gelmeye bayılıyorsan, hele bir de insandan uzak, doğanın tam göbeğinde sessizliği hissetmeye özlem doluysaaaan; insanı fazla zorlamayan ve sadece beş günlük, bütçeni de fazla zorlamayacak, mütevazi bir “kaçamak” da istiyorsan; kaçırma bu yazıyı, müthiş güzel bir rota önerim var! İspanya’nın Mallorca adası GR 221 Rotası.
Önce ekonomi tabii. Anakaraya oranla Mallorca turistik yaz dönemi dışında yani Kasım ayında ve Nisan ayında oldukça ucuz. Kamp çadırı için geceler hafif serin ama hâlâ keyifli. Otellerse son derece lüks, çoğunun restaurantı Michelin Star sahibi ama iyi araştırırsan, çok uygun mütevazı pansiyon ve hosteller de var. Mesela bunlar:
Fiyatlar; kahvaltı ve kahvaltı büfesinden “aşıracağın” (göz yumuyor hatta kendileri teklif ediyorlar) öğle yemeği paketi de dahil, genelde (iki kişi) 80-100 euro arası. Akşam yemekleri 1 bardak şarap (4 euro) eşliğinde ana yemek 10-12 euro tutuyor - ki Münih’te bu rakama anca sandviç bulabilirsin.. Yani günlük toplam harcaman otel konaklamalı iki kişi için 130 euroyu geçmez ve kalite hakikaten yüksek.
Mallorca, yaz turizmi ve kalabalık, keşmekeş başkent Palma dışında muhteşem bir ada. Son derece bakir ve inanılmaz bakımlı. Rotanın büyük kısmında iz tabelaları ya da kırmızı işaretler var, kaybolmayı yine de başarırsan drone’lu kurtarma ekipleri emrine amade.
Günlük rotalar 15-25km arasında değişiyor ve çoğu mavi (kolay), az kısmı kırmızı (orta) düzeyde. Genelde 5-8 saatte tamamlanıyor etaplar ve akşam kararmadan hostele varmış oluyorsun. Hostellerin çoğunda, yorgun yürüyüşçüleri bu keyif bekliyor ;)
Mevsim kesinlikle Kasım olmalı çünkü hava hâlâ ılık (22-23 derece) ama sıcaklık bunaltmıyor, yağmur olasılığı az (anakarayı seller götürürken Mallorca kuru kaldı şansımıza) ve günler hâlâ uzun sayılır, güneş ideal eğimde ve genelde sırtımıza vurmaktaydı. Bizim rotamızı kesinlikle öneririm; Sant Elm’den başladık, Soller’de bitirdik (4 gün, 80km, molalar dahil 28 yürüyüş saati).
Fotoğraflarda da gördüğün gibi, ufacık çantalar var sırtımızda ve sana da aynen bunu öneririm. İhtiyaçların şundan ibaret: pasaport, para, kredi kartı, 2 (tercihen merino yünlü çünkü ne kadar terlersen terle kokmuyor!) tshirt, bir pantolon (ben kot taytla yürüyorum), iç çamaşırı çorap sayısı kişisel tercih, bir uzun kollu merino polar kazak, yağmurluk ve hava durumunu kontrol ederek, gerekiyorsa yağmur pantolonu, ufak diş macunu, diş fırçası, ufak bir tarak, olmazsa olmaz kırmızı ruj (neden diye sorma işte!) ve mini deodorant, toka, gerektiğinde şapka gerektiğinde boyunluk olacak bir bandana, iyi kalite trekking ayakkabısı (mutlaka bilekli çünkü burkacaksın), gecelik, mayo (çünkü genelde hostesler havuzlu), terlik. Kullandığın ilaçlar, ağrı kesici, spor yaralanmaları için olan renkli yapışkan bandajlar ve su toplamaları için yara bandı vs. Tabii telefon şarj kulaklık klasiği. Plastik su şişesi (2 adet 500’lük). Bu kadar! Bu kadar! :) Toplam ağırlığın 4kg’ı geçmiyor! Ve yetiyor!
Ön bilgilerimizi aldık, çantamızı yaptık. Hazır mıyııız? O zaman haydi gidiyoruz :)
Tabii turistik Mallorca’ya gün içinde inen birsürü uçak var, biz 40 euro’ya gidiş dönüş Ryan Air ile uçtuk. Ryan Air konusunda yorum yapmıyorum, ödediğini alıyorsun işte :))
Fakat Mallorca’ya iner inmez tüm yorgunluğun gerginliğin bitiyor. Palma büyük, kalabalık ve çirkin bir şehir, hemen otobüse atla ve uzaklaş ordan..
İlk gece 🩵 ve gökte de ilk ay!
Otobüs saatleri bu mevsimde biraz sorunlu, bizim de başlangıç noktamız olan Sant Elm’e varmamız iki farklı otobüsle neredeyse tüm günümüzü aldı. Taksiyle de gidebilirsin ama ne gereği var :)) Acelen yok, nasılsa yürüyüş ertesi gün başlayacak. Sant Elm tam bir sahil kasabası; sakin sessiz kıpırtısız bir deniz… Sabah nefis bir manzaraya karşı kahvaltımızı yapıyor ve daha saat 8 olmadan hızla fırlıyoruz dışarıya.
İlk gün: Sant Elm’den Estellencs (25km - 9 saat): İlk gün tüm yürüyüşün aslında en uzun günüydü ama ilk heyecanla insan anlamıyor :) Yolun ilk etabı deniz seviyesinden başlıyor, orman içinden “La Trapa” yani merdiven geçidiyle yavaş yavaş 770 metreye yükseliyor, kısa bir noktada kaya tırmanışı (kolay seviye) gerekiyor.
Yolun en güzel yeri bence Mirador d’en Josep Sastre yani tamamen denize dik inen falezler. Yaklaşabildiğin kadar yaklaş, çünkü falezin üstünden uçuruma bakmak muhteşem bir deneyim; lütfen kaçırma!
Kısa bir Adrenalin Arası verip devam ediyorsun ve akşam inerken Estellencs’e varıyorsun. Muhteşem güzel ve sakin bir dağ kasabası bu.. Ne kadar tatlı bir gece, uzakta keçi melemeleri, havada portakal kokusu!
İkinci gün: Estellencs’den Esporles (15km - 5 saat): İkinci gün yürüyüşü kısa, fakat sakın ola hafife alınmamalı çünkü tam bir “ayakkabı patlatan” yolu burası. Arnavut kaldırımı yolun 500 senedir bakım görmemiş hali diyeyim, sen anla.
Bugünkü etapta kelimenin tam anlamıyla iki dağ aşılıyor; yani inip inip çıkıyorsun, toplamda 630 metre tırmanış yapıyorsun ve 600 mt de geri iniyorsun tabii, kasaba sadece 200mt yüksekte olsa da :)) Çok iyi kalite çorap ve ayakkabı öneriyorum ve eğri büğrü taş yolda burkulmalara dikkat!
Kasım başı bölgede “ağaç çileği” denen bitki meyve veriyor, ye yiyebildiğince ama bir avuçtan sonra bir tuhaf hissedersen korkma :)) Bu bitki biraz “çarpıyor” çünkü ama keyifli bir çarpılma bu.. Neşeli ve çakırkeyf varıyorsun hedefe. 2001’de tek başıma yaptığım Mimas Yürüyüşü’nü hatırlatayım, aramıza yeni katılmış ve deliliğimin sınırlarını farketmemiş olanlarımıza :)) İşte oradan da tanıdık bu meyve ;)
Yanında şu son moda “hafif ötesi çadır”lardan varsa, Esporles’i geç ve lütfen Valldemossa yoluna düş! Kesinlikle pişman olmayacaksın ekstra bir - bir buçuk saat daha yürüdüğüne, çünkü muhteşem çadır kurma alanları var. Bunker tipi üstükapalı beton alanların içinde de konaklayabilirsin, bunlar uzun yıllar önce ağaçlardan kömür yapmak için “fırın” olarak kullanılmış!
Üçüncü gün: Esporles’ten Deia (21km - 9 saat): Hem uzun hem de kırmızı yani ortadüzey zorluk derecesine sahip bir etap, kesinlikle ikiye bölünmeli bence. Biz hızlı ve tek parçada tamamladık ama sürekli tırmanış etabıydı, yol 8 saat boyunca neredeyse hiç düzleşmedi ve sanırım vücudumda gram su kalmayacak derecede terledim - tüm çantam ve hatta içindekiler bile ıslanmıştı diyeyim, sen anla.
Daha yavaş ve mola vererek gitmeni öneririm, benim gibi anlamsızca “totona motor takılmış gibi” yapma.. Bizim acele etmemizin tek nedeni fırtına uyarısıydı aslında ama beklenenden az yağdı geçti.. Yine de etap çok dik, aşırı kaygan ve son derece riskliydi. Çok keyif aldığım bir gün olmadı açıkcası çünkü gözüm sürekli bastığım yerdeydi ve hem bedenen hem de zihnen yoruldum..
Dördüncü gün: Deia’dan Soller’e (16 km - 5 saat): Muh-te-şem bir etaptı. Neredeyse dümdüz diyebileceğim, orta yerde turkuaz sularda yüzme molası verdiğimiz, kesinlikle “finalde altın vuruş” denebilecek bir etaptı.
Port de Soller son derece turistik bir sahil kasabası, sevimli. Kasım ayında yüzmek de, aslında planlamadığımız ama cesaret edip suya atlayınca bayıldığımız bir sürpriz oldu. Deniz buz gibiydi çaktırma :))) Son yürüyüş günümüz gerçekten keyifli geçti..
Beşinci gün: Soller’den direkt havaalanı ve öğlen yaz mevsiminden kış mevsimine, buz gibi Münih’e varış. Yazmaya tenezzül etmiyorum bu kısmı :))
Sonuç olarak “ideal mevsim, ideal rota!” diyorum. Müthiş keyif aldım. Yürüyüş severlere mutlaka ama mutlaka öneriyorum! :)