Son 10 senedir yaşamımı sadeleştirmeye çalışıyorum. İlk olarak maddiyattan başladım, fazla eşyalarımı, kıyafetlerimi ayırıp, yeni ve güzel olanları yıkayıp güzelce paketleyip ihtiyacı olanlara, eskileri ise çöpe yolladım. Kıyafet verme konusu hassas bir konu, tekstil artık çok ucuz ve çeşitli olduğu için gerçekten değerli, yeni ve temiz kıyafetleri vermek ve ihtiyaç sahiplerini eskilerle rencide etmemek gerekiyor. Eşyalar daha kolay; hatırası olanları ayırdıktan sonra büyük eşyaların bir kısmı önce annemlerin alt katına, ordan yazlığa gitti. Büyük çöp poşetleri içinde geri dönüşüme gidenler de azımsanmayacak kadar fazlaydı. Ne çok "biriktirmişim", ne gereksiz yüklerle yaşamışım.. Evim, dolaplarım ferahladı; ruhum ferahladı. Senede bir yine maddi yüklerimden kurtuluyorum ama her geçen yıl daha da azalıyor yüklerim ve çöp poşetlerim. Çünkü sadeleşmeyi öğrenirken, ihtiyacım olanı almayı ve verimli kullanmayı öğrendim.
Sonra sıra geldi manevi yüklere.
Bu kısım daha zor, daha incelikli, daha duygusal. Her tek çocuk gibi ben de büyürken, kendi kendimle mutlu zaman geçirmeyi öğrendiğim kadar, aynı zamanda da kolay sosyalleşmeyi, çabuk arkadaş edinmeyi de öğrendim. Yaşamımın hiç bir döneminde kendimi yalnız hissettiğim, arkadaşsız kaldığım olmadı. Tuhaf ama insanlar bana çabuk ısınıyor, hatta sık sık yüzüme "sende çok tuhaf bir enerji var, odaya girince insanın gözünü alıyorsun" diyorlar. Ne mutlu bana. Ama bunu gerçekten tek çocuk olmaya ve ailemin beni eve tıkmak yerine "git bak orda senin yaşında bir çocuk var, tanış" diye destekleyip dışarı itelemelerine ve bir çok yaz okulu, kamp, sanat, spor aktivitesine yazdırmalarına da borçluyum. Bu sayede "ilk tanışma" konusunda çok erken uzmanlaştım, sonra yaşadığım bir çok ülkede de sıfırdan bir çok tanış, arkadaş hatta dost edinme deneyimim oldu. Çevremi kalabalıklaştırmak konusunda sıkıntım hiç olmadı. Fakat benim sıkıntım, özellikle de son 10 senenin "sadeleşme" hedefinde, çevremdeki bu insanların bir kısmından "ayrılmak" oldu. Yani sosyal anlamda sadeleşmek. Neden buna ihtiyaç duydum, çünkü insan yaş aldıkça aslında önemli olanın çok geniş bir çevre değil, samimi ve öz bir çevre olduğunu öğreniyor. İnsanın 15 tane "en yakın arkadaş"ı olmaz, olsa olsa 5 belki 7, o da yıllara yayılan, tortu gibi suyun dibinde kalan.. Bunu fark ettiğimde, aslında bir çok insanın beni yükseltmediğini, bana ağırlık verdiğini ve dibe çektiğini de fark ettim. Öyle insanlar var ki, ne yazık ki özünde ve sözünde çok farklılar, kendi komplekslerini sizin üstünüze atmaktan, sizi bir psikolojik yastık olarak kullanmaktan çekinmiyorlar. Dertsiz insan olur mu, olmaz, varsa da asıl derdi içinde saklıdır. Ama benim dediğim hep dert, hep olumsuzluk dinlediğiniz insanlar. İltifat bile almayı beceremeyenler, "yok kilo vermedim, yorgunum da süzgün gözüküyorumdur"cular.. Ya da daha kötüsü, sadece kendine değil, size etki etmeye çalışanlar, "bak sen böyle yapıyorsun ama doğrusu budur, böyle davran sen"ciler. Sizi olduğunuz gibi kabul edemeyenler, sizden değişim bekleyenler (ya da sizin onların değişmesini ummanız..)
Bunları hayatımdan bir bir çıkarttım. Bahane uydurup görüşmemek değil, o zaman insan sadece fiziksel ortamından çıkarıyor, aklından çıkaramıyor. Bizzat "kusura bakma, ben seni çok olumsuz buluyorum, şu an benim olumsuzluğa değil, umuda ihtiyacım var, bu şekilde bir dostluğu daha ileriye götüremeyeceğim" dedim kiminin yüzlerine. Acıttı mı, evet. Onu da beni de ama yapılması gerekiyordu. Bencilce görmüyorum. O insana daha önce bir çok şans vermiş, sırtınızda uzun yollar taşımış, olumsuzluğuna umut olmaya çalışmışsanız ve başaramamışsanız; bencillik değil. Olumsuzdan uzaklaştıkça, karmaşık insanları (entellektüel anlamda değil, hep aynı hataları yapıp ders almayan, hayatını karmakarışıklaştıran insanlar anlamında) hayatınızdan attıkça, çevreniz sadeleştikçe birden aslında hayatın ne kadar basit, duru ve öz olduğunu fark ediyorsunuz. Hayatımdan çıkardığım insanlar adına hiç bir pişmanlığım yok.
Şu an yine çevrem kalabalık ama bu kalabalık benden sürekli birşeyler bekleyen, talep eden, beni eleştiren, yargılayan ve değiştirmeye uğraşan insanlardan oluşmuyor. Bu çevre sade, kendi gibi yaşayan, kimsenin yaşamına karışmayan, olumlu düşünen, "hafif" insanlardan oluşuyor. Bir kısmı doğal sade, doğal sarışın gibi, içten gelen bir ışığı var. Bir kısmı benim gibi tırnaklarıyla kazıyarak, kendiyle ve çevresiyle çok sınavlar vererek, çok fedakarlıklarda bulunarak bu yere gelmiş. Daha da tam gelememiş aslında, daha çok yol var..
Evim çok sadedir, eşyalarım az ve özdür, mobilyalarım beyaz ve açık tonlarda, perdesiz ve geniş pencerelerim, yeşil ve havadar bir evim vardır. Yaşamım da sadedir; eşimle, kızımla, işimle, eğitimimle, sevdiğim dostlarımla sevdiğim yerlere tekrar tekrar gitmelerimle, yılda 2 yeni ülke görmeye çalışmalarımla dopdoluyum. Çok para kazanma, evler arabalar eşyalar sahibi olma hırsım hiç yoktur. Bilgi ve kitap biriktiririm, ilkini aklımda, ikincisini gurur duyduğum kütüphanemizde. Ve en önemlisi, gün içinde bazen bir çiçek gördüğümde, bazen bir hoşluk hissettiğimde, hemen şükrederim "Allahım teşekkür ederim bunu bana gösterdin, yaşattın, bilincinde olmamı ve keyif almamı sağladın. Seni ve yarattıklarını saygıyla seviyorum, yolundan ayırma ve hayatıma verdiğin bu güzellikleri katlayarak arttır, sana daha çok şükretmemi sağla" derim. Sağlığıma şükretmek için hasta olmayı beklemem yani..
Bu anlamda sadeleşme yolu beni mutlu etti diyebilirim. Kendimi doğru bir yolda yürüyor hissediyorum. Hırsı olmayan, kimseyle kendimi karşılaştırmadığım, sahip olduklarıma şükredip yetindiğim, yaşamı kabullendiğim bir yol oldu sadeleşme yolu. Bu nedenle, tavsiye ederim.