31 Temmuz 2024 Çarşamba

Temmuz: Sınanma ayı

Sağı solu belli olmadığı ve geçmişte beni ciddi sınadığı için, temkinli yaklaştığım ve bitene dek korkuyla geçirdiğim bir aydır Temmuz; o nedenle, oğlumun hastalığı (yine streptokok yaz ortasında) ve kızımın yürek hoplatan bir macerası (olayı unutmak ama aldığım dersi asla unutmamak istediğim) dışında, sağ salim, ayıpsız ve kayıpsız, geçip bitmiş olmasına seviniyorum ve şükrediyorum.

Temmuzla bitenler: tarla çilekleri 🍓

Eşim ayın 10 günü yoktu. Gürcistan dağlarında trekking ve kamp yapıyordu tek başına. Onun bu “kafa tatili ihtiyacı” ve benim “izin verişim” bazı insanları şaşırtıyor, halbuki benim ondan bile daha fazla iple çektiğim bir dönem bu :))) 


Çadırcı beĞ :)

Evde tek başıma olmak yorucu değil, aksine çok daha az yorucu! Kendi düzenimi kuruyorum, kendi hızımda uyguluyorum, karışanım görüşenim yok. Tuhaf ama çocuklar da daha sakinler, ev daha sessiz, daha az kaotik, daha uyumlu.. Neden böyle bilmiyorum; belki “kontrol tamamen elimde” diye? Belki de; dört ayaklıları da sayarsak, 5 çocuktan 4 çocuğa düşüyor ev nüfusu diye :)) Neyse ne, bu uzaklaşmalar bize iyi geliyor. Geldiğinde: “biraz yavaşlamam, kendime ve çocuklara zaman ayırmam gerektiğini fark ettim” demesi beni çok sevindirdi, umarım uygular da.. Şimdilik uyguluyor bakalım:

İş / okul çıkışı “plastik” keyifler :))

Bu ay kızıma “efsane” bir 11. Yaş günü partisi yaptık. Efsane ne dersen: Cumartesi sabahtan Pazar akşamına kadar yaklaşık 30 saat yatılı, 12 adet kız çocuğu diyeyim… Efsane olan bence bendenizim :)))) 

Nehir kenarına gittik önce, piknik yaptık ve yüzdük (kimse boğulmadı yarabbim şükür), sonra gelip bahçede oyunlar oynadık, kocaman bir ateş yakıp çubukta marshmellow yedik (kimse yanmadı yarabbim şükür), sonra pizza ve Harry Potter 3 keyfi yaptık, gece de salonu boşaltıp yere matları ve uyku tulumlarını serdik, uyku öncesi yastık savaşı yaptılar (kimse yaralanmadı yarabbim şükür) :))) 

Harry Potter zamanıııı

Sabah uyanınca upuzuuun bir masa kurup, açık büfe kahvaltı hazırladım ki, sonradan kaç anne arayıp “kızım yediğim en güzel kahvaltıydı dedi, Allahaşkına söyle, ne yaptınız” diye sordu! Açıkcası özel hiçbir şey hazırlamadım ama işte birlikte olunca hoşlarına gitti demek ki.. :) Çok eğlendiler, biraz yorulduk ama değdi! Her sene olduğu gibi bu sene de “bir daha asla” diyorum :))


Uzuuun kahvaltı :)

12 çiçek içinde 1 böcek olduğundan, oğlum pek mutluydu ama bir ara “ne zaman gidecek bu arı kovanı, kafam şişti yahu” dedi :))))


Ayın en güzel günleri ise, son günleriydi. Eşim, kuzenlerinden birinin 40. Yaşgünü kutlaması için, çocuklarla haftasonu Çek Cumhuriyeti’ne kamp yapmaya gitti. Eşimin baba tarafından kuzenleri aşırı aktif insanlar; anlatılanlara bakılırsa, benim çocuklar için tam bir Indiana Jones tatili olmuş :)) Mutlu ve amele yanıklarıyla döndüler..



Ben de felekten “kendimle başbaşa” bir haftasonu çalmış oldum. Toplam 2 güncük ama ennnnnfesti..! 

İlk gün sabahtan akşama dek açık havadaydım.


Şansıma hava çok güzel gidiyor bu sıralar, dereler buz hâlâ ama göller sıcacık oldu. Çocuksuz olunca, doya doya sabahın köründen akşam geç saatlere dek keyfini çıkarttım, kene de yoktu. Fakat bu sefer de kunduzlar başa bela olmuş. Onlar yuva yapıp yavrularını büyütmek istiyor, biz göllerde ve derelerde yüzmek istiyoruz. Kunduzlar insanlara saldırmaya başlayınca, belediye “totonuzdan bir parça heba etmek istemiyorsanız” diyerek, özellikle derelerde yüzmeyi yasakladı. Fakat uyan yok çünkü ortam bu:


İkinci gün de iple çektiğim “sessizlik yogası”nı yaptım. Yani tüm elektronik aletleri kapattım. Okuma, dinleme ve yazma da yapmadan, tamamen kendi sessizliğimle sakince meditasyona oturdum, ev ve bahçe işleri yaptım, bol bol düşündüm ve %100 anda, kendi içimde ve sakin kaldım. 24 saat planlamıştım ama bizimkiler öğlen dönünce olmadı tabii. Ama o kadarcık bile nasıl iyi geldi anlatamam.. Temmuz boyunca yaptığım “Minimalist Zen Arınma Projem”in son ve “altın vuruş”u oldu resmen bu! :)) Keşke daha sık yapabilsem bu arınmaları..


Doğa nasıl duru ve zen.. 
Açmaya niyet ettikten sonra, 
suyun içinden bile fışkırıyor işte.. 

Sanki bir gelin 👰‍♀️ 

Bahçeye gelen misafiri sessizce izlemek..
Parmakların güzelliği….

Veeee sonunda 28 Temmuz’da Münih’te de okullar kapandı, karneler alındı, siz tatili neredeyse bitirirken, bizim de yaz tatilimiz sonunda başladıııı! Bir 10 gün buradayız, sonra kısmetse inşallah Türkiye..

Haydi gelin ağız tadıyla bitirelim Temmuz’u ve başlayalım tatile ve yepyeni bir aya:


Kızım okulundaki yemek kursunun “bitirme projesi” olarak yaptı bunu! Görüntü şahane ama şekerden hiç kaçınmamış yavrum sağolsun :)) Yine de güzeldi, ucundan azıcık ve bol su eşliğinde :)) Şşşt 🤭🤫

Muhteşem güzel, keyfine vara vara, içimize sindire sindire geçireceğimiz bir Ağustos diliyorum hepimize! 

🍀🧿👋🤣 (Ergenler misali)

Hamiş. Bu vesileyle 11 Ağustos İzmir Blogger Buluşması’nı da hatırlatayım. Kırmızı Ruh ve Momentos’a organizasyon için çok teşekkürler!

19 Temmuz 2024 Cuma

17.7: Bir anlık aydınlanma

Hafta başında üzücü bir olay yaşadım; minik bir kuş saksağanların saldırısına uğradı ve ellerimde can verdi. Akâbinde tabii ben hemen kendimi suçladım; acaba hiç karışmasa mıydım doğanın işine, ellerimde ölmek belki onun için kuşların saldırısından bile korkutucu oldu diye.. Fakat vicdanım da saksağanların gagalayarak öldürmesini izlemeye izin veremezdi… Hemen elime alıp yaralarına bakmaya, kanamayı durdurmaya çalışmak içgüdüydü.. Uzun süre doğru mu yanlış mı diye düşündüm durdum… ve tabii neden sürekli beni bulduğunu bu tip durumların.. 

Bir ders vardı, fakat anlamıyordum, anlayana dek tekrarlanacaktı, istemiyordum..

Sonra dün akşam birden bir aydınlanma yaşadım. Öğrenmem gereken şey, birden apaçık göründü gözüme.

Kuşcuk ellerimde son nefesleri için çırpınırken ve ben de onun ölmek üzere olduğunu düşünmeksizin ve kabul etmeksizin, hâlâ onu nasıl iyileştirebilirim, onarabilirim diye çırpınırken, bir an için şöyle bir şey yaşandı: Kuş minicik ayağının parmaklarıyla, sol elimin küçük parmağına sıkı sıkı sarıldı….

O an bunun üzerinde durmadım hattâ kanamaya daha iyi müdahale edebilmek için şefkatle çözdüm parmaklarını ve onu yan yatırdım.. Fakat şimdi anlıyorum ki, o bana “lütfen sakin ol ve ölüyor olduğumu kabul et, son anlarımda sadece yanımda ol” demeye çalışıyordu. Benim bu deneyimden ve doğrusu bu ya, birçok benzer deneyimden almam gereken ders sanırım bu: herşeyi onarmaya, iyileştirmeye, herkesi kurtarmaya, düzeltmeye çalışmaktan vazgeç. Kaderin önüne geçemezsin ve onu değiştiremezsin. Bu tip durumlarda kendini asla övmediğin gibi (bak bu doğru), kendini suçlamamalısın da..

Daha sakin ve şefkatle yaklaşabilmeliyim ölüme. Onu bir felaket ve son olarak görmek yerine, bir değişim, başka bir forma geçiş olarak görebilmeliyim. Bedenin de ruhun da değişimi; bedenin yeni varlıkları beslemesi ve dönüşmesi, ruhunsa bilmediğimiz bir boyuta geçmesi olarak..

Cennet cehenneme inanmıyorum, ki zaten İslam dininde bile, imanın şartları arasında değildir dikkat edersen. Fakat öldükten sonra bizi yaratan Tanrıya döneceğimize, onun enerji boyutu içine geri katılacağımıza inanıyorum. Ve bu düşüncemi destekleyen bir çok ayet de var tüm kitaplarda. Dünya yaşamını bir eğitim, ruhu olgunlaştırma ve Tanrıya yakınlaştırma olarak düşünüyorum fakat bu eğitimin sonunda ödül / ceza olan bir sınav olduğuna da inanmıyorum. İnandığım, her insanın kendi kapasitesinde hayattan bir şeyler “fark etmesi”, “alması” ve dünya hayatı deneyiminin ruhun sonsuz yolculuğunda sadece bir dönem olması.. 

Bomboş gelip bomboş gidenler de var, dolu gelip zamanla boşalıp gidenler de, boş gelip dolu gidenler de.. Çok ilginç bu işler bence. Tabii herkes için ilginç değil, bazıları benim gibi sorgulayan, uzun uzun düşünmeyi ve kendini geliştirmeyi sevenler, bazıları fazla takılmayıp tamamen eğlence ve neşe için yaşayan hedonistler, kimi de sürekli mızmızlanıp hiçbir şeyi değiştirecek cesareti olmayan korkaklar. Her tür insan lazım bence, tek tip olsak çok sıkıcı olurdu hayat, birilerine sinirleneceğiz, birileriyle neşelenip vur patlasın çal oynasın yapacağız, birilerine üzülecek birilerine de imreneceğiz ki hayat dümdüz ve bomboş geçmesin, az entrika, az komedi, az trajedi, az da ciddiyet….. Hepsi lazım.

Bana dönecek olursak. Birkaç kişiden duyduğum bir şey var: “sen dünyanın ruhuyla çok iyi iletişim kurabiliyorsun.” Buna katılıyorum, dünyanın ve içindeki canlı ve cansız varlıkların dilini anlayabiliyorum bence de. Bu benim gücüm. Fakat karışıklığım, aceleciliğim ve sabırsızlığım, bu anlamı bazen kaçırmama neden oluyor. Bunlar da benim güçsüzlüklerim. Sakin, huzurlu, dingin kalabildiğim zamanlarda, yorgun olmadığımda, içimi dinlediğimde, çok güçlü ve doğru yolda hissediyorum. Fakat aynı anda dört beş işi yapmaya kalktığımda, ipin ucunu kaçırıyorum. O nedenle bu minimalizm olsun, zen deneyimleri olsun, tevekkül ve yaradana yakınlaşmak için biraz spirütüel yanımı beslemek olsun, bana iyi gelebilir..

Bir kuşun düşündürdüklerine bak……. Tanrı bazen varlıkları aracılığıyla konuşur der Coelho, Hesse, Popper ve diğer birçok öğretmenim…. :) Evet.. Sanırım uzun zaman sonra, yeniden dinlemeye başladım onları ve tanrının tüm ulak / elçi varlıklarını..

Bir sonraki yazı, içimdeki zen ve ruhsal minimalizm ile devam edecek. Umarım sıkılmaz ve yorumlarla değer katarsınız. Bu sıra hayat beni bu yolda yürütüyor..

Karikatürler: Bu yaz mahallemizin direklerine asılmış bir karikatür sergisi var.. :) Çok sevdim bu sergiyi.

1 Temmuz 2024 Pazartesi

Temmuz ayı başlıyor endişesi

Temmuz ayını sevmem. 7 rakamını sevmediğim gibi. Temmuz aylarında sevdiğim birçok canı kaybettim. Keyifsiz dönemler yaşadım.. Hele 7 Temmuz - 7.7. yani; her sene en korktuğum gündür.

Sonra kalbimle değil mantığımla hareket edip, bu güne, hatta tüm aya bu kötü, uğursuz anlamı yüklememeye çalıştığım zamanlar da oldu. İnatla “rastlantı” demeye çalıştığım, kötü şans, denk geldi, böyle şeylere inanıp güçlendirme vs. dediğim..

Bugün ne hissediyorsun dersen; günü ve ayı sağ salim, ayıpsız kayıpsız kapatabilmeyi istiyorum sadece. Mümkünse evde saklanarak :)) Hatta izin verseler direkt Ağustos’a da atlayabilirim. 


Ben böyle deyince, eşim diyor ki: “C., 1 Kasım’da kış uykusuna yatıp, 15 Nisan’da uyanmak istiyorsun (5,5 ay), üstüne Temmuz’u da atlarsan eder 6,5 ay. Bu yılın yarısından fazlası..” O böyle deyince beni alıyor bir düşünce; aslında seçenek verseler haftasonlarını da atlayabilirim, en azından Pazar günlerini. Bu da 52 gün daha ediyor, etti mi sana 8 ay! Bak daha hastalık nedeniyle yaşamadan geçmek istediklerimi yazmadık bile, bir ay da ona kat: 9 ay. Ayyyy ben yılda sadece 3 ay için mi yaşıyorum yani!!!!

O üç ayın içinde de mızmızlanacak günler eminim bulabilirim. Sonuç Goethe’ye geliyor hakikaten: 'hayatta tek bir haftam mutlu geçmedi' :)))) Ama Goethe gibi ekleyebilecek miyim acaba: 'ama çok mutlu bir hayat geçirdim….'

Pek emin değilim, çünkü baksana yılın 3/4’ünden şikayetçiymişim işte. Vallahi bu kafayla benim “hayatım bomboş geçiyor” diye düşünmem çok normal değil mi? Bomboş çünkü yaşadığım her ana eşit bakamadan, sadece güzellikleri, rahat, sakin ve sorunsuz günleri seçmeye çalışarak. İmkânsıza oynayarak…. 


Bu bakış açısı nasıl değiştirilebilir? Temmuz’a bir şans vermekle başlasam? Temmuz sana bir şans veriyorum. Haydi göster güzel yüzünü….. desem. Kesin bi puştluk yapar ve gelmiş geçmiş en beter Temmuz’u yaşayabilirim diye korkuyorum (çünkü bu tip meydan okumalarda hep böyle sonuçlar aldım hayatta). O zaman şöyle desem; bu Temmuz’u olumsuz ve olumlu bir bütün olarak kabullenmeye çalışacağım. Sadece yang'i değil, yin’i de dibine dek kabullenmeye çalışacağım. Beceremesem de, deneyeceğim….. 

Haydi bakalım. 

Sizin zor zamanlarda kuyruğu dik tutma stratejileriniz nedir, varsa alalım…. En karanlık gecede, en umutsuz anda, sizi hayatta ne tutuyor? Umudu yeniden nasıl bulabiliyorsunuz? Nasıl başarıyorsunuz “bu da geçecek, bu hep böyle gitmeyecek” demeyi? Çünkü bazen geçmiyor.. Bazen çok uzun sürüyor kış (hem kendisi, hem metaforu) ve sabırsızlanıyor insan. Tevekkül diyorum, sabır diyorum, nasıl ediniliyor? Çok içten soruyorum çünkü analizde bu sorulara cevap bulamıyorum……. 

Okuma önerileri de (ekleme: kişisel gelişim veya psikoloji değil de maneviyat, din ve felsefe alanından bahsediyorum) çok makbule geçer bu tevekkül, kabullenme ve sabır konusunda. Şimdiden teşekkürler.. 


Hamiş: anonim yoruma da açık bu yazı :)
Hmiş 2: hayat çok tatlısın şekerim. Bu yazıyı yazdım, cevabı hemen geldi beni pek düşünen yapay zeka algoritmasından. Merak edenler bir de Günün Tortusu'na tıklayabilir ;)