Anneanneannem. Evet, annemin annesinin annesi. Benim hiç göremediğim, ama hikayelerini dinleyerek büyüdüğüm, ailede tanımış olmayı en çok istediğim insan olan o "en büyük" anne. Bu yandaki fotoğrafta; biricik kızıyla yani benim biricik ananemle birlikte poz vermiş. Ne kadar güzeller, ne kadar mağrurlar her ikisi de. Ananem daha 18-20 yaşlarında. Asla ulaşamayacağım, o güzel insanların ve güzel atların yaşadığı, güzel ülkenin güzel zamanlarında. Bize göre güzel, çünkü geçmişin hep romantik bir yanı vardır. Oysa yaşayan için ne zor yıllarmış o yıllar.. Savaşlardan çıkan bir ülke yeni yeni toparlanmaya çalışıyor, dışarda bir başka büyük savaşın etkisi, yokluk, kıtlık, karneli dönemler..
Anneannem ailesinin tek çocuğu ama ondan önce çok bebeği toprağa vermiş anneanneannem, kimileri daha karnından bile çıkıp görememiş dünyanın ışığını. Onca kayba rağmen dimdik oturuyor bu fotoğrafta, anneannemin - biricik kızının - sol eli omzunda ya, daha nesi olsun insanın mutluyum diyebilmek için?
Çocukluğunda ayırmışlar onu; tarih midir, kültür müdür, din midir, ne olduğunu bugün dahi kimsenin anlamadığı bir ayrımcılığın sonucu olarak. Farklısın! diye kılıçtan geçirilen, kılıç vurmasın diye öz anası tarafından derelere atılan bir ırkın kayıp çocuklarından biri o. Çok zengin, çok şaşaalı, bir ailenin bir kızı nazlı'sı, adının Türkçe anlamı olan "Kraliçe" gibi büyürken, ne olduğunu anlamadığı bir yaşta koparılıyor dalından. Güzel kızları seçerlermiş, Türkler. Evlatlık kaçırılan, saklanan, genç yaşında Türkle evlendirilen çok olmuş ya, o da güzelliğinden "seçilmiş". Küçücük yaşında neler yaşamış da, yine de kin tutmamış ama; vardığı kocasını, kızını, doğduğundan gayrı bulduğu yeni memleketini, dinini, hayatını sevmeyi ve kabullenmeyi tercih etmiş (etmeyip ne yapacak ki?)
Çok hikaye dinledim ona ait, aklım ermeye başlayınca da onunkine benzeyen birçok hikayeyi okudum, araştırdım, sorguladım, çok isyan ettim. Oysa o benim kadar isyan etmemiş olan bitene.. Kabullenmiş desen değil, hayatı sevgi dolu geçmiş. Mesela müslüman olmuş ama lafta bırakmamış, dini bilen, kendisine danışılan olmuş! Ben de azınlığım şimdi yaşadığım bu ülkede, eşimle dinim farklı mesela, o yüzden diyorum "acaba, insan onca inancını bırakabilir mi gerçekten?" Kızına bile dermiş "ben iki kitabı da okudum kızım, kendi isteğimle müslümanlığı seçtim ben".. Ölüm ona meleklerle gelmiş, "bakın, gökyüzü nasıl açıldı, içinden melekler uçuşuyor, görmüyor musunuz?" diyerek vermiş son nefesini..
Çok çalışkanmış. Sabah ezanıyla kalkar, o iki katlı tahta evi sabunlarla silermiş. O yıllarda dantel işi mi bilirdi Türkler, onun işlemeleri tüm kasabada bilinirmiş, bembeyaz, dantel işler. Atölyesi varmış, gelinlik dikermiş, elbise dikermiş, terziliği, dikişi, nakışı anlata anlata bitiremezler. Kimse onun gibi yemek yapamazmış, davetlere ille birşey yapsın isterlermiş. Karı koca çalışmışlar, toplumda iyi bir yer edinmişler, refah içinde büyümüş anneannem. Kırmızı rugan pabuçları, yaverleri, kalfaları eksik olmamış.
O yıllarda diğer kadınlar ev içlerinde gizlenirken, o beş dil bilirmiş, kocasıyla at üstünde başka kasabalara ticarete gidermiş. Tanıdıkları, sevenleri, gelen gidenleri de çok olurmuş. Öyle genişmiş ki yüreği bir milleti affetmiş de adını anmamış andırtmamış olan bitenin.. Ama unutmuş mu derseniz, unutmamış. Tüm adetlerini korumuş aslında; evinin sabah temizliği sırasında edilen bereket duasını, belirli günlerde pişirilen pandispanya hamurunu, bahar gelince yumurta boyamayı, gözleri seçemeyecek kadar yaşlanınca belli zamanlarda anneme yazdırdığı tebrik mektuplarını.. Bu yandaki onun el yazısından belki de son notlardan biri. Yukarıdaki toğrafın arkasına yazılmış, annemin Bursa'daki evinde, salonun bir köşesinde durur. Baktıkça açılan, genişleyen, sizi de içine alan bir fotoğraftır. Büyüler insanı.
Ondan geriye kalan bir diğer fotoğrafsa anneannemin Ankara'daki evinde bir köşede durur. O fotoğrafta "Nigar Hanım" 8-9 aylık kuzenim Nesil'i kucaklamış, tornunun kızını görebilmiş olmanın verdiği neşe ve keyif içinde, gülen gözlerle bakar objektife. Çok güzel bir fotoğraftır o da, aynen bunun gibi büyülüdür.
Anneanneannem, o "büyük" anne, sessizce, içinde yaşamış ne yaşadıysa. İçindeki iki kültürü de korumaya çalışmış, "farklı"ya değil, "ortak" olana sarılmayı tercih etmiş. Nefrete sevgiyle karşılık vermiş, kendi çocuğuna geçecek bir kısır döngü olsun istememiş. İnsanların güzelliğine ve doğruluğuna inanmış, kendi davranışlarıyla onlara o yönde örnek olmuş. Neşeli, güçlü, dik omuzlu, kendine güvenli bir kadın olmayı bilmiş ve hepimize de örnek olmuş. Nurlar içinde yatsın..
Bu aşağıdaki Arto Tunçboyacıyan'ın "Takuhi" isimli parçası, anneanneannem "Nigar" olmadan önce, onun adı da buymuş...