Kocaman bir ay çıkardı dağın arkasından. Bazen kıpkırmızı dolunay. Ne de hızlı ilerlerdi, bir bakmışsın dağın kenarında belirmiş, bir bakmışsın evin çatısına atlamış, bir bakmışsın hop çatıdan aşağı kayıvermiş.
Bir de denize vuran yakamozu görseydiniz.. O yıllarda o küçücük sahil kasabası kalabalık olmazdı hiç. "Gazino"nun kırmızılı yeşilli ışıkları sönük sönük vururdu denize. Ama o ay.. O ay nasıl vururdu öyle, gümüş bir yol açardı denizin üstünden. Ara sıra gece balığına çıkan teknelerin o gümüş yolda bir an belirli belirsiz silüeti görünür, sonra kayboluverir. Dedem emekli olmuş o yıllarda; bir tekne almış, gece balığına merak sarmış, ananem endişelenir, gözüne uyku girmez "adam hukuk okudu, balıkçı oldu" der durur..
Dedem birkaç kez beni de götürdü gece balığına. O simsiyah sulara, o yakamozun gümüş ışığına, o sessizliğe, patpat motorlu teknenin suda süzülüşüne, o yıldızlara, hiç konuşmadan oltayı denize salmaya, ben de sevdalandım sevdalanmasına da.. Uykunun sıcak kucağı olmasa..
Temmuz ve Ağustos o kasabada ağır geçerdi o yıllarda. Hele geceleri.. Televizyondaki kanalların çoğu Yunan kanalı, anlasan bir de elektrik kesilir tam orta yerinde. Yaz tatillerinde televizyon izlemeyen bir çocuktum ben, doğayı izlerdim onun yerine. Böceklerin yakından bakıldığında ne kadar güzel olduklarını, toprağın o buruk kokusunu, yıldız tozunu da öyle öğrendim. Yıldız tozu vardı bizim bahçede. O binlerce yıldız arasından gece boyu kayanların arkasından dökülen tozlar işte.. Sabahları bizim balkona dökülmüş olurdu.. Sarı bir toz, süpür süpür gitmez. Ananem söylenir durur, evin içine girdi diye. Ananemin yıldız tozunu sevmediğini sanardım. Oysa o zamanlar daha evin önündeki yola asfalt dökülmemişti..
Ne çabuk geçti o yıllar. Önce 1996'da dedem, sonra ondan tam 17 sene sonra, bundan tam 24 gün önce ananem.. Yıldızlara gittiler.
Dün gece yine baktım yıldızlara. Gecenin en karanlık zamanında, saat 03.53'te. Yıldızlar o yıllardaki gibi değil artık. Oysa çoğunun ışığı bize ulaşana dek binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce yıl geçmiş oluyor. Belki o yıldız çoktan sönmüş oluyor. Baktığımız hep geçmiş zaman.. Özlediğimin hep.. geçmiş.