Kürtler’i başından beri
düşman gören tanışlarımdan biri sosyal medyada Avustralya’daki kedi
katliyamını, Çin’deki köpek katliyamını kafaya takmış durumda. “Benim
sevmediğim bazısı ölsün, benim sevdiğim bazısı yaşasın”cıları anlamak mümkün
değil.. Belki de insan yakınındaki faciaya üzülmektense, kendinden daha uzakta
yaşananlara takılmayı “nasılsa elimden bir yardım gelmeyecekti, bari yaygarayı
koparayım” diye düşünerek acaba vicdanını mı hafifletiyor? Bunlar fakirliği hak
ediyor, bunlar etmiyor.. Bunlar benim gibi düşünmedikleri için cehenneme
gitsin, bunlar bizden.. Çocuk toplumuz; empati yeteneğimiz gelişmemiş, mantıklı
düşünemiyoruz.
İzmir’in ufak bir deniz kenarı
kasabasında ananemin yazlığı var, hep anlatıyorum, şu falezlere kurulu denizin
üstündeki şahane ev.. O şahane evde oturmuş kahvaltı ederken, denize karşı;
gözüm donanmanın küçük sayılabilecek bir gemisine takıldı. Midilli’deki kan
davalı düşmanlarımıza yakınlıktan dolayı arada donanmanın gemileri gelir bu
koya, tepemizden jetler geçer; şaşırmayız. Fakat bu sefer küçük botlarla
gemiden sahile insanlar taşıyorlardı. Sahilde de bir hareketlilik, polis
arabaları vardı. Dürbünü alıp bakınca, bunların o filmlerde gördüğümüz “mülteciler”
olduğunu fark ettim. Kanlı canlı siyahi insanlar, ufacık filikalarla sahile
taşınıyor, polis araçlarına bindiriliyordu. Ne bir haber kamerası, ne halktan
bir heyecan. Meğerse alışkın oldukları bir durummuş, ayda en az 2-3 mülteci grubu
bu şekilde denizden toplanıp karakola götürülüyor, sonra da büyük ihtimalle
salınıveriyormuş. Ben ilk defa canlısını gördüğüm için, etkilendim. Alışkın
olanlar çaylarını içerek izlemeye devam ettiler.
Herkesin derdi kendine.
Avrupalı eşim “aslında şurdan paketler alıp versek mi ellerine, ya da biraz
para mı versek” derken, ben “polis karakolda verir birşeyler zaten yanlarına da
yaklaştırmaz kimseyi” dedim. Pek ikna olmadı, ben de söylerken pek ikna edici
değildim zaten. Gelecekleri muğlak bir grup insan. Yıkılmış evlerinden, can
pazarından kaçmış, Avrupa yoluna düşmüş, Türkiye’de “kalıcı misafir”. TV’den
izlemek daha farklı oluyor tabii.. Taş olsan duygulanıyorsun, çoluk çocuk
denizin ortasında, perişan insanlar..
Öte yandan sınırlarımızı
bu perişanlığa kayıtsız şartsız açınca, bizi perişan edecek IŞİD ve türevleri
de geldi tabii. Kim terörist kim gerçekten savaştan kaçıyor, nasıl emin
olabilirsin ki? Ne büyük hesapsızlık, plansızlık. Sonra gidiyor canlar, yine
biz ülke içindeki “öteki”lere çatıyoruz. Ya da “hesap ve plan” bu mu, işte o
nokta beni düşündürüyor.. Bu durum kimin ekmeğine yağ sürüyor, yine halkı “kürt
düşmanı” ederek seçim sonuçlarını lehine değiştirecek olan kim, kim sadece bu şekilde
yeni bir seçimde oy kazanacağını düşünür, kim koltuktan vazgeçmemek adına
ülkeyi savaşa atmaktan çekinmez? Cevap belli.
Ülke; ağır roman.
Ne guzel yazmissin.
YanıtlaSilYaza yaza bitiremediğim konulardan biri :(
Sil