Sevgili Ekmekçi Kız ve onun sevgili Okul Arkadaşı Buraneros,
Burada yazmışsınız, bir de şurada. Okuyunca dedim ki; aslında hepimiz aynıyız sanki? Aynı sıkışmışlık hissi, aynı gel-git-gel-peki şimdi?ler. Sen, ben, tüm insanlık sıkışmışız, sığamıyoruz kendi bedenimize de evrenimize de. Böyle zamanlarda hayatın bir "masa" olduğunu düşünüyorum. Üzerinde okuduğumuz, çalıştığımız, bir uğraş verdiğimiz, karman çorman hale geldiğini fark ettiğimizde az çeki düzen vermeye çalıştığımız. Bazen üstüne bir sardunya koyup, elimiz çenemizde hafifçe gülümseyerek hayâl kurduğumuz. Bazen dönen sandalyemizin iyice gerisine "kaykılıp", bacaklarımızı dümdüz uzatıp, ellerimizi göbeğimiz üzerinde kavuşturup, başımızı sola çevirip, camdan gelip geçeni izlediğimiz....
Benim masam son iki senedir çok karışık. Düzenli toz alıyorum, kirli değil. Ama bir türlü bir düzen oturtamıyorum. Dün aldığım kalemliğe rengârenk dizdiğim kalemlerim, bugün yine karman çorman. Zımbamın daha yeni değiştirdiğim teli yine bitmiş. Hele yazıcının mürekkebi! Aman yarabbi; bir sarısı bitiyor, onu yenilerken daha, hop mavi gitmiş, onu değiştireyim derken kırmızı bir tuhaf renk veriyor. Hayatım ya da yazıcım, mükemmelliği çoktan bıraktım da, optimum seviyede bile çalışmıyor.
İki senedir bir başka tuhaflık daha var yazı masamda. Eskiden ara sıra çalan ve beni boyumu geçen evrak müşkülatından anlık da olsa kurtaran telefonum, hiç çalmıyor. Daha doğrusu çaldığında ya bankanın otomatik robotu, ya sevgili cumhurbaşkanımızın biz azınlıkları da unutmadığını bildiren noel tebriği, ya da daha beteri karşı dönercinin yeni vegan döner reklamı geliyor önüme. Halbuki benim istediğim "nasılsın?" diyen bir dost ses.. Yalan yok, buna neden olan da benim aslında, yazı masama kapanıp, kendimi dünyaya kapatan, bunu "kafa dinlemek" tabir eden de benim. Fakat kafamın içinden dinlediklerim de hoşuma gitmiyor! Katı bir iç ses bu, suçlayıcı.. Oysa dış sesim nazik, içten, sevecen...
Yazı masamın bir başka sorunu da şu: Zaman mevhumu Einstein'ın teorilerindeki gibi eğilip bükülüyor bu masada. Meselâ oğlum ağlarken, kızım hastayken ya da eşim ofisten geç gelecekse asla geçmek bilmiyor, oysa tam yazma şevkim gelmişse ya da şahane geçmiş bir iş yarı-gününden sonra "haydi bir keyif kahvesi..." diyecek olduğumda, birden çocuğun anaokulundan alınma saati de göz açıp kapayana dek gelmiş oluyor.
Daha tuhafı, hayatta yapmak istediklerimin tam tersini yapıyorum bir süredir.... Masamı toplayayım, kitapların arasına bir ayraç koyayım, çıkıp saatlerce yürüyeyim istiyorum ama dönen koltuğum bir sarmaşığa dönüyor tam o anda, "bir sürü yapılacak iş var, nereye gidiyorsun!" diye sarıp sarmalıyor beni.. "Sen kim oluyorsun da işten yorgun argın gelmiş eşine çocuk kitlemeye ve yürüyüşe çıkmaya kalkıyorsun" da dedi bir defa.. İkinciye demesine gerek kalmadı zaten. Akşam yemeğinin hazırlanması, çocukların girmemek için iki kol ve iki ayaklarını X şekline getirip kapısına yapıştıkları banyoya sokulması, öpüp koklanıp yatırılması gerekiyordu. Sonra da "kararmıştı" zaten, "ne olur ne olmaz" dı...
Kendim dışında herkese hizmet ederken ölüp gideceğim, tüm bu işler ne kadar önemli diyorum kendi kendime. Tam o anda masadan bir sarmaşık çıkıyor, o sarmaşığın kolları boynuma dolanıyor. Ağzımdan giriyor, burnumdan çıkıyor, bir şekilde ikna ediyor beni. Bırakmıyor düşüneyim böyle tehlikeli düşünceler.. Ben de edebimle duruyorum; "yazmayı bırakıp yaşamak" diye karar veriyorum. Oysa yazarak yaşamak daha güzel bir seçenekken?
İzninizle, mektup içinde bir başka mektup yazacağım şimdi:
Söyle bana sevgili masa; ne olacak bizim senle bu halimiz? Sana duyduğum aşkın yarısını şu yanındaki pencereye, hemen ötesindeki bahçeye, hatta belki onun da ötesindeki sokağa da duyduğumu bir kabul edebilsen? Tek kalpte diyorum, iki aşk olmaz mı sevgili masa? Hmmm? Tek hayatta, hem masa, hem çocuklar, hem ev, hem iş, hem aş, hem de ben kendim, bir sardunya olarak ben yani, olmaz mı? Gözünü seveyim masa, olur de... Yaparsın sen de, iki gaz ver. Zamanı diyorum, eğip bükme. Eşit ve adaletli dağıt ki hepsine yetebileyim.... Yoksa ben, ben olmaktan çıkıyorum..... Bir robota dönüşüyorum. Bir otomatik portakala. Bir yaşar ne yaşar ne yaşamaza. Bir... anladın işte.
Benden de konu üzerine serzenişler bu kadar...
Gözlerinizden öper, hâlimi şu an en iyi anlatan anlık şarkıyı da şuracığa nakşederim.
İmza. Masası hayli karışık C.
Hamiş. Fotoğraflar, eşgalini verdiğim masadan "çıkabildiğim" dış dünyadan..
*Başlık Ekmekçi Kız'ın son yazısına ve dolayısıyla Buraneros'a göndermedir..
Nasılsın?;)
YanıtlaSilBana sorarsan süpersin:)
Masa da masa ama!:)
Süpersin çünkü gülümseyerek ve gençliğini kıskanarak ve keyifle okudum; yazmanın en yakıştığı blogger'lar listesinde tepelerde oluşunu bir kez daha teyit ettim. Okurkenki duygularım, yazıdan aldığım tat minvalinde içimden akanı saldım, bir an öncenin heyecanıyla aktığı gibi yazdım yorumu... ki bence başka cümlelere de gerek yoktu:)
İyiyim iyiyim.. Dibe batarken bir süredir, sanırım demin birden toparlamaya ve su yüzüne çıkmaya karar verdim :)
SilHarika :)
Silcansever'in "masa da masaymış ha" şiirini okuma zamanı o halde :)
YanıtlaSilbenim masa da alabildiğine alıyor gibi gözükse de, biyerden çökecek diye korkuyorum bazen :)
SilYazını okurken hemen Edip Cansever' in şiirinden bir dize geldi aklıma -ki baktım Buraneros' da benzeri bir cümle yazmış- :))
YanıtlaSilBuraya son dörtlüğünü alıcam sana güç vermesi niyetine :)
"Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu."
Evet bakınız üstteki yorumun cevabına ;)
SilBenimde Masa da Masaymış Ha şiiri geldi aklıma. Bazen yapılacaklar, yapılması gerekenler ve esas yapmak istediklerimiz o kadar çözülmez bir kördüğüm oluyor ki. Neresinden tutsan elinde kalıyor insanın. Bende o anlarda hareketiz kalmayı tercih ediyorum.
YanıtlaSilBenim tekniğim de şu:
SilYapmaktan zevk aldıklarını daha sık yapmaya çalış.
Yapmak zorunda olduklarını fazla mızmızlanmadan bir an önce yapıp bitirmeye çalış.
Yapmak istediklerin ama sana zarar verdiği çok açık olanları yapmamaya çalış, ki bu en zoru, en yüksek irade isteyeni…
Haydi bakalım!
YanıtlaSilPandemi yorgunluğu mu desek, zamanın ruhu mu desek, astrolojik göstergeler mi desek?...
Arka arkaya çözülüyoruz ve yeniden toparlanmaya çalışıyoruz. Geçecek bu günler de. Madem böyle ortak bir sıkışma var, elbet bir başka yöne evrileceğiz. :)
:) hadi bakalım göreceğiz
SilKesinlikle sendeki mizah gücüne hayranım. Öyle anlatıyorsun ki halini, halleri, mevzuları... Hem gülümsüyorum okurken hem de çok derin düşüncelere dalıyorum. O kadar güçlüsün ki! "Masa da masaymış ha / Bana mısın demedi" mısraları tam senin için yazılmış sanki. Evet kabul, bir iki sallanıyor gibi oluyorsun hayatın içinde bazen - hepimiz gibi - ama yıkılmıyorsun. Kendi kendini didikleyip illaki çıkıyorsun diplerden <3 <3 <3
YanıtlaSilNe zaman seni düşünsem görüyorum ki hep başkalarını ve başkalarının ihtiyaçlarını kendinden önceye alıyorsun. Öncelik sıralamasında kendini hep sona atıyorsun. Başkasıyla ilgili şeyler eksik olmasın da seninle ilgili olanlar eksik kalsa da olur gibi davranıyorsun ama aslında sen eksik kalınca her şey eksik kalır bir parça. Kendini listenin en başına koyduğun günler planlamayı dene demek istiyorum ama biliyorum ki hayat o kadar basit ve cömert değil maalesef. Yine de 15de bir hadi bilemedin ayda bir "Ben günü" yapsan iyi gelebilir sanki. Bu mantıkla Mimas yolunu yürüyeceğin için çok mutluyum. O zaman tamamen ve yalnızca "sen" olacaksın. Tabi aklın arada evdekilere gidip gelecek ama o kadar da oluversin :))
İkinci paragrafta dediğin şeyi ben de bugün diğer blogda kendi kendime dedim aslında.. Ama bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkıyor inatla :)
Siloff ceren bu bloglarda instagramda ki gibi foto altına yazılan övgü sözleriyle döner oldu, yok kimseyle bir alıp veremediğim ama şimdi yukarıda yazılanları okuyunca herkes hissettiklerini anlatış becerisine odaklanmış. o ayrı tabi ki, yazım gücün kuvvetli, iyi ifade ediyorsun her şeyi. şimdi böyle tezat şeyler yazınca da
YanıtlaSilinsan doğasında negatif duygular uyandırıyorum ama - amacım bu
değil- insanların asıl hissettiklerine teğet geçtiğini görüyorum. büyük bir iç sıkıntısını anlatmışsın yazında çünkü. çok güzel yazmışsın falan diye yorum yapmayacağım bu yüzden ama paylaştığın duygu yoğunluğunu, çıkış yolunu bulamayışını, her geçen gün daha çok yorulduğunu, bir çok şeyi tarttığını hissediyorum. çünkü hiç yabancı değilim bunlara.
genelde pandemiye bağladığımız bir tatminsizlik, hayatı boşa geçiriyormuşuz duygusu var. zaman hızlı geçiyor, gündelik işler çok zamanımızı alıyor, hele evli ve çocuklu bir kadınsan işin hangi ülke de
olursan ol çok daha zor. seninde çocukların daha çok küçük ve enerjileri bol. yapmak istediklerine ket vuran bir çok durum var her ne kadar bunları da kendin seçmiş olsan bile.
seni sarıp sarmalayan sarmaşık emin ol bir çoğumuzu boğuyor, duygularında yalnız değilsin, ne yapılır bende bilmiyrum. yalnızca
hayatı sürdürüyorum rutinlerle. buraneros gibi kendimi sanal bir gerçeklikte bende hissediyorum. bir felsefeci düşünde bir kelebek olduğunu görüyor ya, ama uyandığında, düşünde kendini bir kelebek olarak gören bir insan mı, yoksa düşünde kendini insan olarak gören bir kelebek mi, olduğunu bilemedi diye bir şey vardı ya. Bazen acaba hangisiyiz diye düşünürüm çoğu zaman.
ister paralel yaşantılar olsun ister matrixde ki gibi gerçeklik
algısı olsun yaa yoruldum arkadaş. bildiğim bu dünya da kimseye huzur yok, herkes bir arayış halinde. insanlar cevapları nasıl bulacak?
onu da başka zaman anlatayım en iyisi :)
Teşekkür ederim bunu gördüğün için.
Sil2 senedir pandemi yüzünden ciddi bir sosyal izolasyon yaşıyorum ben. Daha önce de aşırı sosyal biri değildim ama pandemide resmen ISIS beni eve tıktı gibi bir duruma geldim, çünkü tüm arkadaşlarım aynı durumda, hepimizin küçük çocukları var ve bir sürü işi, evet bazı geceler ekran karşısında şarap içip güldük bazı sabahlar kahve içip ağlaştık ama sonuçta ekran ardındaydık. Benim yapmak istediklerim aslında çok büyük ulaşılamaz şeyler değil, bunu türkiye'ye gelince anladım. Ben açgözlü ya da elindekinin kıymetini bilemeyen de değilim, sadece insanlarımı özlüyorum, ev dışında ve çocuk dışında bir şeyleri özlüyorum.. Basit şeyler hepsi.
Eskiden Elif vardı işte gün içinde ona yazmak saçma sapan ayrıntıları falan, bir soluk gibiydi. Onu da çok özlüyorum ama kararına saygılıyım uzak duruyorum. Yani biraz da yoksunluk sanırım benim yaşadığım duygu. Evet pandeminin etkisi şu an burada yok gibi, tamamen günlük hayatımıza geri döndük ama ben dönemedim kafaca, ya da döndüğüm noktada kendimi çok amaçsız ve yalnız buldum birden... Yani benim arayışım sanırım bu yolda beraber yürüdüğüm insanları bulmak, yalnız olmadığımı hissetmek.. Bilmiyorum.
Bu aralar benim de istediğim konuşmak insanlarla, arkadaşlarla, yüz yüze uzun uzun sohbetler edebilmek, ne kadar zamandır.. ve olduğum hale sığamama, bu da ayrı bir durum, uzun mesele, hâlâ üstünde çalışıyorum...
YanıtlaSilÇok....
SilÜstteki yorumu okumadan aslında sana şunu yazacaktım, üsttekini okuyunca iyice pekişti. Belki de bizler kendine koza ören kelebekleriz, kozadan çıkma ağrıları bunlar.
Kesinlikle iyi bir benzetme oldu bu. Koza da ne kalınmış ama mübarek!
SilBugün bir eğitime katıldım, akli dengenizi kurtarmak icin neler yapabilirsiniz minvalinde maillerden sonra kayit oldum, konu su; “ workplace wellness; selfcare strategies &setting healthy boundaries at work “.
YanıtlaSilAnlatirlarken tatli geldi, mini uygulamalar da vardi ama sonuna dogru sacma gelmeye basladi ve en sonunda birisi o muhtesem soruyu sordu “bunu ust duzey yonetime neden vermiyorsunuz? Bir calisma ortami kulturunu biz degistiremeyiz, gece yarisi benden is isteyen amirim varken sinirlarimi koruyamiyorum”
Simdi senin yazini okuyunca aklimda hepsi birlesip karisti, hayatim bir kutu legoya benziyor, ben cicek bocek yapalim desem de birileri ha bire daha cok teker takip araba yapiyor, daha hizli! Hemen! Simdi! Diye bagiriyor sanki…
Evet, tam olarak o gerçekten. Geceyarısı pazar tatil fark etmiyor, sanki seni işe alınca ruhunu da satınalıyorlar.. Bu durumda aklıma şu da takılıyor, pazar günü bile iş düşünecek kadar boş bir hayatı olan patron da aslında acınılası biri değil midir? Hayatı boşa geçmekte değil midir?
SilHızlanma gerçekten bence de çağın en büyük sorunu :(