Haziran 2020'deki efsanevi bekârlık sultanlık günlerimi hatırlıyor musun sevgili blog? En altına "Unutmayım not düşeyim ki ilerde yeniden yapacak motivasyonu bulayım" diye yazmışım.. Resmen 2 senenin sonunda bu şen-ruh, sonunda yeniden evde tek başına! Bizimkiler Perşembe sabahının köründe (5.30 Alman dakikliğiyle) arabaya doluşup İtalya'ya kampa gittiler. Geçen seneki karavan maceramızda tanışıp kanka olduğumuz 3 çocuklu bir aileyle hem de. Ben "gaffam galdırmaz 5 çocigi" dedim, aslen beşi değil onu bile kaldırır da, bu kısmet kaçmaz. "Siz gidin, ben de çıkayım sultanlığın kerevetine" durumları..
Geçen seferki gibi zamanımı saniye saniye planlamadım bu sefer. Ama öyle sürprizler getirdi ki bana hayat, gel yamacıma da anlatayım..
Bekârlık sultanlık - Gün 1:
Biz kimiiiiz? Türk kadınları. Evde yalnız kalınca ilk iş ne yaparız biiiiz? Temizliiiiiik :))) Sabahın 6'sında kulağıma podcastlerimi, ellerime de yemyeşil plastik eldivenlerimi takıp temizliğe başladım, öğlen 11'e doğru tüm işlerimi bitirdim.
Ev misler gibi olunca vallahi canım keyfini sürmek istedi çünkü çocuklar varken, 2 saat cebelleşip aynen dekorasyon dergilerindeki evlere çevirdiğim ev, 2 dakikada eski haline geri geliyor. O nedenle, hazır mis gibi yakalamışım, tüm gün evimden çıkmadım. Uzattım ayaklarımı; gelsin limonatalar, gitsin aburcuburlar. Bütün günü kitap okuyup, film izlemekle geçirdim.
Akşam öyle tatlı bir hava vardı ki, yemekten önce azıcık yürüyeyim diye çıkıp 2,5 saat yürümüşüm! Yemek de hikaye oldu tabii saat 10'a doğru eve dönünce. Bekleyenim mi var ohoooo, gel keyfim gel, aldım önüme tepsi içinde biraz peynir, biraz ekmek, bol da meyve.. Açtım yine bilgisayarı, artık bilmemkaçıncı Harlan Coben mini dizimi izlerken salon koltuğunda uyuyuvermişim :)
Bekârlık sultanlık - Gün 2:
Sabah 5.30'da uyandım, her yerim tutulmuş. İncecik örtüyle yatınca boğazım da ağrımış ama yemezler. Bu fırsat bir daha kimbilir ne zaman elime geçecek, fırladım kalktım hemen. Bugünü dün gibi evde geçirmeye hiiiç niyetim yok. Hızla hazırlandım, atladım trene, sabah 7'de vurdum dağlara. 5 saatlik bir tırmanışın ardından Wendelstein'ın zirvesindeydim..
Doğada olmak muhteşem; o yalnızlık, o ıssızlık, o ter, o ritm, tüm o gömdüğünü sandığın düşüncelerin, korku ve endişelerin tek tek beynine üşüşmesi sonra hepsinin bir sis bulutu gibi yavaşça dağılıp yokolması ve geriye sadece nefes alıp verişinin kalması. Bu hissi çok seviyorum!
Tepedeki Alm'de ufak birşeyler atıştırıp, 3,5 saatte geri indim ve yine trenle eve döndüm. İniş çıkıştan daha çok yoruyor bacaklarımı.. Bu tip uzun tırmanışlarda çocuklar olunca ara sıra duruyoruz ama tek olunca vurdum başımı gittim resmen, zorladım biraz kendimi, kaslarım yanıyor.. Ama iyi geldi, çok iyi geldi!
Tüm günümü alan bu doğa yürüyüşü pilimi de bitirmiş tabii.. Saat 9 gibi - yine Harlan'la koltukta - uyuyakalmışım.
Bekârlık sultalık - Gün 3:
Sabah yine erkenciyim. Bugün extrem sıcaklık bekleniyor, o nedenle güneş yükselmeden bahçeleri suladım, tavşancıkların alanını da iyice ıslattım. Sonra taktım yine kulaklıkları, çıktım. Çiçekli bir elbise almak istiyorum bulabilirsem, oysa alışverişi hiç sevmem. Ama buldum! Üstelik ilk girdiğim dükkanda, tam istediğim renklerde ve kesimde. Hemen aldım, hemen döndüm eve, öğle sıcağı bastırmadan girdim içeriye.
Aslında niyetim göle gitmek ve tüm günü göl kenarında - ve çok soğuk değilse içinde - geçirmekti ama aklıma Noe'nin ikide bir reklamını yaptığı "yok böyle bir şey, mutlaka denemelisin, adam tam senlik bir karakter ve şehrin en lezzetli bistrosu" diyip durduğu falafelci düştü! Kaç senedir duyuyorum, adam aynen Seinfeld'deki "soup nazi" vardı ya, öyle bir tipmiş. Falafel-nazi! Yüzü hiç gülmez, aşırı sert mizaçlı, tam bir film karakteri ama döner dürümünü ve falafelini bir yiyen bir daha iflah olmuyormuş. Geçirdim yeni çiçekli elbisemi üstüme, çiçekli bisikletime atladım, düştüm yola.
Hakikaten adam romanlık çıktı. Bangır bangır hiphop çalıyor, bistronun önünü hipsterler basmış ama ikinci sırada halktan insanlar, öğle arasında döner alan birkaç inşaat işçisi, bir başörtülü teyze, tam bizdeki "esnaf lokantası" mantığı ama bildiğin sokak büfesi. Falafelimi sipariş verdim, adam aynı anda 5 sipariş alıp hiç eksiksiz yapıyor. Beklerken gizlice bir foto çektim, falafel-nazi'ye yakalanmayayım diye hipster abimizin ardına saklanarak.
Falafel-nazi hiç gülümsemeden falafelimi hazırladı, bir ara "herşey olsun mu?" diye sertçe sordu, ben de ürkekçe "soğanla acı olmasın" dedim, ters ters baktı, etrafta çıt çıkmıyor, hazırolda beklerken hiphop dinleyerek tek sıra halinde kıpırtısız duruyoruz. Ağzımızı açsak "no falafel for you! neeext." diyecek resmen.. Neyse siparişimi aldım ve bisikletime geri atlayıp ver elini CENNET.
Cennet neresi derseniz; işte burası. Ara yoldan sağa sap, dereciğe inen merdivenlerden in..
Eğer buralara yolunuz düşerse, söz sizi de getireceğim. Bence Münih'in ennnnn güzel gizli köşesi ve iddia ediyorum "Münihliyim ezelden" diyen bilmez! Ben böyle gizli ufak köşeleri keşfetme konusunda biraz yetenekliyimdir sevgili blog, nereye gitsem bulurum böyle gizli köşeleri.. Ama bu başka gerçekten. Etrafımda mavi ve yeşil helikopter böcekleri uçuşurken, ayaklarımı şırıl şırıl akan dereciğin buzzzz gibi suyuna sarkıtıp, falafelimi gömdüm. Ama hakikaten Noe haklıymış, yediğim (anavatanı İsrail ve Filistin, hattâ Lübnan dahil) ennnnn muhteşem falafeldi. Adam hakikaten efsaneymiş.
Uzunca bir süre kaldım cennette. Biraz ayaklarımı dereciğe sarkıttım, biraz mavi helikopter böceklerini izledim, biraz hayâllere daldım, bir iki şarkı mırıldandım, derken akşam inmeye başladı. Hızlıca eve dönüp, duş alıp başka bir çiçekli :)) elbise giyip, yeniden çıktım. Gece K. ile alemlere akacağız. Bu sefer hedef yine dere kenarındaki İtalyan restaurantı..
Kestane ağaçlarının altındaki tahta masalarda oturup uzuuuun uzuuuuun konuşmak, biri gidip biri gelen rosé şarabın tatlı serinliği, Almanların dedikodusunu yaparken İtalyan güzeli çilekli mascarpone'yi paylaşmak, öyle güzeldi ki..
Ve artık gece iyice inmiş ve garsonlar arka masada hepbirlikte yemeğe oturmuşken (bu da her zaman güzel bir işaret değil midir, bir restaurantın "ailevi" yapısını gösteren?!) e artık kalkıyoruz, sarılıp vedalaşıyoruz ve çakırkeyf vaziyette, bisikletten düşmemeye çalışarak eve dönüyorum. Artık bu üçüncü gecede, yatağıma gideyim diye hiiiiç zorlamıyorum, yine koltukta sızıveriyorum.
Bekârlık sultanlık - Son gün:
Tabii ki erken kalktım. Sayılı saatim olduğu için, bugünü çok iyi değerlendirmem lazım. Bugün Pazar, burada her yer kapalı. Ama önemli değil, zaten benim derdim doğayla ve kendimle. Bizimkiler akşama doğru gelirler ve yarın 15 günlük "ilkyaz" tatilinden sonra okulun ilk günü (Ağustos'ta kapanıyoruz biz). Çocuklar iyice temizlenecek ve okul-modu'na geçirilecek.. Yorgun ve huysuz da gelecekler kesin. Eşim de keçileri çoktan yitirmiş olur.. O nedenle hakikaten çok iyi değerlendirmem lazım bugünümü.
Hızla sırt çantamı yapıyorum. Kitabım, kulaklığım, ufak not defterim, kalemim, gerekirse yere serebileceğim bir piknik örtüsü, suluğuma hazırladığım limonatam - ki enfes, naneli ve ahududulu!
iki elma (biri yeşil), güneş kremim, içimde bikinim, dışımda efil efil ve elbette yine çiçekli :)) bir başka elbisem, kafamda bisiklet kaskım, biraz para, kimlik, kendim, tamamız.
Fakat dışarı çıkınca kötü bir sürpriz beni bekliyor: bisiklet yok! Ya çakırkeyf dediğime bakma, eve gayet edebimle döndüm, bisikletimi yerine kitledim - emin misin C., kitledin mi? offffff!
Homurdana ağlaklana oflaya poflaya bisikletin olması gereken yerde şaşkın şaşkın dikilirken, karşı komşu (hani corona günlerinde el sallaşıp sonunda da vişneli pastamı alıp misafirliğe gittiğim yaşlı kadın) elini kolunu sallayarak dikkatimi çekiyor, "ileri git ileri" işareti yapıyor pencereden sarkmış vaziyette! Nasıl yani? İşaret ettiği yere yürüyorum o da ne, bisikletim evin doğu köşesinde bir direğin dibinde duruyor! Yahu o kadar mı sarhoştum?!? Hayır. Mahallenin şakacı ergenlerinden biri bisikletimin yerini değiştirmiş espri olsun diye.. Hay ben böyle esprinin.. Neyse eşeğimi bisikletimi kaybedip yeniden bulmanın verdiği yaşam sevinciyle güne devam ediyorum.
Uzuuun bir bisiklet yolculuğundan sonra en sevdiğim gölün en sessiz köşesindeyim. İnsanları gerçekten anlamıyorum sevgili blog. Bu gölde ufacık yapay bir plaj var ve herkes dipdibe oradan göle girmeye çabalıyor, oysa biraz ileride saklı gizli ve tamamen insansız öyle güzellikler var ki! Bunlardan birine yerleşiyorum ve terim kurumadan buzzzz gibi göle atıveriyorum kendimi. Nasıl güzel bir his o ürperme anları..
Biraz yüzüyorum sonra çıkıp bir elma yiyorum, biraz müzik, biraz kitap, bir yüzme daha derken... Saatler koşturuyor. Hep öyle olmaz mı zaten.. Bitiveriyor 4 günlük sultanlığım. Bizimkiler "1 saate evdeyiz" diye mesaj atıyor, ben de eş zamanlı olarak eve girebilmek için kalkıyor toparlanıyor ve bisikletime atlıyorum. Mısır tarlalarının içinden, Emir Kusturica'nın "beyaz kedi siyah kedi"sini düşünerek ve gülümseyerek, yavaş yavaş dönüyorum.
Alman dakikliğiyle, tam kararlaştırdığımız gibi, cümbür cemaat, bol gürültü, bir sürü çalı çırpı, kokuşmuş kıyafetler, çamurlu terlikler, kumlu mayolar eşliğinde eve dalıyoruz. Eşim "havlulardan birini kaybettik" diyor, "sorun yok, en azından çocukları kaybetmemişsin" diyorum.. Tahmin ettiğim gibi: "Hangi çocukları?" oluyor cevabı. Hep birlikte gülüşüyoruz.. Bu hikâye de burada bitiyor. Ya da:
Ohh, sefan olsun, pek güzel geçirmişsin sultanlık günlerini. Bir de yatağında uyuyaydın, yamulmadan tutulmadan, eyiydi! :)))
YanıtlaSilAnakucağı gibiydi vallahi :)) Bu gece geçerim artık yatağıma..
SilOfff ne güzel bir yalnızlık olmuş. Ama ben olsam sanırım bir tam gün uyurdum :))))
YanıtlaSil:)))) ama o zaman bir tam gün kaybım olur! I sleep when i die :)))
SilKendin için harika bir hediye değil de nedir bu gunler💛
YanıtlaSilZiyade olsun ve son olmasın tabii ki💛
ya bu sarı kalpler :) bir arkadaşım bu sarı kalpten business plan yaptı, think in yellow diye! çok sevimli gerçekten..
Sildün geldiler valla sessizliğe hemen alışmışım nasıl gürültülü geldiler, halbuki onların da yorgunluktan seslerinin gücü kısılmış :)))) buna rağmen kaos..
Kaos kaçınılmaz bizde de durumlar genelde öyle hele şimdi bir de taşınma var ki sorma ultrakaos!
SilKalp💛
Böyle zamanlarda bana bi neye saldıracağını şaşırma hali geliyorki sorma...Sen çok güzel şeyler yapmışsın ama..Bazen sanki hayatım boyunca çocuklu yaşamışım gibi gelmiyor değil..:D Sahi çocuksuz hayat nasıldı? Varlıklarına çok şükür diyip susuyorum...
YanıtlaSilŞükür tabii şükür :)) Ama ara sıra böyle başımıza konan talih kuşlarına da şükür!
Sil:)kendisi kendisine bu kadar iyi vakit geçireni de ilk defa görüyorum kurs aç gelelim bajkan
YanıtlaSilkendi kendime yetiyorum di mi, iyi anlamda da kötü anlamda da valla...
SilKötü anlamda yı düşündüm.... evet tek kişilik dev kadro trejedia sahnelersin zorlasan.Yalan yok bazen beceriyorsun ama ne biliyim senin karamsarlığında bile o çiçekli elbisenin kokusu oluyor e ozaman da bir tatlılığı oluyor.Dondurması yere düşen çilli beş yaşındaki kız gibisin işte:PKız şu iki günde yaptıklarını bu coğrafyada yapsam tecavüze uğrama ihtimalim %65 taciz edilmem %90. dur ben buna az üzüleyim geleyim.
SilYa sorma, bir arkadaşım Münih’e geldiğinde gece yürüyerek eve dönüyorduk ormanlık yoldan. Tepkisi resmen şu oldu: ya ne güzel resmen tecavüze uğramıyoruz yahu! O an şaka yapıyo sanmıştım ama ciddiymiş maalesef :((((
SilOh mis, en kısa zamanda tekrarlansın sultanlık günleri...
YanıtlaSilAmiiiin. Her türlü kamp olayını destekliyorum. Bi havlu çorapların teki falan kayıp ama olsun değer vallahi değer :))))
SilO kadar yorgunum ki, yazını hızlıca okudum ama inan falafel ve çilekli mascarpone kısmında gözlerim açılarak okudum :)))
YanıtlaSilResmen bu günler sana bir hediye paketi olmuş. <3
Hayatım döndün mü sen? <3 dünlen de bir konuşalım ;)
Silay kendim böyle tatil yapmışım gibi keyiflendim okurken. bir de ne enerjik ve şeker bir hatunsun sen yahu. bakınca insana bir enerji geliyor kendiliğinden :)
YanıtlaSilHihi tişikkür idirim ;)
SilÇok güzel bir tek başına tatil olmuş...
YanıtlaSil<3 valla oldu
SilÇok keyifliydi.Okurken yaşadım adeta:)
YanıtlaSil:) bir rumuz vs bıraksaydınız keşke.
SilBekarlık sultanlık galiba gerçekten de:))) İnsan bırakın 3-4 günü bazen 1 saate bile muhtaç olup, ihtiyaç duyuyor.. Hangi çocukları?:)) Çok güzelmiş:))
YanıtlaSilVallahi öyle :) 1 saat bile yetiyor değil mi bazen!
SilAyyyy, her ânını seninle yaşadım, nasıl güzel geldi :)
YanıtlaSil<3
SilKendine canın çektiği gibi zaman ayırabilmek ne güzel .Ben bunu en son ne zaman yaptımdı acep:))
YanıtlaSilOkurken mutlu oldum. Arada yalnızlık iyidir.
kesinlikle :)
SilYarasın:)))
YanıtlaSil:)) merci
SilBöyle uzun uzun yazanlara bayılıyorum:)
YanıtlaSilBen de kısacık yazanlara :)
Sil