hakkımda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hakkımda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Şubat 2025 Pazartesi

Yaşat, sev, oku ve dinle.

Tevrat'ın ilk cümlesi "Yaşat" ile başlar, İncil'inki "Sev"dir, Kuran'ınki "Oku" ve Mesnevi de "Dinle!" der.. İnsanın tek tanrılı inanç sistemini oluşturan tüm dinler, bir bütündür ve aslında hepsinin hikayesi, küçük nüans farkları dışında, ortaktır.. Fakat bizler bunun ne kadarını anlıyor, uyguluyoruz, tartışılır.. Bizler düşünmek ve anlamak yerine, ezberden tekrar ediyouz çoğunlukla. Dolayısıyla, bir noktadan sonra, elbette: sustu, Tanrı.

Buddha'ın uyanışı ile Mevlana'nın uyanışı birbirine çok benziyor ve bakmasını bilen gözler, dinlemesini bilen kulaklar, sevebilen kalpler ve "yaşatma"ya yönelik bir hümanizmi içinde bulundurabilen her insan, eninde sonunda benzer bir uyanış evresine giriyor. Bu benim için 40'lı yaşlarımın başında başlayan ve her gün ayrı bir "küçük uyanışla" (bir nevi küçük kıyamet) devam eden, devam edecek olan, sonsuz bir süreç. Bulamayabilirim, ama arıyorum. 

Aslında 40 da değil, o son hatırladığım sarsıntı sadece. Eşim sık sık der: "ben seni tanıdığım günden beri böylesin sen, arıyorsun...". Eşimi 25 yaşımda tanıdım. Ama evet, muhakkak ondan öncesi de vardı bu arayışın. Mevlana'nın dediği gibi, aslında hepsi bir "ayrılık acısına" geliyor dayanıyor. Biliyorum.

Kudüs

Yaşat, sev, oku ve dinle demiştik.. Yaşatma ve hattâ iyileştirme, çocukluğumdan beri benimle olan bir huyum.. Dinlemeyi ise, psikoterapi eğitimimle kazandım. Fakat sevmek; benim için çok sonra geldi, belki ancak ikinci çocuğumdan sonra, gerçek anlamda.. 

Ben aslında en çok: Okudum. Çok okudum. Okuduklarım arasında da; özellikle Buddha ve Mevlana'nın öğretileri, kalbime en yakın duranlar oldu. 20'li yaşlarımda okuduğum tek tanrılı dinlerin tüm kitaplarında yazanları, sanki bu üç emre (yaşat, sev ve oku) uygun olarak yeniden algılamaya başladım. Bu benim kişisel yolum, elbet herkesinki farklı. Bu nedenle, zaman içinde, birlikte yürüdüğüm insanların, dostların, öğretmenlerin bazılarından ayrı düştü fikirlerim. Onlarla tartışmak ve kendi yoluma çekmeye çalışmak yerine, onların yürüdüğü yolda, yollarının açık olmasını diledim. Eninde sonunda hepimizin varacağı yer aynıdır çünkü, hangi yoldan gidersek gidelim.. Hayatımda kimseyi manipüle etmek istemediğim gibi, son yıllarda üzerimde asırlardır hakimiyet kurmuş olanları ya da kısa bir buluşmada beni manipüle etmeyi başarmış olanları da, fark edip, sakince yere koydum, kendi yolumda devam ettim. Ediyorum. Edeceğim.

Buralara yazmasam da artık, bunları sürekli kendi içimdeki kitaba yazıyorum..

Boston.

Bugün anlatmak istediğim, başka bir şey aslında.. Okumak üzerine yazmak istemiştim bugün. Ama içim daha doluymuş :) Konuya dönersek...

Son 2 aydır, şirazem kaydı. Geceleri çok sık uyanıyorum ve uyandığım zaman zihnim aşırı berrak olduğu için, saniyeler içinde üzerime çullanan düşünceler içinde kayboluyorum. Buna tek iyi gelen, sesli kitap dinlemek oluyor, çünkü kitabın dünyasına girdiğim anda, "ben" yitip gidiyor, rahatlıyorum, gevşiyorum, bazen yeniden uykuya bile dalabiliyorum. Ertesi gün "en son ne duymuştum" diye düşünüp, kitabı başa sarmak da bir tür "beyin jimnastiği" oluyor. Analistime söyleyince bunu ve "aynen devam et, iyi bir yöntem bulmuşsun" onayını da alınca, biraz abarttım sanırım. Uyandığım her an, hemen elim sesli kitaba gidiyor, bir beş dakika bile vermiyorum artık kendime düşünmek için. Otomatik olarak "nasılsa düşüneceğim ve iyice açılacak uykum, hiç başlamadan durdurayım" diyorum sanırım.... Ve İncil'de dendiği gibi, geceyarısından sonra hayırlı hiçbir şey olmaz. Atalarımızın dediği gibi; sabah ola hayrola. Düşünmek; günün en karanlık saatleri olan 03.00'ın değil, günün ağardığı ve herşeyin geceden daha olumlu gözüktüğü sabahların işidir..

İran'ın kuzeyinde bir yol molasından.

Fakat böyle böyle, bir de baktım, 1 Ocak'tan 10 Şubat 2025'e 7'si sesli kitap, toplam 28 kitap okumuşum. Bu hoşuma gitmedi; çünkü inancıma göre "çok okumak, hiç okumamış olmak" demek.... Ezberden yaşamak demek.. Fakat kendimi şöyle bir yoklayınca, defterler tutuyor, okuduklarımı farklı kelimelerle bu defterlere aktarıyor ve üzerinde düşünüyorum da.. Fırsat buldukça, benim gibi insanlarla tartışmaya çalışıyorum.. Bunlar son zamanlarda analistim, babam, yakın arkadaşım L. ve.... ve kendim. Kendimle çok tartışıyorum son zamanlarda. Tez, anti-tez, sentezler yapıyorum, bir yanından baktığıma bir de dönüp diğer yanından bakıyorum. Böyle böyle geldim vardım Tolstoy'a işte..... İtiraflarım..

Benim gibi Anlam Arayışı yüksek biriysen ve okumadıysan, tavsiye ederim. Çok tanıdık, Schopenhauer'ın idealizmi ile mut(lu/suz)luk felsefesinden Nietzsche'in hiçliğine, oradan Budizm'in farkındalık ilkesine, oradan Rûmi'nin birleştiriciliğine, çok fazla benzerlik bulacaksın. Ve sonunda "haşa, kendimi Tolstoy'a denk mi görüyorum" diye de kuşkulanacak, kibir küfrüne batmış olman riskiyle korkacaksın.. Ama ennnn sonunda, en "sentez"inde, seni kendine çıkartan okumalardan biri olacak, eminim. Bana böyle oldu çünkü...... 

Günün birinde "beni ben yapan kitaplar" adı altında yazarsam, aralarında olacak bir kitap..... 

Sao Paulo.

Buradan geldik şuraya: Günün Tortusu'nda bu haftanın masalı, ilk okuduğumda da hoşuma giden bir masal. Bu haftanın ödevi de "sızlanmayı bırak, sızlandığın işi neşeye çevir" aslında ve benim analize de sürekli getirdiğim ennnn temel meselelerimden biri. "Hayata neşe katmak"... Ya da hani derler ya koca puntolarla "her canlı ölümü tadacaktır" diye, işte ona karşı "ama sadece bazı canlılar yaşamı tatmayı başaracaktır" diyebilmek...... 

Yaşama rağmen, yaşamdan keyif alabilmek ve bunu da suçluluk duymadan yapabilmek.. Bir sanat da bu işte..

Yorumlarda tartışmayı sevdiğimiz için, oradan devam edelim, nedir senin "yapmak zorunda olduklarına neşe katmayı başarma" sırların? Nedir en mızmızlandığın anda, "dur" diyebilmeni sağlayan? Ve nedir, anda kalabilmeni, bir yapraktan Yaradan'a bağ kurabilmeni, yani ne olursa olsun çevrende neşeni, huzurunu koruyabilmeni sağlayan?

Benimki bazen burada yazdıklarımda, bazen heyecanla yazdığım bir mektupta, her gün yeni bir şeye tutku ve aşk ve merak duymakta, evlat kokusunda, özür dilediğim anlarda, pişmanlıklarımda, hatalarımdan almam gereken dersi aldığımı anladığım o "sihirli" anlarda ve nicelerinde.... Günün Tortusu dediğim "şey"lerde aslında.. Küçük "şey"lerin büyük anlamlarında. 

Dur bakalım bu yol nerelerden geçecek daha........

Fotoğraflar (c). Benim çektiklerim. Dünyanın dört bir yanından "durgun anlarımız".

20 Ağustos 2023 Pazar

Tanışalım mı baĞyan?

Yüreğimin İklimi Temmuz için güzel bir mim hazırlamıştı Handan da katılmıştı; kişisel sorular var, bu sayede insan kendini de daha iyi tanıyabilir. Bugün onu cevaplamak istedim - kendi tarzımda - :) Yorumlara en az 1 soruya yanıt vererek katılmak zorunludur :))

1. Kişiliğini tanımlar mısın?

Valla tanımlayamam çünkü kendisini tanıdığımı sandığım her an beni şaşırtıyor. Şükür kimseden "C., senden bunu asla beklemezdim" sözünü duymadım şu yaşıma dek, neysem oyum bak; saydam, güvenilir, merhametli ve samimiyim. Çevremdekilere iyi gelirim, kendimleyse çok didişirim.   

2. Seni mutlu eden şeyler nelerdir?

Tamamı manevi :) Beni asla maddi şeylerle mutlu da edemezler, etkileyemezler de. Misal gelmeden önceki gün, yazar komşum "posta kutuna baaak" diye mesaj attı. İçinden bir taş çıktı. Daş yahu bildiğin daş :)) Üstüne "şans" yazmış keçeli kalemle ve altında bir not: "bu taşı sabah nehir kenarından sırf senin için seçtim, sana şans getirmesi için veriyorum" :) Vallahi pırlanta verse bu kadar etkileyemezdi sağolsun.. Sevgiyle anılmak ve samimi içten insan ilişkileri beni çok mutlu ediyor..

3. Bir anını paylaşır mısın?

"Senin anılar Seinfeld'e bölüm olur" diyor eşim bazen (seinfeld biz dinozorların zamanından enfes bir komedi dizisi ben de oradaki Elaine karakterine cismen ve ruhen benzeyen biriyim). Erkeklerin askerlik, kadınların hamilelik ve doğum hikayeleri asla bitmez derler :P Ay bilemedim ne anısı anlatayım benim her "an"ım dizilik vallahi.... 

En son olanı anlatayım dur. Bisikletle dörtyoldan geçerken ev ve araba anahtarlarımın olduğu, çanta içinden kolay bulayım diye koca koca aldığım anahtarlığımı yere düşürdüm, trafiği durdurmamak için devam ettim, bir sonraki kırmızı ışıkta karşıya geçer alırım dedim. Fakat bisikletli bir adam tüm trafiği durdurup benim anahtarı yoldan aldı ve bana "atıyorum yakala" diye bağırdı. Yakala dediği mesafe 12 metre falan 3 şeritli yol var aramızda :)) Ve daha ben tepki veremeden adam koca anahtarlığı fırlattı! Tüm trafik durmuş herkes bize bakıyor, nefesler tutulmuş. Film sahnesi gibi ve ben de tek elle yakaladım mı!!! Bir "wooooooow bravo” uğultusu geldi vallahi, bense her zamanki hallerimmiş, her atılanı böyle yakalarmışım gibi kasıla kasıla bisiklete döndüm, eteğimi böyle savuraraktan devam ettim yola :))) Bence hayatımın en "cool" anlarından biriydi yahu. Anahtarlık da bu; kafana gelse kafan yarılır, arabaya gelse camı kırar kaportayı göçertir valla Allah korudu :P

4. Ziyaret etmek istediğin yerler nereleridir?

Yolgezer olarak, 54 ülke gezdim ve insan bir noktadan sonra küreselleşmenin de etkisiyle hep aynı yeri geziyormuş, aynı insanlarla aynı konuları konuşuyormuş gibi hissediyor. Fakat defalarca gittiğim Kudüs'e bir de anne babam ve çocuklarımla birlikte gitmeyi çok istiyorum. Kudüs bence büyülü bir yer..

5. Ailen hakkında bir şeyler yazar mısın?

Anne babam muhteşem insanlar, maalesef kulak tavşan kulağı olunca, boynuz olarak onları geçememiş olmanın üzüntüsü içindeyim :) Annemle karakterimiz 180 derece terstir ve bence bu kadar sabırlı bir insan olmasa - Alman anası olsa misal - beni evlatlıktan çoktan reddederdi, çok çektirdim kadına tersliğimle, antisosyalliğimle, ukalalığımla. Fakat çocuklarım olunca eline düştüm :))) O zaman anaaaam anaaaam diye ağladım. Şimdi son 10 senedir ilişkimiz daha iyi sanırım, bunda benim uzakta olmamın da olumlu etkisi var. Babamsa çok bilgedir, hayatımda tanıdığım en çok konuda bilgisi ve fikri olan insanlardan biridir ama çok da şahane mizah anlayışı vardır. 

Aile derken koca ve çocukları düşünmediğimi, anne babamı düşündüğümü şimdi fark ettim ha, çok enteresan :)))) 

6. Bekar ve mutlu mu evli ve mutlu mu?

Soruyu anlayamadım; ikisi de mutlu sonuçta, niye kurcalıyon hemşire.. Mutluysan takılma fazla. 

7. Favori filmlerin neler?

Hımm zor yerden geldi. Ben pek film izleyen biri değilim ama defalarca izleyip bıkmadığım film sanırım "Lost in Translation" oldu. Ay çok bayılıyorum o en sonunda kulağa fısıldanan cümlenin ne olabileceğini düşünmeye :)) Bir de Vicky Christina Barcelona'yı çok sevmiştim. Türklerden de Zeki Demirkubuzun filmlerini seviyorum, masumiyet misal.. Rahatsız eden, karakterlerinin altı derin filmleri severim özetle.

Ev sineması,
 sinemaların en şahanesi :)))
Yönetmen psikopat ebeveynler olunca hele..

8. Müziğin gücü hakkındaki düşüncen ve tercihlerin nelerdir?

Vallahi müziğin GÜCÜnden çok şikayetçiyim tercihim müziğin kulaklıkla dinlenmesinden yana :P Spotify hesabım burada, işte tercihim de onlar.. 

9. Mutluluk hakkında yazar mısın?

Yazarım, sen iste yeter ki :)) Bence mutluluk hava gibi, her yerde, göremiyorsun ama hissediyorsun. Bir de yokluğunda boğulacak gibi oluyorsun ya, o zaman anlıyorsun önemini.. Odaları ara sıra havalandırmalı yani yeni mutluluk edicileri belirlemeli ve hayata katmalı... 

10. En iyi arkadaşların bu "en" olayını nasıl hak ettiler?

Hayatımda yediğim tüm naneleri, dipsiz kuyularımı ve içimi dışımı tersimi yüzümü bilen 2 kişim var. Burcuk ve Oğuz. Ben onlara "Ahretliklerim" diyorum. Sen "en"de diyebilirsin evet. Nasıl oldu, valla anlayamadım; mazoşist olabilirler mi ki? Beni çok pis eleştirirler, bazen "geri zekâlı mısın bilmiyorum ki" bile demişlikleri vardır ama asla yanımdan ayrılmadılar, düştüm tökezledim hep elimi tuttular, "çok yanlış davranıyorsun ama yanındayım" dediler yani dümdüz. Ondan bence... Gitmiyolar o'lm ya gitmiyolar :))))) Şaka şaka, Allahım ayırmasın... Onlar olmasa ben yaşayamam açık söyleyeyim. 

Üçümüzün bir arada olabildiği ender anlardan

11. Kardeşin hakkında ne anlatabilirsin?

Olmayan biri hakkında ne yazayım şimdi? Bir defasında 9 yaşında mıydık neydik, bir arkadaşım gelip sır verir gibi bana "biliyo musun kardeşim olcak" dediğinde öyle üzülmüştüm ki, sarılıp "üzülme, ben hep senin arkadaşınım" demiştim :)))) Vallahi yaptım bunu artık nasıl bir korku ve endişeyse bende kardeş mevzuu... Kızıma da acıyorum valla ama ona kardeş olsun diye değil, kendime bol çocuk olsun diye yaptım açık söyleyeyim, kabak onun başına patladı garibim.... 

Kardeşlik işte tam olarak bu maalesef
:)))))

12. Favori dizin hangisi?

Sağ dizim. Şaka şaka. Seinfeld komedide, dramda Breaking Bad, bilim kurguda love, death + robots.

13. Favori kitabın hangisidir? Neden?

Hay bari yazar diyeydin daha kolaydı ama ne bileyim öyle çok ki. Zamana göre de değişiyor.. Bu sıralar Clarissa Estes Kurtlarla Koşan Kadınlar'ı okudum misal (3 senedir okuyorum, sonunda bitti puh) daha önce birçok başarısız denemem olmuştu, aşırı sıkıcı, saçma sapan gelmişti ama şu an, son 6 aydır inanılmaz iyi geliyor bana. Kitaplar bence böyle, okuyan kişiye ve o kişinin yaşam dönemine göre değişiyor etkileri. 

Son mücadelem: mai ve siyah

14. Stilini tanımlar mısın?

Modayı takip etmiyorum. Vücuduma yakışan bazı modeller ve renkler var, bunun farkındayım. Stilim hep aynı, saçım, makyajım da hep aynı :P Elbise çok severim ve çok giyerim. Topuklu sevmem ve zorunda olmadıkça giymem. İddialı görüntüsü olan bir kadın değilim. Sade ve doğalım sanırım. İçimdeki ışık yeter diyorum :)) 

15. Eğer kaçabilseydin nereye gitmek isterdin? 

Şimdi mi hemen mi valla mı? Bavullar hazır! :)) Kaçabildikçe kaçıyorum ama çok uzağa gidemiyorum. Üstte de vardı bu soru sanki ya da ben nüans farkını anlayamadım ama Kudüs diyeyim yine. 

16. Özlediğin biri var mı?

Var.

17. Kalbini kazanmanın yolları nelerdir?

Valla ilk anda oldu oldu, olmadı hiç zorlama :)) İlk enerjiye çok güveniyorum, hiç yanıltmadı. O nedenle olduğun gibi ol derim, olursa olur.. 

18. Kendinle ilgili 10 gerçek?

10 emir gibi oldu bu soru da yahu pek ciddi.. 10 tuhaf ve komik gerçek diyeyim mi? 1). Solak olup da sevmediğim kimse olmadı şu hayatta, tanıdığım tüm solakları seviyorum uleyn. 2). Gördüğün en az su içen insanım maalesef, bu huyumu değiştiremiyorum. Deve gibiyim tövbe. 3). Geceleri uyumadan önce çocuklarıma masal uyduruyorum. Her gece. Hiç hazırlanmadan anında ve doğaçlama. Sanki fena da değilim ha.. 4). Öğlen 12'den sonra çay, kahve, kola içmeyeyim, tüm gece uyuyamam ama hiç uyumadan tüm günü de kolayca geçiririm, şaşar kalırsın.. Sanırım anamla babamın doktorluktan nöbet tutma genleri geçmiş bana :P 

Masum sessiz göründüğüme bakma,
Aslen ben bildiğin cadıyımdır.. :))

5). Şekerli madde zulam var. Banyonun üst çekmecesinde havluların altında mutlaka bir çikolata ya da haribo ayıcık paketi saklıyorum. Çocuklardan ve kocamdan şşşt. 6). Bazen uyumadan önce kurduğum hayaller o kadar çetrefilli bir hal alıyor ki, sonu ne olacak diye heyecandan uykum kaçıyor. 7). Hah, 7 rakamını hiç sevmem, 7 ile asla bitirmem işimi, misal 7 zeytin yemem :) 7 numaralı şeylerden uzak dururum.. 8). Çok maymun iştahlıyımdır. Aşırı şevkle başlayıp hemen sıkılırım. 9). Assssla haram yemem, rüşvet veremem, 1 defa vermek zorunda kaldım, canımdan can gitti.. Hatır için de asla ters işler yapmam, aşırı hatta biraz fazla aşırı dürüstümdür.. 10). Felaket unutkanımdır, bu nedenle yalan söylemeyi birkaç sene önce tamamen bıraktım. Söylediğim yalanı unutuyorum ayol. Beyaz yalan bile söylemiyorum artık. Bazen gerekiyor kibarlık gereği diyeceksin, ben direkt susuyorum, konuyu değiştiriyorum, soruya soruyla karşılık veriyorum ama yalan söylemiyorum ;) 

19. Kendini sabote ettiğin olur mu?

Of hem de nasıl. Saniyelik değişimler olur ruhumda.. Ama fark ediyorum ve fark edince de hemen şunu soruyorum kendime: "bu içinde konuşan şu an kimin sesi?" Kesinlikle çocukluktan birinin sesi geliyor bak dikkat edersen "yapamazsın edemezsin"ci baskıcı ve kendi de mutsuz birinin... Bunu farketmek iyi geliyor, azaldı..

20. Ritüellerin var mı?

He evet her ayın 1. dolunay gecesi gökten inen gençlik iksirini alabilmek için tanrılara oğlak kurban ederim. Ne ritüeli ayol, hayatım ritüel olmuş çocuklardan sonra.... 

Sanat mı obsesyon mu?

21. Alışverişi tek başına mı yaparsın?

Evet. Haftalık ev alışverişini de, kendime ya da çocuklara alacağım kıyafetleri vs de tek başıma yaparım. Çok nadir bir kıyafetten emin olmadığımda, deneme kabininde foto çekip ahretliklerimden birine fikrini sorduğum olur :) Bu arada erkeklerin kıyafet alamayıp eşlerine bırakmasına çok gülüyorum, "bunu da eşi giydirmiş" diye düşündüğüm çok oluyor :)) 

22. Yaz aylarında en favori içeceğin?

Su ayol su :)) Ama "bi gece çıkalım birer drink alalım bebeYim" diyorsan "hugo". Köpüklü beyaz şarap kokteylidir kendisi, hem hafiftir hem susuzluğa birebir. Alkol kullanmıyorsan, alkolsüz versiyonu da enfes oluyor... yeter ki bi gece çıkalım bebeYim yani :))) Bu yukarıdaki "kaçma" sorusuna da cevap olabilir bak, ille Kudüs'e gitmemize gerek yok yani.

Reyhan suyu bir de

23. Nelere minnettarlık duyarsın?

Sıkıştığımda tuvalete. Tam önümdeki araba radara yakalandığı an reflekslerime. Devlet dairesinde sıramın çabuk gelmesine. Bir de vallahi çocukları uyutup da elime kitabımı aldığım ve yatağıma uzanıverdiğim o efsunlu âna çok aşırı minnet duyuyorum.

24. Kendini nasıl şımartırsın?

Bunu ben de yeni yeni öğreniyorum. Derin konu bu :) Sanırım yavaşlayarak ve yaşadığım ânı dolu dolu hissederek şımartıyorum kendimi, çok iyi geliyor be... 

Buraya her geldiğimde de 💚

25. Şu an aklında ne var?

Akşam yemeği. Maalesef çok sığ oldu ama aklımda tam bu var... Ispanaklı kiş yapacağım sanırım ama gözümde büyüyor..

26. Mücadele etmen gerektiğini nasıl anlarsın?

Midem söyler :) Evet aynen öyle, midemde hissederim ne zaman durmam ne zaman devam etmem gerektiğini. Ben de sana bir soru sorayım "peki hayat ne için mücadele etmeye değer" sence? ;)


27. Bugünkü ruh halini anlatan smiley, renk hangisidir?

Vallahi bu smiley olayını ben anlayamadım annemlerin nesli ile ergenler çok kullanıyor. Benim kızla ananesi bir yazışıyorlar hiç kelime yok neredeyse ve anlaşıyorlar ayol. Kız diyor ananem bugün deniz kenarına gitmiş, bir kedi görmüş sonra kahve içmiş ayol tek kelime yok metinde! Böyle böyle çivi yazısına geri döneceğiz sayelerinde..... 

28. Seni üzen şeyler neler?

Yaşlılardaki yalnızlık üzüyor beni. Umutsuzluk gençlerdeki. Orta yaşlı bizlerdeki bu aşırı koşturma ve hayatı kaçırma hisleri üzüyor. Çocukluktaki sevgisizlik ve ilgisizlik üzüyor. Çaresizlik ve kaderine boyun eğmişlik, denememek bile, yani öğrenilmiş çaresizlik de çok üzüyor.. Bir de anlamaya çalışmamak karşındakini, hep ben’ciler.. Tüm bunlardan da agresiflik ve kabalık doğuyor, ona da üzülüyorum.. 


29. Hangi hobileri denemek isterdin?

Bu sene duvar tırmanışına başlamayı istiyorum. Kıçımı kaldırabilirsem hahaha gerçek anlamıyla yani. Bu arada bir arkadaşımın sevgilisi "benim hobim sensin" demiş kıza, gülsem mi korksam mı bilemedim...

30. İdeal günün nasıl geçiyor?

Sabah errrrkenden kalkmışım, hemen evin önündeki çarşaf gibi denizde yıkamışım yüzümü, o derece yüzmüşüm doya doya. Eve gelmiş, keçi peynirli narrr gibi domatesli sele zeytinli simit ve çaylı mükellef bir kahvaltı yapmışım sonra yine denize bakan verandama geçmiş, bir sürahi naneli limonata alıp yanıma, yazmış, okumuş, düşünmüşüm. Öğlenden sonra bir arkadaşım aramış aynen şu cümleyi kurmuş "çayı koy geliyorum", ondan yarım saat sonra da elinde üzümlü kurabiyeler (kek de olur elmalı ya da havuçlu tarçınlı fındıklı falan yapıyosunuz ya hihi) gelmiş, çançançan çene etmişiz "yemeğe kal" demişim, bir iki meze hazırlamışım, yetmiş, terasta hafif bir esintiyle yıldızların altında oturmuş da oturmuşuz, hayatı çözmeye çalışmışız, elbette başaramamışız.. Sonra o evine gitmiş, ben kitabımı alıp yatağıma girmiş okurken uyuyakalmışım. Bence işte bu mükemmel bir gündür.

Bu da mükemmel ev

31. Hangi sınırlayıcı inançlara sahipsin?

"Başkaları ne düşünür" kalıp yargısı yetiyor. Çok inançlı biri değilim ama sanırım tüm etik anlayışım "bunu yaparsam başkaları hakkımda ne düşünür"le şekillenmiş maalesef çocukluğumdan ve kültürümden kaynaklı olarak. Beni sevmezler, ayıplarlar, bu davranışım başkasını kötü etkiler, üzer diye düşünüp, içimden geldiği halde yapamadığım çok şey oldu.. Pişmanlıklarım yok hayatta öyle ama bazen keşke daha cesaretli olsaydım da deneseydim, inat etseydim dediğim anlar oldu.. Kendimi sınırlayan sadece kendimim yani... 

DÜZELTME. Aslında eksik ifade olmuş, yorumlarda fark ettim, rkleme ihtiyacı duydum. Başkaları derken en yakınlarımdan bahsettim, annem babam çocuklarım eşim ve en yakın dostlarım. Yoksa diğerlerininne diyeceği ne düşüneceği eleştiri ve yorumları hiiiiç etkilemez beni. Ama değer verdiğim indanların düşünceleri maalesef bazen çok kısıtlıyor; onlar mutlu ya da rahat olsunlar diye çok fazla hayalimi isteğimi gerçek ben’i hasır altı ettiğim oldu. Çünkü evet onların dığruları benim hislerimden ve ihtiyaçlarımdan genelde daha etik ve doğru oluyor.. Bu benim için kısıtlayıcı ama belki hayat tam da bu, sevdiğin değer verdiğin insanlar için yaşamak… Bilmiyorum sevgili dostlar, bilmiyorum.


İşte ben buyum. Peki sen? :)

1 Ağustos 2023 Salı

Dikkat! Blog Adı Değişikliği - Bölüm 158.875 :))

Geçen ay yazmamak bana iyi geldi biliyor musun.. Yazarak ya da yürüyerek çözebilen biriyim sorunlarımı ama demek ki bazen kendi içine kapanıp, hiçbir şey yapmadan beklemek de iyi gelebiliyormuş... 

Haftasonundan beri daha iyi hissediyorum, biraz toparladım kendimi. Çözülmesi gereken çok fazla sorun var, hâlâ tam bitmedi bu zor dönem ama, en azından tünelin ucundaki ışığı görebildim.. Hamdolsun....

O ışığı görünce tabii bir hayat enerjisi geliyor insana :) Blogla ilgili birkaç fikir zaten aklımdaydı nicedir, hazır enerji bulmuşken onları da uygulamaya karar verdim.

Bu okuduğun blog, benim taaaa 2008'de, Türkiye'den umudumu yeniden ve bu sefer tamamen kaybedip, pılımı pırtımı toplayıp Avustralya'ya taşındığımdan beri yazdığım ilk bloğumu silip, oradaki yazıların bazılarını da yanıma alıp, 2010'da "taşındığım" ikinci bloğum. Burayı açtıktan sonra, birçok blog daha açıp kapattım ama batmasına kıymadığım "Ana Gemim" her zaman bu blog oldu. 

Buraya tam 13 senedir hem kişisel hayatımı yazdım, hem de hayallerimi, özlemlerimi, bunlardan çıkan ufak hikayemsi denemelerimi, varoluşsal krizlerimi.. Yaşamımdan kızıma ve oğluma bir şeyler kalacaksa, bu blogla kalsın istiyorum. İsmini de bu nedenle "Yaşamın Tortusu" olarak değiştirdim.

İkinci bloğum - ki onu çok sevdim diye buraya taşımaya kalktım ama ı-ıh olmadı - Günün Tortusu'nu Şubat ayında bıraktığım yerden yeniden hayata geri kazandırıp, oraya her gün o günden bana kalan keşifleri yani "beslendiğim şeyleri" yazacağım. Bazen ufak düşünce kırıntıları, bazen bir kitaptan okuduklarım, bazen görüp sevdiklerim, anlık ve duyusal ama beni besleyen her şey orada olacak. Kısacık kısacık...

Her sene Aralık ayında 10-15 yazı yazdığım ve o sene içinde neyi "çalıştıysam" ve neyi "biraz daha anladıysam" aktardığım proje 365 blog'umu ise "Yılın Tortusu" ismiyle yeniden düzenledim. Dediğim gibi, her Aralık bir sürpriz oluyor orada :) Geçen yıllarda kendime göre mutluluk, sevmek gibi varoluşsal kavramları masaya yatırmıştım, bakalım bu Aralık neyi çalışacağız? Zamanı gelince duyurusunu yaparım yine ama o blog da öyle yılda bir ay aktif bir blog işte... 

Bir de son olarak, Prenses'ten Mektuplar var tabii. Onu büyük bir heyecanla, yepyeni ve bence şahane bir fikirle yeniden başlatıyorum bu ay.. Bir git bak derim, tam burada, Prenses kendini bir anlatsın sana :)

Neden tüm bu fikirleri tek bir bloğa toplamadın dersen; çünkü bence formatlar çok farklı ve her bloğun kimliği kendine özel.. Birleştirince olmadı, denedim, bir şeyler uymadı.. Karakterimin farklı yönleri, renkleri, farklı bloglarda olsun, daha doğru geldi bana... Takibi belki zor olabilir ama seven katlanır bence yahu :))

Blogların hepsinin sağ konsolunda "takip et" düğmesi var. İstediğini, formatı sana uyanı, sevdiğini, kafana göre takip edersin ya da etmezsin. Ben yorumcularımın tamamını takip ediyorum - takipçiler listesinde görünmeden maalesef, çünkü isim soyisim ve neredeyse ev adresi ve doğum kütüğü şeklinde apaçık görünen, bir türlü düzeltemediğim bir google kimliğim var :P Blog okumayı da yazmayı da çok seviyorum.. Ama kimseden bir geri takip, yorum beklentim yok bilirsin. Diyorum ya summer of love kafası bu bendeki, sayı değil gönül bağı..... :))

O zaman, haydi yolumuz açık olsun.... 

Drawing Artist: Togamin211 (because we all are the same.. thnx for letting me referring to your art.)

14 Şubat 2021 Pazar

Bu öykü nasıl bitiyor?


Daha önce aklıma neden gelmedi ki? Oysa tüm bu kısıtlanmışlık, yaşamın bekle düğmesine basılmışçasına yaşanmadan geçip gitmesi ve üretememe bulantısının altında yatan ölüm / yokoluş temasının çözülmesi için, daha en baştan gerekliydi.. Nasıl yaşamalıyım ki, ölüm bana geldiğinde, beni huzur içinde bulsun?

Ya da ters yüz edelim ve daha direkt, sade, basitçe soralım: başkalarına dair öyküler yazıp duruyorsun, peki senin öykün nasıl bitiyor C.? 

Umuyorum ki, şöyle:

Bembeyaz çarşaflar, fakat hastane beyazlığı değil. Ev huzuru. Dışarıda buhuru tüten bir Ağustos öğle sonrası, tül perdeler hafifçe dans ediyor. Sakince perdeleri izliyorum, gerisinde dalgası henüz dinmiş bir Ağustos denizinin varlığını duyumsayarak.

Öyle yaşlıyım ki Tanrım! Ellerim bir deri bir kemik, saçlarım upuzun, bembeyaz, pırıl pırıl, yastığın üstünden yanlara doğru dağılmış. Bedenim ufacık. Gözlerimse hâlâ dudaklarımdan çok önce gülmeye hazır.. İçeriyi zor duyduğum halde dışarıya kulak kesilmişim.

Torunlar bahçede top oynuyor. Küçük olan zeytin ağacına tırmanıyor; gülüşmeler duyuluyor uzaktan.. Öyle çok şey yaşamışım ki. Sevmişim, sevilmişim. Gülmüş güldürmüşüm. Bahçeyle uğraşmışım genelde. Bazen dalgın dalgın denize bakmışım. Biraz yazmışım, bolca okumuş, sıkça düşünmüşüm. Gençken düşündüklerime - hatırlıyorum, 40'lı yaşlarımda takıldığım bir nokta olmuştu yaşamımın anlamı hakkında - gülümsemişim. Naifliğime ama aynı zamanda enerjime, merâkıma, neşeme. Bir sürü insan biriktirmişim heybemde; güzel anılar, dostluklar, duygular paylaşmışım. 

Hepsini değil ama, görmek istediğim kadarını görmüşüm dünyanın. Doymuşum. Anlamışım. Tanımışım. Hepsinin ve her şeyin aslında bir bütün olduğunu öğrenmişim. Tamamlanmışım.

Çocuklar ve torunlar büyütmüşüm. Evden uçuşlarını ve sonra ara sıra dizimin dibine dönüşlerini görmüşüm. Herkesi olduğu gibi kabul etmeyi, kimseyi değiştiremeyeceğimi anlamış, her birini aynı ama farklı sevebilmişim. Tanrım ne çok sevmişim.. 

Benim için ennn önemlilerin insanları sevmek, dünyayı görmek ve neşeyle yaptığım bir işin sonuçlarını alabilmek olduğunu anlamışım. Yaşam doyumu denen şeyin, huzur denen şeyin bu olduğunu fark etmişim. 

Ve şimdi, artık alıp vereceğim hiç bir şey kalmamış defterimde. Eşitlenmişim. Daha fazlasının gerekmediğini, bu ömrün bana karar geldiğini, yettiğini hissetmişim. Ve işte bu sıcacık Ağustos öğleden sonrasında, bir kelebek gibi sessizce, uçuuuup gidivermişim......

Fotoğraflar: Bir gün satın almak ve sade, sakin, denize bakan bir taş eve dönüştürmek istediğim eski zeytinyağı fabrikasının kalıntıları / 3 yaşındaki ben :) koştur koştur huymuş demek ki bende / botanik bahçesinin güzeli..

..peki sizin öykünüz nasıl bitiyor?

19 Eylül 2020 Cumartesi

10 sene önceki ben'le bitmeyen kavgam

Bir haftadır "hayatın geldiği nokta", "hayâller ve gerçekler" diye yazıp duruyorum da... Derdim aslında bu hatun: 


Tanıştırayım; C. Filipinler, 2009. Bu akşam bu hatuna özellikle uyuz oldum çünkü o böyle havalarda "uçuşurken", 10 sene sonraki ben bozulan çamaşır makinasının içi kirli su dolu kapağını açıp içinden kıyafetlerimi kurtarmaya çalışıyorum, aynı zamanda biri hasta iki ufak çocuğun kavgasını ayırmaya, eşime de "neden her şeyi bırakıp canımın onunla bahçede karşılıklı birer bira içmek, öpüşüp koklaşmak istemediğini" anlatmaya çalışıyorum. Çünkü hiçbir şeye yetişemiyorum ve canım sadece başımı alıp - mümkünse tek başıma - gitmek istiyor. Bilirsiniz böyle günler oluyor hepimize.... 

Sonra - tamamen rastlantı ya da yukarıdaki şakacı güçlerin bir oyunu olarak - eşimin profesyonel fotoğrafçı olan kuzeni whatsapp'tan şunu yollayıveriyor: 


Tanıştırayım; C. Münih. 2019. 

Ve ben bu hatuna bakıyorum, bakıyorum, bakıyoruuuum.. ve gülümseyiveriyorum çünkü aynaya baktığımda aslında gördüğüm tam olarak bu hatun.

Bir haftadır içim içimi yiyordu; 10 sene önceki ben ile şimdiki ben'in ortak hiç bir noktası yok, kendimi nasıl bir kısırdöngüye kaptırdım, aklım neredeydi, ben neden bu gri ülkedeyim, neden her iş bana bakıyor diye sürekli bir mızırdanma halindeydim. Tabii buna bozulan makina ile bozulan öhöm hastalanan çocuğun da etkisi olmuştur mutlaka. Ve tabii güneşli ve rahat memleketimden gri, işlerin beni beklediği, somurtuk şehrime taze taze dönmüş olmanın ağrılı adaptasyon süreci. Ama yani pes dedim kendime. Allahaşkına ne farkın var? İçindeki öz hiç değişmedi, şartlar değişiyor, değişmek zorunda ve hayat "gezelim görelim" değil. Sorumlulukların var, zorunlulukların var ama şu iki fotoğrafa bak, özünde aynısın. 

Bilmiyorum sevgili bloggercıklarım. Bilmiyorum. Bazen diyorum "hayâllerimi unuttum", "bir çok şeyi F. ve çocuklar için kabullendim ve öteledim ya da vazgeçtim". Doğrudur. Ama çok da değişmedim sanki ya. Bakıyorum aynı kolayca gülümseyen yüz, yaşama karşı aynı hafif ve olumlu bakış, ufak şeyleri, andaki güzellikleri yakalamayı bilen kalp. Tamam biraz fazla kolay demoralize oluyorum ama bu da duygularım olduğu için. Duygularımı göstermeyi sevdiğim, saklayamadığım, sevdiğime "seni seviyorum" demekten korkmadığım için.. Yani çok da değişmedim ben; belki biraz daha yorgunum, biraz daha üşengeçim 10 yıl önceye oranla ama içdünyamda bir daralma olmadı..

Terapist olmaya karar verdiğimde, geçmişimle barışmam gerektiğini biliyordum ve büyük ölçüde barıştım korkmuş çocukluğumla, güvensiz ergenliğimle, tutkulu ilk gençliğimle.. Sonra sıra geleceğimle el sıkışmaya geldi; yaşlılığımı planlamaya, yaşlılığıma layık bir hayat kurgulamaya.. Onun üzerinde de çalışıyorum. Ama bu 10 sene önceki benle bir türlü barışamıyordum. Onun yoluyla şimdiki yürüdüğüm yolun tamamen zıt kutuplar olduğuna takılıyor, biraz kıskançlık ve özlem duyuyordum ona. Ama bugün şunu fark ettim: Onunla ben, hâlâ aynı kişiyiz, "biz", aslında hiç değişmedik ki..... 

O zaman bu şarkı bize gelsin. Haydi hep birlikte: What am I?


ya bu yeni arayüze de gıcığım. şu üstteki video görünmüyor mu???

22 Ağustos 2020 Cumartesi

uçurumun hemen üstü

Neden buradayım? Çünkü bu dalga seslerinden vazgeçemiyorum..
Peki olduğum yerden memnun muyum? Tek bir eksikle, evet.


İyi ki yazabilmek var.. İyi ki.

*

Ve bu da uçurumun üstünün gündüz hali. Ayın aydınlık yüzü.. 


Hangisi dersen.. Bence gece,
                 sence gündüz..

Uçurumun hemen üstünde yaşamayı seçtiysen, dengeyi de öğrenmek zorundasın.
                 evet, zorundayım.

1 Ocak 2020 Çarşamba

Üç yıl sonra, merhaba!


Bu bloğa son yazımı Kasım 2016'da yazmışım, yani 3 senenin de üzerinde bir zaman önce. Peki neden yeniden ve neden bugün? Ve hatta neden ismimi "Kontrollü Çılgınlıklar" olarak değiştirdim?

Çünkü içimde önüne geçilemez bir yazma, ifade etme, kendimden geriye kelimelerin izini bırakma isteği var. 3 sene önce neden gittiysem, şimdi de o nedenle döndüm. İçimdeki 3 farklı kadın (anne / terapist / çılgın bayan C.) kâh birbiriyle savaş halinde, kâh birbirini tamamlama derdinde.. 

Beni bunca zaman sonra bu halimle kabul edecek misiniz bilmem sevgili okuyucularım. Göreceğiz. 

Haydi o zaman daha fazla oyalanmayalım, hemen başlayalım.. Tekrar hoş bulduk!