28 Mayıs 2022 Cumartesi

19-20-21: Mayıs sen ne tatlıydın..

Ortadan kayboldum yine, farkındayım; ama mazeretim vardı: Mayıs! Bu yarımkürede, nerede olursan ol, ayların en güzeli Mayıs bence. Her şey yeni, tazecik ve umut kokuyor..

Doğa insanı nasıl da çağırıyor!

Mayıs normalde hareketlidir bizde; bir sürü kutlama, şenlik, doğumgünü, diğer bazı özel günler derken neredeyse deliye her gün bayramla geçer. Bir de canım Oz'um geldi! Bu Münih'e ilk gelişiydi, ben de ona her yeri gezdireyim diye işi bir hafta kırmıştım. Hava da muhteşem olunca şansımıza; gezmelere tozmalara doyamadık ama asıl insanın çenesi konuşmaktan ağrır mı yahu? Vallahi ağrıdı! Yürümekten bacaklarım, gülmekten karnım, konuşmaktan da çenem ağrıdı! 

Kelimelere bile gerek yok aslında, buyrun Mayıs'ı fotoğraflar anlatsın..

Tavşancıklar sonunda Mayıs güneşine ve bahçedeki evlerine kavuştular
kışın gece -15'lere düşen hava nedeniyle (kıyamıyorum kuzularıma) evdeler 
ama itiraf edeyim evde tavşan gerçekten zor, kedi köpek bakımı inanın çok daha kolay..


Biz de akşam yemeklerini kahvaltı şeklinde hazırlayıp bahçede yeme sezonunu açtık, 
normalde Almanlar akşam "soğuk" yerler yani bizdeki kahvaltı gibi yaparlar ama ben sıcak yemek sevdiğim için haftanın 7 günü yemek pişiriyorum, seviyorum da. 
Fakat itiraf edeyim, kahvaltı çok daha pratik ve kolay, özellikle yoğun çalışan bir kadınsanız..


Fakat Mayıs'ın en güzel yanı; Bira Bahçelerinin de açılmış olması tabii. 
Bira bahçeleri aynen bizim çay bahçeleri gibi; evden piknik getirebilirsiniz ya da işletmeden sipariş verebilirsiniz. Ama çaylar biralar oradan alınıyor. Sadece bira değil elbette;
en çok içilen beşli: Weißbier, Radler, Johannisbeerschorle, Holunderbeerschorle, Spezi ;) 
Bir de Weißweinschorle, Gespritzter var gelirseniz mutlaka deneyin!


Oz'um geldi, evimiz şenlendi <3
Mayıs'ın ilk çileklerini tarladan topladık, 
ben onları şampanya kadehlerinde kakaolu bisküvi, çilekli yoğurt ve fındıkla güzelledim
Oz'um kırmızı meyveleri pek beğendi :))


Oz sayesinde ben de bir gece "partilemeye" çıktım, daha doğrusu "şehre indim" :))
enfes kokteyller yuvarladık son gece birlikte.. 
Oz'u dağ tepe gezdirmeyi ummuştum ama tam bir "city-boy" kendisi; hayallerim kursağımda kaldı. 
Oz her gece çıkıp sabaha karşı 3'te falan geldi, resmen evde bir "ergenimiz" varmış gibiydik 
(acaip keyifli; ama geldi mi gelmedi mi başına bi iş geldi mi diye düşünmekten eşimle harap olduk, ergen velisi olmak hakikaten çok zor galiba yaaaa!)
Of özledim bile!!

Bu arada eşim de babalar gününde (Almanya'da Mayıs sonunda kutlanıyor) arkadaşlarıyla 
"boys-night-out" yaptı, ama hakikaten BOYS kendileri çünkü tahtaları yakmışlar keyfine
ve itfaiye uzaktan ateşi görüp 5 itfaiye aracı ve 2 ambulansla gelmiş partiyi basmış :))))
Allahım bu erkekler hiç büyümüyorsunuz!! Hiç!


Ben tabii Heidi'ye bağladım iyice, dağ tepe yürümeye devam :P 
Instagram'da sizlerle paylaştım ama, bu "yalak"ları çok seviyorum.
Bavyera köylüleri, yürüyüş yapanlar için doğanın ortasındaki tahta kulübeler (Alm'ler) 
kapalı olsa da, sürekli akan buz gibi suyun yalağı içine 
bira ve meyveli gazoz bırakırlar, 
sen de ücretini yandaki kumbaraya atar, istediğini alır içersin.


Uçan bir adama şahit oldum, inanılmaz güzeldi..



Mayıs'ta çok güzel günler geçirdim. Birçok özel gün kutladım, çok gezdim, çok yiyip içtim ama Oz varken bile çalıştım vallahi, tam bir Alman disipliniyle hem de.. İkimiz karşılıklı oturup öyle güzel çalıştık ki.. Oz bana Koç Üni'deki asistanlık günlerimden yadigâr, yani aynen eski günlerdeki gibi, birlikte çalışma nostaljimizi de gerçekleştirmiş olduk :)

pek ciddiyiz.

Ve son olarak, bu ayın en tatlı sürpriziyle bitirmek istiyorum. Bu tatlılar bir arkadaşımla kahve içmeye çıktığımızda, anayolda karşımıza çıktı. Tam bir cümbüş! :)) Resmen hayatın sürpriz mutlulukları! Sizlerle de paylaşmak istedim..


Keyifli, sağlıklı, güzel sürprizlerle dolu bir Haziran dilerim herkese!

13 Mayıs 2022 Cuma

Internet unutmaz!

Dün oğlumla yaşadığımız sokağın google maps'teki görüntüsünü incelerken, oğlum evi "street view"den görmek istedi ve ben de programı açıp tam evin önüne gelecek şekilde ayarladım ve incelemesi için ona verdim. Kurcalarken kurcalarken, birden "anne bu kim?" diye bir soru sordu.. Ve ekranda iyice büyüttüğü bu görüntüyü elime verdi:

Önce anlamadım, street view ne de olsa net değil. Fakat karanlıkta zor seçilen beyaz ev elbiseli - belki gecelikli - beyaz saçlı bir kadının, bir bahçeyi suladığını siz de görebiliyorsunuz değil mi? Ha işte o bahçe bizim bahçe!!!

Biraz küçülttüğümde ekranı, bu fotoğrafla karşılaştım:

Bu bizim evimiz ve bahçe de bizim bahçemiz! Fakat "street view"deki bu görüntü yaklaşık 5 sene öncesine ait. Öndeki ağacımız hâlâ durduğu için, onu tanıdım ve çok şaşırdım! Bu görüntü bizim evimizden önce bu arazide olan üçgen çatılı yaşlı bir eve, yemyeşil bir bahçeye ve evet, bu evin eski sahibine ait! 

Bu yaşlı bir kadın ve belli ki yemyeşil bahçesini sulamaktan zevk alan, muhteşem bir kadın..... Sadece 5 sene önce, bir yaz akşamı google'ın street view'ini çeken araba önünden geçerken, bu kadın keyifle, belki zorlanarak, belki dizi beli ağrıyarak, belki eski yıllarını düşünerek, cennet bahçesini suluyormuş.. İçim buruk buruk oldu; ne o ev, ne o bahçe, ne o kadın var artık geride...... Oysa şu değil miydi hayat:

"Bir toplum; ancak yaşlılar gölgesine asla oturamayacaklarını bildikleri ağaçları 
yine de diktiklerinde, gelişir.."

Oysa o ağaçların hiçbiri kalmamış :( Üstelik sadece 5 senede.. 

Ama biz varız... Biz gelmişiz..

bu da geçen yazdan görüntü.. 

O yemyeşil yaşlı evden sonra pek çirkin geldi bana! Her şeyimiz ortada, ön bahçedeki şemsiyemiz, çöp kutularımız, yan bahçedeki hamağımız, bankımız, banyonun penceresi önüne koyduğum sardunyalar, ay biraz daha zoomlasam neredeyse kendimi göreceğim! Ön bahçedeki o beyazlı şey, çiçeklerini sulayan ben olmayayım? Bir beyazlı yaşlı kadının yerine, başka bir beyazlı kadın..

Eşim ve çocuklar "bizim evdeki hayalet buymuş, kameraya yakalandı!" diye dalga geçseler de, ben severim böyle sürprizlerini hayatın. Sevgiyle baktım yaşlı kadının fotoğrafına ve dedim ki "Ara sıra ziyaret edebilirsin bizi, ben de elimden geleni yapmaya çalışıyorum bahçe konusunda, senin kadar olmasam da henüz, deniyorum yemyeşil, çiçeklerle dolu bir bahçe yaratmak için en baştan.. O ağaçları ben bilsem hiç kestirir miydim, asla! Ama olmuş bir defa.. Senin geleceği düşünerek suladıkların kesilmiş, yok edilmiş ve bu çok acı.. Ama deniyorum, yeniden yemyeşil olacak bu bahçe inan bana.. Eminim hissediyorsundur.. Umarım mutlu oluyorsundur.."

Bu da ön bahçemin geçen yazki hali.. Bu sene inanıyorum daha da yeşillenecek.



Ne bileyim.. Evin benden önceki sakiniyle aramda bir bağ olmasına, bir bahçe olmasına, çok sevindim. Buraya da yazıp, o güzel kadının bize kalan son fotoğrafını koyup, bu bağın kalıcı olmasını istedim.. 

Bu arada siz de ben ve oğlum gibi google images'a, street view'e falan meraklıysanız ve yaşadığınız yerleri tepeden veya kameradan görmekten hoşlanıyorsanız, bu da o görüntüleri çeken aracın fotoğrafı :)) Dün yanımdan geçerken, ben de onu çektim. Eeee, eden bulur sevgili kamera!

sevimli de bir şeymişsin :)) 
japonların minik oyuncakları gibi gözlerin ağzın..

Ve meraklısına; street view weird photos diye google'da arattırdığınızda, karşınıza çok acaip şeyler çıkıyor, tavsiye ederim :)))

10 Mayıs 2022 Salı

Şişman Teyze'nin aşkı

Zamanın hatırlayabildiğim ennn eski noktalarından birine gittim bugün ve orada, bundan belki 30 sene önce ölmüş bir kadının daha dünmüş gibi hatırladığım görüntüsüyle karşılaştım. 

Çok yaşlı, çok şişman, çok tuhaf ve üç yaşındaki bir kız çocuğu için de çok korkutucu bir kadındı “Şişman Teyze”. Asıl adını hatırlayamıyorum. Yan komşumuzdu. 

O yıllarda doktorlar ev ziyaretine gittikleri için, bu kadıncağızın da sürekli ya tansiyonu ya şekeri, genelde ikisi birden yükseldiği için, annemi sürekli çağırırdı. Annem bazen yanına beni de alırdı. Aslında pek hoşlanmadığım, düpedüz korktuğum ama kibarlığı beni büyüleyen bu tuhaf ve etkileyici kadını, karışık duygularla, çıt çıkarmadan, yerimden kıpırdamadan, ağzıma verilen dev akide şekerini bir yanağımdan öbür yanağıma takır tukur döndüre döndüre izlemekten keyif alırdım.

Şişman teyzeler aslında iki taneydi. Benim korktuğum yaşlı şişman teyze ve ona bakan, biraz daha genç şişman teyze. Yaşlı şişman teyze, bembeyaz upuzun saçlarını tepede topuz yapar ve şişmanlığı ve yaşlılığı nedeniyle yataktan kalkamaz, bembeyaz dantel ve el oyası işlemeli dev yatağın tam ortasında otururdu. Çok zengin, çok görmüş geçirmiş, hiç evlenmemiş bir kadındı. Çok şişmandı ama çok.. Ve yemeyi, ikramı, sohbeti - çok az konuşarak, fakat dikkatle dinlemeyi çok severdi. Sanırım ben onu nasıl çocukça bir merakla izliyorsam, o da beni yıllardır çocuk görmemiş yaşlı bir kadının merakıyla izlerdi..

Ona bakan daha genç ve daha az şişman teyze ise, yıllar içinde yardımcıdan çok öz kızı gibi olmuş, yirmi dört saat ve yedi gün, yıllarca bu kadının yanından ayrılmamış ve elbet o da hiç evlenmemişti. Şişman (ve çok zengin) kadınları beğenen tuhaf tipler çıkardı elbette ara sıra, ve bu iki kadının penceresi önünde nağralar atan, bıyıklarını burup duran külhanbeyi kılıklı tuhaf yağız bir balıkçıya dair bazı hikâyeler de hatırlıyorum (özellikle mercan çıktıysa o gün Mudanya’dan, aman yarabbi, mahalle inlerdi) ama onları bir başka zamana bırakalım..

Bu iki kadın, öyle yaşayıp giderken, birgün Ankara’dan teyzem geldi.

Teyzem ama o yıllarda Türkân Şoray’ın ikiz kardeşi, o gözler, o saçlar, o eda.. Hâlâ da güzeldir ama o yıllarda afetti. Bir de hoşsohbet, genç güzel hikâyesi bol ve kahkahası şen bir kadın. Tabii ki teyzem gelince, annem, bu ziyaretlere eşlikçi olarak, benim gibi bir köşeye büzülüp dehşet içinde takır tukur akide şekeri yalayıp duran bir çocuk yerine, elbet teyzemi götürdü. Aman allahım; o ne sohbet o ne muhabbet, kahkahalar sokaklara taşar, gencecik albenili teyzem tüm marifetini, tüm edasını, bu yapayalnız iki kadını neşelendirmeye, sohbete dökünceeeee, olan oluuuur.

Çok yaşlı ve çok şişman teyze, teyzemi o kadar sever, öyle sever ki; eskilerin işte tüm naifliği tüm güzelliği tüm doğallığıyla dayanamaz ve der ki “ben size.. aşık oldum!”

Ahhhhhhh. 

Belki benim çocuk dimağımda aşkın tarifi ilk defa o anda vuku buldu, çünkü bugün 43 yaşımda, ben o yaşlı ve şişman teyzenin "aşık oldum.." derken tam olarak ne demek istediğini, ne hissettiğini çok ama çok iyi anlıyorum. Ve bazı insanlara aynen o şişman teyze gibi aşık oluyorum ben.. Sadece insanlara da değil üstelik, bazen bir buket çiçeğe, bazen bir ağacın nehre inmiş dalına, bazen bir buluta da. Hayır hayır sevmek değil bu, bambaşka, çok daha derin bir coşku. Evet, Aşk..

Bu öyle güzel bir his, insanı hayata bağlayan, hayatı güzelleştiren bir his ki; ara sıra, teyzeme aşkını dile getiren o yaşlı kadına içimden teşekkür ediyorum.. Bana bu duyguyu bir kelimeye giydirme fırsatını bunca küçük yaşımda sunduğu için.

Özellikle de böyle Mayıs gecelerinde..

8 Mayıs 2022 Pazar

18: Bayram haftası hastası pastası postası şarkısı

Delice bir tempo. Haftanın 4 günü öğlene dek Ukraynalı kızlarımlayım. Grup çalışmaları, adaptasyon kursu, psikolojilerini dengede tutma egzersizleri, gerektiğinde de (baya gerekiyor..) bire-bir terapiler yapıyorum. Bu kadar rağbet göreceğini düşünmemiştim programın; tek grupla başladık, şu an 32 ergen kızım var, üç gruba böldük. Çalışmak, emek vermek güzel şey.. Gönüllü çalışmak ise, çok çok güzel bir şey. Olayın para olmadığını, tamamen "bir işe yaramak, kendini yararlı hissetmek, bir amaç ve uğraş sahibi olmak" olduğunu zaten biliyordum da, bir "gönül işi"nin bu kadar tatmin verebileceğini tahmin etmemiştim.. Şimdiye dek birçok gönüllü işte çalıştım ama bu kızlar, onların enerjisi, yaptığım şeyin sonucunu görmek; bambaşka! Mutluyum dostlar. Umutsuzluk içinde ufacık da olsa bir şeyler yapabildiğimi gördüğüm için, mutluyum.

Denizsiz ama yine de güzel bir bankım var benim de..

Bu hafta zordu aslında; aynen covid belirtileri olan ama test sonucunun negatif çıktığı bir salgın var şu an Münih'te, kimi tanısam yatak döşek yatıyor.. Bizi de pas geçmedi elbette. Her gün +1 çoğalan hastaların bakımıyla geçti koca hafta. Önce oğlum, sonra kızım, en son eşim, hepsi birden hastalandılar. Eşim hastalanana dek canım çıktı ama o hastalanınca aslında yüküm hafifledi, hepsini yanyana yatırıp, yemeklerini ilaçlarını yanlarına koyup evden kaçtım :)) Nasılsa babaları var, biraz sesli kitap, biraz tv, biraz topluca uyku derken idare ettiler, ben de Ukraynalı kızlara koştum.. Projeyi sun ve ortadan yok ol, olmuyor çünkü.. Gönüllü de olsa, işimi çok ciddiye alan bir yapım var. Bir işi yaparım dediysem, yaparım. Fakat çok yoruldum.. 

son keşfim; kahveye çikolata likörü eklemek
bu hafta hayatta kaldıysam, bunun sayesinde ;)

Bir de bayram, zaten yalnız hissettiğim, normalde ağlak olduğum bir dönem. Annemlerle iki teyzemi görüntülü aradım. Bir iki arkadaşa yazdım. Bloglara baktım, daha beter oldum. Ne güzel herkes sevdikleriyle, ailesiyle yanyana.. Yaş ilerledikçe bende normalde nefret ettiğim ailevi durumlara karşı bir hassasiyet gelişti. Buraneros'un yazısına ağladım mesela oturup; ne güzel yaa ne güzeeel, işte bu, bayram buuuu diye.. Halbuki ne baklavayı, ne el öpmeyi çocukluktan beri sevmem, geniş ailelerden kalabalık başın derdi çok olur diye hazzetmem ama gel gör ki, yaşlanıyoruz blogcuğum.. Ve bayram; ya çocuk ya da yaşlıysan güzel..

Dalları çiçek bastı..

Bu hafta kutlaması bol bir haftaydı. 1 Mayıs burada çok renkli geçer. Mayıs Ağacı denen bir gelenek var. Daha önce yazmışım burada, merak ederseniz.. Sonra bir de hıdrellez vardı ve ben çok önem veririm, her dileğim gerçekleşti şimdiye dek <3 ama bu sene yapamadım yoğunluktan 5dk bile zamanım olmadı. 

Salı günü radyoda Lola Marsh konserini duyunca hemen koşup iki bilet aldım ve Perşembe tam 2 sene 3 ay sonra ilk defa kapalı bir mekanda maskesiz ve de mesafesiz deli gibi dans ettim! Lola Marsh benim 2020'de pandeminin ilk günlerinde keşfedip tüm pandemi süresince dinlediğim İsrailli bir grup ve pandeminin - umuyorum ki - son günlerini de onun konseriyle "kapatmak" benim için çok sembolik anlamı olan bir durum oldu. Tuhaf ama bundan 20 sene sonra pandemi dendiğinde arka planda Lola Marsh çalacak benim için.... 


Fakat dans etmek ve konsere gitmekten daha fazla, maskesiz olmak acaip mutlu etti beni. İnsanların gözleriyle değil dudaklarıyla gülümsediğini görmek muhteşemdi. Eskiden olduğu gibiydi her şey! Pandemi geri gelecek mi ya da daha beter bir şey mi çıkacak yerine bilemem, muhtemelen, ama o zamana dek, gittiğim her konserin, her müzenin, serginin, oyunun, sosyal her durumun kıymetini bileceğime inanabilirsiniz! Çok özlemişim..


Bu hafta da böyle geçti. Hastaların bakımı, Ukraynalı kızlarım ve Lola Marsh ile. Bu haftayı son defa Şalanjla bitiriyorum çünkü sevgili Zihnin Arka Sokakları bloğuna sonbahara dek biraz ara veriyor ve dolayısıyla şalanjımız da kim vurduya gitti ;) Şaka tabii ki kendisini çok iyi anlıyorum ve destekliyorum. Konserler, etkinlikler onu (ve umarım bizi de) bekliyoooor! 

mayıs yeşili <3

Şalanj 18 ve son. Yazmak için en gözde yerin neresi?

Bu sıra günün tortusu. Hattâ instagrama da taşıdım, belki hoşunuza gider. Günden bana kalanı, ufak tefek düşünceler ya da alıntılar eşliğinde aktardığım hesabım işte bu:


Fakat malum instagram'ın acemisiyim, sosyal medyadaki davranış etiketlerinden de bi'haberim. Tanımadığım kimseyi de takip etmiyorum (muhitimize geldik lütfen peşimi bırakınız edalarım batsın), o nedenle gelirseniz lütfen kendinizi, kim olduğunuzu bir şekilde mesaj falan atıp belli edin yoksa tanımam, ayıp ederim, üzülürüm ;) Şimdilik sevdim gibi instagramı, dur bakalım nereye kadar.. Olmadı silerim değil mi (siliniyor değil mi bu meret?)

Hepimize güzel, sağlıklı, neşeli, şans dolu, çokomastik bombastik haftalar dilerim e'fenim!

Fotoğrafların içine Lola Marsh şarkıları ekledim, ilk fotoğrafın içindeki şarkı benim favorim ve videosunu da çooook seviyorum. Bakalım siz de sevecek misiniz.