29 Mart 2025 Cumartesi

Bulgaristan seyahati

Mart başındaki Fasching (Karnaval) tatilinde, ailemle 8 gün Bulgaristan’a gittik. İlk altı gün Bansko’da kayak yaptık, daha sonraki iki gün de başkent Sofya’da kaldık. Kayak tatilini seneye sezon başı anlatırım, fena değildi. Fakat Sofya, sosyo-psikolojik yapısı ile beni çok şaşırttı!

Sofya tahminimden çok farklıydı. Ben 11 yaşında falan gitmiştim, o zamanlar kemik sandığımız politik sistemler kırılıyordu, malum 90'ların başı. Yoğun bir Rusya etkisi vardı ve insanlar çalışkan fakat sert yapılı oluşlarıyla dikkatimi çekmişlerdi. Aradan neredeyse 30 sene sonra bugün Bulgaristan hâlâ Avrupa Birliği'nin en fakir ülkesi olsa da, kültürel anlamda Türkiye’den çok daha açık, serbest ve umut dolu bir ülke (maalesef).. İnsanlar bazında, geçen 30 yılda, Bulgaristan cıvıl cıvıl bir ülke olmuş! Çok şaşırdım..

Oradayken Kadınlar Günü’ne denk geldik. Malum bu tip günler (kadınlar, kız çocuklar, işçiler günü) bu grupların hakkının en fazla yendiği ülkelerde kutlanır (misal Almanya’da hiçbiri kutlanmıyor çünkü kadınlar çiçek değil, düz kadın işte, diğer cinslerle eşit, o zaman ne diye ayrımcılık yapıp gün icad edelim kafasındalar). 

Bulgaristan’da da Türkiye'deki gibi, feminizm yerlerde sürünüyor fakat bambaşka bir uçta.. Şöyle ki, bizim toplumumuz bence özünde anaerkil olmasına rağmen dini baskılar nedeniyle ataerkil sisteme döndüğünden, kadınlar, erkeklerin baskısı altında fakat içten içe her an patlamaya hazır bomba gibiler. Hani yolu açılsa bence Türkiye feminizmde dünya lideri olur çünkü kadınlar hakikaten aşırı özbilinç sahibiler. Fakat Bulgaristan'da tam tersine, dinden ve erkeklerden kaynaklı herhangi bir baskı sözkonusu olmasa bile, kadınların kendi öz düşünce sistemleri çok tuhaf!

Gözlemlediğim şu oldu: kadınlar aşırı serbestler fakat kendilerini bir tür “obje” gibi düşünüyorlar ve erkekler de nasıl arabalarına falan özen gösteriyorsa, aynen kadınlara da “sevdikleri bir obje” gözüyle bakıyorlar ve özen gösteriyorlar! Yani alan memnun veren memnun, tuhaf bir geleneksel rol sistemi, kadın hakikaten aşırı feminen ve erkek de aşırı maskülen.. Tabii genelleme yapamam ama bu konuyu Bulgar arkadaşlarıma açtığımda, onlar bunu “70’lerdeki feminizm hareketinin” Bulgaristan’ı es geçmesine, komünizmin ve ateizmin de kadınların ahlak anlayışını daha “serbest” yönde beslemesine, bu durumdan da hem kadınların hem erkeklerin gayet memnun olduklarına bağladı. Yani bize dıştan tuhaf gözükse de, aslında “kadın gayet güçlü, seçen taraf ve erkeğe de onun maddi manevi tüm isteklerini yerine getirmek düşüyor”muş! Kadınlar erkekleri hakikaten parmaklarında oynatıyor ve bunu da tamamen "seksilik" ile yapıyorlar :)))) Ay çok acaip bi' durumdu onların bu hallerini dıştan izlemek. Bir yandan hakikaten "ay ama kendini küçük düşürüyor" diye onlar adına utanırken, bir yandan da erkeklerin bu şekilde kadına sürekli bir cilve ve hizmet halinde oluşlarına da hayretle bakakaldım :))) Ay bana çok ters ama alan memnun veren memnun, sistem tıkır tıkır işliyor yahu. İki cilveye, iki "herşeyimle seninim" gösterisine erkekler köle :)))) Bu da bi' kafa türü, baksana!

Bir de şu var tabii: Satılık Bulgar kadınlar pazarı (sanki bizim Türkiye'de yok, el altından aynı mantık, burada en azından kadının onayı var, bizde direkt babayla koca adayının onayı):

Hakikaten ilginç bir durum, hani hep diyorum ya, aslında feminizm erkeklere yarayan bir şey, biz eşitlik eşitlik dedik tüm işler üstümüze kaldı diye :))) Vallahi burda kadınlar bizden çok daha özgür, çok daha mutlu ve erkekler tarafından da çok daha “özen gösteriliyor”lar! Fakat bu ne kadar doğru, yani kadın kimliğini erkek "özeni" üzerinden tanımlamak sonuçta, ne bileyim... ters yahu bana!

Kadınlar Günü’nde işler daha da karıştı sevgili dostlar! O günün öncesinde her köşe başında beliren çiçekçilerden "noluyo ya? acaba nevruz falan gibi bir şeyi mi kutluyorlar" diye düşünmüştüm ama 8 Mart günü istisnasız gördüğüm her kadının eli, kucağı buket buket çiçeklerle doluydu! Çelenk falan boyutunda çiçek taşıyan kadınlar vardı! Gece Sofya'da yemeğe çıktık ve kadınların üçlü dörtlü gruplarda kadın kadına yemeğe çıktıklarına ve hepsinin de birbirlerine çiçekler hediye ettiklerine şahit oldum! Çok hoşuma gitti yahu! Rengarenkti kadınlar! Kelimenin tam anlamıyla çiçek gibiydi.. Normalde dalga geçerim "kadınlar çiçektir" lafıyla ama hakikaten ne bileyim, güzeldi be.... Alan memnun veren memnun, ben de bikbik "ama feminizm?" yapamadım doğrusu... :)) Bi "kavramlarım karıştı" yahu.. Bulgaristan kafamı karıştırdı :)))

Tabii ki genellemiyorum, yanlış anlaşılmasın ama gidip görmeniz lazım, gerçekten farklı bir toplumsal anlayış ve farklı cinsel roller var Bulgaristan'da. Hizmet görmekten hoşlanan ve gördüğü hizmetin karşılığını maddi anlamda doyurabilecek erkekler için cennet olabilir.. Ben bu kafanın tam 180 derece tersi olduğumdan :))) bana uymadı ama tiyatro izler gibi ilgiyle izledim, o ayrı.. Çok ilginçti çok!

Bir de Mart ayının sembolü marteniçka’nın asıl memleketi Bulgaristan biliyorsun. Geçen sene Almanya’da leyleği nerden göreceğiz, hayvan akıllı Almanya’ya gelmiyor İspanya’ya falan gidiyor :)) Dolayısıyla kolumuzda bir sene durdu bizim marteniçkalar ama bu sene niyeti bozdum; artık kaz, ördek, kuğu, bahtıma ne çıkarsa valla :)) Tüylü dostu bi şekilde hallederiz de, bahar dalını Nisan’dan önce bulabilecek miyiz, ondan da emin değilim!

Fakat Bulgaristan'da marteniçka tam bir kültür. Sadece bileğe takılmıyor, çantalara, kapı önlerine de yapılan süsler var. Hepsi aynı tür beyaz kırmızı iplikten yapılıyor ve hakikaten hayata renk ve neşe katıyor. Marteniçkayı, Mart ayında, kendi yurdunda gözlemlemek çok hoşuma gitti.. 

Şubat-Mart ideal dönemdi çünkü hem kayak hem Marteniçka bir aradaydı. Fakat şehrin daha yemyeşil olduğu dönem de çok keyifli olur bence, çünkü Sofya'da hayat sokaklarda geçiyor. Her yerde küçük küçük kafeler, dondurma ve kahve evlerivar. İnsanlar park ve bahçelerde güneşleniyor, hayat tamamen sokaklara taşıyor, gerçekten çok hoş, bir ortam var.. Güzeldi Sofya, bence deneyimlenmeli..

26 Mart 2025 Çarşamba

Mart Raporu

Heyooo ben geldim, özlediniz mi bu deliyi Allaşkına söyleyin, yoksa "aaa gitmiş miydin ki" mi diyorsunuz? :)) Hepsi kabulüm ama ben geri geldiğim için çok mutluyum, özlemişim bu diyarları..

Umarım herkes iyidir! Ülkecek yine maalesef çok acı, çok ağır günler yaşadık, yaşıyoruz. Bu konuda diyecek tek bir şeyim var: Umarım hakkı yenenlerin yerde kalan hakkı, misliyle ve misliyle, o hakkı yiyenlerden en kısa sürede çıkar ve bizlere de görmek nasip olur!

Biz kendi küçük dünyalarımıza dönersek; ben henüz blogları okumadım, bir aydır sizlerden bihaberim, özel olarak hiçbirimizde bir yaramazlık yoktur inşallah. 

“İnzivaya çekildiğim" bu Mart ayı, bana çok çok iyi geldi. Bu kısa nefes arası içimi temizledi, ferahlattı. Özlediğimi gerçekten çok içten özledim, özlemediğim ve meğerse bana yük olan “zorunlulukları” da hayatımdan bu ayın sonunda çıkarttım ve tertemiz, yepyeni bir alan açtım "yeni gelecek olan"a.. Bakalım bu bahar dönemi, neler getirecek.. Ne olur kalbim gibileri getirsin bana; ferah, samimi, sade insanlar, ilişkiler, deneyimler, anlar ve anılar getirsin... 

Mart güzelleri 🧡

“İnziva”dayken tasavvuf ve felsefe üzerine bana önerilenleri okudum, okuduklarım üzerinde uzun uzun düşündüm ve kısaca Goodreads'te yazdım. Açıkcası felsefeye yeniden dönmüş olmak ve üniversite döneminde okuduklarımı, orta yaşımda yeniden okumak, bana yepyeni ufuklar açtı ve felsefi düşünce tartışmalarını nasıl da özlediğimi fark ettim. Okuduklarımdan bana kalan tortuyu yazdığım bir defterim var, fakat içimden "keşke bu okuduklarımı paylaşabileceğim, tartışabileceğim, dengi dengime bir grubum olsa" diye düşünüyorum.. Çünkü felsefe bence sadece okumakla değil, dengin ya da üstün insanlarla tartışarak "sindirilebilecek" bir alan. Mürid ile mürşid bir araya gelmeli.. 

Evet, bunu bir araştırmam lazım.

Fakat asıl bu ay, çok güzel dinlendim! Sadece bloğu değil, telefonu da unuttum biliyor musun? Bazı günler sabahtan akşama kadar aklıma gelmedi ya da evden çıktığımda “aa!” yanımda olmadığını bile fark etmeden saatler geçirdim. Çantamda telefonumu bulamayınca, dışarıdaysam, açtım beş duyumu, etrafımı izledim, yeni yeni başlayan kuş seslerini dinledim ya da düşüncelere ve hayallere daldım. 

Nasıl da unutmuşum "hiçbir şey yapmadan" oturduğumuz anları! Akıllı telefonlar çıkmadan önce, daha 10-12 sene önce böyleydi halbuki hayat! Ne tuhaf.... O zamanlar sanki asırlar önceymiş gibi şimdi ve telefon olmadan çıplak gibiyiz.. Aaa C. çıplak ve aa hiç de mutsuz ve huzursuz değil! :))

İki yurtdışı seyahatim oldu bu ay. Mart başında ailemle Bulgaristan Bansko'ya, bir hafta kayağa gittik. Açıkcası daha ucuz diye düşünmüştük çünkü Güney Tirol ya da Avusturya alpleri oldukça tuzlu bir hal alıyor okul tatillerinde. Fakat Bansko daha bile pahalıya mal oldu! Bansko hakkında yazdım ama seneye sezon başında yayınlayacağım, şimdi sezon sonu kimsenin ilgisini çekmez. Özetle; fena değildi, eğlenceli ve her seviyeye uygun pistler var. Fakat ucuz değildi ve maalesef sezon sonu olmasına rağmen çok kalabalıktı. Özellikle de iyi seviye kayakçı oranı çok az olunca, bu kalabalık bir sıkıntıya dönüştü..

Bansko’da 6, Sofya’da 2 gün geçirdik ve Bulgaristan beni sosyolojik anlamda çok şaşırttı, bunu bir sonraki postta geniş anlatayım, çok ilginç hakikaten!

“Görüş” farkı..

Bulgaristan’dan döndüm, bir hafta sonra hiç aklımda yokken, gidiş dönüş aşırı ucuz bir bilete denk gelince “haydi” dedim ve hop İzmir’e uçtum! Bir gece canım Momentos’ta kaldım. Nasıl misafirperver, yaşama dair nasıl özenli, zevk ve incelik sahibi bir kadın bu Momentos! Onun özenli dünyasını solumak, kısacık da olsa Küçük Joe ile görüntülü konuşmak, zaman darlığından biraraya gelemediğimiz Makbule öğretmenimle telefonda kısacık özlem giderip yaz için sözleşmek, ruhuma bir aylık bir seyahat yapmış kadar iyi geldi! 

İzmir ışıl ışıldı..

Sonra da sırayla büyük teyzemi ve annemle babamı kısacık da olsa, (çocuksuz, yani kendim “çocuk sıfatında” - ki 45 yaşında bu resmen büyük lüks, büyük ikramiye, bilirsin..) ziyaret edip, özlem giderip, Münih’e döndüm. Benim döndüğüm gün de memleket karıştı işte.. Yine aklım kalbim orada, kendim bedenim burada..

Eylül’den beri gelmemiştim Türkiye’ye, biraz da bilinçli bir seçimdi bu; çünkü sık gelip gidince, fark ettim ki Almanya’ya dönüşte depresifleşiyor, özellikle kış döneminde bu geliş gidişlerden, kültürel karşılaştırma ve şoklardan, özlemlerden olumsuz etkileniyorum. Sık gidip gelmeyince, sanırım benim gibi “aidiyet” kavramı sıkıntılı bünyeler daha dengede kalıyor ;) Bilmiyorum valla.. Karışık işler bunlar.

Memleketimde tuvalet bile böyle bir manzaraya hakimken, 
insan Almanya’da nasıl bunalmasın?

Ramazan Detoksum kısaca böyleydi işte.. Düşünsel anlamda kendimden memnun kaldım, sosyal temizlik de beni çok ferahlattı ve yeme içmeme dikkat ettiğim için, bedenen de temizlendiğimi hissettim. Ama önce araya bir reklam alayım - bu ne perhiz, bu ne limonlu cheesecake :)))

Anneler perhiz merhiz dinlemiyor işte :)))
Kocaman pasta yapmış yahu!
🍋

Normalde vejeteryan beslenen, kafeinli içeceklerden, siyah çaydan falan uzak duran biriyim ben fakat şekeri bırakamıyorum. Yıllar önce bir ay denemiştim, çok daha sinirli, mutsuz, huzursuz bir insana dönüşünce de, artık tamamen bırakmıştım "şekeri bırakma"yı :)) Doğrusu, kahve bazı günler resmen "hayatta kalmamı" sağlıyor, çikolatanın da insana mutluluk verdiği bir gerçek (kızımın değimiyle "içinde mutluluk vitamini var"!) Zaten ya hep ya hiç olmamalı, ortada bir yerde, dengede olmalı insan. "Sürdürülebilirlik" gerçekten çok önemli.. O nedenle biraz azalttım bakalım... Şimdilik bir etkisini görmedim ama :P

İşte böyle geçti Mart / Ramazan / Detoks ne dersen artık.. 

Yazsana sen nasılsın, neler yaptın, aydınlanmalar yaşadın mı bu ayda, psikolojin gel-git biliyorum ama nasıl oyalıyorsun kendini, sen nasıl başarıyorsun şu son günlerden geçebilmeyi? 

Haydi bakalım sevgili Nisan, tatlı Nisan, tatlı tatlı gel, güzel güzel, sakin sakin geç inşallah. 

Hem de herkese cümleten iyi bayramlar :)

Hamiş. Film önerisi: Jo Jo Rabbit. 

3 Mart 2025 Pazartesi

Ramazan hedeflerim

Mart ayının tamamı Ramazan’a denk geldi bu sene. Ben kendimce sebeplerle oruç tutmuyorum fakat yıllardır Ramazan ayı boyunca tefekkür etmeye, bu özel ay boyunca kendimi temizlemeye, düzenlemeye, inanç ve ahlakımı yenilemeye çalışıyorum. 

Bu özel dönemde, ilk olarak, elimden geldiğince bedenimi içten ve dıştan bakıma alıyorum. Dengeli besleniyor, fazla düşkünlüğüm olan besinlerden (çikolata ve şekerlemeler ile kafein) özellikle uzak durmaya çalışıyorum. Bu ay içinde düzenli su içmeye özellikle dikkat ediyorum (oruca karşı olmamın en büyük nedeni de vücudu uzun süre susuz bırakmanın çok sağlıksız olduğu gerçeği).

Vücuduma da özel bakım veriyor, bedenime, bana bunca sene boyunca koza olduğu için teşekkür ediyor, yorduğum alanlarına şefkat göstermeye, iyi gelecek bitkisel bakımlar, beslenme desteği ve toksinlerden arındırıcı (detox) kürler uygulamaya çalışıyorum. 

Yüzümü yatmadan önce saf gül suyu ile temizliyor, tırnaklarıma portakal çiçeği yağı sürüyor, vücudumda östrojen baskısı nedeniyle oluşan selülite karşı hardal tohumu yağı ile masaj yapıyor, saçlarıma bakım uyguluyor ve bu ayın başında yaptırdığım kan testi sonucuna göre eksik olan vitamin ve minareller varsa, doktoruma danışarak ilave alıyorum. 

Bedenimin dışında, ruhum için de özen gösteriyorum. Bu ay içinde kendimi biraz dışa kapıyor, mümkün olduğunca kendi içime dönüyorum. Sosyal medya anlamında biliyorsun sadece blogger’ı kullanıyorum zaten ama ona da bu sene Ramazan boyunca girmeyeceğim, biraz ara vereceğim. Yine ülke ve dünya gündemine de radyo haberleri dışında özellikle bakmayacağım. Yorum ya da köşe yazısı okumayacağım. Bu da dijital detoxum olacak :)

Ama asıl sosyal anlamda bir detox ihtiyacı içindeyim, bunu hissediyorum. Whatsapp’ta zaten hiçbir gruba üye değilim, sadece kişisel yazışmalar için kullanıyorum orayı ama bu ay boyunca çok yakınlarım (ve tabii iş nedenli yazışmalar) dışında kullanmamaya çalışacağım. Bir süredir, sürekli tek taraflı ilişkim olan (ben arayıp sormasam aklına gelmediğim) insanları hayatımdan çıkartıyorum yavaş ve sessizce, bu Ramazan boyunca bakacağım, düşünüp tartacağım ve beni aramayan sormayan herkesi aysonunda defterimden de sileceğim..  Yine tabii ki insanlık hali, bazen insan istemeden uzak düşebiliyor.. Benim de türlü bahanelerle zaman ayıramadığım ama kalbimde yeri olan insanlarımı da bu ay içinde mutlaka yoklayacağım, umarım ki biraz gevşeyen bu ilişkilerimi de aksine, biraz daha yakınlaştıracağım..

Bu işin detox - temizlik kısmı, ama asıl Ramazan’a özel olarak yapmayı plânladığım şu: bu temizlikten açılan yere, anlamlı yeni şeyler koymak istiyorum. Yani; bedenim için sağlıklı bir beslenme ve egzersiz ritüeli oluşturmak, ruhum için düzenli tefekkür alışkanlığı, Yaradan’la bağımı güçlendirmek için ihtiyaç duyduğum okuma, düşünme anları, meditatif anlar.. Tasavvuf yıllardır Ramazan ayı içinde özellikle yoluma fener oluyor, bu sene de tasavvuf ve tefekkür odaklı bir Ramazan ayı geçirmeyi, Yaradan’la bağımı güçlendirmeye çalışmayı umuyorum. Bana kitap / okuma önerileriniz var mı? İnancımı genel tasavvuf yoluna ve sufizme yakın buluyor, dünya üzerindeki ahlak ve insanlar arası sosyal ve etik davranışlarımı da Budizm öğretisine yakın buluyorum.. Basit / Orta / İleri tüm okuma önerilerine açığım (bloğa girmeyeceğim ama email bildirimiyle gelen yorumları elbette okuyacağım).

İşte benim de Ramazan planlarım böyleee :)

Günün Tortusu ve diğer blog da bu ay boyunca kapalı olacak ama önüme çıkan güzellikleri, ay sonuna özgü raporumda elbette yazacağım ;) Herkese kendi inancına göre, hayırlı bir Ramazan, tefekkür ayı ya da güzelliklerle dolu sıradan bir Mart ayı dilerim <3