31 Aralık 2023 Pazar

Aralık ve yıl biterken..

2023 çok iyi bir yıl değildi, oldukça zorladı bizi. Bundan bir ders çıkartmaya çalışıyorum. Halbuki hayat derslerden ibaret değil; biraz neşeye, hafifliğe, boşvermeye ihtiyacım var. Bunu uzun zamandır yapamıyorum.. Hem benim başıma gelenler, çeşitli sağlık sorunları, hem memleketin ve dünyanın başına gelenler, doğal ve insan eliyle olan felaketler öyle çok ki; ufacık bir nefes arası bulunca, insanlar ağlarken mutlu olmaya bile utanıyorum bazen... Kendimde hak görmüyorum..

Senenin bitişine sayılı gün kalmışken, şunu fark ettim; çok uzun zamandır hayat bir şeyler "geçsin" diye bekleyerek geçiyor. Geçsin, bitsin, geride kalsın.. Sabret, şükret, idare et.. Ve geçsin diye beklerken, hayat da geçiyor! Dünya berbat ve adaletsiz bir yer olabilir ama elde olan bu. Şu an sahip olduğumuz bu. Bunu değiştiremiyorsak, bakış açımızı değiştirmek zorundayız..

Mine Söğüt (Şahbaz'ın harikulâde yılı: 1979 isimli, gerçekten de harikulâde kitabında) senenin bitmesine saatler kala kulağıma şuna benzer bir şeyler fısıldıyor: 

"İyi ya da kötü. Olaylar olur. Önemli olan ne olduğu değildir. Senin başına ne geldiği de değildir. Önemli olan senin nasıl davrandığındır. Düşman askerinin yarasını dikenle, kundaktaki bebekleri süngü ile öldüren bir mi? Her ikisinin geldiği ve gideceği yer bir mi? Hayata bakışı, hayattan aldığı ders bir mi?"

Değil. Ve ben onaranım, sorun çözenim, eksikleri yamayan ve düşman askerini tedavi edenlerdenim bu hayatta... Çünkü benim yolum bu; geldiğim yer, mayam, gideceğim yer, hamurum bu..... Benden beklenen bu. Sorumluluklarım, görevlerim bu.. 

İyi de.. Peki ya neşe? Eğlence? Hayatı geçirmek değil de, hayatı yaşamak? O hayat enerjisi? O beni ben yapan pırıltı? Mojom? :))

Anladım ki; saplandığım kısırdöngüyü yaratan yine benim algım.. Hayatı algılama şeklim. 2023 gerçekten kötü bir yıl mıydı? Yani memleketimiz ya da dünya için, 1979'dan mesela, ne kadar farklıydı (Bakınız. Söğüt'ün 1979 Almanac'ı..) Ya da benim için, hakikaten hastalıklar, kazalar, ameliyatlarla geçti evet ama; eğri oturalım doğru konuşalım, tüm bu zor zamanlar olmasa "gelişme" nasıl olabilirdi? 

Şunları göz ardı etmemem lazım: 2023'te evim güvenli ve sıcaktı, yiyecek bir kap yemeğim hep vardı, kapım ve kalbim açıktı, yeni bir şeyler öğrendim, yeni ve çok güzel insanlar girdi hayatıma ve ben yolumdan sapmadan yürümeyi, üstelik o yolda bir arpa boyu olsun ilerlemeyi başardım; daha ne olsun ki?

Ama gel gör ki Mojo yok :))) Şöyle pırıl pırıl parlayamıyor, neşemi, mutluluğumu tam yaşayamıyor, çünkü hâlâ kendimde buna hak göremiyorum... 2024'te bence benim tam olarak bunları yeniden öğrenmem, Mojo'mu yeniden bulmam lazım... Hayatıma hiçbir amacı ya da getirisi olmayan, sırf neşe için yaptığım bir şeyler eklemeliyim. Sorumluluk yanına biraz da yaramazlık, iş yanına biraz oyun, plan yerine biraz hayâl, yapılmaması gereken ama inadına yapılan çılgınlıklar, biraz "ergen gibi" sorumsuzca davranmak, kendimi (de) düşünmek, vermek kadar talep de etmek, hattâ ara sıra bencil olmak, "ayyy Ceren mi, vallahi bilir o yaşamayı!" dedirtmek.

Becerebilir miyim bilmiyorum, yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretebilir miyim? Ama denemezsem, hayatım yavaş yavaş elimden kayıp gidiyor, bunu görüyorum.. Geçenlerde Ekmekçi Kız "sen Almanya'ya asimile olmak istemiyorsun" dediğinde fark ettim; evet istemiyorum ama deli gibi bir süratle de oluyorum; onlar gibi sıkıcı, neşesiz, görev ve ahlak timsali, mükemmelliyetçi, dakik, kuralcı, eğlenceye bile "zaman" belirleyen! 

Hayır hayır, ben bu değilim...! Ben Akdenizliyim yahu; ben hayatın keyfini çıkartan bir kültürden geliyorum, benim mayamda neşe var!

yılın son gecesine hazırlıklar

Hasılı. Peki o zaman 2024! Gel bak seninle anlaşalım.. 2023 zaten baştan belliydi (rakamlarının toplamı 7 olan seneden ne hayır gelebilirdi ki?) ama sen başkasın (anlıyor musun, başlasın!) Bak, çok şey istemiyorum; sen sadece iyi sağlık ve olumlu enerji getireceksin. Ben bunları alıp neşeye, iç huzura, tat almaya, oyuna, eğlenceye, keyfe ve iyi şansa çevireceğim. İkimizin de görevi belli; haydi o zaman, fazla oyalanmayalım artık.... 

Hayatla oyalanmayalım, yaşamaya bakalım....!

Vallahi buram buram "orta yaş krizi" koktu bu yazı ama hiiiiiç de umurumda değil. Varsın bu sene de benim ortayaş krizim olsun :)) Kime ne.... Kimeee ne!

Musmutlu, çok sağlıklı, hem huzurlu hem neşeli, yepyeni tatlar ve güzel sürprizlerle, seyahat ve keşiflerle, yeni arkadaşlarla, yeni bilgi ve yeteneklerle, aktif ve sağlıklı bir beden ve zihinle, iyi şans ve keyiflerle dopdolu, dolu dolu bir 2024 diliyorum; hem kendime, hem de sizlere <3 Hoş gel, ayıpsız ve kayıpsız, pek hoş geç 2024! 

Mojomu da yanında getir ;) 

Ekleme: Yazı silinmişti, sonra yeniden bulundu :) Eşeğimi kaybedip bulduğum için pek sevinçliyim!

26 Aralık 2023 Salı

2023 Okumalarım ve Enn'ler listesi :)

Ön-açıklama: Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demeyeceksen :))) Okuduklarımın izi kalsın istedim....

2023'te kendim için yaptığım ennnn güzel şey; Almanya'daki tüm kütüphanelere bağlanıp istediğim kadar kitabı indirebileceğim bir e-okuyucu almam ve Goodreads'e üye olup kendime "100 kitap hedefi" koymam oldu. 2023 hedefime ulaştım da geçtim bile, ki bu normalde ayda 4-5 kitap, yılda da 50-60 olan ortalamamı ikiye katlamak demek! Çok mutlu ve kıvançlıyım!

NY Halk Kütüphanesi, Rose Main okuma odası

Spotify'ı da bu sene çok keyifle kullandım, her ne kadar kitap dinlemeyi pek sevmeyen biri olsam da, araba kullanırken, yemek ya da ev işi yaparken, uzuuuun yürüyüşler sırasında okuduğum kitabı kaldığım yerden dinlemek, sonra kaldığım yerden yine okumaya devam etmek çok ama çok hoşuma gitti! Goodreads ise, okuduklarımın kısa özetini, sağa sola çiziktirdiğim "alıntıları" daha derli toplu yazmaya teşvik etti beni. 2024'te de umuyorum ki, aynen bu şekilde devam edeceğim :)

Stuttgart Halk Kütüphanesi

Peki bakalım 2023'teki ennn'lerim nelermiş:

Enn çok okunan yazarlar: İlk sırayı Mine Söğüt (6) ve Mahir Ünsal Eriş (6) paylaşmışlar, ikinciliği Sait Faik Abasıyanık (5) ve Stephan Zweig (5) göğüslemiş. Üçüncü sırada ise Alejandro Zambra (4) ve Halide Edip Adıvar (4) bulunuyorlar.

Enn çok sevilen kitaplar: Mine Söğüt - Kırmızı Zaman ve Başkalarının Tanrısı, Dostoyevski - Yeraltından notlar (mükerrer olmasına rağmen yine ennn), Ivan Turgenyev - Lüzumsuz bir adamın günlüğü, Sait Faik - Az Şekerli, Hermann Hesse - Ağaçlar (yine mükerrer enn'lerden).

Enn kafayı taktığım alan: Lüzumsuz Adam edebiyatı. 

Enn şaşırtıcı yazar: Siri Hustvedt, çünkü Paul Auster'ın gölgesine atmakla büyük hata yapmışım. 

Enn okunamayan kitap: Bu sene 1 kitabı yarım bırakmış (2024'e ertelemiş)im; Gonçarov'un Oblomov'u. Kahramanımız 250 sayfa boyunca yataktan çıkamayınca pes ettim bir noktada :) Ama elbette "sonunu gördüğümüz noktada devam etmek istememek ve pes etmek" üzerine olan bu kitaba devam etmeyi umuyorum...... bir gün.

Enn uzun sürede okunan kitap: Clarissa Estes'e 2020'de başlayıp 2023'te bitirebilmişim, bu durumda 2019'da başlayıp 2020 ortalarında anca bitirebildiğim (ve itiraf edeyim, hâlâ açıp açıp mükerrer okuduğum) Pessoa - Huzursuzluğun Kitabı, bu kategoride 2. sıraya düşmüş :))

Tüm zamanların enn çok okunan yazarı: Yıllardır bilgisayarımın en güzide köşesinde duran excel dosyasına göre, hâlâ en çok okunan yazar Paul Auster (18) <3 ki bu sene hiçbir kitabını okumadım, ayıp bana. İkinci sırada Orhan Pamuk (15) ve üçüncü sırada Dostoyevski (14) ile Hermann Hesse (14). Bu kategoride erken yitirdiğimiz Oğuz Atay'ı (7 ve sonsuza dek 7) görememek beni her sene yeniden üzüyor....

Enn platonik takıldığım yazar: Tüm zamanların aşkı Paul Auster alınmasın ama, bu senenin son çeyreğinde: Alejandro Zambro :)) Oiii tontiş huysuzum benim!

Enn "keşke ben böyle yazabilsem.." dedirten yazar: Kesinlikle Mine Söğüt..! 

Enn yüksek beklentiler ve hayal kırıklığı: Melisa Kesmez - Küçük Yuvarlak Taşlar.

2023 böyle geçti, memnunum bu seneki okuma dosyamdan. Elbette mesleki okumalarımı, dergileri, dinlediğim kitapları eklemediğim, sadece "keyif okumalarım" bunlar :) 2024'te de e-reader, goodreads ve storytel ile devam, tabii ki goodreads'de bu sene de benzer bir challenge'a hazırım. Goodreads'çiler burda mıııı? :) Peki siz? Sizin ennn'leriniz neler oldu? Siz neler okudunuz, sevdiniz, tavsiye etmek istersiniz?

Meraklısına: 2023 Tam Okuma Listem:

  • Halide Edip Adıvar - İstanbul'da bir yabancı 01.01.23
  • Halide Edip Adıvar - Handan 03.01.23 (2. Okuyuş)
  • Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar 04.01.23
  • Tezer Özlü - Eski Bahçe, Eski Sevgi 05.01.23
  • Paulo Coelho - Okçu'nun Yolu 09.01.23
  • Nermin Yıldırım - Unutma Dersleri 13.01.23
  • Barış Bıçakçı - Aramızdaki en kısa mesafe 14.01.23
  • Barış Bıçakçı - Herkes herkesle dostmuş gibi 17.01.23 (2. okuyuş)
  • Sezgin Kaymaz - Bugün bize kim geldi 24.01.23
  • Mahir Ünsal Eriş - Sarıyaz 29.01.23
  • Mahir Ünsal Eriş - Diğerleri 30.01.23
  • Stefan Zweig - Bir kadının yaşamından 24 saat 31.01.23
  • Latife Tekin - Sevgili Arsız Ölüm 06.02.23
  • Mahir Ünsal Eriş - Bangır bangır Ferdi çalıyor evde… 12.02.23
  • Mahir Ünsal Eriş - Olduğu kadar güzeldik 14.02.23
  • Haruki Murakami - Bir kediyi terk etmek 14.02.23
  • Sait Faik Abasıyanık - Son kuşlar (tekrar okuma) 16.02.23
  • Sait Faik Abasıyanık - Şimdi sevişme vakti (tekrar okuma) 18.02.23
  • Michael Ende - Bitmeyecek Öykü 23.02.23
  • Hermann Hesse - Ağaçlar (tekrar okuma) 25.02.23
  • Martin Heidegger - Kıryolu (tekrar okuma) 25.02.23
  • Mahir Ünsal Eriş - Kara yarısı 27.02.23
  • Stefan Zweig - Bir çöküşün öyküsü 28.02.23
  • Tomris Uyar - Dizboyu Papatyalar 03.03.23
  • Mihail Bulgakov - Genç bir köy hekimi 05.03.23 (tekrar okuma)
  • Mihail Bulgakov - Köpek kalbi 06.03.23
  • Tomris Uyar - Aramızdaki şey 11.03.23
  • Ferhan Şensoy - Ayna merdiven 12.03.23
  • Şükran Yiğit - Burası Radyo Şarampol 14.03.23
  • Tomris Uyar - Yaza Yolculuk (tekrar okuma) 16.03.23
  • Platon - Von der Unsterblichkeit der Seele 26.03.23
  • Mine Söğüt - Beş Sevim Apartmanı 28.03.23
  • Mine Söğüt - Başkalarının Tanrısı 31.03.23
  • Selahattin Demirtaş - DAD 2.4.23
  • Sait Faik Abasıyanık - Az Şekerli 6.4.23
  • Sait Faik Abasıyanık - Tüneldeki Çocuk 8.4.23
  • Halil Cibran - Ermiş 10.4.23 (tekrar okuma)
  • Hermann Hesse - Rosshalde 12.4.23
  • Schopenhauer - Aşkın metafiziği 12.4.23
  • Dostoyevski - Uysal Kız 15.4.23
  • Descartes - Meditations on first philosophy 21.4.23
  • Dostoyevski - Gülünç bir adamın düşü 23.4.23 (tekrar okuma)
  • Tolstoy - Üç ölüm 23.4.23 (tekrar okuma)
  • Elif Key - Bize iki çay söyle 25.4.23
  • Halide Edip Adıvar - Vurun Kahpeye 27.4.23 (tekrar okuma)
  • Leylâ Erbil - Gecede 30.4.23
  • Serhat Uyumaz - Gidiş 1.5.23
  • Ivan Turgenyev - Lüzumsuz bir adamın günlüğü - 4.5.23
  • Sait Faik Abasıyanık - Lüzumsuz Adam - 4.5.23
  • Franz Kafka - Dönüşüm 5.5.23 (Tekrar Okuma)
  • Ayşe Kulin - Hayat dürbünümde kırk sene 10.5.23
  • Dostoyevski - Yeraltından notlar 12.5.23 (Tekrar okuma)
  • Şermin Yaşar - Deli Tarla 13.5.23
  • Anton Çehov - 6. Koğuş 15.5.23
  • Ivan Gonçarov - Oblomov 17.5.23 (bıraktım)
  • Anton Çehov - Hanımla kavga ettik 19.5.23
  • Barış Bıçakçı - Doğum lekesi gibi bir gülümseme 23.5.23
  • Şermin Yaşar - Gelirken ekmek al 25.5.23
  • Ivan Turgenyev - Babalar ve oğullar 31.5.23 (Tekrar okuma)
  • Şermin Yaşar - Kalk yerine yat 23.6.23
  • John Steinbeck - Fareler ve İnsanlar 26.6.23 (tekrar okuma)
  • Tolstoy - Korney Vasilyev 28.6.23
  • Tolstoy - Şeytan 29.6.23 (tekrar okuma)
  • Clarissa Estes - Kurtlarla Koşan Kadınlar 21.7.23 - üç senelik okuma sonunda bitti :)
  • Siri Hustvedt - Die Zitternde Frau 21.7.23
  • Siri Hustvedt - What I Loved 25.7.23
  • Mine Söğüt - Dolapdere: Kürt kediler, Çingene kelebekler 11.8.23
  • Mine Söğüt - Deli kadın hikâyeleri 13.8.23
  • Hermann Hesse - Gertrud 15.8.23
  • Boris Pasternak - İnsanlar ve Haller 15.8.23
  • Ahmet Hamdi Tanpınar - Saatleri ayarlama enstitüsü 22.08.23 (mükerrer okuma)
  • Melisa Kesmez - Küçük Yuvarlak Taşlar 26.8.23
  • Leylâ Erbil - Tuhaf bir kadın 29.8.23
  • Ahmet Hamdi Tanpınar - Beş Şehir 31.8.23
  • Hermann Hesse - Klingsor’un Son Yazı 10.9.23
  • Leylâ Erbil - Cüce 18.9.23
  • Leylâ Erbil - Gecede (tekrar okuma) 22.9.23
  • Şermin Yaşar - Göçüp gidenler koleksiyoncusu 25.9.23
  • Aylin Balboa - Bu hikaye senden uzun Osman 6.10.23
  • Aylin Balboa - Belki bir gün uçarız 7.10.23
  • Aylin Balboa - Ateş Sönene Kadar 9.10.23
  • Orhan Pamuk - Ben bir ağacım 14.10.23 (tekrar okuma)
  • Orhan Pamuk - Hatıraların masumiyeti 16.10.23 (tekrar okuma)
  • Mine Söğüt - Kırmızı Zaman 21.10.23
  • Dostoyevski - Timsah 21.10.23
  • Mine Söğüt - Gergedan 22.10.23
  • Mahir Ünsal Eriş - Dünya bu kadar 26.10.23
  • Alejandro Zambra - Eve dönmenin yolları 5.11.23
  • Alejandro Zambra - Bonzai 6.11.23
  • Alejandro Zambra - Ağaçların özel hayatı 7.11.23
  • Alejandro Zambra - Okumamak 11.11.23
  • Kalben - Eski Dünyanın Yangını 13.11.23
  • Teoman - Fasa fiso 15.11.23
  • Hermann Hesse - Boncuk Oyunu 17.11.23
  • Stefan Zweig - Olağanüstü bir gece 23.11.23
  • Vasconcelos - Deli Fişek 5.12.23
  • Orhan Veli - Öyküler 6.12.23
  • Nilay Örnek - Bütün iyiler biraz küskündür 11.12.23
  • Emile Zola - Nasıl ölünür 13.12.23
  • İlhan Berk - Adlandırılmayan Yoktur 14.12.23
  • Delia Owens - Where the crawdads sing 17.12.23
  • Stefan Zweig - Korku 19.12.23
  • Stefan Zweig - Geçmişe Yolculuk 24.12.23
  • Sharon Weil - Changeability (Text and Playbook) 28.12.23

19 Aralık 2023 Salı

Tek bir insan yeter..

Şu an çok duygusalım, doya doya ağladım ve biraz boşaldım ama yetmedi. Hâlâ gözlerim sulanıyor ve boğazımda kocaman bir düğüm var.. O zaman, yazmalı..

Geçen Pazardan (bugün 10. gün) beri Corona geçiriyoruz. Önce eşim oldu, ertesi gün ben ve sonra çocuklar. Biz biraz sık yakalandık Corona'ya, 2020'den beri geçirdiğimiz 4. Corona bu. Oregon'da bir kadın varmış 6 defa Corona geçirmiş, eh biz de 4 ile rekora koşmuyor değiliz :) Ama bunda bağışıklık sistemimiz kadar, eve 500 tane test alıp her burnumuz aktığında test yapan eşimin de etkisinin olduğunu söylemeliyim. Bence bu kadar test yapmasak, biz de herkes gibi 2. ye falan geçirdiğimizi sanıyor olacaktık. İtiraf edeyim bazen şu test işini evde yasaklamak ve herkes gibi "üstünüze afiyet biraz soğuk almışım, yüzünüze yüzünüze de öksürüyorum ama kusura bakmayın, mevsim, normal" demek istiyorum artık! :) Cahillik bazen mutluluk.

Neyse, bu seferki Corona oldukça ağır geçiyor. Bir de Pazar günü başladığı için ve Pazartesi benim alışveriş günüm olduğu için, ev tam takır kuru bakır kalakaldık. Öyle perişandık ki, sanırım 3 gün falan hiç kafamızı kaldıramadan yattık, salona yanyana yatakları kurduk, ortam resmen revir gibiydi.. Sonrasında da tipik Corona işte; bir iyisin bir kötü, her gün başka bir yerin kötüleşiyor, tuhaf tuhaf semptomlar.. Test negatife dönmeden zaten evden çıkamıyoruz.. Öyle kalakaldık anlayacağın. Kalkıp çorba yapacak halim bile yoktu, o kadar kötüydük.. 

O sırada işte, karşı komşumdan bir tencere tavuklu şehriye çorbası geldi. Allahım nasıl dua ettim anlatamam. O çorbayı var ya, nasıl bereketliyse, 5 öğün falan yedik.. Çorba sonunda bitti ama Corona bitmedi, kolumu kaldıracak halim yok.. Şimdi ne yapacağız diye düşünürken, birden kapı çaldı, bir adam elinde 4 tane büyük kese kağıdı kapıya bırakıyor, dedim ki "bu bize değil sanırım bir yanlışlık var, biz market siparişi vermedik" (neden, çünkü akıl edemedik resmen beyin sisi dedikleri bu olsa gerek!) Adam isme adrese baktı evet biziz, üstelik ödenmiş.. Siparişe baktıysa, Amerika'daki kuzenim! Offffff... Kuzenim 7500km öteden bize portakallar, elmalar, armutlar, mandalinalar yollamış! Offf öyle duygulandım ki, paketlerin yanına çöktüm, hönküre hönküre ağladım.... Kuzenim 2020 Corona'sında da bize bir koli şekerleme, cips, kola falan yollayıp bizi aşırı neşelendirmişti.. 

Mine Söğüt diyordu bir romanında. Tek bir insan yeter bazen.... 

Öyle doğru ki! Tek bir insan seni öyle mutlu edebiliyor ki, koptuğun yerden yeniden hayata bağlayabiliyor. Tek bir insan..

ve 4 paket :)))

Demin şuna karar verdim: 1). Kendime acımaktan vaz geçmeliyim çünkü ben yalnız değilim, beni çok seven insanlar var ve birinden biri mutlaka koşuyor zor zamanımda... 2). Kendimi de sevmeliyim çünkü ben de "koşan" bir insanım, ben de çorbayla, mandalinayla, hiç beceremezsem mizahımla koşuyorum insanlarıma... 3). Yapayalnız bile olsam, Tanrı yalnız bırakmaz ki beni (bunu sevgili Ters Pabuçlar söyledi bugün.. "kimse sevmese Yaradan sever senin gibi güzel yürekleri" dedi ve aşırı mutlu etti....) 

Madem öyle, o zaman silkeleneyim artık ve 2023 biterken tüm bu tükenmişlikleri, hastalıkları, yalnızlıkları ve kendime acıyıp durmayı geride bırakayım, 2024 yepyeni ve güzel bir enerjiyle gelsin, sağlık getirsin, iyi şans getirsin, dayanıklılık ve esneklik getirsin, huzur getirsin, mizah ve neşe getirsin inşallah... Kuzenimden gelen enerjiyle, yarın yepyeni, inşallah artık sağlıklı ve çok güzel bir gün olsun!

4 Aralık 2023 Pazartesi

Karanlıklar içinde aydınlık bir gün

Günaydıııın! Türkiye ile aramızda 2 saat olduğu için, "ne günaydını, saat olmuş 12" demeyin, burada gün henüz aydınlandı. Tammmm -11 derece şu anda hava ve dışarıda 70cm kar ve dünkü fırtınadan sonra sanki hiçbir şey yaşanmamışcasına açmış pırıl pırıl bir güneş var. Hollywood'un değimiyle "Winter Wonderland" yaşanıyor ve ben tam 10 gün sonra (!) birazdan evden çıkıp "sizin için" birkaç fotoğraf çekeceğim. Çünkü ben kendimi bir yerlerde kaybettim yine....

tarihi evden çıkma anım :))
 
Tam 10 gündür evden çıkmadım dediysem, aslında üç defa doktora ve eczaneye gitmek için çıktım, o kadar.. Hayat durdu, ben kendimi kaybettim. Niye ama? Eşim işten gelince hasta çocukları ona bırakıp iki blok yürüyebilirdim evet ama o kadar yorgundum ki, içimden gelmedi. Kendimi zorlamalıydım belki ama ona bile enerjim yoktu. Sanki donmuş kalmış gibiydim..

Bugün çıkacağım ama! Bu kadar güzel bir manzarada yürümemek sadece ayıp değil, günah da çünkü!


Hayatın güzelliklerini en karanlık anda bile bulabilmek lazım yoksa insan devam etmek istemiyor.. 44 yaşımda hayata devam etmek istememek de ayıp... Ama oluyor arada, insan her zaman Mevlâna'yı hatırlayamayabiliyor: Gecenin en karanlık ânı, şafak sökmeden önceki andır. Tamam da; gecenin 3'ü de çok karanlık, 5'i de... Hangisindeyiz, daha ne kadar sürecek bu karanlık diye umutsuzluğa kapılıyor bazen insan... Hani Cem Yılmaz'ın bir esprisi vardır "3-5 milyon dolar diyorlar.... 3 mü 5 mi? Arada 2 milyon dolar var yahu!" :)) 


Neyse... Uzun zaman sonra ilk defa güneş açtı, güneş altında her şey daha açık ve güzel gözüküyor... Misal; bir haftadır çok tatlı bir misafirimiz var; her sabah 11 gibi geliyor, koyduğumuz yemleri yiyor, biraz bizi izliyor ve uçup gidiyor. Kızılgerdan'mış adı, inanılmaz güzel bir canlı! 

Fotoğraf Wikipedia'dan

İşte dünya bunca küçücük güzel şeyle doluyken, ben de "bu seferki hastalık dönemini fazla mızırdanmadan ve güzelliklere odaklanarak atlatacağım!" dedim ama, bu daha hayattaki ilk mızırdanmama denemem olduğu için :) pek de beceremedim. Ama bugün; bugün Pazar, eşim evde ve yılın ilk karı yağmış, dedim ya, artık bu kadarı da ayıp ve de günah! Çıkıp, gorf gorf gorf yürümeli! Mahalle arasından karla kaplı sokaklardan geçip, ufacık Würm deresini bulmalı!



Bugün ayrıca 2023 Noel'inin ilk Advent Pazarı. Advent Latince'de "geliş" anlamına geliyor ve noel gecesi (24 Aralık) dünyaya gelen Hz. İsa'nın geliş müjdesi olarak, hıristiyanlar noel'den önceki 4 pazar gününü kutsal kabul ediyorlar. Müslümanların Ramazan öncesi "3 aylar dönemi" gibi, belli hazırlıklar, oruç süreçleri de var. Advent Pazarları 4 adet mumla simgeleniyor ve her pazar mumlardan biri yakılarak şükrediliyor. Genelde bu mumlar hazır alınır ve pek süslüdür: 


Ama bizim evde, her sene çocuklarla ben yani iki deist ve bir müslüman :)) birlikte hazırlarız bu mumları. Bu seneki mumumuz hastalık nedeniyle biraz kolaya kaçtı ama yine de tatlı oldu bence:


1. Advent mumumuzu oğlum sabahın köründe heyecanla uyanıp yaktı. Yakarken bir dilek dilemesini istedim; gözlerini kapattı, ciddi ciddi içinden birşeyler diledi. Onu o halde izlemek çok hoşuma gitti... Cuma günü Yasin okurken de "niye dua ediyorsun" diye sorduğunda "çünkü yaradana seni ve ablanı verdiği için şükrediyorum" dediğimde birebir aynı duyguyu yaşamıştım; gerçekten insan zor zamanlarda yapayalnız da olsa, umutsuz da olsa, içinde Tanrısal bir güç var her zaman ve kendini kendinden güçlü bir güce bırakmak ihtiyacı.. Bu ihtiyaç bence evrensel ve hangi dine ya da inanışa mensup olursan ol, herkesin içinde var. Çocuklarıma aktarmak istediğim de bu benim.. İlerde deist de olabilirler, müslüman da hıristiyan da; ama umarım ateist olmazlar.. Ateizm bana çok yalnız, soğuk, katı ve umutsuz bir hâl gibi geliyor.... Ama kişisel görüşüm tabii, belki de değildir.

Hıristiyan adetleri, müslüman adetleri ve çocuklara verdiğimiz dîni değil de etik ahlâk eğitimi; bizde her numara var görüyorsun :))) 


Biz de böyle bir aileyiz işte, oğluma okulda "etik dersinde" öğrettikleri gibi, her aile farklı ve hepsi eşit.. Tek ebeveynli aileler, iki hemcins ebeveynli aileler, tek çocuklu, çok çocuklu ya da çocuksuz aileler.. Ya da biricik kendiyle, çiçekleri ya da hayvanlarıyla yaşayan tek kişilik aileler.. Hepimiz birbirimize denkiz.. Tek başına bile olsan, kendi kendinin ailesi olabilmek ve dostlardan bir aile kurabilmek de güzel... Bu sıra "kendi kendine"lik üzerine yazılar yazıyorum yılda bir ay yazdığım Yılın Tortusu Bloğumda. Özellikle de "kendini DE sevebilmek"le ilgili yazılar.. İlgini çekerse beklerim :) İlk yazı burada. Sanırım bu seneki toplamda 10-12 yazı falan olacak, şimdilik 3 tanesini yazabildim..


İşte böyleeee.... Sizi 7/24 yayın yapan, çıtır çıtır bir şömine ile başbaşa bırakıyor ve bu videoyu evde büyük ekranda açıp, ister sıcak şarabınızı ister kahvenizi ya da kış çayınızı alarak keyfini çıkartmanızı diliyorum :)

27 Kasım 2023 Pazartesi

Kasım biterken..

Kasım çok karaktersiz bir ay gibi geliyor bana; ne sonbahar ne kış, arada kalmış.. 

*

Bu ayın büyük kısmı ya hasta bakmak ya da hasta olmakla geçti maalesef. Özellikle oğlum iki streptokok ve bir kızılla, sanıyorum okula gittiği günden daha fazla sayıda günü evde geçirdi bu ay. Şu anda da yine hasta. Hattâ güncelleyeyim, sabaha karşı dört itibarıyla kızım da hastalandı. Fakat ben bir karar aldım; artık burada hastalık konusunda mızırdanmayacağım. Kendimden bıktım çünkü.. Bir de böyle deneyelim bakalım; "normalleştirerek"..

Kasım boyunca ateş sarmaşığım <3 

Fakat maalesef hastalık dışında da anlatacak pek bir şey olmadı bu ay; hattâ oldu da ben mi unuttum acaba diyerek, çekmiş olduğum fotoğraflara bakayım dedim. 5 adet fotoğraf çekmişim :) Hakikaten hiç bir şey olmamış.. 

Ama unutmak istemediğim bir olay oldu; ayın en güzel gecelerinden birini geçen gece yaşadım. Yakınlarda tanıştığım ve içimin hızlıca ısındığı bir arkadaşım beni ve 3 başka kadını evine yemeğe çağırdı. 25-45 arası yaşlarda, kadınlığın çok farklı noktalarındayız her birimiz ve hayata, kadın olmaya, üstlendiğimiz ya da üstlen(e)mediğimiz rollere dair çok uzun zamandır yaşamadığım derecede açık, düşündürücü ve derin sohbetler ettik. Bu beş kadının enerjisi bana çok iyi geldi o gece; her ne kadar grubun tek heteroseksüel, evli ve çocuklusu olarak, hakikaten aralarındaki en sıradan ve sıkıcı kadın olsam da :))) 

fıstık çamı kozalağından yılbaşı süsü (by L.)

Aslında şimdi fark ettim; Kasım ayı bana "normalleştirme" üzerine çalışma olanağı sunmuş ve ben de sanırım bu dersi güzel çalışmış, ödevlerimi de iyi yapmışım.. Çünkü hayatta en korktuğum karakter yapılarından biri muhafazakârlıktır; hayatı kalıp yargılar üzerinden yaşamak, esnek olamamak, katılık, tolerans gösterememek, tutuculuk ve tabii bunların en temelinde: endişeyle ve korkularla yaşamak... Çok şükür, en azından muhafazakâr değilim, bunu bir defa daha anlamış oldum bu ay. Belki bu sayede "hastalık sürecindeki çaresizlik ve depresyon" sorunumu da çözmek için adım atmaya başladım, ufak ufak? Normalleştirmek... evet.

Kasım'ın son haftası evde yine hasta bakıyor olsam da, itiraf edeyim bu son hafta özellikle çok tatlı geçti.. Biliyorsunuz, Aralık bu diyarlarda şıkır şıkır bir ay, noelden ötürü. Kasım'ın son haftasında biz de evimizi Aralık'a hazırladık. Pencerelerime ve evin çeşitli yerlerine sıcacık loş ışıklı ufak aydınlatmalar astım, Kuzey Yıldızı'mızı çıkartıp kuzeye doğru bir yere astım, kapımıza kış süslerimizi koydum, Noel mumlarımızı ve birbirimize sürpriz noel takvimlerimizi hazırladık. Sıcak şarap ve kurabiye tariflerimizi çıkarttık :)) Daha ne olsun.. Noel pazarları da 1'inden itibaren açılacak, şıkır şıkır, bol tarçın ve baharat kokulu bir Aralık başlamak üzere, ne güzel!

benim noel takvimim

Kızıma hazırladığımız 

Eşime hazırladığımız

oğluma isteği üzre satın aldığımız :))

Aralık'a hazırım. Umarım Aralık da bize hazırdır :)) Rengârenk, çoooook ama çok sağlıklı, huzurlu ve neşeli geç, e mi sevgili Aralık? Yazacak ilginç ve güzel şeyler yaşat bana <3 Ve hepimize de, elbette..

19 Kasım 2023 Pazar

Kesişmeler - 1

(Prolog. Tüm bu yaşananlar, aslında geçen Perşembe’den.. Hayat bana yazmam için bir hastalık dönemi armağan etmeseydi, unutup gider miydim?)

Ulaşım sistemi greve gittiği için, diğer birçok kişiyle birlikte, duvarın önündeki çiçekli alana oturmuş, bir saat sonra gelecek olan treni bekliyorum. 

Okuduğum kitabıma devam edecekken, gözlerim yanımdaki 70 üstü kadına ilişiyor ve kitaptan çok daha ilginç bulduğum kadını - çaktırmadan - izlemeye başlıyorum. Kısa beyaz saçlı, uzun boylu, ince, yine uzunca ve ince yüzünde boncuk gözleri olan bir kadın bu. Elindeki mandalinayı yavaş yavaş soyarak, çocukluğumda Bursa’da püskül dediğimiz liflerini sakince tek tek temizliyor, dilim dilim ayırıp müthiş bir yavaşlık ve sakinlikle yiyor. Anda kalmak dedikleri şeyin vücut bulmuş hâli, bu kadın.

Yeterince “çaktırmadan” olmamış olacak ki, birden bana dönüp “ister misiniz?” diyor. Bir Alman, hele pandemiden sonra, asla böyle kişisel bir teklifte bulunmayacağı (ve doğrusu teklifte bulunulan olarak böyle durumlarda annelerimizin çocukluktan beri “sakınnn ha, yabancı birinden asla yiyecek içecek alma!” diye bize öğütlediği gibi, genelde çekingen bir alçakgönüllülükle reddedeceğimiz) için, bu mizansende ikimizin de Türk ya da en azından Akdenizli olduğunu anlıyorum.

Fakat mandalina zaten bir bahane. Bir tanışma girizgâhı. Ve bir insan hikâyeleri toplayıcısı olarak benim, asla geri çeviremeyeceğim bir girizgâh. Elini görüyor ve arttırıyorum: “teşekkürler, tokum. Akdeniz’in hangi ülkesindensiniz acaba?”


Bu direkt soru onu şaşırtıyor ama gülümsetiyor da. “Türkiye” dediğinde, bu sefer şaşırma sırası bende. “Hiç Türk’e benzemiyorsunuz” türünden bir pozitif ırkçılık yapacak değilim elbette, çünkü başıma çok sık gelen ve beni çileden çıkartan bir soru/yorumdur bu. İnsanda “Türk neye benzer?” polemiğine girme ya da yurtdışı deneyimi bir şarap gibi yıllandıkça, girmeyip boşverme, ama her iki durumda da içten içe, aslında o âna dek varlığından haberdar bile olmadığı milliyetçi duygularının ateşlenişini hayretle izleme duygusu yaratan, klasik “nitelikli göçmen” ağrılarından biridir.. Geçelim.

Yanımda mandalina yiyen boncuk gözlü kadınla, o dakikadan sonra Türkçe devam ediyor sohbetimiz ve o, benim yolum bu çiçekli duvar kenarına düşene dek yaşadığım ülkeleri, çok kültürlülük aşkımı, ben de onun yine bu çiçekli duvar kenarında buluştuğumuz âna dek yaptığı işleri, minyatür kursundaki hocalığını, emekli doktorluğunu, görevli gezdiği Batı Afrika ülkelerini, nasıl Hacca gidip de dinden soğumuş halde geri döndüğünü öğreniyorum. 

Dakikalar hızla ve keyifle geçerken, bizi orada birbirimize sıkıca bağlayan, bazı insanlarla aramda nedensizce ama çok güçlü şekilde hissettiğim o tuhaf bağı hissediyorum. Hiç tanımadığım ama sanki hep tanıyormuşum gibi, o insan zaten yakınımmış da bir süredir ayrı kalmışız gibi bir bağ bu; bilmem herkese oluyor mu? Bana ara sıra olur ve o insandan ve o andan çıkıp gitmek içimden gelmez. O beklenen tren geciksin, hattâ hiç gelmesin isteğiyle dolar içim ve biz ikimiz orada hiç kıpırdamadan, yarattığımız iki kişilik evrende sakin ve bilge, mırıl mırıl konuşalım isterim..

Öyle bir insan sevgisi ve âidiyet hissi. Bilmem ki sana da olur mu ara sıra?

Böyle zamanlarda, bu insanlar da bir şeyler hisseder ki bana karşı, kendilerini belki de en yakınlarına bile açmayacakları şekilde açıverirler; aynen bir kitap gibi. Ve ben iyi bir okur olurum öyle zamanlarda; telaşsız, dikkatli, tekin bir okur. Doğru soruları sorar, cevapları su gibi içerim.

“Peki yalnız hissediyor musunuz?” sorusu da bu şekilde çıktı ağzımdan, yoksa normal şartlarda, en yakınına bile soracağın bir soru değildir elbette. Fakat sohbet adımları bizi tam o noktaya getirdi, artık sorulmaması mümkün değil, bilakis elzemdi.. Çünkü o, bana çocuklarımı sormuş, kendisinin yetişkin bir oğlu olduğunu ama ilişkilerinin kopuk olduğunu, uzun zamandır yalnız yaşadığını söylemişti.


Biraz düşündü önce. Gerçekten o ân içinde mutlu olup olmadığını tekrar değerlendirdiğini hissettim. Sonra “bazen” dedi, kısaca. “Bazı geceler yalnız hissediyorum. Belki yeni bir ilişkiye açık olmalıyım diye düşünüyorum. Hatta senin gibi genç bir komşum var ve bana bu işlerin artık çok daha kolay olduğunu, internette bir sürü program olduğunu, istersem bana yardım edeceğini söylüyor.”

Bu noktada benim fazla işleyen hayâl gücüm UP filmine kaydı bile.. Ama onu durdurup, yanımdaki kadına kulak vermeye çalışıyorum ve o şöyle devam ediyor: “ama inanır mısın, uğraşmak istemiyorum. Yeni bir ilişkiye başlamak öyle zor geliyor ki bana.. Bir sürü emek vereceksin bir insanı tanımak için, sonra bir hayâlkırıklığı.. Belli yaştan ve bir evlilikten sonra insan deneyimleri aynen vücudu gibi katılaşıyor, kemikleşiyor, kireçleniyor.. Ne istediğini bilmesen bile (burada gülüşüyoruz) en azından aradığın bazı temel kriterleri biliyorsun artık ve bu da işi zorlaştırıyor.. Hani “kafanda net bir görüntüyle ayakkabı almaya çıkmak” gibi, eve eli boş döneceğin kesin.. Çünkü kafandaki görüntü asla gerçek hayatta bire bir bulunamıyor..”

Biliyorum tabii.. Kaç defa eli boş dönmüşümdür.. Dönmüşüzdür hepimiz.. Tâ ki açık bir kalple “bir bakayım, hoşuma giden bir şey olursa alırım belki” diye hafif bir yürekle çıktığımız o alışverişe dek..

Tren tam o noktada geliyor işte. İlk benim trenim, 15 dakika sonraysa onunki. Bir an ikilemde kalıyor, bu kadından, sanki yıllardır kayıp bir akrabamı bulmuşçasına, güçlü bir duyguyla, ayrılmak istemiyorum. Fakat işte tren durdu bile, önümde.. Hızlı bir veda, ayaküstü ve yarısı havada kalan bir “belki yine..” ve trenin kapıları kapandıktan sonraki o amaçsızca durduğumuz iki saniye süresince birbirimize gülümseyerek el sallayışımız. Ve hayatıma dokunduğu o minicik ânın hızla geride kalışını - evet, hüzünle - izleyişim..

Birbirimize adlarımızı bile sormadığımız, o ân geliyor işte aklıma…..

(devam edecek)

2 Kasım 2023 Perşembe

Polyanna bacı ve sevimli cadıları

Çok akıllıyım ya; kimseye bahsetmeyeyim de nazar değmesin diyordum. Bu sabah 9 gibi eşim ve çocuklar 4 günlüğüne Berlin’e gidecekler ve beni de tam bir senedir nasip olmayan “Bekârlık Sultanlık - 2023” ile baş başa bırakacaklardı. Aman da neler planlamış, ne hayâller kurmuştum. Sessizlik Yogası, piştiğinde benim dışımda kimsenin yemediği çeşit çeşit zeytinyağlı sebze yemekleri, fiziksel sosyal ve psikolojik detoxlar, uzuuuun yürüyüşler, sabahtan akşama dek koltukta yatıp meyve ve çerez tepsisiyle sevişerek kitap okumalar falan! Tamamen kendimle başbaşa, dört günlük bir balayı..

Çok akıllıyım ya, heyecan ve hayallerimi sesli dile getirmezsem, kaderi alt edeceğim sanmıştım. Hattâ L. hastalanınca aslında geçen Cumartesi olacakken Perşembe’ye ertelenen plana “oh iyi ki önden hastalandı, tatilin sonuna doğru toparlar heralde, oh atlattık kaderin son dakika golünü” diye de kıs kıs gülmüştüm.

Fakat iki çocuğum olduğunu ve “M. maşallah kapmadı bu sefer, ayol olacak bu iş..” derken tabii hastalıkların kuluçka süresini hesaplamadığımı unutmuşum..

Uleyn kader; hayâl kurmak bile mi yasak artık?!

Evet plan patladı :) Senede bir defa başıma konan talih kuşu, bir başka coğrafyaya doğru göç ederken, ardından bakıyorum; elimde ağrı kesiciler, kusmuklu bezler, içimde bastırılmış öfke, yüzümde şefkatli anne maskesiyle. Klasik ben yani, klasik ben.. Herkese şefkât dağıtırken kendine bir türlü nefes arası düşmeyen ben.. Hayır hayır, bir önceki yazıda ne demiştim, artık kendime acımaya son!

Hem beterin beteri de olabilirdi: koca hastalanabilirdi :)) 

*

31 Ekim Cadılar Bayramı’ydı. İki çocuğun da sağlıklı olduğu kısa bir zaman dilimine denk geldi. Komşularla kutladık.. 

Sevimli hayalet L. :)

Şekerler :))

komşularımızdan biri baya popülerdi :))

M. ile en yakın arkadaşı C.

Bu sabah üç yan evden ara sıra gülümseştiğim yaşlıca bir kadın "ama bana kimse gelmedi, halbuki bir sürü çikolata almış ve beklemiştim.." diyince, "seneye kapınıza içinde mum yanan bir balkabağı koyun" dedim. O da koşa koşa eve girip, tüm çikolataları elime tutuşturdu :)) 

Evde iki kiloya yakın şeker ve çikolata var, oğlumla eşim Berlin'de, kızım hasta yatıyor.. Çok tehlikeli durumlar bunlar çooooook! 

mum ışığında marşmelovla romans :))

Fotoğraflar bu sabahtan, alev sarmaşığım da Kasım’a böyle girdi :) Canım benim.. İşte bunlar, bu küçücük ayrıntılar da olmasa…..!

30 Ekim 2023 Pazartesi

Ekim biterken..

"Ekim'in 15 günü yaz, 15 günü kış" demezlerdi ona, bu deyimin Ağustos için dendiğini biliyorum ama, bu sene Ekim tam olarak bu deyime uydu.. Mevsim geçişleri bu kadar radikal olunca (28 dereceden direkt sıfıra indiğimiz bir geceden bahsediyorum) ben bu ay cortladım. Hem fiziksel hem psikolojik anlamda..

Yan komşuyla aramızdaki çirkin duvarı örtmesi için diktiğim
Alev Sarmaşığım, Ekim.
Daha dur, yeni başlıyoruz.
Kasım'da kıpppkırmızı olacak ;) 

Ekim'in ilk yarısı muhteşemdi. Nasıl nefis bir enerjiyle başlamıştım Ekim'e... Hem kendime odaklanıyordum (wall pilates'e ve doktor tavsiyesiyle hayıt hapı kullanmaya başlamıştım), hem yeni yeni heyecanlar yaşıyordum (yeni danışanlarımla çalışmaya başlamış, oğlumun yeni yaşının partisini yapmış, kızımın yeni okulundaki yeni arkadaşları ve velileriyle toplanmıştım), hem her şeye yetiyordum (iki farklı yatılı misafir ağırlamış, enfes bir ev işi / keyif dengesi kurmuş, "sonbahar temizliği" listemdeki 52 (evet gittikçe artıyor rakam, çok dikkatlisin) maddenin 44'ünü bitirmiştim ama aralarda kendime nefis keyifler sunmayı da başarmıştım).. Hafif ve kıpır kıpır, sürekli dışarlarda, sürekli aktif, sürekli neşeli, sıcacık güneşli günlerin tadını çıkartıyordum kiiiii... 

Ayın 15'inde kurulu saat gibi döndü hava ve o güzel uzatılmış yaz, yerini bir gecede 28 dereceden sıfır dereceye bıraktı! Resmen yaşam enerjim çekildi dostlar... Tüm psikolojim ve bedensel dengem altüst oldu. Maalesef işleyişi güneşe ve ısıya bağlı olan insanlardanım ve bu ani düşüşler ve yükselişler beni mahvediyor. Bir de oğlum hastalık sezonunu açmasın! Ama ne açmak... Streptokok üstü kızıl üstü antibiyotik alerjisi. Tam 10 gün evden burnumu çıkartamadım.

Hastalık sürecindeki bu kısıtlanmışlık, çaresizlik ve yalnızlık hissini, bunca yıldan ve hastalıktan sonra bile hâlâ yönetemiyorum.. Özellikle de "tek başıma kaderime terkedilmişim" hissini.. Halbuki bu son hastalık sürecinde L.'ın iki okul arkadaşının velisi aradı, sordu sağolsun. Canım komşum C. her gün uğradı; bir gün elinde narlarla, ertesi gün ananasla, bir sonraki gün papatya çayıyla geldi, hep yokladı. Keza annemle babam, 2500km öteden dostlarım, sizler de yazdınız hep sordunuz.. Ama işte bazen insan uzakların yakın, yakınlarınsa uzak oluşuna, destek göremeyişine çok takılıyor... 

pencereden görünce telefonu kapıp videoya çektim.
evet çok sevimli, kabul.
ama çiçek almakla olmuyor işte.... 

Aslında, kabul ediyorum, bu biraz algıda olumsuz seçicilikten de kaynaklandı. Ben bir defa "yalnızım dostlar yalnızım" edebiyatına başladım mı, o kısırdöngüden çıkamıyorum.. Tamam hakikaten yalnızım ve desteksizim ama güçsüz değilim. Bir çok şeyi zaten tek başıma yapıyorum, tek başıma başarıyorum. Bunu bir başarı olarak görüp kendimi yücelteceğime, ben kendime acımayı seçiyorum bazen.. Ve istiyorum ki birileri de benimle birlikte bana acısın, başımı okşasın, birlikte ağlaşalım falan... O "birileri"ni  yanımda bulamayınca da işte, iyice kendimi o kısırdöngüye çekiyorum.. Bana bu şekilde başvuran bir danışanıma "kısırdöngüye çekildiğini hissettiğin an, kendi kendine neleri başardığını ve yalnız başına nasıl dik durabildiğini hatırla" derdim, bir de mizahı devreye sokar, kendime acımak yerine gülerdim "bedensel yalnızlık isterken, ruhsal yalnızlıkla başa çıkamıyorsun kuzuuuu" diye.. Ama bazen olmuyor işte; kelin merhemi bazen bulunamıyor...

sonuçta; bu tam benim işte.... :))
neyse ki gülebiliyorum kendime, yoksa hiç çekilmem..

O on gün boyunca evdeyken ve yalnız hissedip kendime acımakla meşgulken, o kadar daraldım ki, sırf kendimi oyalamak adına sürekli alengirli, uğraşılı yemekler ve pastalar yaptım ve tartıda sadece bir haftada +2 kiloyu gördüm (ki bu vücut ağırlığımın %4'ü olduğu için, ciddi bir rakam) ve sinirlerim iyice bozuldu.. 44 yaşımda 47 kilo olma inadımın saçmalığının ben de farkındayım ama, bir de bunun altında yatanları deşemeyeceğim şu an. Önümüz kış, ne yaparsam yapayım, nasılsa kilo alacağım.. Biliyorum. Body Positive'i o zaman devreye sokarız artık :P


Ekim'in son üç günü şükür ki oğlum toparlayınca, hayat biraz normale dönebilirdi aslında, ama bu sefer de okullar tatil oldu :) Dinlenme şansım bir hafta daha ertelendi anlayacağınız.... 

Fakat bu son 2-3 gündür Wall Pilates'e ve hayıta geri döndüm. Wall pilates hakikaten iyi gidiyor, üzerine kimi günler yoga, kimi günler koşu bandı, kimi günler de evde bacak kalça egzersizi ekliyorum. Pasta börek işinden de vazgeçtim :) Hayıt ise bence pek işe yaramıyor ama doktorun önerdiği gibi 90 gün kullanacağım, bir fark hissedersem yazarım.. Önümüz kış, bir yerden destek bulmak zorundayım, yoksa daha Ekim'den böyle tarumar olursam, bu kış geçmeeeeez..

Ama daha kışa girmedik! Henüz sonbahardayız ve son üç dört gündür biraz nefes alabilmeye ve baktıklarımı görebilmeye başladım hamdolsun.. Son iki gündür elimi ve zihnimi oyalamak için - pasta börek yerine :)) - uğraştıklarım bu güzellikler oldu: 

Bu son iki üç gündür gündür kendime sürekli: "Evet! Sonbahar çok güzel bir mevsim! Sarı ve kırmızı yapraklar çok romantik, hafif üşümek, üzerine bol bol kazaklar, bereler, atkılar almak da çok tatlıŞ, hele kahve kakao çay üçlemesinin ellerde ve kalplerde bıraktığı sıcaklığa hiç girmiyorum, tamam aşırı keyifli bir şey sıcacık oturup yağmuru izleyerek kitap okumak ya da en sevdiğin podcasti (bu sıra Mirgün Cabas, Can Kozanoğlu - İlk Sayfası) ve şemsiyeni alıp yürüyüşe çıkmak muhteşem şeyler" diyip duruyorum. Çünkü sonbahar gerçekten güzel.. Baksana, görmesini bilene, masal gibi:

Biliyorum kural şu: Zor günler olmazsa, güzel günlerin önemini anlayamayız. Ve zor günlerde bile, ufacık da olsa güzelliklere odaklanalım, nasılsa hayat "durmuyor", hep akıyor ve zor günler de geçiyor.. Hem daha kış gelmedi.. Var daha! :) 

Umarım Kasım daha sağlıklı ve "dengeli" geçer; daha sakin, şefkatli, kabullenmiş, huzurlu biri olabilmeyi diliyorum kendim ve çevremdekiler için..... 

Haydi yallah dengesiz Ekim, güzellikler getir sakin ve huzurlu Kasım!

29 Eylül 2023 Cuma

Eylül bitti.. Yaz bitti.

Eylül nasıl geçti ve bitti inanın bilmiyorum!? En son hâlâ yazdı, tatildeydik, denize güneşe doymaktaydık, sonra ne oldu bilmem, şu an üzerimde kazak, ayağımda çoraplar, elimde çay, önümde de 12'si anca bitirilmiş 43 maddelik bir yapılacaklar listesiyle oturuyorum. 

Yapılacakların yanına bir de keyif listesi hazırlamayı akıl ettim neyse ki :)) Buraya aylık raporumu yazmak da bu keyif maddelerinin başında geliyor. 

Yazın son haftasından kalanlar, son renkler..

Haydi başlayalım ve bakalım Eylül nasıl geçmiş: 

Eylül bence çoooook güzel bir ay! Yepyeni başlangıçların ayı bir kere; okullar açılmış, bu sezona dair kim bilir neler planlanmış, belki yeni hobilere, kurslara kayıt olunmuş, sonra aşırı sıcaklar geçmiş ama günler hâlâ uzun ve sıcacık, dolayısıyla tiril tiril incecik elbiselerin, iş çıkışı arkadaşlarla buluşmaların, balkonlarda akşam yemekleri ve çay içmelerin, gece camlar açık, efil efil uyumaların, sabaha karşı tatlı tatlı üşümelerin de tam zamanı! Hele bir de güneş ve denizden faydalanabildiysek, yazdan kalan pırıl pırıl cilt ve saçlarla, verilen kilolarla kendimizi güzel ve enerji dolu hissetmek de yanımıza kâr.

Tabii ki mevsim geçişleri bazen stres de yaratıyor. Misal bizde iki tane 1. sınıf öğrencisi var. İkisi için de hayat kocaman bilinmeyenlerle dolu bir denklem şu anda ve bu geçiş dönemi ikisi için de zor oluyor. Yeni arkadaşlar, yeni öğretmenler, yeni sorumluluk ve ödevler.. Nasıl yorgun geliyorlar anlatamam, yorgun (ve tabii asabî).. 

okulun ennn sevdiğim yanı: kırtasiye :)) 
saatlerce dolaşabilirim kırtasiyeleri

Okul yolu desen ayrı bir dert. Burada çocuklar okula assssla veli tarafından arabayla ya da servisle bırakılmıyor. Herkes evine yakın okula gittiği için, bu güzel bir yaklaşım ama minikler dikkatsiz oldukları için, 1. sınıflara bisiklet ve roller da yasak, ille de yürünecek o yol. Tabii benim ananesi tarafından yaz boyu mantılar, pilavlar ve su börekleriyle beslenip göbek Türk kası yapmış bulunan tembelişko oğlum daha ikinci günden "bu okul denen şeye her gün mü gidicez böyle?" diye sormaya ve oflamaya poflamaya başladı bile... 

Bu arada bir sorun da, sabahın 7'sinde acıkmayan çocuğa kahvaltı hazırlamak.. Kızım 1 adet meyve yiyip gidiyor okula (okulda 9.30 gibi araları var ve beslenme kutusundan benim hazırladığım kahvaltıyı yiyor) ama oğlum ciddi sorun, onu yapayım mı hayır bunu yapayım mı hayır, meyve böğk.. 1 bardak soğuk sütle yallah... Siz bu sorunu nasıl çözdünüz? Fikir isterem...! Bu arada edepsiz arkadaşımın biri "biricik yavruma ve canişkom kocişime bu sabah bunu yedirdim" diye yolladı (direkt arkadaşlıktan çıkartasım geldi ayol), lütfen insan evladının hazırlayabileceği fikirlerle geliniz... 

Ya da "boşveeer kahvaltı yapmasın zaten uzmanlar uyandıktan sonra ilk 3 saat bi'şey yenmemeli diyor" diyiniz :))

Okullar işler koşturmalar tam gaz başladı işte... Ay dur dur! Asıl neye uyuz oldum ay boyu! Eşim yeni bir huy edindi: her haftasonu cuma akşamdan pazartesi sabaha hasta! Çocuklar ellerimden öper vaziyette. En son altın vuruşu yapıp nanovirüs türü bir şey geçirdi, ishal halsizlik ateş.. Corona'nın yeni versiyonunu da geçirmiş olabilir bence çünkü testlerde pozitif çıkmıyor bu yeni versiyon ve biz malum hangisi çıkarsa hemen hop almaya ant içtik... Özetle bir hafta süründü ve beni de süründürdü (erkekler hasta olunca tam teşekküllü bakıma ihtiyaç duymaları nedir Allahaşkına?!) şimdi şükür iyi. Ben ve çocuklar da hafif bir soğukalgınlığı (ya da doktorların iddiasıyla: Oktoberfest gribi, çünkü her sene bu dönemde Oktoberfest sayesinde tüm Münih hasta) geçirdik ama şükür, fazla süründürmedi. Şimdilik deniz ve güneşin etkisi devam ediyor bence ama Ekim ayı vitaminlere başlamanın zamanı sanırım... Bu arada eczacı bana şunu verdi :))) Hayır hayır yaşlılık emaresi değil, düzenli vitamin alışkanlığı içinmiş :P İtiraf edeyim kutularından çıkarıp tek tek yerleştirmek de oyun gibi, hoşuma gitmedi değil. Bakalım işe yarayacak mı?

Ama tabii "haydii bu sene erken başladık" hissi de gelmedi değil.. İnanın şu kışı, sırf bu hastalıklar, sürekli oradan oraya koşturmalar ve tüm bunları da totom dona dona yapmalar nedeniyle hiiiiiiç sevmiyorum hiç. İnsan bekar ya da haydi çocuksuz olsa kış hoş bişi tabii, romantik romantik durumlar.. Ama bu "orta yaşlı çalışan anne" kişisi için kış vallahi eziyet, eziyet.... Bir de ben durup durup "of offff şimdi yaza en uzak andayım" diye düşünüp duruyorum! Evet olumsuzum bu sıra biraz, susayım en iyisi size de bulaşmadan.


Ayın en güzel yürüyüşü: Eibsee <3
Bizde de turkuaz sular var işte (10 derece olsa da :P)

Hem daha sonbahar var, turuncu günler var, Allaaah! Federweisser var, fırında kestane, mis kokulu mandalina, bol bol doğa yürüyüşü ve pastırma yazı denen cennet de var.. Kuyruğu dik tutalım, daha var.... Hem ben son iki yıldır her mevsimin kendince güzelliğini görmeye çalışıyorum, daha çok dışarıda zaman geçirmeye, daha aktif olmaya çalışıyorum. O zaman kış da sanki daha hızlı geçip bitermiş gibi bir umut duyuyorum..

Güneşli bir sonbahar gününde misal..
Hayat çok güzel gelmez mi insana?!
🧿

Benden şimdilik bu kadar. Eylül ayı "geçiş ayı". Bence çok güzel bir yazdan çıktık, umarım hepimiz için çok güzel geçecek bir sonbahara girmişizdir.. Amin bin!