19 Kasım 2023 Pazar

Kesişmeler - 1

(Prolog. Tüm bu yaşananlar, aslında geçen Perşembe’den.. Hayat bana yazmam için bir hastalık dönemi armağan etmeseydi, unutup gider miydim?)

Ulaşım sistemi greve gittiği için, diğer birçok kişiyle birlikte, duvarın önündeki çiçekli alana oturmuş, bir saat sonra gelecek olan treni bekliyorum. 

Okuduğum kitabıma devam edecekken, gözlerim yanımdaki 70 üstü kadına ilişiyor ve kitaptan çok daha ilginç bulduğum kadını - çaktırmadan - izlemeye başlıyorum. Kısa beyaz saçlı, uzun boylu, ince, yine uzunca ve ince yüzünde boncuk gözleri olan bir kadın bu. Elindeki mandalinayı yavaş yavaş soyarak, çocukluğumda Bursa’da püskül dediğimiz liflerini sakince tek tek temizliyor, dilim dilim ayırıp müthiş bir yavaşlık ve sakinlikle yiyor. Anda kalmak dedikleri şeyin vücut bulmuş hâli, bu kadın.

Yeterince “çaktırmadan” olmamış olacak ki, birden bana dönüp “ister misiniz?” diyor. Bir Alman, hele pandemiden sonra, asla böyle kişisel bir teklifte bulunmayacağı (ve doğrusu teklifte bulunulan olarak böyle durumlarda annelerimizin çocukluktan beri “sakınnn ha, yabancı birinden asla yiyecek içecek alma!” diye bize öğütlediği gibi, genelde çekingen bir alçakgönüllülükle reddedeceğimiz) için, bu mizansende ikimizin de Türk ya da en azından Akdenizli olduğunu anlıyorum.

Fakat mandalina zaten bir bahane. Bir tanışma girizgâhı. Ve bir insan hikâyeleri toplayıcısı olarak benim, asla geri çeviremeyeceğim bir girizgâh. Elini görüyor ve arttırıyorum: “teşekkürler, tokum. Akdeniz’in hangi ülkesindensiniz acaba?”


Bu direkt soru onu şaşırtıyor ama gülümsetiyor da. “Türkiye” dediğinde, bu sefer şaşırma sırası bende. “Hiç Türk’e benzemiyorsunuz” türünden bir pozitif ırkçılık yapacak değilim elbette, çünkü başıma çok sık gelen ve beni çileden çıkartan bir soru/yorumdur bu. İnsanda “Türk neye benzer?” polemiğine girme ya da yurtdışı deneyimi bir şarap gibi yıllandıkça, girmeyip boşverme, ama her iki durumda da içten içe, aslında o âna dek varlığından haberdar bile olmadığı milliyetçi duygularının ateşlenişini hayretle izleme duygusu yaratan, klasik “nitelikli göçmen” ağrılarından biridir.. Geçelim.

Yanımda mandalina yiyen boncuk gözlü kadınla, o dakikadan sonra Türkçe devam ediyor sohbetimiz ve o, benim yolum bu çiçekli duvar kenarına düşene dek yaşadığım ülkeleri, çok kültürlülük aşkımı, ben de onun yine bu çiçekli duvar kenarında buluştuğumuz âna dek yaptığı işleri, minyatür kursundaki hocalığını, emekli doktorluğunu, görevli gezdiği Batı Afrika ülkelerini, nasıl Hacca gidip de dinden soğumuş halde geri döndüğünü öğreniyorum. 

Dakikalar hızla ve keyifle geçerken, bizi orada birbirimize sıkıca bağlayan, bazı insanlarla aramda nedensizce ama çok güçlü şekilde hissettiğim o tuhaf bağı hissediyorum. Hiç tanımadığım ama sanki hep tanıyormuşum gibi, o insan zaten yakınımmış da bir süredir ayrı kalmışız gibi bir bağ bu; bilmem herkese oluyor mu? Bana ara sıra olur ve o insandan ve o andan çıkıp gitmek içimden gelmez. O beklenen tren geciksin, hattâ hiç gelmesin isteğiyle dolar içim ve biz ikimiz orada hiç kıpırdamadan, yarattığımız iki kişilik evrende sakin ve bilge, mırıl mırıl konuşalım isterim..

Öyle bir insan sevgisi ve âidiyet hissi. Bilmem ki sana da olur mu ara sıra?

Böyle zamanlarda, bu insanlar da bir şeyler hisseder ki bana karşı, kendilerini belki de en yakınlarına bile açmayacakları şekilde açıverirler; aynen bir kitap gibi. Ve ben iyi bir okur olurum öyle zamanlarda; telaşsız, dikkatli, tekin bir okur. Doğru soruları sorar, cevapları su gibi içerim.

“Peki yalnız hissediyor musunuz?” sorusu da bu şekilde çıktı ağzımdan, yoksa normal şartlarda, en yakınına bile soracağın bir soru değildir elbette. Fakat sohbet adımları bizi tam o noktaya getirdi, artık sorulmaması mümkün değil, bilakis elzemdi.. Çünkü o, bana çocuklarımı sormuş, kendisinin yetişkin bir oğlu olduğunu ama ilişkilerinin kopuk olduğunu, uzun zamandır yalnız yaşadığını söylemişti.


Biraz düşündü önce. Gerçekten o ân içinde mutlu olup olmadığını tekrar değerlendirdiğini hissettim. Sonra “bazen” dedi, kısaca. “Bazı geceler yalnız hissediyorum. Belki yeni bir ilişkiye açık olmalıyım diye düşünüyorum. Hatta senin gibi genç bir komşum var ve bana bu işlerin artık çok daha kolay olduğunu, internette bir sürü program olduğunu, istersem bana yardım edeceğini söylüyor.”

Bu noktada benim fazla işleyen hayâl gücüm UP filmine kaydı bile.. Ama onu durdurup, yanımdaki kadına kulak vermeye çalışıyorum ve o şöyle devam ediyor: “ama inanır mısın, uğraşmak istemiyorum. Yeni bir ilişkiye başlamak öyle zor geliyor ki bana.. Bir sürü emek vereceksin bir insanı tanımak için, sonra bir hayâlkırıklığı.. Belli yaştan ve bir evlilikten sonra insan deneyimleri aynen vücudu gibi katılaşıyor, kemikleşiyor, kireçleniyor.. Ne istediğini bilmesen bile (burada gülüşüyoruz) en azından aradığın bazı temel kriterleri biliyorsun artık ve bu da işi zorlaştırıyor.. Hani “kafanda net bir görüntüyle ayakkabı almaya çıkmak” gibi, eve eli boş döneceğin kesin.. Çünkü kafandaki görüntü asla gerçek hayatta bire bir bulunamıyor..”

Biliyorum tabii.. Kaç defa eli boş dönmüşümdür.. Dönmüşüzdür hepimiz.. Tâ ki açık bir kalple “bir bakayım, hoşuma giden bir şey olursa alırım belki” diye hafif bir yürekle çıktığımız o alışverişe dek..

Tren tam o noktada geliyor işte. İlk benim trenim, 15 dakika sonraysa onunki. Bir an ikilemde kalıyor, bu kadından, sanki yıllardır kayıp bir akrabamı bulmuşçasına, güçlü bir duyguyla, ayrılmak istemiyorum. Fakat işte tren durdu bile, önümde.. Hızlı bir veda, ayaküstü ve yarısı havada kalan bir “belki yine..” ve trenin kapıları kapandıktan sonraki o amaçsızca durduğumuz iki saniye süresince birbirimize gülümseyerek el sallayışımız. Ve hayatıma dokunduğu o minicik ânın hızla geride kalışını - evet, hüzünle - izleyişim..

Birbirimize adlarımızı bile sormadığımız, o ân geliyor işte aklıma…..

(devam edecek)

23 yorum:

  1. Yaşanmış bir hikâye midir bu? Yoksa yaşanan anların bir hikâyeleştirilmesi midir?

    Gerçekten harikaydı. Devamını da okumak isterim...

    YanıtlaSil
  2. ya keşke iletişim bilgilerinizi alsaydınız diye geçirdim içimden ama "devam edecek" olması, bir yerde daha karşılaşılmış hissi verdi bana. ne güzel bir rastlandı olmuş, merakla bekliyorum devamını :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki karşılaşırız yine, hem daha romansı olmaz mı öylesi? Çok tatlı bir kadındı gerçekten hattâ akşamına hastalanınca ilk aklıma o takıldı, eyvah dedim ya bulaştırdıysam… Ama açıkhavadaydık.. Olumlu düşünelim..

      Sil
    2. daha romansı olacak, o kesin :)
      bu arada "rastlandı" nedir ya? Türkçemizi katletmişim yine :(

      Sil
    3. Görmedim bile :) Gözler iyice gitti bu sıra, okurken yazım yanlışlarını hiç fark etmiyorum…

      Sil
  3. Umarım yine kesişir yolunuz. Hayat insana ne güzel sürprizler sunuyor Ceren'im, yoluna çıkan kalpler ve kalbinde yer edinecek insanlar... Hep güzel insanlar düşsün yamacına :)

    P.S: Korkma bulaştırmamışsındır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. “Sana da hep kitap karakterleri çıkıyor” diyor bazıları :)) Sanırım herkese çıkıyor ama benim tüm dikkatimi topluyorlar, çok seviyorum kalabalıklar içinde renkli kalabilmiş insanları

      Sil
  4. Çok severim böyle olmadık yerlerde kısa zamanlarda tanışılan ve tadına doyulmayan hikayeleri... İnsana insandı elbette iyi gelen. Ve bazen çok tanımamak, her zaman görmemek en iyisiydi...

    YanıtlaSil
  5. Hah ha, bir öykümde tam bu cümleler var : Kolay mı yeni bir insanı tanımak, yeni baştan örmek mozaik taşlarını yolun.... :)

    Çok şey yaşamış, görmüş insanlar benim için paha biçilmezdir, bulsam da saatlerce dinlesem onları. Maalesef nadir karşılaştığım gibi çok da kısa süreli oldu şimdiye dek :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzun süreli olsa Dada’nın dediği gibi belki kıymeti olmazdı :)

      Sil
    2. Yapma bee, teselli olmaz ki böyle :)))))))

      Sil
  6. Enfes bir ân, sanki bir köşeden her saniyesine tanık olmuş gibi izledim, soluksuz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tren bekleyenlerden biri de sendin belki Buraneros :)

      Sil
  7. Mandalina soyma satırlarında dedim, bu bizden biri. :))
    Çok hoş hikaye ve devamını müthiş merak ettim. :)

    YanıtlaSil
  8. Selamlar, Ben de yaşarım bazen insanlarla böyle br yakınlık. Sanırım beş on yıl önce daha sık oluyordu -ben daha açıktım sanırım dışarı- şimdilerde pek olmuyor... Müthiş bir duygudur tahmin ediyorum. Bazen uzun bir yolculukta keşke karşılaşsam ve yol boyu "before the sunrise" gibi sohbet etsem derim -illa karşı cins kastetmiyorum, film yanıltmasın-. Mesela senle de öyle hissediyoum :-) Sanki bir gün o harika bankın etrafında karşılaşsak, banka elimizdekileri burakıp biz yere etrafına oturup gülerek saatlerce sohbet edebiliriz gibi geliyor... Sevgiler... Çok çok geçmiş olsun. Sahi dört nedir yaa :-( Ben hiç olmadım :-)))) (Ay dur nazarım değer benim değmesin, kış da geliyor zaar.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :) Nickini görünce "aa hoş gelmiş, ne zamandır yazmamıştı" diye geçmişti içimden sevinçle.. İnsanlar bana kolay açılıyorlar, belki mesleki bir yetenek ama sanırım insanlar samimiyetle, bir açık bulup kullanmak için değil de, gerçekten ilgilendiği merak ettiği için dinleyecek birini bulunca açılıyorlar.. Bazen bana da oluyor hatta "hay allah neydi şimdi bu böyle, nasıl herşeyi döktüm birden bu insana, inşallah bunaltmadım" diyorsam da, kendim de yaşadığım için artık sevinmeyi, mutlu olmayı öğrendim böyle kesişmelere :)
      Aman maşallah diyeyim yahu, zaten azaldı artık, gelecekte de hiç olmayın inşallah... Ben coronanın bittiğini biz artık corona olmadan tüm bir sene geçirebilirsek ilan edeceğim :))))

      Sil
  9. C' cim muthis muthis bir yazi! Bayildim bayildim :- )
    Acilen literaturdeki yerini almalisin! Bana sorarsan yayinlanan kitabin gocmen kadin hikayeleri odakli olmali...
    Paylastigin icin cok cok tesekkurler!
    Korona olayi cok cetrefilli, cok gecmis olsun! Biz de ilk kez Kasim basinda olduk. Bir daha da ugramaz insallah :-)
    Kucakliyorum seni,
    D u y g u

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol canım, vallahi şu hayatta bir şey öğrendim: sevdiğin şeyi sevmeye devam etmek istiyorsan, hobi olarak yapacaksın :)
      Çok geçmiş olsun size de <3 Amin!

      Sil
  10. Bir sabah metroda eski müdürlerimden birine rastlamıştık ve ayaküstü beş dakikalık konuşmamız bana önümdeki aşılmayacak görünen dağı aşmak için motivasyon olmuştu. Oysa onun bundan haberi bile yoktu. Belki de sen o kadının içinde arayıp da bulamadığı motivasyonu ona aşılayacak kişiydin kim bilir... Böyle anların duacısıyım. Anlık olarak yaşanan biten ama dönüp bakınca inanılmaz güzel bir his veren bu anların.

    YanıtlaSil