3 Ocak 2025 Cuma

Erdal

Bugün ailecek kayağa gittik. Oldukça keyifli bir gün geçirdik. Burada coğrafya nedeniyle çoğu insan kayak yapar, çocuklarımız 3 yaşında başlarlar kayağa. Bu sıradan bir durumdur; pahalı kıyafetlerle, ekipmanla falan sağa sola hava basılan bir zengin sporu değildir kayak.. Olması gerektiği gibi, orta direk herhangi bir ailenin karşılayabileceği masraflara malolur, insanlar da gerçekten "eğlenmek" ve "tertemiz dağ havasında vücutlarını çalıştırmak" için yaparlar bu sporu. Diğer sporlar gibi.

Bizim ülkede kayak maalesef; hali vakti yerinde insanların yaptığı bir spor dalı diye düşünülür genellikle ve bu da (yine maalesef) genelde doğru bir düşüncedir. Özellikle benim çocukluk ve gençliğimde, yani 90'larda kayak, Bursa'da bile herkesin harcı olmayan, oldukça masraflı bir spor dalıydı.. Amaç genelde spor yapmak değil, kayak yapıyor olmak haliyle sağa sola hava atmaktı. Kayak yapanların çoğu ancak karsapanı kayar, günün çoğunu Uludağ tepesindeki açık hava barlarında sıcak şarap içerek, sucuk cızlatarak falan geçirirdi. Birkaç otel vardı, aileler orada laklak yapar, çocuklar birkaç saat özel ders alır, bunun adı da "spor yaptık" olurdu. 

Sonra bir de benim gibi daha şanslı olanlar vardı. Ailem devlet memuru, okumuş yazmış insanlardı. Kendileri kayak yapmasalar da, beni küçük yaşımdan itibaren devlet bünyesindeki DSİ kamplarına yolladılar ve gerçekten bir sporcu ahlakıyla disiplinli ortamlarda, ileri düzeyde kayak öğrenmemi, ekiplere girmemi sağladılar. Bugün bu tür kamplar var mıdır, emin değilim. Devlet bünyesindeki kamplara çocuğumu yatılı göndermek ister miyim, ondan hiç emin değilim.. 

Fakat 90'ların DSİ yatılı kayak kampları, anlatsam roman olur denecek türde, değişik bir ortamdı. Ara tatilde ve bazı haftasonları bir araya gelir, takımca müsabakalara yönelik çalışırdık. Bu kamplarda genelde üst orta düzey aile çocukları olurdu ve özellikle küçük yaş kampları çok programlı, kontrollü ve sıkıydı. Antrenörler aşırı başarı odaklı, milli takıma sporcu yetiştirme amaçlı çalışırlardı. Uzun saatler boyu bize kök söktürür, kendi sakalları buz tutana, bizim de parmaklarımız donana dek çalıştırırlardı. Yaşımız büyüdükçe ve ergenliğe de girince, bir tür "ekip ruhu" kazanmış ve tabii sistemi lastik gibi esnetmenin, artık yıllardır tanıdığımız hocaların "yumuşak noktalarını" bulmanın ustası olmuştuk. Sistem bir kez esnedi mi don lastiği misali, bilirsin işte.... :) Tüm gün kayaktan sonra, gece hepbirlikte dışarı çıkar, aramızda kimse 18+ olmasa bile “yaşasın 90’lar” karaciğeri haşat edecek ölçüde alkol alır, otlar, sigaralar elden ele dolaşır sonra da tertemiz dağ havası ve ergenlik ateşiyle, sabaha karşı girdiğimiz yataklardan sabahın köründe uykumuzu almış vaziyette kalkar, idmana giderdik. Gün boyu kayak, gece alemler... Sözümona, böyle yetişiyor milli sporcular.. Antrenörlere de kızma, onlar ne yapsın, çoğumuzun babası nüfuzlu.. 

Biz böyleyken, bir de yurdumuzun çeşitli dağlık yörelerinden gelen, sporcu çocuklar olurdu aramızda. Genelde fakir ailelerden gelen fakat sporda yetenekli bulunup devlet bursuyla özel yetiştirilen bu ufacık çocuklar, her kış müsabakalarda biz Bursa ve İstanbullu "zengin bebelerini" ezer geçerlerdi. Buna hiç yerinmedim, aksine gizliden gizliye hep onlar kazansın istedim ve onlar kazandıkça hep mutlu oldum, çünkü onlar bu motivasyonu bizimkilerden daha iyi kullanıyor ve çok daha güzel bir şeylere dönüştürüyordu.. Biz senede bir yapılan milli müsabakaların dışında, aramızda Vakkorama yarışları falan düzenliyor, körler sağırlar birbirini ağırlar, herkese birer madalya, geçinip gidiyorduk zaten... Fakat bu çocuklar bazen ülkemizi yurtdışı müsabakalarda temsil ediyordu ve onlar için bu çok büyük bir deneyim ve ileriki hayatları için de çok önemli bir yatırımdı elbette. 

Bu çocuklardan birini asla unutamıyorum: Erdal.

Erdal Erzurum'luydu ve o kış ekibiyle birlikte DSİ'de benim de içinde bulunduğum kayak takımının kampına denk gelmişlerdi. Sabah takımlar birbirinden ayrı olduğu için, kahvaltıdan akşam yemeğine dek görmezdik onları. Benzer saatlerde benzer pistlerde olurduk ama dikkat bile etmezdik, antrenörler bize bir tek pistte laf geçirebilirlerdi ve çok sıkıydılar. Gece ne kadar Frankeştayn da olsak, gündüz pistte insan gibi davranmamız gerekiyordu ve davrandırtırlardı. Ne babanın nüfuzu derlerdi, ne kara gözün kaşın, sporcuydun pistte, küfür de yerdin beceremeyince, hatta hocanın dediğinden çıkarsan kayak butonu kıçına bacağına nerene denk gelirse.. Tam bir "eti senin kemiği benim" durumları.. Hatta bazı hocaların kendilerine göre ceza türleri olurdu; bir önceki gece ot kokusu aldılarsa, ertesi gün hiçbirimizin kaymak istemediği dik ve buz gibi rüzgarlı pistlere çıkartırlardı. Sözsüz bir cezaydı bu, veren de alan da nedenini bilirdi. Sorgulanmazdı. 

Erdal ve ekibi bizden uzak dururdu durmasına ama bir gece iş değişti. Ne oldu bilmiyorum Erdal bizle çıktı, gruptaki zengin p.çi oğlanlardan birinin oyununa gelip (ve tabii ısmarlama alkole hangi 15 yaş çocuğu hayır diyebilir) oldukça fazla içti, alışkın olmadığı için kendini kaybetti, gece kampa girerken antrenörlerden birine yakalandı ve ertesi sabah erkenden tasını tarağını toplayıp kamptan atıldı. Erzurum'a nasıl döndürüldü ne yaptı bilmiyorum ama kayakta milli olma hayali o gün orada bitti o çocuk için. Ve bizim ekip bunu hiç umursamadı bile.. Kendi suçu, biz zorla mı içirdik, içemeyecekse gelmeseydi dediler, geçtiler.

Belki onun da suçu vardı doğru. Bence ona onca birayı ısmarlayan babadan yana kodaman çocuğun daha büyük suçu vardı. Ama en büyük suç bence toplumun sosyo-ekonomik anlamda bu denli birbirinden uçurumlu olduğu bu aşağılık, pis sistemdeydi. O yaşımda bunu bir ben mi gördüm, onca antrenör, onca yetişkin bunu neden görmedi, gördüyse sesini çıkartmadı bilmiyorum ve buna bugün bile öfke duyuyorum. O ekiple birkaç sene daha gittim geldim o kamplara, iş daha da çığrından çıktı ve sonunda bir antrenör hepimizi çok geçerli bir mazeretle kovdu ve bence çok ama çok iyi etti.. Kayak "kariyeri" sona eren bizim zengin çocuklar buna omuz silkip geçtiler. Hiçbirimiz doğrudan etkilenmedik. Yeni bir ekip kuruldu, yeni milliler seçildi, her şey olduğu gibi devam etti. O çocuklar arasında bugün Türkiye'nin büyük firmalarının CEO'ları, üst düzey yöneticileri, iyi bir müzisyen, birkaç oyuncu falan var, hepsinin tuzu gördüğüm kadarıyla gayet kuru. İki üç tanesi dışında hiçbiriyle görüşmedim, görüşmüyorum, görüşmem...

Peki Erdal ne oldu? Bilmiyorum...... Bilmeye korktum yıllarca. Olan bitende benim direkt suçum olmasa da (o gece şans eseri o ekip içinde yer almamış, otelde kalmış ve Erdal'la çıkıp içmemiş de olsam) yine de üzerimde bir suçluluk duygusu kaldı nedense, adaletsizlik hissettiğim için, öyle insanlarla birlikte bir "ekip" olarak anıldığım için..  O nedenle, bir kaç sene sonra ekip olarak "kovulduğumuzda" içten içe bir "oh" çektim, "oh" dedim, "adalet yerini buldu......"

Erdal'ın soyadını öğrenmeye bile tenezzül etmediğim için, onu bulma şansım yok. Belki bir yerde başarılı, mutludur. Belki de değildir. Belki antrenör haklıdır, eğer sporcu olmak istiyorsa her yönüyle dikkatli olacaktı, sağa sola kanmayacaktı, bu tamamen kendi hatasıydı... Bunu defalarca duyduğum halde nedense kabul edemiyorum. 15 yaşında bir çocuk için sınırlar bu kadar sert olmamalıydı bence...

30 sene öncede kalan olaylar. Umarım Erdal için bu olanlar daha "hayırlı" bir şeylere vesile olmuştur, mutludur, başarılıdır.... Umut ediyorum.. Pandora'nın Kutusu bir defa açıldıysa, elimizde bir tek bu "umut" kalıyor işte....

Bugün çocuklarımla ve eşimle neşe içinde kayarken, aklıma geldi ve umarım o da çocuklarıyla böyle neşe içinde kayıyordur diye düşündüm.. Umarım.

31 Aralık 2024 Salı

Aralık: 2024 biterken..

Yılın son ayı, benim için oldukça olağan, durağan ve yavaş geçti ve buraya geçen yılların Aralık aylarında olup bitenlerden farklı olarak yazabileceğim hiçbir şey bulamadım! Her sene olduğu gibi, yine Noel cıvıltısıyla geçirdik Aralık'ı. Tamamen aynı şeyleri yaptık; çam ağacımızı aldık, süsledik, haftasonları noel pazarlarına gidip sıcak şaraplar içtik, noel takvimlerimizi her sabah birlikte açtık, mumlarımızı kendimiz yaptık ve her Pazar tek tek yaktık, 24'ünde de Noeli aynı şekilde, hatta her senekiyle aynı yemeği yiyerek kutladık. 

Yeni olan; ben ilk defa "rutin"i "hoşnutsuzluk"la özdeşleştirmedim bu sene; aksine bu rutin için minnettarım..! Her şeyin "rutin ve beklenilir" oluşuna, sakinliğe, yavaşlığa, biraz içe dönüklüğe; kısacası kış mevsiminin durgun huzuruna minnettarım; hepsi için Allah'a hamd olsun.. Resmen yaşlanıyorum blog :))) Rutinleri sever hale geldiysem..

yaşlı ben ;)) 
var daha var... (kırmızı sağolsun!)

Yılın şu son günlerinde geriye dönüp bakarsam; aslında 2024 benim için hiç kolay bir yıl olmadı. Bu sene içinde iki defa ambulans, 2 defa polis ve 1 defa da itfaiye geldi evimize. Sonbahar ve kış boyu neredeyse her hafta ateşli hastalıklar, ameliyat riski, sonra 29 Şubat tükenişim ve kendimi kliniğe kaldırmam, bir ay tedavi görmem, baharda yine kol kırığı, sonra benim geçirdiğim ufak ama korkutucu bir ameliyat, sonra yazın sonunda ardarda yitirdiğimiz Monster ve Tessi.. Az değildi evet.... Ama ben yine de 2024'ü şükranla anıyorum çünkü bu seneki kadar bana "ders veren" bir sene sanırım hiç yaşamamıştım.. 

Yıllardır her ay, günlük yaşamımdan kalan tortuyu ay sonunda buraya özetliyorum. Bunu yapmayı ve geriye dönüp yaşadıklarımı okumayı, "aaa neye üzülmüşüm, halbuki nasıl sonuçlanmış" diye şaşırmayı, bazen de "aferin bana ya, nasıl da çözmüşüm bu sorunu" diye gururlanmayı seviyorum.. Çünkü her balık gibi ben de balık hafızalıyım :)) Yazmazsam unutuyor, hiç yaşamadığımı sanıyorum! Bunun için yazıyorum işte; yaşadığımı kendime kanıtlamak için... Yaşam olaylarına verdiğim tepkileri geri dönüp okuduğumda da; kendimi anlamak, tanımak, öğrenmek ve belki de sevebilmek için... Ve görüyorum ki; 2024 beni olgunlaştırdı, bir tık daha büyüttü, bir virgül daha hikayenin içine aldı, bir nefes daha yaşama ait hissettirdi.. 

bu kağıt kayıkları yapıp, boyayıp, üzerlerine dileklerimizi yazıp, 
31 Aralık gecesi mahallede 
yürüyüş yapıp, nehre salıyoruz..
Öyle bir adet yok, biz uydurduk.. :)

Özetle; bu sene çok zorlandım ama çok şey de öğrendim! 2024'e şunlar için özellikle teşekkür ediyorum:

1. Kimsenin (ben de dahil tabii başkaları için) vazgeçilemez olmadığını iyice öğrendim, şükür. Bu yeni bilgi, tabii hayatımdaki insanları farklı değerlendirmeme de neden oldu. Sosyal hayatımda "Az Çoktur" kuralını tam anlamıyla uyguladığım ve tuhaf şekilde, hayatımdaki insan sayısı azaldıkça, "daha az yalnız hissetmeye" başladığım bir yıl oldu 2024! Yılın özellikle ilk 3 ayı dehşet bir yalnızlık duygusuna kapılmıştım, çok zordu benim için.. Oysa şimdi bakıyorum da beni gerçekten seven, bana önem veren, ben bıraktığımda beni bırakmayan insanlarım varmış benim. Üç ya da beş kişiciklermiş ama yeterli ve dünyaya bedellermiş!

2. Ben çok sevgi dolu, merhametli biri olduğumu zaten biliyordum. Fakat bu sevgiyi kendime DE gösterebilmeyi bu sene öğrendim. Daha doğrusu, hâlâ tam öğrenemedim ama deniyorum. Özellikle şefkât konusunda kendimi zorluyorum çünkü aşırı merhametli ve sevgi dolu biri olarak bilinen ben, şefkât ve özellikle öz şefkât konusunda "sıfır otur" muşum... Nasıl olur bu? derken fark ettim kiiii: Meğerse şefkât nedir bilmiyormuşum ben.....! Merhameti şefkât sanıyormuşum. Neyse öğreniyoruz işte. Bebek adımlarıyla olsa da..

balmumuyla mum yapıyoruz :)

3. Ben bu sene, insanın herşeyin altından tek başına kalkan güçlü ve yalnız bir varlık değil, işleri paylaşan, sorumluluğunu dağıtan, sosyal bir varlık olduğunu öğrendim. Yardım istemezsem ve her şeyi tek başıma yaparsam, sonunda tükeneceğimi öğrendim. Ve tükendiğimde bile bile bir "nasılsın" demeyen insanları da hayatımda tutmaya gerek olmadığını, çünkü zaten olmadıklarını öğrendim. Onları sessizce hayatımdan çıkarmanın, geride kalan gerçek insanlarımla yola devam etmenin, bana çok çok çok iyi geldiğini de öğrendim ;)

Daha da birçok şey öğrendim ama onlar şimdilik bana kalsın, biraz daha olgunlaşsın, nasılsa yazıya damıtırım ben onları zamanla ;) 

2024'ü "uçarak" bitirdim!

Meraklısına. Yılın ilk postu 112 maddelik Mojo Listemi hatırlayan var mı? :))) onu da demin güncelledim, merak edersen bakarsın neleri yapabilmişim neleri yapamamışım :))) Uçmak listede yoktu ama, son dakika sürprizi oldu.. Bak şu 2024'e?!

Yazıyı ve yılı bitirirken, herkese kalbinin aynası bir yıl diliyorum.... Güzel dileklerimiz gerçek olsun, Hak ve etik yolunda yürüyelim, sağlıklı ve huzurlu olalım, bizi gerçekten seven ve sevdiğimiz insanlarla yakın duralım. Gerisini bi'şekilde hallederiz ;)) Mutlu yıllar!

Dipnot. Yılbaşı kartlarınız bugün elinize geçmiş olmalı. Geçmediyse, lütfen haber salınız :)

26 Aralık 2024 Perşembe

2024 Okumalarım ve Enn'ler Listesi :)

Geçen sene yapmıştım (Bakınız burada), yine yapayım istedim. 

Bu sene de geçen senelerdeki gibi güzel okudum; üstelik hedeflediğim 100 kitabın üstüne çıkabildim. Aferin bana; başım göğe erdi mi, erdi. :)) Ailesi, işi ve şanslıysa senede bir hafta çıkabildiği seyahatleri dışındaki tek hobisi okumak ve yazmak olan biri için, hayattaki "başarı"nın anlamı da böyle bir şey işte: hedeflediği kitap sayısına ulaşabilmek.. :))

alıntıdır.

Ama bu sene bir itirafım var: bu seneki 104 kitabın 15 tanesini aslında okumadım, dinledim! Çünkü ev işi ya da spor yaparken kitap dinlemeyi çok ama çok sevdim! Yine bir 20 tanesini de yarı dinledim, yarı okudum, çünkü kaldığım yerden dinlemek, sonra kaldığım yerden okumak hoşuma gitti... Bu durumda bilmem 104 kitap "okudum" demek doğru olur mu ki? Ama bak geri kalan en az 80 kitap tamamen "okundu" vallahi, o kadar da değil! 

Tabii bunların da sadece 25 tanesi "elle tutuldu", geri kalan 55 kitap elektronik okundu. Eskiden - mesela iki sene önce - sorsan "aaaa sayılmaz o, aynı zevki vermez ki" derdim, ama son iki senedir minimalizmin bir çok alanına vakıf olmaya çalıştığım için, kitap "biriktirme" huyumdan da vazgeçtim ve hakikaten hiç eksikliğini hissetmiyorum diyebilirim. Artık sadece elektronik okuyup da "aaa bu kitap mutlaka saklanmalı" dediğim kitapları satın alıp evdeki kitaplığa ekliyorum. Onlar da senede 10 kitabı geçmiyor.. Diğerlerini goodreads'e kısa kısa notlar düşerek, elektronik ortamda ve kalbimde :P saklıyorum. 

İtiraflarım bunlardı, bitti :)) Gelelim 2024'ün Enn'lerine:

Enn sevdiğim okuma mekanımda, 
2025’in en sevilen kitabı

Enn çok okunan yazarlar: Murathan Mungan (10), Tezer Özlü (6), Alejandro Zambra (4) ve Sait Faik (4).

Enn çok sevilen kitaplar: Tara Branch (Radical Acceptance), Ahmet Hamdi Tanpınar (Mahur Beste), Kafka (Babaya Mektup) ve Zambra (Soru Kitapçığı - yazılma tarzı nedeniyle).

Enn uzun sürede okunan kitap: Mesnevi'den her güne bir hikmet (1 Ocak-31 Aralık 2024 Arası, olması gerektiği gibi, tam 365 günde okundu) ve Masal Terapi (Judith Malika Liberman) Kasım ve Aralık ayı boyunca her sabah bir masal dinledim (Geveze ile) ve ödevlerini yapmaya çalıştım.

Enn kafayı taktığım alan: Ece Ayhan'ı anlamaya çalışmak. 20'li yaşlarımda tanıştığım Ayhan'ı hiç anlamadığımı düşündüğüm için, bir de 40'larımda denedim. I-ıh hâlâ hazır değilim. Kısmetse bir de 60'larımda denerim artık.. 

Enn platonik takıldığım yazar: Babaya Mektup'tan bu yana Kafka aşkım alevlendi.... Usta sen ne yaptın ya, herşeyini dökmüşsün..... Çırılçıplaksın usta! (Ve Şahanesin...)

Enn "keşke ben böyle yazabilsem.." dedirten yazar: Bu sene de hâlâ ve inatla Mine Söğüt (Şahbaz'ın karanlığına ba-yıl-dım.)

alıntıdır. ve bayılınmıştır.

Enn yüksek beklentiler ve hayal kırıklığı: Murakami - Tuhaf Kitaplık. Kitabı bitirdim, hâlâ "yok bu kadar basit olamaz, kesin bir alt metin var ve ben anlayamadım" diyorum. Eleştirileri okudum, neredeyse herkes aynı durumda.. Çocuk kitabı desen değil, büyüklere masal?! Sadece içindeki çizimleri sevdim, gerisi büyük hayal kırıklığı. Zaten bu Murakami'yi ya çok seviyorum, ya hiç; ortası yok.

Enn şaşırtıcı keşif: Yılın ilk 3-4 ayında, özellikle gece 3 sularında beni uykumdan uyandıran yoğun korku ve endişe krizlerime en iyi gelen şeyin, "çerezlik tür" denen sesli kitaplar olduğunu fark ettiğimden beri kabus dolu gecelerim bitti! Ferhan Şensoy özellikle çok iyi geldi bana. En yoğun anksiyete dönemlerinde bile, onun sözcük oyunlarına ve absürd anı-hikayelerine kapılıp bir saat içinde yeniden uykuya dalıverdim - sizin telefonlarda da var mı bilmem, benimki "hareketsiz kaldığımı" algılıyor ve kitabı durduruyor! Şahane bir özellik bu, bu sayede en fazla 1 saatlik kısmı geri alıp, ertesi gece baştan dinliyorum.. Nadiren de algılamıyor tabii o zaman aaa kitap bitmiş, sar en baştan geriye :)))) Sonra daha da akıllandım, kabus gecelerinde normalde okumayacağım türdeki kişisel gelişimdir, anıdır, masaldır türünde kitapları dinlemeye başladım. Uyusam da geriye almıyorum bunları. "Dinlediğim kitaplar"a da eklemedim bunları tabii, çünkü aslında dinlemiyorum ki, "birlikte uyuduğum kitaplar" onlar :)) One-night stand. Öyle böyle sanırım bu 104'e ek bir 15-20 de kitapla one-night stand ilişkisi yaşadım..

Bir de Bonus: Enn uyuz olduğum okur tipi: 

:)))) Yemin ederim var böyle renge göre dizen!
Nedeeeen?

İşte 2024 de böyle geçmiş. Siz neler okudunuz, sizin ennleriniz neler? Ha bir de Goodreads çok güzel, gelsenize ;) 

2025'te de 100 kitap için hodri meydan o zaman :) Hepimize keyifli okumalar!

..

Meraklısına: 2024 Tam okuma listem.

  • Mine Söğüt - Şahbaz’ın Harikulâde Yılı, 1979 - 01.01.24
  • Mine Söğüt - Adalet Cimcoz / Bir yaşamöyküsü denemesi - 02.01.24
  • Alejandro Zambra - Belgelerim - 05.01.24
  • Edgar Allan Poe - Morgue Sokağı Cinayeti - 06.01.24
  • Tezer Özlü - Çocukluğun Soğuk Geceleri - 07.01.24
  • Tezer Özlü - Kalanlar - 07.01.24
  • Tezer Özlü - Yeryüzüne dayanabilmek için - 09.01.24
  • Tezer Özlü - Yaşamın ucuna yolculuk - 13.01.24
  • Tezer Özlü - Zaman dışı yaşam - 14.01.24
  • Tezer Özlü - Her şeyin sonundayım, T.Ö. Ferit Edgü mektupları - 18.01.24
  • Dostoyevski - Suç ve Ceza - 21.01.24 (tekrar okuma)
  • Dostoyevski - İnsancıklar - 25.01.24
  • Alejandro Zambra - Serbest Kürsü - 5.2.24
  • Alejandro Zambra - Soru Kitapçığı 7.2.24
  • Alejandro Zambra - Şilili Şair 12.2.24
  • Yılmaz Şener - Pessoa: Kalp düşünebilseydi atmaktan vazgeçerdi - 14.2.24
  • Lev Tolstoy - İnsan ne ile yaşar - 16.2.24 (tekrar okuma)
  • Cesare Pavese - Yalnız kadınlar arasında - 17.2.24
  • Frederic Gros - Yürümenin Felsefesi - 22.2.24
  • Murathan Mungan - Kırk Oda - 23.2.24 (Tekrar okuma)
  • Murathan Mungan - Üç Aynalı Kırk Oda - 25.2.24 (tekrar okuma)
  • Murathan Mungan - Yedi Kapılı Kırk Oda - 4.3.24
  • Murathan Mungan - Dokuz Anahtarlı Kırk Oda - 7.3.24
  • Murathan Mungan - Paranın Cinleri - 8.3.24
  • Mark Manson - The subtle art of not giving a f*uck (tekrar okuma) - 15.3.24
  • Fernando Pessoa - Anarşist Banker (sesli kitap) - 23.3.24
  • Barış Bıçakçı - Sinek Isırıklarının Müellifi - 24.3.24
  • Barış Bıçakçı - Baharda yine geliriz - 25.3.24
  • Barış Bıçakçı - Veciz Sözler - 26.3.24
  • Gogol - Palto - 27.3.24 (tekrar okuma)
  • JP Delaney - The perfect wife - 30.3.24
  • Barış Bıçakçı - Bir süre yere paralel gittikten sonra - 2.4.24
  • Hikmet Hükümenoğlu - Harika bir hayat 8.4.24
  • Behçet Çelik, Ayhan Geçgin, Barış Bıçakçı - Kurbağalara İnanıyorum: Edebiyat üzerine yazışmalar - 18.4.24
  • Behçet Çelik - Herkes kadar - 20.4.24
  • Barış Bıçakçı - Bizim büyük çaresizliğimiz - 22.4.24
  • Platon - Sokrates'in Savunması - 24.4.24
  • Cengiz Aytmatov - Cemile - 28.4.24
  • Cengiz Aytmatov - İlk öğretmenim - 29.4.24
  • Viktor Frankl - İnsanın anlam arayışı - 20.5.24 (mükerrer okuma)
  • Murathan Mungan - Şairin Romanı - 23.5.24
  • Nermin Yıldırım - Bavula sığmayan - 25.5.24
  • Nikolai Gogol - Toplu hikayeler - 30.5.24
  • Ercan Kesal - Peri Gazozu - 2.6.24
  • Walter Tevis - Alaycı Kuş - 5.6.24
  • Sait Faik Abasıyanık - Havuz başı - 11.6.24
  • Sait Faik Abasıyanık - Kayıp Aranıyor - 19.6.24
  • Sait Faik Abasıyanık - Havada Bulut - 21.6.24
  • Sait Faik Abasıyanık - Sarnıç - 30.6.24
  • Paulo Coelho - Mektub - 7.7.24 (Tekrar okuma)
  • Margaret Atwood - Negotiating with the dead - 9.7.24
  • Terrill G. Hayes (editor) - The Journey of the Soul: Life, Death,and Immortality - 11.7.24
  • Kerem Kına - Stefan Zweig Biyografisi - 17.7.24
  • Stefan Zweig - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu & Bir Kadının Hayatından 24 Saat - 18.7.24
  • Betül Şükür - Nilgün Marmara Biyografisi - 21.7.24
  • Stefan Zweig - Yakıcı Sır - 23.7.24
  • Murathan Mungan - Çador - 29.7.24
  • Tara Branch - Radical Acceptance - 31.7.24
  • Franz Kafka - Babaya Mektup - 20.9.24 (tekrar okuma)
  • Arthur Schopenhauer - Hayatın Anlamı - 23.9.24 (tekrar okuma)
  • Wilhelm Schmid - Sakin olmak: Yaşlanırken Kazandıklarımız - 26.9.24
  • Ferhan Şensoy - Falınızda Rönesans Var - 28.9.24
  • Eric Emmanuel Schmitt - Bayan Ming’in hiç olmayan on çocuğu - 29.9.24
  • Cahit Zarifoğlu Biyografisi - Seda Eroğlu - 3.10.24
  • Mahur Beste - Ahmet Hamdi Tanpınar - 10.10.24
  • Bertolt Brecht Biyografisi - Özlem Esmergül - 12.10.24
  • Sinek sarayı - Mine G. Kırıkkanat - 16.10.24
  • 35 Sonnets - Fernando Pessoa - 17.10.24
  • Lal Masallar - Murathan Mungan - 20.10.24
  • Yaz Geçer - Murathan Mungan - 25.10.24 (Mükerrer okuma)
  • Şeytan ve Genç Kadın - Paulo Coelho - 3.11.24
  • Kendiyle dost olmak - Wilhelm Schmid - 5.11.24
  • Kendime Düşünceler - Marcus Aurelius - 8.11.24
  • Amok Koşucusu - Stefan Zweig - 11.11.24 (tekrar okuma)
  • Sir Arthur Conan Doyle - Kabus Odası (sesli kitap)- 11.11.24
  • Sir Arthur Conan Doyle - Lady Sannox Vakası (sesli kitap) - 11.11.24
  • Sir Arthur Conan Doyle - Kara Şato’nun Kontu (sesli kitap) - 11.11.24
  • Oscar Wilde - A Selfish Giant (sesli kitap) - 11.11.24
  • Edgar Allan Poe - Kara Kedi (sesli kitap)- 11.11.24
  • Murathan Mungan - Kibrit Çöpleri - 15.11.24
  • Sadık Hidayet - Kör Baykuş (sesli kitap) - 16.11.24
  • Julian Barnes - Bir Son Duygusu (sesli kitap) 17.11.24
  • Ece Ayhan - Sivil Denemeler Kara - 19.11.24
  • Ece Ayhan - Şiirimiz mor külhanidir abiler- 19.11.24 (Tekrar Okuma)
  • Oscar Wilde - A Florentine Tragedy - 20.11.24
  • Gabor Mate - When the body says no - 22.11.24
  • Ece Ayhan - Adım Ece Ayhan Çağlar - 23.11.24
  • Arthur Conan Doyle - Gizli kalmış hikayeleri (sesli kitap) - 25.11.24
  • Ferhan Şensoy - Denememeler - 26.11.24
  • Haruki Murakami - The Strange Library - 27.11.24
  • Erich Fromm - To have or to be - 29.11.24
  • İmam Gazali - Ey Oğul - 30.11.24
  • Franz Kafka - The unhappiness of being a single man - 1.12.24
  • Ece Ayhan - Aynalı Denemeler - 2.12.24
  • Wilhelm Schmid - Mutsuz olmak: Bir yüreklendirme - 3.12.24
  • Haruki Murakami - Birinci Tekil Şahıs - 6.12.24
  • Orhan Veli Kanık - Garip - 7.12.24
  • Orhan Veli Kanık - Öyküler - 7.12.24
  • Dino Buzzati - Yaşlı ormanın gizemi - 8.12.24
  • Ece Ayhan - Bir Şiirin Bakır Çağı - 12.12.24
  • Sylvia Plath - Mary Ventura and the ninth kingdom: a story. 14.12.24
  • Sabahattin Ali - Tüm Eserleri: Öyküler - 19.12.24
  • Haruki Murakami - Pinball 1973 - 22.12.24
  • Sadık Hidayet - Hayyam'ın Teraneleri - 23.12.24
  • Judith Malika Liberman - Masal terapi 1.11.24 - 26.12.24 arası :)
  • Mesnevi'den her güne bir hikmet - 1.1.24 - 31.12.24 arası :)

17 Aralık 2024 Salı

Ennn.. Bloglar ;) - Mim Daveti

Bu sıra bloglar çok canlı! Uzun zamandır yazmayanlar yazıyor, yıllardır yazmayanlar geri dönüyor, düzenli yazanlar daha sık yazıyor.. Bu canlılıktan ötürü ben çok mutluyum çünkü sayenizde işten ya da ev ahalisinden fırsat bulduğum her an ya kitap ya blog okuyan ben de blog feed'i her açtığımda yeni yeni sürprizlerle karşılaşıyor, büyük bir açlıkla atlıyorum yazılanlara.. Kendi çapımda, hem çok severek okuduğum bloglara teşekkür etmek, hem de yeni blogları keşfetmemizi sağlamak için bir mim hazırladım. Eski günlerdeki gibi :) İsteyen katılsın haydi!

Ufak bir öneri: Blog sayfanızda "takip ettiğim bloglar"ı açarsanız, tek tek gitmek çok kolay oluyor ve çok daha kısa sürüyor :) Sanırım 15 dakikamı aldı bu yazı.. Yoksa durum şuna dönmesin:

:)))



Enn sık "ya bu benim düşüncelerimi yazıyor" ya da "aynen ya işte aynen!" dediğim, empati-kardeşim blog: http://guzelliklerdefteri.blogspot.com/

Enn sevdiğim ama ortadan yokolan, özlediğim ve geri dönsün istediğim blog: http://gecmisbaharmimozasi.blogspot.com ve http://oytunlahayat.blogspot.com/ ve https://haruncagan.blogspot.com/ ve http://kaplandiary.blogspot.com (torun büyüdü artık yahu!) ve http://kirmiziruh.blogspot.com/

Enn sevdiğim ama sık yazmayan "tembelişko, totosunu kaldırsın daha sık yazsın" dediğim blog: https://e-zat.blogspot.com/  ve https://kalem-n.blogspot.com ve http://crowsday.blogspot.com/ ve http://elisabethvogler.blogspot.com/ ve http://mavikalemdekiler.blogspot.com/ (ama mazereti vardı, yeni kitabı çıktı!)

Enn sevdiğim ve haddinden fazla yorum yaptığım (hatta bu kadar sık yorum yapma, ayıp oluyor diye düşündüğüm) blog: http://kumvekaktus.blogspot.com/ 

Enn her gün beş vakit yazsa okurum, döner bi'daha okurum dediğim blog: https://aysarayi.com 

Enn her yazısını okuduğum, düşündüğüm ama neredeyse hiç yorum yapmadığım, çünkü yazıyı yorumla "kirletmek" istemediğim blog: https://amaveucnokta.com/ ve http://sibiryaberberi.blogspot.com/ ve http://halilgokhan.blogspot.com/ ve https://omerwsenel.blogspot.com/ 

Enn iyi ki yeniden bulduk birbirimizi dediğim, ilkokuldan lisesona okul arkadaşım, ne yazsa döne döne okuyacağım, kendisinden çok şey öğrendiğim, fazla sık yazmayan, dolu dolu bir insan olan sevgili arkadaşım: http://cercop.blogspot.com/

Enn baba hikayeyi yazmakta olan ve enn "baba" blog: Çünkü babam :)) http://ahasimus.blogspot.com/

Enn sakin ve huzurlu yazan, ihtiyacım olduğunda rastgele okuyunca bana huzur veren blog: http://ucunkuslar.blogspot.com/ ve

Enn tatlıŞ ayrıntıları gören, gösteren, yaşamı sevdiren, pozitif hisler veren blog: http://herguneucguzelsey.blogspot.com/ ve http://dadadanyazilar.blogspot.com/ ve http://gununtortusu.blogspot.com/ (hihihi, olsun o kadar reklam).


Enn eleştirel ama haklı olan, en cesur eleştirmen blog: http://evdeyazar.blogspot.com/


Enn çok güldüren blog: https://sonraayarlariz.blogspot.com/ 

Enn ağzı bozuk ama kafası çok düzgün, kısa ve öz yazılarda bir numara beş yıldız blog: https://sahip.wordpress.com/

Enn tam ihtiyacım olan bilginin linkine ulaştıran, verdiği bilgilerle beni çok eğiten, geliştiren blog: http://enisdiker.blogspot.com/ ve https://mumdangemiler.wordpress.com

Enn çok yeni bilgi ve güncel haberi öğrendiğim blog: http://eskiusul.blogspot.com/ ve https://tuhafzamanlar.com

Enn çok yönlü, her daldan keyifli ayrıntılar içeren blog: https://yuregiminiklimi.blogspot.com ve https://mehtapalb.blogspot.com/ ve http://bilgeveannesi.blogspot.com/

Tasarımını ve/ya içeriğini Enn orjinal bulduğum blog: https://labirentveatlas.blogspot.com/ ve http://derinhakikatler.blogspot.com/


Enn güzel fotoğrafları çeken blog: http://kiremithanem.blogspot.com/

Enn güzel şarkıları ekleyen blog: http://sezerozsen.blogspot.com/ ve https://radyoz.info/

Okuma / İzleme Listemi Ennn çok etkileyen blog: http://leylakdali.blogspot.com/ 

Enn hamarat, eline becerikli, zevkli, yaşama karşı özenli bulduğum blog: http://www.hobicigeldihanim.com/ ve http://1661hayat.blogspot.com/ ve http://pelinpembesi-buket.blogspot.com/

Enn güzel yaşayan, insanı güzel yaşamaya özendiren blog: http://laparagas.blogspot.com/ 

Enn 2025'te mutlu olsun, huzurunu ve açık denizini bulsun, biz de onun adına sevinelim istediğim blog: https://kiyilarmutedil.blogspot.com/

Enn uyuz olduğum, şöyle temiz bir osmanlı tokadı atasım gelen blog: hahaha tamam adını söyleme ama var mı yok mu onu yaz yeter, benim var elbette ;))) 

Hah bir de özel kategori: Ennn tam bulmuşken yine ortadan kaybolup bir süre kendini aratan, bulunca yine sevindiren ve daha bu yazıyı yollayamadan yine kapanmış olacağından korktuğum :)) blog:  http://53197.blogspot.com/ ve http://mevsimsizsoguklar.blogspot.com/

Ve finaldeeee; şu ahir dünyada bir güncük bir araya gelip karşılıklı sohbet edeyim hatta bir çayını içeyim inşallaaaah diye düşündüğüm blog: http://kurmacabiyografiler.blogspot.com/ (iki defa planlayıp beceremedik de..)



Tüm blogdaşlarıma sevgilerimle :) İyi ki varsınız cümleten!

Hamiş. Yılbaşı kartlarına dair fikri bana Pelinpembesi verdi, yılbaşı "kartlaşmamıza" katılmak isteyen herkes bir numara seçsin lütfen. (Örneğin üst soldan 2. kart gibi). Seçtiğiniz kartı size özel doldurup, whatsapp ya da emailinize yollamak istiyorum :) Email ya da whatsapp bırakmak isterseniz lütfen yeni bir yorum yazın, o yorumu tabii ki yayınlamayacağım.. Buyrunuz:


5 Aralık 2024 Perşembe

Aralık Alfabesi :)

Fikir sevgili Tuğba'dan. Onun alfabe yazılarını hep zevkle okuyordum, kaç aydır hasret kaldım.. Bu ay başı haydi ben de uygulayayım diye akıl ettim.. :)

Aralık şıkır şıkır, pırıl pırıl. Noel hazırlıkları başladı. Bu seneki "noel mumlarımız" hem minimalist, hem zen, hem bana hayatta olumlu ve olumsuzun bir arada olmak zorunda oluşunu hatırlatıyor, hem de bence çok tatlı..

Bar masası aldım mutfağa. Üzerine taze çiçekler, mevsim meyveleri koyuyor, her sabah kış çayımı alıyor, bu masanın sokağa bakan yüksek sandalyesine “tünüyor” ve kesintisiz yarım saat boyunca kitabımı okuyorum. Sokaktan geçenlerle gülümseşiyor, tanıdıklarımla el sallaşıyorum. İşte bu tam “ben”im.

Chocoberry Yorkie. M.'in sahip olmayı istediği köpek türü. Bense hayvan sahiplenilecekse barınaktan, en melez ve kısa tüylü olmasına dikkat edilerek :)) sahiplenilmeli diyen tayfadanım. Ne güzel ki, anlaşamıyoruz.

çok sevimli tabii kerata...

Çocuklu hayatın beni bu kadar zorlayacağını bilseydim yine de yapar mıydım çocuk? Bir yerde okumuştum; “insanın çocuğu olmadan gerçekten yetişkin olması mümkün değildir” diyordu bilmiş yazarımız. Buna hiç katılmıyorum diye tepki vermiştim.. Ama bir anlamda da evet, benim için tam da öyle oldu yetişkinliğe geçiş...... Ve burada geçen yetişkin olmak, sanırım olumlu anlamda bir kullanım değil...... Bazen içimdeki çocuğun, çocuğumun doğumu ile öldüğünü düşünüyorum.... Böyle olmamalıydı, hattâ tam tersi olmalıydı sanki?!

Denizi özledim. Denizi. Çok. Özledim. Şulemin sabah fotoğrafları, özlemimi öpüp, geçti! yapıyor ama tam geçmiyor işte.. Denize özlemim bitmiyor.. 

(Seyşellerde) Mavinin kırk tonu..

Ece Ayhan diyor ki: "Hikâye olduğuna bakmayın. Sait Faik'in yazdıkları şiirdir." Evet, öyledir.

FOMO: Fear of missing out yani bir şeyleri kaçırıyor olma korkusu, toplumda ne kadar yaygınlaştı. Onu yapsa aklı öbüründe.. Eskiler doyumsuzluk derlerdi ama bu sanki daha derin, daha sosyal bir korku; herşeye yetişmeliyim, haberim olmalı, kaçırmamalıyım.. Eksik kalmamalıyım, hayatın ortasında olmalıyım, görmeliyim ve elbette, görülmeliyim.. Hmmm. Halbuki kendi küçük evrenimizde, fazla görülmeden ve belki de bizzat ulaşabileceğimizden fazlasını görmeden, daha mutluyuz sanki..?

"Günün Tortusu"na bu ay biraz ara verdim, çünkü son üç senedir her Aralık'ta olduğu gibi "Yılın Tortusu"nu yazıyorum. Konu "tükenmek / tüketmek", ilgini çekerse beklerim. Şu linkte.

Hayat ne tuhaf, vapurlar filan. Ölümüne korktuğum gömülü 30 yaş dişimi "alalım bir ara" diyen yakışıklı doktora "tamam hihihi düşüneceğim" demiş bulunmam meselâ :)) Flört sen ne tatlı, hayatı ne kadar "çekilir kılan" bir şeysin.. (Meraklısına: flört, kapıdan çıktığım an nasıl bittiyse, 30luğu aldırma fikri de aynı hızla bitti tabii.. O kadar da değil hahaha)

I.... Iııııııı.. Yok. Bu alfabeden bu ay I çıkmadı. Ama "çıkmak" demişken; yahu bu vatandaşlar nereye "çıkıyor" böyle? Ya da benden normal bir çocuk "çıkmadı" ayol, çıkmadı..

İnsanın hiçbir şey yapmadan yorulduğu günlerde, dinlenmesi daha zor oluyor.. diyor Behçet Çelik (Herkes Kadar).

Jozi Salma ya da daha bilinen adıyla Geveze, hakikaten ne yapsa kaliteli yapıyor yahu. Seviyoruz. Judith Malike Liberman'ın "Bir Masal İyi Gelir"ini çok güzel seslendirmiş. Her sabah kalkar kalkmaz beş dakikamı buna ayırıyorum ve masalın sonundaki "günün ödevi"ni mutlaka yapmaya çalışıyorum. Çok iyi geliyor. Çok tavsiye ederim!

Kartpostal yolluyoruz değil mi birbirimize? Ben yollayacağım isteyene, yine elişi olacak, yine email ya da whatsappla olacak çünkü posta sistemine artık güvenim sıfır. Ben seviyorum, severek yapıyorum... Acaba bu sene kimler katılacak :)

Led Zeppelin "The Battle of Evermore", kesinlikle bu ay en çok dinlediğimdi..

Murakami'nin "tuhaf kütüphane"sindeki oğlanın "kimsin sen?" sorusuna, kızın verdiği cevap: "ben benim.. o kadar." Aslında bu gerçekten doğru, hepsi bu kadar; dünya bu kadar, sen bu kadar, ben bu kadar.... olabilse gerçek hayatta da keşke.

San Francisco'daki blogdaşlarım için; 8'ine dekmiş, kaçırmayın!

Noel Pazarları.. Bazı akşamlar bir bardak Glühwein, bir ısırık tarçınlı kurabiye, noel süslerinin ışıltısı ve geri planda ilkokul çocuklarının ilahileri ne iyi geliyor.. Biraz da kar yağsa, tam “büyülü zamanlar” olacak..

Foto geçen seneden.. Ne güzel bir geceydi...
Biri kuzeye taşındı, öteki de çok yoğun ve yorgun.. Koptuk.. 
Keşke yine bir arada olsak... Özledim..

Onyedi yıl aradan sonra, geçen aylarda Manu Chao Viva Tu diye şahane bir albüm çıkarttı ya.. Birlikte eskidiğimiz için mi çok sevdim, albüm mü gerçekten iyi; bilmiyorum ve önemsemiyorum..

Ölümünün 12. yılında Turgut Uyar (Ece Ayhan, 1997): "Turgut Uyar'ın çektirdiği tüm fotoğraflar, sanki az önce ağlamış gibidir. Arkadaşlarıyla çektirdiği fotoğraflar da öyledir. Yakışıklılığına aldırmaz, dibine dek mutsuzdur bu dünyada. Temel bakış açısı; karamsar..." 

sahiden doğru sanki :)) 

Perde kapanırken: Sakince ayrıl sahneden, çünkü seni buraya gönderen de çok sakin.. diyor Marcus Aurelius (Kendime Düşünceler)

Rejkjavik Havaalanına aşırı ucuz biletler buldum. Az kaldı alıyordum. 3 günlük bir seyahat olacaktı ve çocuklar okulu kırmak durumunda kalacaklardı ve bu "doğrucu Almanlar" için büyük bir imtihan olacaktı. Bir günlüğüne Blue Lagoon'a, bir günlüğüne auroraları izlemeye "hiçbiryer"in ortasına, bir günlüğüne de aktif volkanlardan birini görmeye gidecek, sonra da geri dönecektik. Bunu "sürpriz hediye" olarak verecektim aileme. Otelleri, hatta kiralayacağımız arabayı bile bulmuştum... Sonra beni kızdırdılar. Ama çok kızdırdılar. Vazgeçtim. Şimdi "aynı paraya üç defa tek başıma Türkiye'ye gider gelirim, bana ne" diye düşünüyorum :))) Asıl olacak olan da şu: hiçbir yere gidemeyeceğim çünkü geçen yıllarda olduğu gibi hep bir "manimiz" çıkacak.... Olsun, en azından hayal kurdum birkaç gün.... Maniniz yoksa, Rejkjavik biletlerine bir bakın derim, aşırı ucuz bu sıra.. 

Sponge Bob Almanya ekibinin Quellendisco'su 2024 boyunca evde ve arabada en çok dinlenen albüm olma özelliğini koruyor. Billy Eilish'in Bad Guy'unu "Im Gefrierraum" olarak söyledikleri şarkı özellikle efsane. Hoş "Tief Im Ozean"da da az göbek atmadığımı itiraf edeyim. Hey gidi zamanın Pink Floyd'cusu C., böyle de düşecektin ha....... 

buyrunuz kulak solucanınız hayırlı olsun.

Şiir pek anladığım bir alan değil. Hele Ece Ayhan hiç anlamadığım bir şair, itiraf edeyim. Fakat bu ay ona bir şans daha verdim; söyleşilerini, şiirlerinden bazılarını, güncelerini okumaya çalışıyorum. Ve itiraf edeyim: %95'ini yine anlamıyorum.... Pof. Sanırım bırakacağım onu anlamaya çalışmayı.. Aynen bamyaya 35 yaşımda bir şans daha verip, yine hiç sevemediğim gibi..... 

Tessi'nin üzerine kardelen soğanları diktim. Biraz geç bir dikim oldu.. Umarım çıkarlar.... Onun bir başka bedene dönüşerek yeniden yaşama - yanımıza - gelmesini öyle istiyorum ki... Monster'ın üzerinde mor glayör, Clara'da ise çiğdemler var... Semo'da zeytin ağacı, ananemle dedem ve eniştemde sardunyalar.. Sevdiklerim asla yok olmuyor, sadece dönüşüyor diye düşünmek, tek teselli bazen.. (Meraklısına: Fridolin hâlâ bizimle ve şimdilik mutlu gibi..)

Unhappiness of being a single man; beni çok şaşırttı. Kafka'yı bir de böyle gör, böyle tanı derim!

Ülkem Okuyor Derneği'ni, Uzmanamatörün şu yazısıyla keşfettim, eğer birilerine doğru düzgün bir yeni yıl "hediyesi" vermek istiyorsan bir tıkla derim.

Vamık Volkan severler için bu: VV; kayıpların yasını tutanlar, kazançları görmekte zorlananlar için Gidenin Ardından'ı yazmıştı.. Çok okunulası bir kitap.. Ortalarındayım, sindire sindire.. İyi geliyor. Onu bana hatırlatan da Sayın hocam Serhat Çıtak'ın şu yazısı oldu.. Keşke zamanında onun doktora öğrencisi olmaya çalışsaydım..... Hey gidi hey. Onun yerine doktorayı bırakıp 2. çocuğu yaptım. Bilmem ki iyi mi yaptım..... 10 senedir aklıma gelmeyen bu soru, şimdi neden geldi peki, tuhaf..

Meraklısına; bonus bırakıyorum :)

Yoga, yavaşlama, yalınlık. Yaşamın altın 3Y kuralı; bu Y'ler bana iyi geliyor.

Zormuş yahu bu alfabe yazılarını yazmak :) Ama çok da keyifliymiş, belki devam ederim.. Ama belki.

28 Kasım 2024 Perşembe

Kasım: ve götürdükleri

Kasım, özellikle de ikinci yarısı, bana hep en karanlık, en karamsar ay gibi gelmiştir.. Aralık noel ve yeniyıl hazırlıklarıyla ışıl ışıl geçer, Ocak ve Şubat'ta genelde kar yağar ve ışıltılı bir beyazlık içinde her şey olduğundan daha aydınlık gözükür, günler yeniden uzamaya başlar, Mart'ta ilk çiğdemler baharı müjdeler, derken işte geçiverdi asık yüzlü kış derim. Ama Kasım; daha kışın başıdır, herşeyin başıdır ve tüm karamsarlığıyla üzerime çöküverir.... 

grinin 40 tonu.

Bu Kasım benden Tessi'yi, uzun adıyla Tesadüf'ümüzü götürdü ama ne götürmek. Her şey çok hızlı oldu bitti ve bu nedenle, alışma payı vermediği için, yıktı geçti. 6 senelik yaşamında bir gün bile hastalanmayan tavşancık, bir hafta içinde önce bir enfeksiyon geçirdi, antibiyotiğe cevap vermedi ve enfeksiyon tüm organlara hızla yayılınca, hiçbir umut olmadığını da anlayınca, veteriner onu uyuttu.... Hepsi bir hafta içinde oldu ve ufacık bir candan geriye, hayatımın orta yerinde kocaman bir boşluk kaldı...

güzelim..

Ev hayvanı olmayan bunu pek anlayamaz.. Aileden biri gibi oluyorlar ve "amaaan bir tavşan / kedi / köpek sonuçta, böyle üzülünür mü canım, dua et işte size de bir şey olabilirdi, şükret, ailen sağlıklı" dendiğinde, kırılıyorsun.. O da ailemdi.. Sonra bir de acını yaşamana engel olmak isteyen "iyi niyetliler" var, "haydi toparlan, haydi insan içine çık, yeter artık hayat devam ediyor"cular. Bir şey de denmiyor bu insanlara, aslında tek duymak istediğin "çok üzüldüm, zaman ver kendine.."yken, ne diyeceksin, hı hı de geç.. Ama içten içe de kırıl, ne bileyim, ne kadar anlayışsız, duygusuz, hattâ sevgisiz insanlar var etrafımda diye düşün.... 

Ben her ölümde, her ayrılışta bir parçamı kaybediyorum; ister insan ister hayvan olsun. Azalıyorum. Issızlaşıyorum. Dünya onsuz, yalnız, soğuk bir yer gibi geliyor bana. Evet belki bu fazla bir tepki ama ne yapabilirim, ben sevdiklerime bağlanmak istiyorum... Benim bağlanmaktan anlayışım da gittiklerinde ya da öldüklerinde, bir süre yas tutmak. Ha evet bazen bu "süre" gerçekten çok uzuyor, bazen acı beni tamamen ele geçiriyor ama ne yapabilirim, ben böyleyim..... Babamın dediği gibi; ben eve aldığım çiçeğe bile bağlanıyorum....

Ama o da bana filiz veriyor, nasıl bağlanmazsın?!

Bunun elbette çocukluğuma dayanan nedenleri var, bunlar üzerinde çalışıyorum ama beni ben yapan yaralar bunlar sonuçta. Açık söyleyeyim, biri gitsin başkası gelsin'ci olmaktan daha iyidir, ben aslında bu huyumla, yani sevdiğimi unutmamamla gurur da duyuyorum.... Çünkü yaşam denen şey aslında sadece şu: sevmek ve hatırlamak.. Gerisi yalan.

Dolayısıyla; evet zor günler geçirdim. Kabuğuma çekildim. Blogları falan okuyamadım kusura bakmayın, yazamadım sizlere. Bu sabah en yakın arkadaşlarımdan biriyle - hani benim bıdı bıdı kendimi ve dert olmayan dertlerimi anlatıp, nasılsın diye sormayı akıl ettiğimde meme kanseri olduğunu söyleyen (!) arkadaşım ile buluştuk. Kahve içtik. Çok iyi çok şükür, tedavisi planlandı ve oldukça olumlu bakıyor önümüzdeki sürece... Onunla olmak bana çok iyi geliyor bu sıra; hem onu neşelendirdiğimi, ona iyi geldiğimi görmek, hem de onun için salondaki artık iyice Oblomov'un Koltuğu'na dönen koltuğumdan kalkıp, dışarıya çıkmak.. Çünkü bana kalsa durumum tam olarak bu:

:)) Tatlı bitirmek istedim.. Şimdi Aralık bu coğrafyada ışıl ışıl, belki içimi de ışıldatır.. Şu kış aylarını eskiden olduğu gibi "sadece bir mevsimdir, güzellikleri de var" gibi algılamayı ne zaman geri kazanacağım sevgili blogcuğum? Tüm bu hastalıklar, ölümler, grilik, üşümek, karanlık ve karamsarlık falan dışında, kışın güzel bir şeylerin de yaşandığını yeniden nasıl göreceğim? Haydi bu kış bir sürü güzellik yapsın da "aslında kış da güzel bir mevsimdir" cümlesini duyun benim ağzımdan..... Hımmm? Olmaz mı? Umut.......

Haydi o zaman top sende sevgili kış mevsimi, hepimize güzellikler yap bu sene...... Amin amin!