Bu yaz bir kitap okudum (ve hayatım değişti hahahaha değil tabii ki ama etkilendim): "Radikal Kabullenme" diye bir kitap. Yazarı Tara Brach. Özünde bir kişisel gelişim kitabı ama milyon tane benzerinden farkı; dillere pelesenk ettiğimiz ve o nedenle anlamını yitirdiğini düşündüğüm "kabullenme" konusuna, budizm öğretisinin bakış açısından yaklaşması.
Kitap, psikanalistimin önerisiydi. Bir defa hızlı, bir defa da yavaş, iki defa üstüste okudum ve beni o kadar etkiledi ki, bir ay boyunca başka kitaba elim gitmedi; okuduklarım içimde tortulansın istedim. Bende ufak bir dönüşüme neden olduğunu düşündüğüm için, sadece goodreads'te yazıp geçmek yerine, bloğa da aktarmak istedim.
Kitabı kendinde birşeyleri yanlış gördüğü için, kısırdöngülerini kıramadığı için, bir türlü olan biteni kabul edip, normalleştiremeyenler için ve en önemlisi de bunlar nedeniyle kendini suçlamayı ya da yetersiz görmeyi huy edinenler için (hatta genelleyip tüm dünyada olan bitenler için sürekli bir suçluluk ya da huzursuzluk duyan "hassas ruhlar" için) öneriyorum.
Kitabın benzerlerinden farkı; Budizm yolunda, Buddha'nın hayat ve öğretilerinden kaynaklanan ve kendinden sonraki birçok tek tanrılı dine de aktarılan, bir tür "hayat bilgeliğinin" uygulamalı örneklerle anlatılması. Mevlana'dan çok fazla alıntı olması da cabası.. Son derece çözüm odaklı ve bu çözümü de kendi içsel süreçlerimizle ve algı / davranış değişimlerimizle bizim ellerimize bırakan, aktif rol üstlenmemizi sağlayan bir bakışının karşısında; aksine, bize daha pasif, kabullenici, daha az kontrol ve onarma dürtüsü içeren, daha sakin bir yaşam önermesi, çözülemeyen ve dolayısıyla çözemediğimiz için kendimizi yetersiz ve suçlu hissettiğimiz alanlarda, sadece özşefkatle değil, affedici ve kabuledici bir bakış açısıyla kendimize ilaç olabilmek.. Danışan örnekleri ve meditasyon önerileri de gerçekten çok güzel..
Kitapta beni düşündüren bir konunun cevabı şuydu meselâ; hayatın bana öğretilmiş olan amacı kendini daha iyi, daha başarılı, daha mutlu birine dönüştürmekti bugüne dek.. Ve ben asla ulaşamadım bu duruma çünkü çıta hep yükseldi ve bir noktada "realist" bir hal olmaktan da çıktı. Annemle olan sorunlarımda hep kendimi suçladım çünkü "o daha iyi bilir"di her zaman, huysuz ve mutsuz olan hep bendim. Bundan hiç kuşkum yoktu ve hep kendime yüklendim, iyi bir evlat olmadığım için, sinirliliğim ve huysuzluğum için, hep "suç" vardı ortada. Ya da kendi anneliğimde "benzer hatalar yapmamak için" aşırı bir özen göstermek, gerekiyorsa kendimden ödün vermek ama "o çocuk mutlu olacak" demek! Nasıl büyük bir yük koymuşum omuzlarıma; birini mutlu etmeye çalışmak, ne kadar sonsuz ve ulaşılamaz bir amaç; hele ki annelik aslında özünde sadece "orada onunla olmak" kadar basit bir kavramken.... Ya da ilk sevgilimi "kırdığım" için, diğerlerinde de hep o ilk aşkı onarmak için uğraşıp durmam.. Geçen Günün Tortusu'nda yazdığım gibi; "Meğer en lâzım olan kendimi, hep başkaları kazansın diye harcamışım.."
Neyse özetle; bu kitap bana iyi geldi ve eğer sen de kendini başkalarının mutluluğu ve iyiliği için uğraşırken ihmal ediyorsan ve o ulaşmaya çalıştığın yer hep daha yükseğe hep daha yükseğe çıkıyorsa ve ulaşamadığın herşey için kendini suçluyorsan yani kısacası kendinden razı değilsen, kendinin en iyi dostu değilsen, oku derim... Oku çünkü bizim gibiler için nokta atışı bir kitap. Tek sorun şu; biraz öfkeni arttırıyor çevrendeki "sevimli" vampirlere karşı :)))
Son bir söz ile bitirelim Carl Rogers'tan: "En tuhaf paradox da şudur; kendimi olduğum gibi kabul etmeye başladıkça, değişmeye de başlamam." ;)