Kum Çocuk'un yazısından çıktım yola, o da buradan okumuş. Özetle; günün cümlesi şu: "Aşkı meşk etmeyenler, maksudlarına kavuşamazlar."
Korkma konumuz aşk değil, o işe girersek çıkamayız :)) Konumuz meşk; yani gayret, sebat, uğraşmak, çalışmak, talim etmek.. Bir kıvılcım (ya da aşk) ile başlayan "kor fikir"in, meşk ile işlenmesi. En tatlı dönemi, belki de "acemiliği" bu işlerin.. Kıvılcım kor, umut ve hayâller taze, insana "her şey mümkün.." hissi veren duygular uçuş uçuş... Turgut Uyar'dan şahane bir alıntı var yazıda: "Halbuki acemilik. Efendimiz acemilik. Bir taş alacaksınız. Yontmaya başlayacaksınız. Şekillenmeye yüz tutmuşken atacaksınız elinizden. Bir başka taş. Bir başka daha. Sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız. Belki başkaları sever, tamamlar. Ama her taşa sarılırken gücünüz, aşkınız, korkunuz yenidir, tazedir. Başaramamak endişesinin zevkiyle çalışacaksınız." (Korkulu Ustalık).
Bu paragraf benim için çok özel, çünkü hayatta bir sürü yarım yamalak taşım var ve bunlara baktıkça bir "sıkıntı" duyuyorum: tamamlanmamışlık, başarısızlık, bunaltı. Oysa üstad haklı; hayat tam olarak bu! Acemilikler.. Yarım kalmalar.. Başarısızlıklar..
Doğru fakat; üstad da tam alışamamış ki şöyle devam etmiş: "Durduğum yerde kalmaktan korkuyorum."
İşte kilit cümle bu: tüm bunların sonunda bir arpa boyu gelişememe riski. Herşeyi boşa çeviren. Hayatı boşa çeviren.. Boş eden. Hiç eden. Anlamsız eden.
*
Bundan beş altı yıl önce, "Denize Bakan Ev"i yazıyordum. Hâlâ en sevdiğim evimdir, artık bomboş ve kapalı bir ev olsa da.. O bloğu bana yazdıran, aslında bir süre de birlikte yazma keyfi yaşadığım bir başka blogtu, çok hoş bir etkileşim ve iletişim vardı aramızda ve iki blog birbirini çok güzel tamamlıyordu, bir süre için.. Sonra o arkadaşla yollarımız ayrıldı, türlü nedenler ama en nihayetinde "meşk"i kaybettiğimiz için. Zor dönemlerdi; corona ve evlere tıkılmamız bir yanda, benim küçük çocuklarla, onun özel hayat sorunlarıyla cebelleşmesi bir yanda.. Zorlandık ve meşk etmedik yeterince. Böyle olunca aşk ya da daha geniş anlamıyla bir işi başlatan o "kıvılcım" da sönüyor tabii.
Günün birinde yeniden yanar mı bilmem, ben kendi adıma sanırım yenildim, inancımı yitirdim. Karşı tarafı bilemem..
O günlerde güzel geribildirimler alıyorduk "bir tenis maçı izler gibiyim" demişti bizi bilen bir dost, keyifli okumalar sunuyorduk. Ben kendimi geliştirdiğimi düşünüyordum yazın dünyamda, onu da girdiği tek düzelikten kurtarmıştı bu uğraş. Şimdi düşünüyorum da, aslında pek de kurtaramamış... Uyar'ın dediği noktada kalmışız ikimiz de. Birlikte de, ayrı da, gelişememişiz. Bu üzücü.
*
Ama dedim ya; aşk (ya da daha geniş anlamıyla: pişmanlıklar) değil bu yazının konusu. Konumuz: meşk, ceht. Yani eğitim, çalışma, çabalama, uğraşma, gayret, emek..
Bir şeyler yapmalı..... Kesinlikle birşeyler yapmalı ama ne? Gidip sahilden, dere yataklarından, yollardan küçük beyaz taşları toplamakla başlamalı, belki de.... En baştan başlamalı..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder