büyük hayâlim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
büyük hayâlim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mayıs 2025 Perşembe

İkide bir - 2

Dün, uzun süren yağışlı bir dönemin ardından açan güneşle, sabahın erkeninde, Milie ile dışarıya fırladık. Fırladık kelimesinin anlamını tam olarak yerine getirircesine, resmen neşe içinde hoplayarak, birbirimize gülerek, şakalaşarak sokağa çıktık. Çıktık ki ne göreyim, karşıdan "O" geliyor... O kim, dersen.. Büyük harfle yazdığım bu üçüncü tekil şahıs, benim "yeni idol"üm.

55 civarı bir kadın, belki de 45tir bilmiyorum, çocuksuz kadınların yaşını pek anlayamıyorum ben. Onlar biz çocuklulardan daha farklı yaşlanıyorlar sanırım :) Daha böyle yavaş yavaş, şaraplaşarak.. Neyse, 45-55 yaş arası, kemikli fakat atletik bir vücuda, hafif yanık bir tene, elâ gözlere ve çok güzel gri uzun saçlara sahip, kolunda ufak bir dövmesi olan, çeşitli doğal taşlardan kolyeler ve bileziklerle donanmış, hafif alternatif tarzlı bir kadın bu.. Üç küçük köpeği var. Bir Jack Russell, bir Mini Aussie, bir de henüz yavru olan sarışın bir Labrador. Kadın genelde iki yetişkin köpekle yürüyor, bazen yanında partneri olduğunu düşündüğüm bir erkek ve yavru Labrador da oluyor. 

Tanışalı 3-4 hafta oldu. Kadını daha taaaa karşıdan gördüğümde, üzerinde bir sakinlik bulutu olduğu fikrine kapılıyorum ve bu bulut yaklaşıyor, yaklaşıyor, tam yanıma geldiğinde sanki beni de içine alıp tuhaf bir sakinlik, zenlik, huzur aurasına katıyor.. İşte buna hayranım......!

*

Beni tanırsan bilirsin; benim enerjim yüksektir, canlıdır, hatta bazen ateş gibidir. Bu diğer insanlara çekici gelir, benden beslenir, genelde yanımdan enerji ve neşeyle ayrılırlar. Bende de bir eksilme olmaz. Fakat kendim gibi yüksek enerjili birine denk geldiğimde, koşarak kaçasım gelir çünkü inanılmaz yorulurum bu insanların yanında. Resmen enerjim çekilir, posam kalır.. Böyle birlikteliklerden sonra, genelde geceleri uyuyamam.. Böyle birliktelikler benim üzerimde 3-4 koyu kahve etkisi yaratır..

Bu nedenle içten içe, yıllardır, çocukluğumdan beri, aradığım, beni çekenler hep "sakin insanlar"dır. Ben onlardan beslenirim, derinleşirim. Gizli gizli hep böyle bir insan olmaya özenirim. Sakin, duru, yavaş, zen.

Bazı zamanlarda, böyle bir insana dönüşmeyi başarıyorum: mesleğimde, anneliğimde ve bana kalbini açan birinin yanındayken. O zaman duruyorum, yavaşlıyorum, dinliyorum. Bir de deniz, nehir gibi akan bir suyun kenarında bambaşka bir insana dönüşüyorum. Suya bakmak, suyun içinde olmak, hiç yapamazsam ellerimi suya daldırmak, beni bambaşka bir insana dönüştürüyor: sakin, huzurlu, sakit.

 Dikili, Bademli koy.

Bence hayatımın en temel ikilemi bu: sakin, zen, huzurlu, olgun biri olmak mı yoksa canlı, enerjisi yüksek, etrafı da yükselten biri olmak mı..? 

Sen hangisisin, bundan memnun musun? Değilsen hangisi olmak istersin?

Hamiş. Ben 2. yazıdan başladım, 1'e geç kaldım, affola ;) Dedim ya, şu hayatta zamanlamayı bir türlü tutturamıyorum :)

27 Mayıs 2025 Salı

Mayıs Raporu

Bu yazıyı dört defa yazdım, beğenmeyip sildim. Bu beşincisi! 

Nedense Mayıs'ı bağlayamıyorum; hani quilt battaniyeler vardır ya, her bir parçası bağımsız ve farklıdır ama arada bir bağlantı örgüsü vardır, sonuçta ortaya düzenli bir bütün çıkar.. Tüm ay kafayı bu metafora taktım. Çünkü bu ay hislerim ve düşüncelerim çok dağınık, uçuşkan, birbirinden bağımsız.  Fakat ara örgüsünü beceremiyorum, bir türlü bağlayıp anlamlı bir bütün çıkartamıyorum yaşamıma dair.. 

Hayalim bu:

Gerçekler bu:

Ben de vazgeçtim. Dedim ki, bağlamaya uğraşma. Demek ki bu ay da böyle.. Okurken yorabilir, üzgünüm ama bu ay olan bitenleri kafama estiği gibi, madde madde yazacağım: 

1). Bel tutulması ve sonrasında yaşanan "spor devrimi". 

Belim iyileşince, güneşi selamlama rutinime geri döndüm ve bir sürprizle karşılaştım: Güneşi selamlamaya kalktığımda, Milie mutluluktan deliriyor! :)) Çünkü bu hareketler köpek dilinde: "haydi gel oynayalım" anlamına geliyor :)) Bu, yani Milie'nin gelip neşe içinde bana katılması, birlikte "köpek duruşu" falan yapmak, çok tatlı bir his.. Unutmuşum, Semo da babamla biz yoga yaparken çok mutlu olurdu.... 

Güneşi selamlamaya ek olarak, sabah rutinime 20dk. yogayı ve 10dk. meditasyonu yeniden ekledim, umarım uzun vadede belime ve ruhuma iyi gelir, dedim.

İnsan neye niyet ederse, eninde sonunda olduğuna inanıyorum. Geçenlerde izlemediğimi iddia ettiğim ama acıklı aşk sahneleri nedeniyle bir türlü vazgeçemediğim (ergenliği 85-95 arasına denk gelmiş biz kayıp kuşak için geçerli durumlar bunlar, bu tür kanırtan, kavuşulamayan aşk hikayelerine bayılırız biz) Bahar dizisinde, Bahar dedi ki: "Ben bu hayatta zamanlamayı hiç beceremedim." 

Sanırım bu benim için de geçerli. Ya istediklerim hemen oldu ve ben hazır değildim, anlayamadım önemini. Ya da o kadar geç oldu ki artık umurumda değildi, sevinemedim... Fakat bu tamamen benim kendi farkındalık ayarlarımın bozukluğuyla da ilişkili, biliyorum.. Bu konuda içim dolu dolu. Yazacağım, mayalıyorum biraz.... Fakat şöyle diyeyim, bu ay "yoga matı" bana çok iyi geldi....

hava güzelse hep bahçeye serdim <3 
burada mesela "istediğim" ile "sahip olduğum" bir..

2). Bisiklet turnuvasına katıldım.. Ben? Vallahi dünyanın sonu geldi.

Bu ay kızımın okulu Bavyera genelinde yapılan bir bisiklet turnuvasına katıldı. 6A sınıfı olarak, öğrenciler, veliler, kardeşlerden oluşan bir takım kurduk ve turnuvanın online platformuna o gün yaptığımız kilometreyi giriyoruz, 3 haftanın sonunda kazanan takıma hediyeler var.

Burada bir dur şimdi. Evet tipik Almanya klasiği: sistem tamamen güven üzerine kurulu ve sonunda ödül olmasına rağmen kimse yaptığından fazla bir rakam girmiyor sisteme! Misal biz ailecek her gün 34.2km yapıyoruz ve eşime "ya 35 yazsana, 34.2 ne, yuvarla işte" dediğimde bana öyle bir baktı ki sanırsın anayasayı yıkıyorum. Bu ülkede dolandırıcılığın olmamasının nedeni bu işte: küçücük yaştan çocuklara bu terbiye veriliyor.. Olay bir bisiklet yarışı değil; hem dürüstlük, hem sporculuk, hem de takım ruhunun kazanılması... Vay be. Biz nerdeyiz adamlar nerde bölüm 7463836.

;)))

3). Memleketim memleketim.

Türkiye'yi yine de tercih ediyorum çünkü 1). Bu kadar "doğruluk" bünyede "sıkıntı" hali yaratıyor bir noktadan sonra. Bazı şeylerin eksik, bozuk, kusurlu olması lazım insan hayatında.. Tabii bizimki gibi "neresini tutsan elimde kalıyor" hali de sıkıntılı... Bir orta yol olması lazım..... 2). Almanlık genel anlamıyla benim için gerçekten itici. hayat boyu aklımda olmayan bir şeye, olduktan 12 sene sonra, hâlâ alışamadım....

Bu ayın temalarından biri de Alman Vatandaşlığı idi benim için. Memlekete kızıp kızıp "yok bu sefer yeter artık geçiyorum Alman vatandaşlığına" diyorum ama bir iki hafta sonra yumuşayıp, "ya şu dünyada en son benden Alman olur"a varıyorum. Yine böyle haller içindeydim. Bu sefer form bile doldurdum, son dakikada iptal ettim :) Açık söyleyeyim, İtalya, İspanya falan gibi ülkelerde olsam çoktaaaan çifte vatandaşlığa geçmiştim (milliyetçi değilim yani) ama Alman... Yok ya... Ülkemiz ne kadar toksik bir koca gibi davransa da, seviyorum yahu.... Düzelir, düzelir.... 

Liam Carpenter, burada bir efsane ;))

4). Analiz, Sensei arayışım, Aktarma..

Analizde birinci sene bitti, daha çok başındayız be blog. Bu analiz zaten bir battın mı, bir daha çıkamadığın bir şey anladığım kadarıyla. Analistimle ortak bel tutulmamızdan sonra, ben dümdüz "aktarım olmasın bu" diyerek dayandım kapısına ve başladık bendeki bu "sensei arayışı" üzerine konuşmaya.. Nedir o dersen... Ananemi yitirdiğimden beri artan bir "yaşlı ve bilge insan" arayışım var. Yürüdüğüm yolda benden önce yürümüş olan, bana yol gösterebilecek, tercihen 60 yaş üstü birini arıyorum yıllardır hayatımda, bilinçsizce.... Bunun farkına geçen gün çok acaip bir şekilde vardım:

Benim Miroslav Tadic hayranlığımı bilir misin? Bilmiyorsan ayıp sana :)) Şu tanrısal müziklerin üstadı, sağdaki zat (soldaki de Vlatko Stefanovski ayrı bir üstadtır):

vaktin azsa direkt 40.07'ye atla benim için..

İşte bu Miroslav Tadic'le geçen mailleştik biz. Birkaç dizi mailleşme sonrasında da Tadic bana Temmuz konseri için özel yer ayırtacağı sözünü verdi (çünkü aslında oğlumla, yani 8 yaşındaki hayranıyla tanışmak istiyor). Sanki Holywood'un üç Ryan'ından biriyle mailleşmiş gibi bir heyecan duydum ben :)))) Dedim noluyoruz yahu. Bu salt bir müzik aşkı olamaz, birşey var bu işte. Sonra baktım aaa etrafım böyle işinde çok iyi yaşlı adam ve kadınlarla dolu (cinsiyet ayrımım yok, demek ki cinsel bir konu değil). O an karşımda oturan da analistim, kendisi de 70li yaşlarda bir adamcağız :) Bana muzip muzip gülümsüyor... 

Neyse uzun lafın kısası, ben ergenlikten beri bu tip adam ve kadınlara hayranımdır. Belli yaşa gelmiş, ununu elemiş eleğini asmış, bilgeliğiyle etrafa ışık saçan adam ve kadınlara. Tabii ki ananem. Tabii ki ananeme olan özlemim.... Ananemi bir motorsiklet kazasında yitirdim (böyle yazınca çok havalı oluyor, biraz da düşen yüzüm gülüyor... ondan bu cümleyi tercih ediyorum bir süredir). Fakat onun yokluğundan açılan boşluğu nereye "aktarayım" bilemiyorum. O kadar büyük bir boşluk ki, bir kişi yetmiyor, yoksa analiste aktaracağım.. Dolmuyor. Ben de nerede yaşlı ve bilge insan varsa hop oraya.... 

Rhododendron

Analistim benim yaşam hayalimi güzel ortaya çıkarttı: günün birinde böyle bir yaşlı olabilmek, birilerine fener olabilmek... Umarım olabilirim günün birinde, dedim.. 

O da dedi ki: şu anda da öyle birisin.... Danışanlarını düşün.

Bu konuda düşünüyorum..... Çok hoşuma gitti bu sözleri ama yine de tam oturmadı, sürekli bir "bütünleme tamamlama" isteği var içimde, yazının başında bahsettiğim gibi.. Bir sürü alakasız parçayı birbirine bağlama isteği, beklentisi... Yapamadıkça ümitsizlik hissi, başarısızlık duygusu... Hayatımın yetmeyeceği korkusu.... 

Bu ay kafam bunlarla doluydu ve dışarıda olan bitene fazla odaklanamadım.... Ama doğadaki güzellikleri fark ettim :) Onlarla bitiriyorum... Hepimize güzel, hafif, tatlı, dengeli bir Haziran diliyorum.

son leylaklar <3

4 Mayıs 2025 Pazar

Memleketi Kurtaracak Bir Proje: Barınaktan köpek almak

Milie; iki yetişkin, iki çocuk ve iki tavşanlı ailemize 7. üye olarak katılalı tam 10 gün oldu. Barınaktan sokak köpeği sahiplenmek konusundaki deneyimimi, sokaktaki hayvanların bir "memleket meselesi"ne dönüştüğü şu günlerde, detaylarıyla anlatmak ve başka insanlara ve hatta oluşturulabilecek devlet programlarına örnek olmak istedim. Hani konuşuyoruz konuşuyoruz ama iş yapmaya gelince yok ya... O anlamda ;)

Milie; orta boy, dişi, cinsi "kırma", yaklaşık 9 aylık bir sokak köpeği. Bundan 5-6 ay önce Romanya'da sokakta dolaşırken, annesiyle birlikte veteriner ekiplerine yakalanmış. Getirildiği ilk barınakta öncelikle sağlık kontrolünden geçirilmiş ve annesiyle birlikte karantinaya alınmış. Daha sonra, belediyenin veterinerleri tarafından temel aşıları, parazit kontrolü ve ilaçlanması yapılmış ve kısırlaştırılmış. Kısırlaştırma işlemi sonrası iyileşme döneminde barınakta bakılmış ve sonrasında çiplenmiş, pasaportu çıkartılmış ve Almanya'daki hayvansever derneklerinden biri tarafından buraya getirilmiş. 

Neden buraya getirilmiş; çünkü Almanya'da sokak köpeği / kedisi yok, hayvanların tamamı sahipli ve kontrol altında. Yine Almanya'da tüm yeni doğacak cins ırklar devlet kontrolünde secereli bir şekilde yetiştiriliyor yani kimse ev köpeğini kafasına göre doğurtup yavruları satamıyor. İnsanlar genellikle barınaktan hayvan almak istiyorlar (çünkü kırma ırkların sağlık ve zeka avantajları var ve tabii ki cins ırklara göre daha az masraflı, üstelik bir de vicdan anlamında insan mutluluk ve övünç hissi duyuyor). Dolayısıyla, Balkan ülkelerinde sokakta yaşayan hayvanlar, bu şekilde Batı Avrupa'ya seyahat ediyor. Elbette Türkiye'den gelen köpekler de var fakat çok kısıtlı, çünkü AB üyesi olmadığımız için, sağlık kontrolleri ve karantina çok daha uzun sürüyor. 

Milie Almanya'ya gelir gelmez, öncelikle yine barınakta karantina altına alınmış, yine parazit kontrolü yapılmış ve bir süre de böyle geçmiş. Bu arada hayvansever derneği (devlet kontrolü altında çalışıyorlar ve denetleniyorlar) Milie'ye uygun bir "ara ev" arayışına başlamış. 

Bu "Ara Ev" sistemi şöyle oluyor: köpek konusunda bilgili ve deneyimli, hayvansever derneği gönüllüsü olan kişi ya da aileler, sokaktan barınağa alınan hayvanın "sosyalleşmesi ve ilk eğitimi"nden sorumlular. Yani henüz köpek barınağa geldiğinde, eve çiş yapılmayacağını bilmiyor, tasmayla yürümeyi bilmiyor, belki hayatında hiç çocuk görmemiş, diğer hayvanlarla nasıl geçindiği bilinmiyor ya, işte bu "Ara Ev" de köpek, sahiplendiğinde nasıl davranması gerektiğini öğreniyor. Tabii ki her köpek tüm bunları hemen öğrenemiyor ya da bir de bakıyorsun köpek diğer köpeklerle geçinemiyor ya da çocuk sesine tahammülü yok ya da travması var, herkesten ve herşeyden korkuyor, ya da ayakkabı yiyor, tüm saksı bitkilerini söküp atıyor vs. İşte bu huyları belli oluyor ve "Ara Ev" gönüllüsü deneyimli de olduğu için, köpeğe ilk eğitimleri veriyor. Milie bu ara evde de 4 hafta kalmış. 

Sonra barınak sayfasında ilanı veriyor; işte "şu şu huyları var, çocuklu eve uygun ya da değil, işte kedili evde yaşayabilir, işte şehir köpeği olabilir vs." Biz o ilanda gördük Milie'yi, çok sevimli geldi, gidelim bir tanışalım dedik. Bize Milie'yi ziyaret etmeden önce ailemizin kaç kişi olduğu, yaşlarımız, evde bahçe olup olmadığı, evde ya da ofiste çalışma durumumuz, başka hayvan olup olmadığı, köpek deneyimimiz gibi soruların olduğu bir form doldurttular. Buna göre, durumu inceleyip, Milie'ye uygunsak randevu verdiler.

Randevuya gittiğimizde Milie'ye kalbimizi bıraktık resmen :)))

Eve dönünce, 2 gün iyice düşündük, taşındık ve denemeye karar verdik. Bundan sonrası çok ilginç gelişti. Barınak görevlisi bizi kontrole geldi ve evimizi baştan aşağı gezdi, vallahi yatağımın yanındaki komüdinin içine bile baktı "ilaç var mı, köpek buna ulaşabilir mi" falan diye. O kadar ayrıntılı gezdi. Sonra bizimle 3 saat boyunca ince ince herşeyi konuştu, ne kadar zaman, para ve enerji gerektiğini, günlük sorumluluklarımızı, veteriner ve köpek okulu görevlerimizi anlattı. Bizde tabii bir de tavşanlar olduğu için ve evde serbest dolaştıkları için, bahçeyi ve evdeki tavşan alanını birlikte nasıl düzenleyebileceğimizi konuştuk ve düzenleme sonrası video atma sözü verdik.. Kadın baya ince ince inceledi ve sonra dernek üyeleri birlikte karar verdiler ve "onay çıktı" :)) Onay sonrası biz "Ara Ev" ile yeniden randevulaştık, Milie'yi ne zaman alabileceğimize dair.

Evde tavşan alanını bu şekilde düzenledik, 
tavşanlar kendileri, ayırdığımız bahçe bölgesine serbestçe çıkıp giriyorlar. 
Milie o alana içeriden ve dışarıdan ulaşamıyor.

Tabii Milie pasaportu, tasması ve bir haftalık yemeği ile gelse de, bir sürü alınması gereken vardı. İki tane köpek yatağı alındı, mama ve su kabı, şampuanı, havlusu, tarağı, göz temizliği için bir sıvı, bunlar hep hayvanseverler derneği tarafından onaylanan ürünler olacak.. Ayrıca elbette köpek kakasını sokakta bırakamıyorsun, onun özel poşetleri var, onlar alındı :)) Sonra da gittik Milie'yi aldık, geldik.

Milie çok yumuşakbaşlı, sakin bir çocuk. Tabii henüz yavru olduğu için bilemediği çok şey var, mesela araba yolculuklarında midesi bulanıyor, kusuyor. Ya da evde öyle 3-4 saat yalnız kalmayı bırak, henüz 10dk bile yalnız bırakamıyorum, korkuyor ve ağlıyor. Fakat bunlar dışında bizimle ilişkisi, tasmayla yürümesi, tuvalet terbiyesi ve birkaç gündür - yarabbim şükür - tavşanlarla da arası gayet iyi. Ev yaşamına uyum sağladı ve öyle ekstra bir yükü - şimdilik - yok gibi.. Tabii ki 15 günün 10 günü bitti henüz, daha sürprizler yeni yeni çıkıyor olabilir :))) Ama şimdilik Milie "kalıcı olmak" için ne gerekirse canla başla yapıyor..

izle ama havlama! :))

Açık söyleyeyim, cins köpeğim de oldu 14 sene boyunca. Elbette onun yeri bambaşkaydı ve asla dolmayacak fakat daha ilk günden şunu fark ettim: sokak köpeği bambaşka. Hayvanlar sanki biliyor sokaktan "kurtarıldıklarını". Bunu anlıyorlar ve bunun için şükran duymayı biliyorlar. Ve insan da kendini bir işe yaramış, kötü giden bir sistemi kendi çapında düzeltmiş gibi de hissediyor..

Milie kalıcı olduğunda, barınak görevlisi yeniden evi ziyarete gelecek ve bu ikinci "sürpriz" ziyarette tabii köpeğe iyi bakabiliyor muyuz, gelişimi ve mutluluğu ne düzeyde bunu kontrol edecek. Tavşanlarımız da barınaktan geldikleri için biliyordum; barınaktan alınan hayvanın sahibi değil koruyucu ailesi oluyorsunuz ve asıl sahibi olan barınak onun iyi bakılmadığına karar verirse geri alabiliyor. Yine aynı şekilde, köpekten sıkıldım satacağım ya da vereceğim de olmuyor, böyle bir durumda barınak devreye girip, hayvanı kendisi geri alıyor.

Kısacası, sokaktan eve, bir köpeğin macerası bu şekilde. Türkiye'de de uygulanması hiç ama hiç zor değil. İnsanları, sokak köpekleri cins köpeklere gerçekten beş basar her anlamda diye eğitebilirsek, devlete bağlı veterinerler bu sokak köpeklerini toplasa, güzelce bir elemeden geçirse, kontrolünü ve aşılarını yapsa, kısırlaştırsa, çipini taksa ve bu sistem içinde sahiplendirmeye başlasa, bu sokak köpeği sorunu beş bilemedin on senede biter gider.. Herkes için en medeni, en doğru sistemin bu olduğuna inanıyorum. Çünkü ben sokaklara dökülen yemek artıkları ve kakalar arasında seke seke yürümek istemiyorum, bu pislikler nedeniyle sağlık sorunları yaşamak istemiyorum ve birçok insanımızın parçalanarak ölmesini ise aklım dahi almıyor 21.yy'da! Sokak hayvanı için de tecavüz dahil, bir sürü bela, araç trafiği, saldırganlaşıp birbirlerini parçalamaları gibi dertler de var. Hangi taraftan baksan, kabul edilemez durumdayız....

Bu yazıyı belki biri okur, a ne iyi fikir der, bir dernek kuralım der(iz), Türkiye'de bu sistemi yavaş yavaş oluşturmaya başlarız... Belli mi olur? Biz niyet edelim, yolu gösterelim, bence zor iş değil.....

Nazarlığımı da ekleyeyim :)) Çünkü ne yazsam, sonrasında elimde patlıyor, 
Maşallah diyelim değişmesin durumlar :))) 

29 Nisan 2025 Salı

Nisan Raporu

Nisan: ve nasıl da birden değişiverdi dünya!

1. Değişim: Milie.

Nisana 6 baş ile başlayıp, 7 baş ile bitirdim :)) Ev nüfusu artık +1. Milie geleli 10 gün oldu, kendime 15 günlük bir deneme süresi belirlemiştim ve henüz daha bir 5 günü daha var, fakat şimdilik uyumlu, sakin, akıllı bir köpek gibi duruyor. Bir de evde bir iki saat yalnız kalabilmeye ve arabada kusmadan seyahat edebilmeye alışırsa.... 

"Nereden çıktı, derdin az mı geldi?" derseniz.. Gelmedi de.. Ben aslında tüm yaşamımı köpekle geçirmek istemiştim. Öyleydi planım, taaaa 10 yaşımdan itibaren. Ve bunu 14 sene yaşama zevkini de tattım. Fakat köpeğimin travmatik kaybı nedeniyle, 20 senedir, bir daha köpek alamadım. Korktum. Kızım yıllardır istiyordu ve bu paskalya tatilinde "anne barınakları gezsek, bize nasıl bir köpek uygun olur, onu öğrensek" diyince, resmen oyuna geldim :)) Tabii ki 3. barınakta gördüğümüz Milie, kalbimizi çaldı ve bir hafta sonra bizimleydi... Herşey çok hızlı oldu bitti açık söyleyeyim ama zaten hep öyle olmaz mı!?

Elbette üzerime kalacak sorumluluktan ve iş yükünden haberdarım. Dediğim gibi, bir 5 günümüz daha var henüz "deneme yanılma" şansımızı kullanmak için ve bu beş günde okullar da açılmış, ben eski rutinime dönmüş olacağım, bakalım işyükü tam gaz ne kadar yoracak beni... Göreceğiz. Tüylü dostumuzun barınaktan eve geliş sürecini bir başka yazıyla anlatmak istiyorum çünkü hakikaten öyle güzel bir sistem ki, Türkiye'de de olsa, tüm sokak köpeği sorunumuz inanın 5-10 senede biter..

cennet bahçesi?!

2. Değişim: Yeni Ev

Geçen sene bu zamanlardan beri "taşınsak mı?" diyorduk. Evden memnunuz ama kışın güneş almaması ve altkattaki ebeveyn yatak odamızın serin ve nemli oluşu beni nicedir rahatsız ediyor, sık hastalanmamızı da bu güneşsizliğe bağlıyorum. Şöyle bol güneş alan, kızımın okula gitmek için her sabah 4 km, her akşam 4 km bisiklet sürmesine gerek kalmayacak bir konumda bir ev istiyordum. İşin komiği tam istediğim şekillerde evler sundu hayat bana, kızımın okuluna yürüyerek 5dk bir ev nehir kenarında, bir ev 800mt bahçe içinde! Yani daha ne olsun?! Fakat ben reddettim ve açık söyleyeyim nedenini de tam bilemedim.. Oğlumun arkadaşlarını, spor aktivitelerinin evin çevresinde oluşunu bahane ettim önce. Sonra yok mutfak dolapları eski, yok sifon sistemi eski.. Saçma sapan bahaneler.. Sonra bir senedir analize gidip gelirken, geçen hafta şunu fark ettim: benim asıl istediğim evi değiştirmek değil, ben genel bir değişim, bir farklılık istiyorum hayatımda. 

kışın bitişini müjdeleyen kardelenler..

Bu sanırım tam 40 yaşımda başladı. Önce 3. çocuğu istedim (2 ay denedik, olmadı, sonra eşim zaten hiç istemediğini itiraf etti, vazgeçtik). Sonra Almanya'dan taşınalım, hadi mesela 1 sene Urla'da yaşayalım dedim (denedik, okul ve ev bulduk, sonra deprem oldu, seçim oldu, işler karıştı, eşim zaten hiç istemediğini itiraf etti, vazgeçtik). Bunlar ilk aklıma gelenler, neler neler istedim.. Ama aslında hep bir "değişim"di istediğim, rutinden çıkmak, bir farklılık yaratmak süregelen hayatta.. 

Sonra tabii bir sürü hastalık geçen sene, bana hanyayı konyayı fark ettirdi. Aslında hiçbir şeyi değiştirmek istemediğimi, istediğim tek şeyin sakin, huzurlu, gayet rutin ve basit bir yaşam olduğunu fark ettim! Bu çok ilginç bir aydınlanma oldu.. 

hayat yolu

Bir senedir analizde "ben ne istiyorum?" diye düşünüyorum.. Hayattan beklentilerim gerçekten ne? Hakikaten 3. çocuğu, başka bir ülkeye taşınmayı, hatta coronada zor bir dönem geçirdik herkes gibi biz de, o dönemde eşimden ayrılıp alıp başımı gitmeyi mi istiyorum gerçekten? Saçma sapan ilişkilerim oldu. Düşünsene kadının biri ara sıra ortaya çıkıyor, elinde çiçeklerle kapıma geliyor, iki hoş söz sonra hemen bir istek! Kızının staj yapması gerekiyormuş acaba eşimin yanında yapabilir miymiş.. Ya da bir başka dengesiz, ben ona elimi uzattıkça kolumu kaptırıyorum, sonunda anlıyorum ki meğerse hiçbir şeyi değiştirecek cesarete sahip değilmiş, sadece benim dengemi bozuyormuş! Ya da sürekli kendini anlatıp, aslında canım cicim derken yüzüme, gerçekte "ben senden çok daha iyiyim, benim şuyum iyi bunum iyi" diye kendi ego gösterisinin derdinde olan arkadaşSI insanlar.. Çevrem bunlarla dolmuş!

Ay hepsine birden mikiyi çekmek ne güzelmiş!!! :))))) 


Zor bir süreçti ama başardım ve gerçekten özgürleştim. Şimdi etrafımda ancak 3-5 kişi kaldı ama hepsi de "gerçekten var" olanlar. Güvenli, samimi, gerçek, sadece benim vermemle ilerlemeyen, bana da birşeyler veren, katan ilişkiler. Beni besleyen ve benden aldıklarını güzelliklere çevirebilen insanlar.. Oh be, vallahi oh be yani.. 

Ev konusuna geri dönersek... Evi yeniledim ama şu şekilde: mobilyalarımın şeklini değiştirdim ve bu bana yeni bir ev hissi verdi! Hakikaten çok da güzel oldu. Elbette kışın yine güneşsizlikten ve nemden yakınacağım ama şu an taşınmak için doğru zaman değil, bunu anladım. Birkaç senesi var bu taşınma konusunun ve ben bekleyebilirim. Beklerken şunlara şükredebilirim:

Evimin karşısında bu güzel <3

3. Değişim: Yalnızlık Anlayışı

Geçenlerde Mo.'nın doğum günüydü ve sadece benimle geçirmek istedi bu özel gününü.. Şaşırdım. Sabah ailecek kahvaltı yapmışlar ama gece benimle olmak istemiş. Bu beni hem mutlu etti hem de üzdü çünkü demek ki hepimiz o kadar yalnızız ki... "Yabancılar" yani. Burada Almanla evli olan, çocuklarını Alman kültüründe büyüten yabancılar, hepimiz yalnızız biz.. Daha doğrusu, aslında yalnız değilim, çevremde çok insan var ama böyle derinliği ya da sıklığı, düzeni olan ilişkilerim yok pek... Benim ilişkilerim "vur kaç", yani zaman uyduğunda yakın, samimi, içten ve sıcak ama düzenli ve devamlı olmuyor... 

Bu benden kaynaklanıyor sanıyordum. Kafayı çocuklarla, yarı zamanlı yapabildiğim mesleğimle ve boş zamanımda da edebiyat ve felsefeyle bozduğum için yalnızım sanıyordum. Fakat baktım, Mo. bana "kimsem yok, çok yalnızım.." edebiyatı yapıyor.. Bunu nasıl aşabiliriz, sık görüşebilme olanağımız gerçekten yok (5dk uzağımda otursa da) hayat onda 2 çocuk, bende 2 çocuk, çok hızlı akıyor.. Bu koşturmacada nasıl derinleşecek ilişkiler?

Durmak lazım. Balıklara da dikkat etmek lazım ;) 
Ne güzel uyuyorlar değil mi sığ sularda..

Ama bu yalnızlık hissi de sanırım pseudo bir his, yani kendi kendini inandırıyorsun yalnız olduğuna. Belki de işte hayat zaten bu, ara sıra görüştüğün 3-4 güzel insan ve gerisi günlük koşturmaca... Beklentim çok düşük artık sosyal ve derin ilişkilere dair ama beklentim düşünce, yalnızlık hissim de düştü... Tuhaf!

Daha tuhaf olan, çevremde birkaç kişi var, çok derin konulara girebildiğim, çok keyifli sohbetler edebildiğim ve bunları hayat hep "kendiliğinden" çıkarttı karşıma. Misal C.nin babası Ma., ya da şans eseri tanıştığım N. ve L., komşum C., yani hiçbirini ben uğraşıp da bulmadım, hepsini hayat çıkarttı attı resmen önüme.. Belki de tam olarak bu: sen sadece açık ol, hayat sana doğru zamanda zaten doğru insanları verecek... Buna inanmak, güvenmek lazım..

Fakat dediğim gibi, asıl en büyük değişim, 4. Değişim: Ben! 

Ben gerçekten son 1 senede çok değiştim.. Analizden bu yana ben kendimde büyük değişiklikler görüyorum. Olanı olduğu gibi kabullenme yetim çok arttı. Elimdekiyle ya mutluyum, ya da mutlu değilsem ama değiştiremiyorsam da, dönüştürüyorum! Olay buymuş sanırım..... Hep değişime odaklanmışım, oysa işin sırrı: dönüştürmek miş! Bu dönüşüm konunsu uzun, başka zamana artık..

Bu ayı da böyle bitirelim... Ay bu sıra çenem çok düşük, hepsini okuyan oluyor mu bilmem ama buraya yazmak, öyle iyi geliyor ki bana. "Yazarak düşünebilen" biriyim :) Aslında yazarak ve okuyarak düşünebilen, anlayabilen..... 

Belki sen de öylesindir..?

Fotolar: Geçen haftasonu spontan bir seyahat yaptık. Kızım arkadaşıyla kampta kaldı, biz de yakın bir kasaba olan Bad Füssing'te. Aynen Türkiye'deki kaplıcalar gibi burada da kaplıca kentleri yaşlılar tarafından ele geçirilmiş, fotoğraflarda da gördüğünüz gibi, etrafta tek bir çocuk ve genç yok! Şahane bir haftasonu oldu, doğanın tam kalbinde, sessiz, sakin.. Sen de gör istedim. Bana iyi geldi, sana da iyi gelsin <3 Haydi o zaman; iyi gelsin Mayıs, ayların en güzeli!

6 Ocak 2024 Cumartesi

Sağ yap sağ yap, topla gel sevgili mojo!

GÜNCELLEME: 25.12.24 :) Mojo listemi 1 sene sonra yeniden gözden geçirip yanlarına yapıp yapamadıklarımı ekledim :))) Unutmadım!

Demin çocuklar oynarken ve ben hafif bir müzik eşliğinde kahvaltı hazırlarken, birden bana bir "aydınlanma" geldi. Portakalı elimden bıraktığım gibi kalemi aldım ve masaya oturdum, yazmaya başladım. 30 dk sonra yanıma gelip ne yaptığımı soran eşime de dedim ki: "isterse ortayaş krizi gibi dursun, 2024 benim senem olacak!"

Dedi ki: "e, ne yapacaksın?"

Dedim ki: "bir liste yaptım hayatta bana keyif veren şeyleri tek tek yazdım, bu sene bunları daha sık ve daha çok yapacağım!"

İnsan olan (üstelik 30 dakikada) kaç madde yazmış olabilir, hani bir de hedef gibi görelim, de ki 3 haydi 5. Benim liste kaç madde sence? 112! Nasıl bir motivasyonsa, 30 dakikada 112 madde buldum, "yapacağım!" dedim.

Dedi ki: "manyaksın."

"İnsan gibi 3 haydi 5 madde belirle, yoksa sıkılacaksın, vaz geçeceksin!"

Dedim ki: "Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın!" Al sana 112 maddelik excelde hazırlanmış listem işte; buraya da yazarsam sözümden dönemem! Yaptıklarımın yanına exceldeki sütunda tarihler atacağım ve ay sonu dökümümde blogta da bu ay şunu şu kadar yaptım diye sana hesap vereceğim. Hattâ sana iyi gelen önerilerin varsa onları da sen yaz yorumlara, aklıma yatarsa listeme ekler, onları da yaparım. Hatta istersen birlikte yaparız :)) 


2024 farklı olacak dedim ben sana. Çünkü ben farklı olacağım!

Bu maddelerin hiçbiri denemediğim ya da yeni şeyler değil, hepsi ara sıra yaptığım ama yeterince sık yapmadığım ve diğer işlerden öncelikli yapamadığım maddeler. Değiştirmek istediğim tam olarak bu işte! Keyif aldıklarımı daha sık yapmak..

Tek kural şu: kendimi strese sokmayacağım, hangisini ne kadar yaparsam okey, yapmazsam da okey.. Bunlar sadece tatlı, yaratıcı fikirler.. Zorunlu da değilim, zorunda da.. Keyfime göre..

Haydi başlayalım o zaman! Al işte listem (ben de yapayım der ve excel versiyonunu da istersen, özelden yollarım):

1. Ritm Atölyesine katıl: Yapamadım :(
2. Bir filozofun hayatını dinle: 3.1.24'te başladığım "Philosophie in 1 Hour" serisinden bir çok bölüm dinledim :)
3. Camdan dışarıyı izleyerek bir bardak fındıklı kahve iç: ilk defa 4.4.24'te yapabilmişim, sonrasında birkaç defa daha zaman bulup yaptım :)
4. Yeni bir sergiye git: Bu sene Pinakothek der Moderne'i çok ziyaret ettim. En son olarak da Aralık ayında Banksy Unauthorized'ı gezdim :)
5. Bir parkta Chi-Gong dersine katıl: Yapamadım.. :(
6. Rastgele karşına çıkan yaşlı biriyle sohbet et: Bir tren istasyonunda karşıma çıkan kadını unutamıyorum, sanki evren bana yolladı onu! :)
7. Yeni ve zor sandığın bir yemek tarifi dene: Balkabaklı muffin yaptım, berbat oldu :)) Birkaç güzel sofra kurup dost ağırladım bu sene ama yeni bir yemek denemedim.. :/
8. Tek başına sabah erkenden yüzmeye git. İlk defa 5.7.24'te tek başıma gölde yüzmeye gittim, sonra 2 defa daha gittim muhteşemdi. :)
9. Bir arkadaşınla spontan gece buluşması yap. Koca sene boyunca sadece 3 gece yapabildim :/
10. Küveti doldur, yüz maskeni sürüp gir, hoş bir müzik ve mumları unutma. Bunu her ay en az bir defa yaptım :)
11. Bir akşam ailecek çok şık giyinin, makyaj yap, evde "yemeğe çık". Yapamadım :(
12. Bir sabah ailecek pijama partisi yap, yatakta kahvaltı et. Bunu iki defa yaptık 4 ve 11 Mayıs'ta :)
13. Gece bir arkadaşınla dans etmeye çık. Yapamadım. :(
14. El bakımı yap, kırmızı ojeleri sür, bir sürü yüzük tak. 24 Aralık'ta noel nedeniyle ilk defa yaptım desem!? :))
15. Tek başına salon koltuğunda kola kuruyemiş ve güzel bir kitap keyfi yap. Hiç yapamadım desem!!! :(
16. Ayak spası yap. Ponza taşıyla topuk törpülemek spadan sayılır mı? :))
17. Soğuk bir kış günü saunaya git. Mallorca'da yürüyüş sonrası bir gece yaptım :)
18. Tek başına sinema kaçamağı yap. Sinemaya tek başınayı bırak, hiç gitmedim :(
19. Sevdiğin birine mektup ya da email yaz. Prenses'e yazıyorum :))
20. Bir arkadaşına komik bir kart bulup at. Ayıpçı bir yılbaşı kartı attım :))
21. Tüm vücuduna kese veya masaj yaptır. Yaptıramadım :(
22. Yarım gününü vitrin gezmeye ayır, hiçbir şey alma. Aslında zaruretten L.'e palto ararken yarım gün dolandım ve hiçbir şey bulamadım yahu. Babası halletti sonra :(
23. Dişlerine ve dudaklarına bakım yap. Yapmadım. :(
24. Caddeyi baştan aşağı hızla koş. Bu sene sanırım hiç koşmadım :(
25. Sabah duşunun son 15 saniyesini (ya da daha uzun) soğuk suyla almaya çalış kışın. Bunu zaruretten bir defa yapmak zorunda kaldım Mallorca'da sıcak su yoktu bir sabah.. :))
26. Fıkırdak bir şarkı bul ve çılgınca dans et. Bu sene hiç dans etmedim. :(
27. Seramik atölyesine katıl. Katıldım ve şahane şeyler yaptım klinikte ve sonrasında :)
28. Saç bakımı yap. Bunu son üç aydır düzenli yapmaya çalışıyorum. :)
29. Bir gününün tamamını müzelerden birine ayır. Rus komşum sanata çok meraklı birkaç defa tam gün müzelere gittik ama çocuklarla birlikte :)
30. Almanca bir tiyatro izle. M.'in tiyatro resitalini izledim :)
31. English comedy club'a git. Gitmedim ama eşimle annesini yolladım ne alaka?! :(
32. Yarım saat jimnastik yap. Neredeyse her hafta en az bir gün yaptım :)
33. Yarım saat koşu bandında koş. Sonbaharda birkaç defa koştum. :)
34. Bir spor salonunun deneme dersine katıl. Bir arkadaşımla Zumba denedik, korkunçtu :))
35. Yarım saat yoga yap. Nisan sonundan beri her sabah güneşi selamlamayı sabah rutinime ve her gece uyumadan önce esneme hareketlerini gece rutinime ekledim, yapamadığım çok az gün olmuştur :)
36. Yarım saat parkta koşmaya çık. Yapamadım. :(
37. Sevdiğin bir şarkının sözlerini bul, yüksek sesle söyle. Holiday roooooooooooooad :))
38. Mesleki web sayfanı yenile. Yuh ama yine yapamadım, çok eskidi aslında.. Bu sene inşallah :(
39. Haftada bir saat psikoloji çalış. Bunu iyi yaptım, en az 1 saat hem de.. :)
40. Haftada bir saat felsefe çalış. Bunu yapmayı çok istedim ama sadece podcast dinledim :(
41. Dünya tarihini okumaya başla. Yine kendimi çok eksik hissettiğim bir alanda hiçbir adım atmadım :(
42. Haftada bir spontan bir arkadaşını ara. Eylülden bu yana yapıyorum :)
43. Haftada bir spontan annenle babanı videolu ara. Bunu genelde ihmal ediyorum :(
44. Çocuklarla yes day yap (tüm tekliflere evet de). Yaz tatili boyunca her haftasonu yaptık, çok eğlendik :)
45. M.'ya bir pazar gününü tasarlattır ve hepsini uygula. Yaz başından beri düzenli yapıyoruz ayda bir :)
46. L.'a bir Pazar gününün tasarlatır ve hepsini uygula. Yaz başından beri düzenli yapıyoruz ayda bir :)
47. F.'ya bir Pazar gününü tasarlattır ve hepsini uygula. Önerdim ama umursamadı :(
48. Bir Pazar gününü sen tasarla ve uygula. Genelde ben tasarlıyorum zaten :)))
49. Yeni bir çocuk kutu oyunu edin ve oyna. Sanırım her ay yeni bir kutu oyunu aldık bu sene :)
50. Yeni bir yetişkin kutu oyunu edin (mümkünse kinky ve oyna). Cards against humanity +18 şahane bir oyundu :)))
51. Salı gününü yürüyüş günü yap. Ancak 5-6 defa yapabildim :(
52. Hiç bilmediğin bir kasabaya git ve turist gibi davran. Bunu birkaç defa yaptım :)
53. Bir arkadaşınla spontan öğle yemeğine çık. Lena ve Monika ile çok çok çıktık :)
54. Kahvaltıya misafir davet et. Bunu da bolbol yaptım :)
55. Komşularla bahçede ateş yak, sıcak şarap iç. Bunu iki defa yaptık birkaç defa da barbekü yaptık birlikte :)
56. Sevdiğin bir sanatçının konserine git. Bu sene hiç konsere gidemedim sanırım.. :(
57. Bir ülke yemeği yap, yanında o ülkeden bir film izle. Bunu da hiç yapamadım :(
58. Bir dize şiir ezberle ve birine oku. L.'ın okul ödevi sayılır mı? :))
59. Bir gün telefonunu kapat. Ulaşılamaz ol. Hiç yapamadım ama çok istedim :(
60. Silence yoga günü yap. Bu yaz 1 gün yaptım :)
61. Yağmurlu bir günde bikiniyle bahçeye çık eve girince sıcacık bir duş al. Niye yapmadım ah ah :(
62. Çocuklarla yüzmeye git. Bol bol yaptım bunu hem havuzda hem gölde, denizde :)
63. Kış mevsiminde ayaklarını dize dek nehre / denize / göle sok. Kasım ayında yüzdüm :)
64. Komşunla bir cafede buluş, Almanca çalış. Hiç yapamadım :(
65. Bir savunma sanayı dersinin denemesine katıl. yapmadım. :(
66. Bir bilgisayar oyunu oyna. Hiç oynamadım :(
67. F. ile zugspitzeye kayağa git. Çocuklarla birlikte gittik ama gittik :)
68. F. ile MySpa gecesi yap. Yapmadık :(
69. Çocuk bakıcısı bul F. ile dansetmeye git. Çocuk bakıcımız hala yok :(
70. Zor sandığın bir pastayı ya da tatlıyı yapmayı dene. Doğum günü pastaları yaptım :)
71. Arkadaşlarınla meze ve rakı gecesi planla. Hiç yapamadım ama yazın bizim almanlarla bir defa yaptık :)
72. B. ile ayın 2'si buluşmaları yap. B. benim 40 senelik en yakın arkadaşım ve hiç yapmadık :(
73. O. ile ayın 17'si buluşmaları yap. O. da ikinci en yakın arkadaşım ve hiç yapmadık :(
74. Bahçeyle uğraş. Bu sene çok uğraştım ve çok da güzel oldu bahçem :)
75. Ayda bir teyzelerinden birini video ile ara. Bunu da pek yapamadım arada mesajlaştık :(
76. Kuzeninle spontan video görüşmesi yap. Belki 2 defa anca yapabildik :(
77. Supervizörünle bir gece kokteyl yemek cafe programı yap. Taşındı hiç görüşemiyoruz :(
78. Kendine şefkat dolu bir email yaz, gelecekteki bir tarihe yolla. Bunu yeni yıl gecesi yapacağım ;)
79. F. ile eski ve güzel bir şarap dene. Bunu çok yaptık ama her seferinde ertesi gün F.nin migreni tuttu :/
80. Yaşadığın şehrin gitmediğin bir bölgesine git, turist ol.Bunu birkaç defa yaptım :)
81. 10 ay ve 10 yıl sonra kendini nerede gördüğünü bir kağıda yaz ve sakla. Yapmadım :(
82. Çocukların hatıra defterleri ve foto albümlerini güncelle. Yaptım :)
83. Birine durduk yere bir iltifat et. Bunu sanırım neredeyse her gün yaptım :))
84. Birine durduk yere bir hediye ver. Bunu da sık yaptım :)
85. yeni ve komik bir küfür öğren. Birkaç tane öğrendim ;))
86. Saatli maarif takviminin o gün için ne yazdığına bak. Hiç bakmadım. :(
87. Fırtına takvimini indir ve kontrol et. Aslında birkaç defa aklıma geldi ama yapmadım :(
88. Günlük sıradan bir kıyafetin içine aşırı seksi bir iç çamaşırı giy ve sadece sen bil bunu ;) bilmem belki yapmışımdır hahaha
89. Akşam yemeği yerine mükellef bir kahvaltı yap. Haftada bir gün yaptık bunu :))
90. Hayali bir seyahat planı yap,ayrıntılı ve gerçek olacakmış gibi. Bu sene Rejkjavik'i ğlanladım muhteşem bir hayaldi :)
91. Mahalle pazarından bir sebze alıp daha önce pişirmediğin bir tarifle pişir. Ekmekçi Kız usulü karnabahar yaptım, değişik kabak yemekleri yaptım. :)
92. Bir kokteyl hazırla. Şahane mokteyller hazırladım çocuklarla sayılır mı? :)
93. Çocuklarla mokteyl, F. ile kokteyl ve tapas keyfi yap. Birkaç defa dışarıda birkaç defa da evde kendimiz yaptık hatta yeni yıl gecesi de yapacağız :)
94. Sudoku çöz. Oooo bu işte baya ilerledim bak :)
95. Bir mantık bilmecesi çöz. F. ile Exit Game çözmeye çalıştık, zormuş.. :/
96. Exit game oyna. haha evet zormuş işte :/
97. Yeni bir gazoz türü dene. Neredeyse her ay denedim, en sevdiğim mürdüm çiçekli ve armutlu gazoz oldu. :)
98. Bir mandala boya. Bu sene hiç boyama yapmadım sanırım ama çizim yaptım :)
99. Onbeş dakika hayal kur. Bunu da sanırım beceremedim pek :/
100. Eskiden sevdiğin bir şarkıyı bulup yeniden dinle ve zamanda yolculuk yap. Birkaç defa oldubu spontan :)
101. Bir çiçekçiyi gez, çiçekleri kokla. Eve yakın bir yer buldum, her Pazartesi kendime çiçek alıyorum :)
102. Bir pasta dilimini parmaklarınla ye. Hatırlamıyorum sanırım yapamadım :(
103. Olabilecek en komik ölüm senaryonu yaz. Bunu da yapamadım anksiyete nedeniyle :/
104. Olabilecek en güzel ölüm senaryonu yaz. Bunu düşündüm ama yazmadım :/
105. Cenazeni / anma törenini en komik şekilde planla. Yapmadım :(
106. Cenazeni / anma törenini en güzel şekilde planla. Yapmadım. :(
107. Güzel bir taş bul, üzerne güzel bir mesaj yazıp bir yere koy. Yaptım bunu :)
108. Bir kağıda onubulan için güzel bir mektup yaz ve bir yere koy. Yapmadım :(
109. Kütüphaneden aldığın bir kitabın içine hoş bir not yazıp koy. Bir kuru çiçek koydum :)
110. Çok sinirli olduğun bir an banyo lavabosunu soğuk suyla doldur ve ellerini içine sok, yüzünü yıka, nasıl hissettiğini anlamayaçalış. Yaptım bunu yaz başında bir gün :( iyi geldi..
111. Çok endişeli olduğun an o endişenin tam tersi olabilecek bir senaryo hayal et ve nasıl hissettiğini anlamaya çalış. Bunu sık sık yaptımçok iyi geldi :)
112. Sevdiğin birinin avucuna tükenmez kalemle bir şefkat notu yaz. Niyeyse yapmadım :/

17 Mayıs 2023 Çarşamba

Amatör bahçecilik

Çocukluğumdan beri severim bitkileri. Ananemin bahçesinde tırtıllarla, çiçeklerle konuşa oynaya koca yazı geçirirdim. Annemle babam da 70'li yaşlarına ve ikisi de topratan uzak büyümüş kentliler olmalarına rağmen, bahçeli evlerine kendileri bakar, bir kısmını eker diker, biz geldikçe de ağaçlardan elmalar, kirazlar toplar, kahvaltı sofrasına konacak domatesi salatalığı dalından koparmamıza vesile olurlar. Bahçesi olan herkes öyle değil, fark ediyorum. Kimi çimi döşüyor, en basit işleri bile bahçevana bırakıp, bahçeye burnunu bile çıkartmadan "bahçeli evde oturuyorum" diyor. Sırf demiş olmak için...

Bahçeli ev, bahçeye çıkacaksan, ellerini dizlerini kapkara toprağa bulayacaksan onarır seni. Evde örümcek ağlarına, börtü böceğe tahammülün yoksa, kışları bahçe katının loş karanlığında ve serinliğinde depresyona gireceksen, günlerce çapa yaptıktan sonra iki gün ara verdiğinde otların yeniden fışkırmış olmasına daralacaksan, bahçe seni onarmaz, yorar hattâ hasta bile edebilir. Bahçe ayda yılda bir çıkıp çay içip kitap okunan bir yer değil uyarayım, bahçe her gün ot yolduğun, budama ve bakım yaptığın, yazın günde en az bir saat iş isteyen, baharlarda belki 3-4 saat çalıştığın aktif ve sonsuz bir uğraş :) 

Ama kiri pası, bedensel yorgunluğu seviyorsan da bir numaralı onaran.. Bitkilerle konuşurken, zamanla bitkilerin dilini konuşmaya başladığını fark ediyor insan. Onlardan aldığın tepkiyi görüyorsun, beni yanlış yere diktin diyor biri, küsüyor sana. Diğeri her gün hafifçe okşanmak, budanmak istiyor. Bir diğeri tohumlarını tüm kış sana emanet ediyor, bahara kadar aklının bir köşesi o tohumlarda kalıyor. Kuruyanlar, ölenler ciddi yas sürecine sokuyor, yeni gelenler aşk gibi bir heyecan yaşatıyor, hele tohumdan yetiştirdiklerin, evlat kokusu.... 

Bahçedeki zamanımın %70'i bahçe işiyle, %20'si keyif yapmakla geçiyor. Geri kalan %10 ise sürekli hayâl kurmak, tasarım yapmak, heyecanlanmakla :) Şimdi misal bu sene, yandaki ikinci bahçeye de el attım. Aslında yan bahçe, arka bahçeden bile büyük, içinde iki yetişkin ağacı olan, doğuya baktığı için tüm öğleden sonra nefis bir gölgesi olan ama yatak odaları ve banyo tarafında olduğu için üvey evlat muamelesi yaptığımız bir bahçe o.. Bu sene, orayı da bir yaşam alanına, ufak bir cennete dönüştürmeye karar verdim.

Çimini söküp en baştan yeniledim. Ağaçları budadım. İki ağacın arasına çok hoş bir bahçe ışıklandırması yaptım. Yazları çıkardığımız bira bahçesi bankımızı çıkarttım. Köşedeki çite ahududu ve mor salkım diktim. Bir de şöyle bir okuma köşesi yaparsam:

Hayâl kurmanın sınırı yok ki.. Ufak bir "sebze tarhı" belki? Bir tırmanma duvarı çocuklara, kafa üstü çimene çakılırlarsa da sorun olmayacak bir düzenek? Offf öyle güzel ki hayâl kurmak... Tasarlamak, ellerinle, terleye terleye bir şeyleri yaratmak! Bir şeyi onardığını sanarken, aslında onun seni onarması....

Bahçe tasarımcıları ne şanslı insanlar!

9 Mayıs 2023 Salı

Hayâl kurmak

Çok sıkıntılı ya da kaygılı olduğumda hayâl kurardım eskiden. Çok uzun zamandır yapmıyorum bunu.. Ama bazen kendimi konudan uzaklaştırmak için geçmişe ait güzel şeyler düşünmeye çalışıyorum. Fakat geleceğe dair hayâller sanırım ergenliğimin o toz pembe günlerinden beri kurmadım.. Hayâllerin yerini plan ve programlar, hedef ve yapılacaklar listeleri aldı.

Ama bir tane var. Bu:

Çocukluğumdan beri her yaz arabayla önünden geçtiğim bu eski yağ fabrikası benim en büyük hayâlim. Asla gerçek olmayacağı için istediğim kadar havadan atıyorum, olmayacak şekillere büründürüyorum zihnimde bu taş yapıyı ve onun içinde yaşayan kendimi :) Bazen apayrı yaşamlar kurguluyorum, paralel evrenler. Bazense mütevazı yaşlılık yıllarımı boyuyorum evin taş duvarlarına..

Öyle rahatlatıyor ve olumlu enerji veriyor ki bu hayâl. Belki gerçekleşse bu kadar mutlu edemez çünkü gerçekleşene dek çekilen çilelerin hiç biri yaşanmadan, sadece keyfi sürülüyor hayâllerimde.

Peki sen? Var mı böyle hayâllerin; seni zor zamanlarında rahatlatan, onaran? Yoksa kendinde hayâl etmeye bile hak görmeyenlerden misin? 

23 Ocak 2023 Pazartesi

Kış depresyonu, yalnızlık ve yazmak üzerine

Dün 14 saat uyudum. 11 saati gece, 3 saat de öğle uykusu. Şu an biraz kendime gelmiş gibiyim, en azından bir iki iş yapabilecek gücü buldum. Sanırım kış depresyonundayım sevgili blog. Terzinin kendi söküğünü fark ettiği an.....

tam şu an.

Yıllar yıllar önce süpervizörüm bir sohbet sırasında "ilk panik atağımı geçirdiğimde.." diye bir cümle kurduğunda aynı şaşkınlığı yaşadığımı hatırlıyorum. Nasıl yani? Terapist nasıl olur da panik atak geçirir? Terapist nasıl olur da depresyona girer? Terapist nasıl aşk acısı çeker? Terapistin çocuğu nasıl olur da davranış problemleri ya da madde bağımlılığı yaşar? :) Ah acemilik.. Sonra, fark ettim ki, terapistler arasında psikolojik sorunlar ve ilişki sorunları çok fazla (şşşt çocukları da genelde sorunlu). Bunun nedeni sanırım kendini fazla dinlemek, didiklemek ya da şunu yaparsam çocuk üzerinde travma olabilir diye düşünerek doğallıktan uzaklaşmak.. Meslekten gelen "her şeyi iyileştirme isteği" ya da yüksek standartlar.. Neyse ne. Oluyor.

Her Türkiye dönüşü zorlanıyorum ama özellikle çok güzel havalardan kötü havalara geçişte, çok güzel zaman geçirdiysem rutine dönüşte, bu geçiş iyice ağır geliyor. Döndüğümde kar atıştırıyordu, şu an her yer bembeyaz. Daha doğrusu gri, kahve rengi ve beyaz.. Renkleri çaldırdık. Bir de akvaryumda kayıplar yaşandı ve tavşancık hastalandı biliyorsunuz.. İki gün sürekli ağladım. Başka şeylere de ağladım sanırım arada, hazır genel bir ağlama yapıyorken. Yalan yok iyi geldi..

Tavşancık bir tık daha iyi gibi sanki.. Emin değilim ama elimden geleni yapıyorum. Gece yarıları kalkıp besliyorum enjektörle. Havuç suyu falan veriyorum, sırf seviyor diye gittim ahududu buldum bir yerden :) bu mevsimde.. Sürekli kucağımda, sıcacık tutuyorum, konuşuyorum. 60gr kilo aldırmayı başardım. Tabii kaybettiği 400gr'ı alması zaman alır ama ufak adımlar. Bu kadar bağlandığımı bilmiyordum...

Almanya'ya karşı hislerim bir tuhaf. Bazen seviyorum, özellikle doğayı, güven içinde yaşamayı, politik ve sosyal istikrarı. Refahı. Mesafeli ama saygılı insanları. Bazen de nefret ediyorum asla esnek olmayan, taşlaşmış, kalıplaşmış, kısır yaşam rutininden. Renksizliğinden, şaşırtıcı bir şeyin asla yaşanmayışından. Bu nedenle "problemi olmayan ülkenin problem çözmeye de alışkın olmayan katı insanları"ndan.. Bir de tabii soğuğundan, hem insanlar arası hem fiziksel anlamda.. Yalnızlığından, mesafesinden, bana egzotik bir çiçekmişim gibi yaklaşılmasından.. 

Esnek, yaratıcı, renkli, şiirsel, şaşırtıcı, farklı, beklenmedik, alışılmadık gibi bana büyüleyici gelen kelimeleri kullanamamaktan...

Bazen çok bunalıyorum.. O zaman yazmak, tutunduğum tek dal. Ufak notlar almak hayata dair, hayal kurmak ve bunları kelimelerle süslemek, birine bir mektup yazmak, sadece kendi kendime yazmak, üstünü çizmek, silmek, başka kelimelerle yeniden yazmak.. 

Yazmayı bırakırsam yaşamayı da bırakacağımı biliyorum..




Hamiş. Kış depresyonuna karşı herkese iyi gelenler şunlar: spor ya da günde 30dk tempolu hareket etmek, kış meyvelerinin ve sebzelerinin doğal onarıcı etkisi, ek olarak D ve B vitamini almak. 

Bana iyi gelenlerse bu yazıya eklediğim fotoğraflardakiler: okaliptus ve mavi çam yağı katılmış sıcak bir banyo, her hafta kendime çiçek almak, sosyal medyadan "ufak ve mütevazi evler" fotoğrafları araklamak ve bir klasörde toplamak (çünkü günün birinde benim de ufacık, sade ve mütevazi bir evim olacak, inanıyorum) ve karşı komşuya uzuuuun bir mektup yazıp karlar içinden yolun karşısına geçip, güzel evinin posta kutusuna atıvermek :) Çünkü; Almanya'nın rutinine karşı ben, yeneceğim seni Almanya :)

31 Ağustos 2022 Çarşamba

Minik ev

Önceki postta yerim dardı, yazamadım, vallahi çenelemeye geldim, azıcık hayâl kuralım mı beraber?

Benim bir hayâlim vardı hatırlıyor musunuz? Karavanla dünyayı gezecektik bir sene boyunca ve iki küçük çocukla. Gezginlik kısmı tamamdı, minikleri Uzak Doğu’dan Karayipler’e sürekli yollarda büyüttük zaten, sorunsuz gezginler olduklarını bize kanıtladılar ama karavan kısmında deneyimsizdik.. Her biri en az 4-5 gün süren üç denemeden sonra, ben bu işin hiiiiiiç benlik olmadığına karar verdim :)) 

Tıpkı bir zamanlar ciddi şekilde planladığım ve eğitimlerini almaya başladığım “teknede yaşama” hayalimin, yakın arkadaşlarımın yaşadıkları ve sonradan dünya turuna da çıktıkları teknenin onlara “yaşattıkları”nı görünceye dek sürmüş olması gibi.

Kabul ediyorum ben rahatıma düşkünüm ve hmm biraz da bencilim :)) Daha doğrusu bencil değilim de, istediğimde sadece bana ait, diğerlerinden uzak ve tek başıma, yalnız kalabileceğim bir alana sahip olmak benim için şart. Çünkü an geliyor vallahi kendi doğurduğum çocuktan kaçacak yer arıyorum.. Ama alan dediysem, yani nohut oda, bakla sofa.. Öyle katlar yatlar değil, ufacık bir bahçe, minicik taş bir ev.

Bir süredir instagramdan minik ev fikirleri, sade akdeniz yaşamı ayrıntıları falan biriktirir oldum. En çok da şu tarz küçük evler hoşuma gidiyordu:

Miniş 😍

Altta ufak bir yaşam alanı, minik bir mutfak ve banyo, kenarda merdiven ve üstte ufak bir uyku alanı. 

Yetmez mi? Yeter! Önüne de ufacık bir bahçe, akşam sefaları, renkli çiçekler, belki minik bir sebze bahçesi, kompost alanı, iki ağaç arası bir hamak, belki etraftan gizli bir bahçe duşu ;) Bir de insanlardan biraz uzak olsa, doğayla içiçe..

Ben bunları düşüne durayım, eşim çok mantıklı bir öneride bulundu, “havaalanına en çok 2 saat olsun da, Münih’ten sıkıldıkça haftasonları kaçarsın” dedi.. Çocuklar büyüdükçe daha da uzun sürelerle kalırsın.. Öyle bakınıyordum işte bizim Mudanya’yla Karaburun’un köylerine. Ay geçen hafta karşıma şu çıkmasın:

Dut ağaçları önünde, minicik bir arsa, ufacık bir göz ev. Köydeki tüm evler böyle taş Rum evi.. Hepsi yıkılmış, toplasan 5 hane yaşıyor, onlar da eminim kışın ilçeye gider. Evin önündeki manzara şu:

Bomboş! Tatlı bir rüzgâr ilerideki denizin tuzlu kokusunu getiriyor, ağaçlar hışır hışır, sessizlik tarifsiz.

Sonra içine baktım:

(Foto emlakçının sitesinden, 
benim çektiğim karanlık çıkmış)

Aman tanrım! Aynen yukarıdaki minik evin tarzı değil mi?! Şaka gibi.. Aynısı! Üstelik dahası, eski evlerin tuvaleti biliyorsunuz dışarda olurmuş, hani açık hava duşu diyorduk :)))) Buyrun:

Ağaçtan akan yağmur duşunu 
hayal edelim lütfen..

Fiyat da aslında uygundu. Hele bahçedeki dut ağaçlarına içim gitti içim.. Peki neden cesaret edemedin derseniz, hemen arkasında iki üç yıkıntı ev daha var ve onlara nasıl insanlar gelir bilemedim.. Hani diyorum ki sevgili blogcular, benim komşuluğum iyidir bakın :))) Topluca alalım mı? Blog köyü kurarız hep birlikte imece usulü yaşar gideriz. Blog yazacağımıza sabah kahvesine buluşur sohbet ederiz :))) Ay bu yaştan sonra gözlerimize yazık valla minicik ekrana baka baka yaşlandık.. Ciddiyim bakın, var mı aramızda çılgın yatırımcılar? :))))

Yine emlakçıdan aydınlık bir foto

Neyse yani özetle evet komşuluk olayından çekindim uzun lafın kısası, dibimde birileri hem de huysuz birileri olma olasılığı hoşuma gitmedi..

Ama bence bu deneyim gözümü açtı, bence ben daha dikkatli ve niyetli bakabilirim bu işlere bundan sonra.. Kim bilir belki karşıma aynen böyle bir minik ev çıkar, yine yazarım buraya, bu sefer oldu! diye :) Haydi hayırlısı..

Müstakbel komşunuz :))


30 Mart 2022 Çarşamba

Hayâller, hayâl kırıklıkları, kararlar

Ne isterdim biliyor musun? Ufacık bir ev, genişçe bir arazi, mümkünse denize ya da bir dereye, kıpırdayan ya da akan bir suya yakın.. Öyle lükste de gösterişte de gözüm olmadı hiç.. Sakin, sessiz, kendi halinde. Kendi kendini devir daim ettirebilen bir yaşam. Çok mu işi olur, olsun varsın. Ben biliyorum girdiğim yeri güzelleştireceğimi.. Basit bir yaşam. Bolca sevebilmek.. Doğayı, hayatı.. Belki kendimi bile.

Burada, Almanya'da bunu yapamaz mısın? dersen.. Yapamadım. Çok fazla sorumluluk var, sürekli benden bir şeyler bekleniyor. Değil böyle bir hayata, kendime zaman ayıramıyorum bazen.. Ayırdığımda da suçluluk duyuyorum, sürekli birilerinin beklentilerine koşmam gerekiyor hissi var üzerimde. Kültürün "boş duran"a bakışı nedeniyle belki. Ama sadece his de değil, his olsa bir şekilde eeeh dersin, sonuçta bencil yaratıklarız biz insanlar. Bir noktada yeter deriz ama bu his değil, gerçek bir yük. Bazen gece 3'te uyandırıp "hay bin kunduz şunu unuttum ya" dedirten, bazen sıkıntıdan dağ tepe yürüten, bir yetememek, yetişememek hissi.. Ondan kendimi yalnız hissetmem, yoksa çevremde yeterince insan var gülüp eğlenebildiğim ama ağladığımda yeterince destek yok, tüm yük benim omuzumda.. Hasta olmaktan, ölmekten korkum bile bu nedenle. Üç kaburgayı kırıp ertesi hafta çocuk kucaklayan kaldıran olmam da bundan. Ben yapmazsam çünkü kimse yapmayacak.

Hayır vazgeçilmez ve yeri doldurulamaz sanmıyorum kendimi. Elbet yerim de dolaaar, unutulurum da. Benim gibi binlercesi var. Sevgi arsızı da değilim, karşımdaki sevmezse sevmesin.. Önemli olan benim hissettiklerim, sevebiliyor oluşum, sevebilmiş olmam.. Hayır sandığımın aksine, aslında mükemmelliyetçi de değilim, çünkü hırs yok içimde bir damla. Kendimi kimseyle karşılaştırma yok. Ama söz verdiğimi yaparım, ölsem yarım bırakmam.. Sözüm kendimedir çünkü. Çocuk yaptıysam, layıkıyla bakarım. Sonuçta dünyaya gelmeyi onlar istemedi ve onlara sunabileceğim, imkanlarımın elverdiği en iyi çocukluğu yaşatmak benim görevim. "Olduğu kadar" benim defterimde yok.. Çok denedim, olmuyor. Nereden geldiğini bilmediğim, çözemediğim bir suçluluk duygusu tıkıyor boğazımı.

Bunu ben mi yaptım? Eşime meselâ "dur o öyle yapılmaz" mı dedim ya da "aman bırak ben yaparım" mı dedim? Onu demotive ettim ve bir süre sonra vazgeçirdim, onun görevlerini de ben mi yüklendim? Hayır sanmıyorum.. Yaptıklarına teşekkür ettim ve son yıllarda kaliteyi de takmamaya başladım.. Bu da değil..

Ya da kültürden öğrendiğim bir şey midir bu? Kadın 10 görevi yüklenir, erkekse büyümeyen bir çocuktur, onu öyle kabul et, hı-hı de geç, bildiğini oku.. Hayır sanmıyorum. Annem geleneksel bir kadın değildi, babam %50 olmasa da %30-40 yüklenirdi görevleri. Ailenin kadınları güçlü ve aşırı başarılı örnekler önümde.. Yok o da değil..

Peki ne?

Nedir beni "amaaaağn, mızmızlanırsa mızmızlansın, istediği kadar ağlasın sinirlensin, bu benim hayalim, ben bunu yaparsam mutlu olacağıma ve dahası bunu hak ettiğime inanıyorum" diyip Urla'ya taşınmaktan alıkoyan? Hattâ "yeter artık, gelen gelir, gelmiyorsanız da ben bir süre gidiyorum çünkü buna gerçekten ihtiyacım var" diyemeyişimin nedeni? Çünkü bensiz de gayet başarırlar, biliyorum, hatta belki daha bile iyi başarırlar çünkü onlar için “olduğu kadar” yeterli bir ölçüt.

Yalnızlık mı peki? Biri olsa yanımda "ben seninle her şeye varım" diyen.. Onun güvencesini mi istiyorum ya da sadece C.'ye, kendime güvenemeyişim mi.. Belki. Tek başıma da başaracağımı biliyorum aslında, zaten hep tek başıma başarmadım mı?

O zaman geriye tek bir şey kalıyor..

Kızım bebekken ilk defa onu annemlere bırakıp eşimle yemeğe çıktığımız gece, kızım kolikli bebek, annemler 35dk sonra yemek yediğimiz yere gelmişlerdi ellerinde ağlamaktan şişmiş bir bebek ve sinirleri fırlamış bir dede, arada kalıp stresten patlama noktasına gelmiş bir anane.. Babam "yaptıysanız bakacaksınız" diye kükreyip çocuğu bize iade etmişti. Belki o gün anladım, artık geçmiş hayatım bir daha dönülmemek üzere sona ermişti.....

Bazen ona bakıyorum. Uyurken melek gibi bir yüz.. Uyanıkken de fena değildir :) ama çok güçlü bir karakteri var, kolikli bebeklerin çoğu gibi.. 

Geçen gün meselâ pankart açtı okulda, yemeklerden memnun değilmiş, Greta Thunberg gibi protesto edecekmiş, işin komiği tüm çocukları ve 4 de öğretmeni ikna etmiş, hepsi pankart açıp gösteri yürüyüşü yapıyorlardı okula gittiğimde.. Gurur duydum duymaz mıyım! Ama herkes aynı düşünmedi tabii, bazı anneler sinirlendi, pankartları yırtmaya kalkanlar, çocuklara bağıranlar.. Faşizmin doğuşu.. "Kızım" dedim, "sen çok muhteşem bir şey yaptın, sen istemediğin bir şey için mızmızlanıp oturmak yerine, bir fark yaratabilecek bir eylem yaptın. Sonuç belki değişmemiş olabilir, yenildin ama denedin de yenildin.. Hiç denemeden yenilmekten bin kat iyi bir sonuç bu.." 

Yaşı 8.

Bazen onun annesi olmak çok zor. Bazen çok güzel. Bazen ondan sıkılıyorum. Bazen onsuz yaşayamayacağımı düşünüyorum. Bazen kaçıp gitmek istiyorum. Bazen kapana sıkışmış gibi. Bazen nereye kaçarsam onu da götürmek istiyorum. Bazense ondan kaçmak.. Belki bu kadar uçta değil ama her annenin benzer hisler duyduğunu biliyorum. Dile getirmese de.. 

O nedenle, Urla'ya hayır diyeceğim. Çünkü bana "ben varım, ben senin yanındayım." diyecek kimsem yok ve tek başıma tüm bu değirmenlerle ve özellikle de kızımla savaşmak istemiyorum..

Bu akşam bir mail yazacağım. Bu seneki teklifinize hayır diyeceğim çünkü kızım bu sene hazır değil ama seneye onu ikna edebilirsem (ki edeceğimi düşünüyorum çünkü "nasılsa okul değişecek" fikri onu yatıştırıyor) yeniden başvuracağım ve umarım o zaman şansımız yaver gider ve bizi yine kabul edersiniz, diyeceğim. Sonra bilgisayarı kapatacak, bir bardak kırmızı şarabımı alıp, tek başıma bahçeye çıkacağım. Elma ağacımın tam yanına oturacağım, biraz göğe bakacağım, biraz içeceğim, belki çakırkeyf de olurum.. Bu şartlarda böyle davranman gerekiyordu diyeceğim. 

Vazgeçmedin, sadece erteledin diye kendimi avutacağım. 

Evet. Böyle yapacağım.....

Hamiş. Kararımı verdiğim için, bir önceki yazıyı sildim fakat tekrar, yorumlarınız için çok teşekkür ederim, gerçekten çok iyi geldi bana..