3 Nisan 2022 Pazar

13: Yılın son (?) kar manzaraları

Bu hafta.. ne bileyim bir tuhaf geçti. 18 dereceden 2 dereceye düşen havanın da etkisi olabilir. Çok ve güzel işler yaptım hattâ haftalık yazıyı da hazırlamıştım dün sabah (dün tüm günü Pazar sanarak yaşadım ben..) ama bu sabah, (kazandığım ekstra Pazar gününün şerefine mi diyeyim) yeni bir yazı yazasım geldi.

Sabah 20cm kar altında uyanınca, hazırlanıp yürüyüşe çıktım. Öyle güzel, sessiz, pamuk gibi kar atıştırıyordu ki.. Bir buçuk saat yürüdüm ve düşündüm. Normalde böyle birçok gün yaşadık bu kış ama bugünü özel ve çok güzel görmemi sağlayan nedir? Sanırım bir sonunun olduğunu bilmem. Yani artık Nisan ayındayız, bu büyük ihtimal son kar (hoş bu gözler 12 Mayıs'ta kar yağdığına da şahit ama..) yani bir "sonu olduğunu bilmek" olay ve durumlara farklı gözle bakmama neden oluyor. Bu son karsa, son yürüyüşün keyfini çıkartmalıyım diye düşülen yol, ister istemez, her ayrıntısını yakaladığın bir yola dönüşüyor.

marteniçkaları da astım, leylek falan yok etrafta henüz..

Keşke hayatımızın süresini de biliyor olsaydık fikrine gelmem kaçınılmazdı tabii :)) Düşünsenize, diyelim 45 sene yaşayacağımı biliyorsam, neler neler yapmaz mıydım? Daha doya doya yaşamaz mıydım? Ertelemez miydim meselâ..? Acaba? 

Kar manzaralarını içime çekerken, bir süre neleri farklı yapacağımı düşündüm. Acaba dedim, hayata her gün "bu son gün" diye başlasam ve ertesi gün uyanınca da "peki, bu son gün" diye devam etsem.. Nasıl olurdu hayatım? O gün içindekilere daha fazla önem verir, hani şu dillere pelesenk olan "anda kal"ı tam anlamıyla yaşar mıydım? "Bir hafta denesem mi ki?" diye çılgınca bir düşünce geçti içimden.. Yarın yokmuş gibi davranmayı.. Bu hafta yapamam iş güç yoğun ama haftaya paskalya tatili var, denemeye çalışacağım..

içerde bahar dışarda kış..

Gelelim bu haftanın kısa özetine:

ÇALIŞTIM: Tüm hafta 13-19 yaş arası Ukraynalı sığınmacı kız çocuklarla ilgili bir proje hazırladım, sundum ve kabul edildi. Paskalya tatili dönüşü gönüllülük bazında başlıyorum. Bu proje benim dışımda spor ve sanat eğitimcilerini, Almanca öğretmenini de kapsayan ortak bir workshop. 3 ay sürecek ve benim görevim psikolojik danışmanlık. Bu yaş grubu kızlar özellikle fuhuş açısından maalesef hedef, onları olası "travma sonrası stres"lerini düşürmeye, enerjilerini kanalize etmeye ve yaşadıkları topluma kazandırmaya çalışacağız.. Bence çok keyifli geçecek bir üç ay olacak, ergenlerle çalışmayı özlemiştim!

evdeki "ergen"

VEDA ETTİM: Canım süpervizörüm 2 ay sonra emekli olacak. Emeklilik kutlaması ofisinde oldu, benim için bir melek olduğu için ben de melekli havuçlu kek yapıp götürdüm. 

Bir süre Güney Fransa'da torunlarla dinleniyor olacak ama yaz sonu yine buluşacağımıza eminim, aramızda güçlü bir bağ var çünkü o bende kendi gençliğini, ben onda kendi yaşlılığımın olası en iyi hâlini görüyorum.. Yine de özleyeceğim..

OKUDUM: Antony Bourdain "Kitchen Confidential - Readers Edt." çok keyifliydi. Leylâk Dalı'mın hediyesi Mehmet Eroğlu "Kendi hayatında ölme vakti" yorumlarda tartışmak istediğim bir kitap, ilgilenen olursa. Duygularım karışık, sanırım Mehmet Bey'in diğer kitaplarını okumak istiyorum bir şeyler yazmadan önce çünkü neden çok etkilendim, emin değilim.. 

DİNLEDİM: Neden bilmem sürekli bunu dinliyorum..

AĞIRLADIM: Bir haftada 4 farklı misafir ağırlanır mı yahu? Ben ağırladım. Ev tam bir Birleşmiş Milletler genel merkezi gibiydi. Japonya’dan Yunanistan’a, İspanya’dan Kürdistan’a bir sürü milletten arkadaşlar gelip gittiler, çok yoruldum ama çok da mutlu ettim, mutlu oldum. Favorim Yunanlılardı, resmen kan çekiyor yahu, bu kadar mı kafalar uyar.. Ah bu politikacılar, aramızı açmasanız…..! Börekisler, lokumisler, sahanda yumurtisler, biz aynı kültürüz yahu..

Ve böylece hafta nihayetine erdi, darısı sağlıklı neşeli yeni bir haftaya diyelim.. Elbette Zihnin Arka Sokaklarının şalanjıyla kapayalım yazıyı.

ŞALANJ 13: Son çektiğiniz fotoğraf

Bu sabahki yürüyüşün son fotoğrafı bu olmuş :)

29 yorum:

  1. Bebeleri yollayıp yorgunluğu ancak attım (bir kısmı hala duruyor olsa da, terrible two bir torun gerçekten aşırı enerjik oluyor). Gelelim Mehmet Eroğlu'na. Tüm kitaplarını okudum, bazılarını sevemedim ki bu çok normal ama her çıkan kitabını okurum dediklerimdendir. İlk kitapları oldukça karamsardır (aslında genel olarak öyledir ama ilkleri daha ağırdı). Sanırım askerliği sırasında yaşadığı tatsız bir şeyler var bunun yansıması her kitabında farkedilir hemen hemen. Ben en çok "Fay Kırığı" üçlemesini severim: "Mehmet", "Emine", "Rojin". Ardarda okunabildiği gibi bağımsız da okunabilir. "Mehmet" de kendini anlatır Mehmet, "Emine"de siyasal islamı, "Rojin"de ise Kürt meselesine dalar. Olumlu ya da olumsuz fikrini belirtmeden, ortadan yazar. Senin okudğundan önceki son üç kitabı polisiyemsi, farklı bir tarz geliştirmiş. "Kendi Hayatında Ölme Vakti" için yorum yetersiz, arzu edersen maille yaz düşüncelerini. Bu arada tavsiye etmeyeceğim tek kitabı "Mermer Köşk", ne diye yazdı bilmem, ana akım dizisi gibi bir kitaptı. Kar manzaraları enfes, dilerim baharınız tez gelsin...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. heyooo iple çektiğim yorum ilk gelen yorum oldu :)
      Allah kavuştursun, torunlar gidince annemler 1 hafta yatıyor :))
      Mehmet Eroğlu.. Şimdi. Kitabı sen yolladığının ertesi günü elime aldım, ilk 50 sayfa o kadar kötüydü ki, okuyamadım ama biliyorum Leylak bana bu kitabı yolladıysa bi numara var. Kötü derken, sürekli alıntılarla konuşan, şu ülkemizde elini sallasan çarptığın zengin ailenin hiçbir emek vermeden para yiyen tembel - ve bu durumda yazar kabızlığına tutulmuş - oğlu klasiği.. Bak Osman'da da (ayfer tunç) aynı tema vardı ama Osman'a ne bileyim hem kızıyorsun hem acıyorsun ya.. Bunda direkt o adamın kendi içi dışında bir şey göremeyişi, dünyanın merkezi sayması kendini, kadınlara ve sekse bakışı, yani ne bileyim her şey iticiydi. Ama en kötüsü sürekli başka yazarların düşünürlerin ağzından konuşması.. Neyse. Geçen hafta geri döndüm romana, Karaburun'a gitti kahramanımız ve bende bir "mind-f*ck" başladı çünkü Mehmet bey anlatıyor ama ezbere taşını toprağının her cm'sini ezbere bildiğim yer, yok orada öyle bir bina yok :)) Deliricem, şurdan bu manzara diyor yok görülmez mümkün değil.. En son benim çocukluğumda öyle birşey vardı dediğim an bende jeton düştü. Zaten hikayenin içinde "esinlenilen olay"dan bahsetti ya son sayfalarda, ben o olayı bilirim. Yerel tarihimizin ilginç olaylarından biridir, solcu oğlan günlerce işkenceden sonra aklını yarı kaybetmiş halde Fransa'ya kaçar.. Yerel halk 40 senedir bunu konuşur.. O anda ayıldım ve dedim ki vay. Zaten kahramanın Karaburun'da ıssızlıkta rüzgarda yaşadıkları ve ruhundaki o ıssızlığın bununla uyumu, yavaş yavaş değişmesi, insanları insan olarak görmeye başlaması vs.. O bence çok güzeldi, hayran kaldım. Fakat dedim ya o araya serpiştirilmiş "ahkâm kesme" cümleleri, alıntılar kulak tırmaladı ama karakteri oturtmak için yapıldı diye düşünüyorum, yoksa her kitabında aynı ahkâm var mıdır bilemedim..
      Kendisini araştırdım. Maalesef kendisi ciddi işkence görmüş bir solcuymuş gençliğinde. Sanırım senin "karamsarlık" diye bahsettiğin his de ondan. Bir iki romanını daha alacağım ilk fırsatta çünkü ya çok büyük bir yazarın karşısındayım, ya da, bilemedim..... Okumam lazım. Çok teşekkürler gerçekten! Çok çok!

      Sil
  2. Okuyup yorum yazmadan kaçanlardandım bir süredir ama buna yazmak istedim. Ukraynalı sığınmacı kız çocuklarla ilgili projen beni bile buradan heyecanlandırdı.(belki de bu heyecanla hemen yazmaya başladım) Bunu ilerleyen süreçlerde detaylı konuşmayı çok isterim. Nelerle karşılaştın, nasıl süreçler yaladın vs. Hem kar hem bahar bizimde burada dengemizi bozdu. Lakin havuçlu kek kalbime düştü hemen yapabilirim. Mehmet Eroğlu'nu lise yıllarımda okuyup anlayamadığım için sonrasında mesafeli durdum hep ama şimdi yeniden döneceğim özellikle sen ve Leylakdalı yorumundan sonra...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aaa hoş geldin, iyi ki yazdın :)
      projeye 25'inde başlıyoruz, 2 haftalık paskalya tatili sonrasında. tabii ki anlatırım, ben de çok heyecanlıyım.
      havuçlu kek şahane oldu, bildiğin vanilyalı keke 250gr rende havuç ekleniyor, çok basit. üstüne nesquick serptim :P uydurmasyon kek.

      Sil
    2. proje beni de çok etkiledi. yine "nedne mühendislik okudum ki" hayıflanmalarına yol açtı :) neyse en azından böyle projelerde çalışan arkadaşlarım var, mutluyum :)

      Sil
    3. <3 hepimizin adına çalışacağım, söz!

      Sil
  3. Antony Bourdain'in Mutfak Sırları'nı çok keyif alarak okumuştum. Mehmet Eroğlu hiç okumadım, bu konuyu pas geçiyorum. :)
    Projen hepimiz heyecanlandırdı, eminim savaşın perişan ettiği pek çok gencin hayatına olumlu şekilde dokunacaksın(ız).
    Lalelerine, onları satın alma öyküne ve çıplak manolyalarına bayıldım. Ha bir de kar manzaralarına tabii ki. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hihihi sorma.. koca cumartesiyi pazar diye yemiş olmama hâlâ inanamıyorum. manolya'ya bugün de gidecektim ama içim kaldırmadı onun o narin yapraklarına bırak kar el bile değmez ya..... kar erisin gidip bakacağım, bu gece -8!

      Sil
  4. Yaklaşık 1,5 ay önce Instagram'da yılın son kar manzara ve paylaşımları diye fotoğraf paylaştım:) Üzerine kaç kere daha yağdı bilmiyorum:))) Bu hafta yeniden garip bir hava geliyor ama hayırlısı bakalım. Yoğun bir ay ve güzel bir proje:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)))) Aklıma gelmedi değil, bana da sık olur çünkü! -8’lik bir gecenin -4’lük sabahından güzel haftalar!

      Sil
  5. Gitsin şu soğuk havalar artik diyorum, başka da bir şey demiyorum😶

    YanıtlaSil
  6. Ergen mültecilerin yanlarında ebeveynleri yok mu?
    Allahım ne acı bir durum şu yaşananlar. Hayatımıza büyük bir normallikle devam ederken dünyanın bir çok yerinde savaşların , kötülüklerin olması, çocukların sömürülmesi, kadınların şiddete uğraması durmadan offf
    içim şişiyor her an. ya bunların nedeni hep erkekler ceren , ne diyorsun bu duruma ( kızgın yüz emojisi )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Erkekleri kışkırtan, onları çocukluktan itibaren saldırgan ve ben merkezci yetiştiren kadınları da unutmamalı ama..
      Şöyle söyleyeyim, ben biliyorsun sosyal medya hiç kullanmıyorum ama uzun zamandır haber de izlemiyorum ve okumuyorum. Sadece radyodan dinliyorum çünkü "şov"a dönüştürülmesine karşıyım ve radyo bunu en az yapabilen medya bence.. Bir de sürekli negatif haberlere ve görüntülere maruz kaldığı zaman insanlar, bir çaresizlik ve "boyumuzu aşar" hissi oluyor, nasılsa elimden bir şey gelmez o zaman izleyeyim oturayım yani, buna çok karşıyım. Ya izleme, ya da izliyorsan bir şey yap, benim fikrim bu.
      Tabii herkes kendi gücüne göre yapılacakları yapabilir, kimi para yardımı, kimi mültecileri eve alma şeklinde bir yardım, ben de böyle bir hizmet verebileceğimi düşündüm.. Bence hepsi eşit derecede önemli, en küçük bir adım bile, atıldığı için eşit bence..
      Bu ergenler kimdir bilmiyorum, çocukları sordum çünkü benim ilk aklıma gelen yetim bir çocuğu hemen eve almak oldu ama çok fazla talep var ve rusça bilmek temel kriter. Çoğu çocuk ve ergen ailesi ölmüş bile olsa akrabalarıyla geliyor, açıktan tek gelen çocuk yokmuş, bunu öğrendim mesela biraz içim rahatladı..
      Ya ben pek emin de değilim, bizim mahallede çok fazla ukrayna arabası var ama hepsi yani Allah günah yazmasın ama zengin arabalar, kaçabilen yine belli refah seviyesinde mi olmuş.. İçlerinde de bir sürü erkek var yani insan diyor neden bunlar ülkelerini savunmak yerine buradalar ama sonra utanıyorum yani insan sonuçta, savaştan kaçmak insani bir davranış :( Ay bilmiyorum Buket aklım karışık o nedenle ben fazla karıştırmayıp elimin değdiğine ve bunu gözümle göreceğime elimi uzatmaya karar verdim..
      Öyle işte...

      Sil
    2. Haklısın, bizde de Suriye savaşından kaçan erkek tayfasına büyük öfke var. Gelen aileler bizim kasabada bile baya bir çoklar. ve ne yazık ki kötü şartlardalar. Her annenin yanında en az 4 küçük çocuk var. İnsanlarda niye kalıp savaşmadı bu erkekler diye soruyor devamlı. Ben olsam kaçardım eşimle çocuğumla diyorum ama bizi alacak komşu ülke de yok ceren.

      Sil
    3. Maalesef Suriyeli mülteciler hiç iyi yönetilemedi, elimize yüzümüze bulaştırdık o konuyu hiç açma :( Burada da önce kucak açar çiçeklerle karşılarlar, sonra canları sıkılır gitsinler diye bakarlar. İkiyüzlülük.
      O nedenle en azından elimin değdiğini gördüğüm şekilde bir yardımım olsun istedim çünkü gelen mültecilerin büyük kısmı geldikleri ülkede kalıcı olacak, bunu kabullenmek lazım.

      Sil
  7. Benim yorumum gelmedi mi? Yoksa yayınlamadınız mı?
    iletişim sayfanızda yok o yüzden buradan tekrar yazdım :/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Göremedim, gelmemiş heralde. Konuşma ve tartışma etiğine uyduğu sürece yayınlıyorum tüm yorumları (anonimler hariç) fakat çok eskiyse yazı bazen spam’e düşebiliyor.

      Sil
    2. Yazdım diye hatırlıyorum ben ama hatta sarı çiçeklerin üstündeki pamuk gibi durmuş demiştim 😂 Galiba ben yayınlamaya basmadım yazdım beni bilgilendire bastım 🤭🤭🤭.

      Sil
    3. :) oluyor öyle arada, üşenmeyip yeniden yazdığınıziçin sevindim.. Öyle gerçekten pamuk gibi!

      Sil
    4. Rica ederim ne demek blogdaş olmak böyle gerektirir 😂

      Sil
  8. Keyifli bir yazıydı:)

    Mehmet Eroğlu konusunda ne diyeceğimi bilemiyorum. Tanıdığım bir yazar değil. Biraz araştırınca dumura uğradım. O da benim gibi İzmirliymiş. Aynı üniversitenin aynı bölümünü bitirmişiz. Eski Dev-Gençli, MNG de genel müdürlük yapmış. Mesleğini üst düzey yöneticiyken bırakınca Ferrari'sini terk eden adam demişler. Az çok piyasanın içindeydim, MNG gibi bir firmanın patronu ile Mehmet Eroğlu gibi bir şahsiyeti yan yana düşünemiyorum. Onu tanımamış olmamın bende yarattığı kızgınlık ve utancın hafifletici nedeni, eserlerinin PR'ını yapamaması (daha ziyade yapmayı tercih etmemesi) ve dolayısıyla tanınırlığına set vurması. Gerek işlediği konular, 68 kuşağı gerekse hayata bakışını sevdim. Leylak Dalı'na da bu vesileyle teşekkür etmiş olayım:)
    "En büyük eseri insanlara bakınca, tanrıya inanmak zordur." diyebilen bir yazarın eli öpülür. Başta Issızlığın Ortasında olmak üzere, Fay Kırığı Üçlemesi'ni en kısa zamanda alıp okuyacağım. Daha sonra yazarın okunmasını önerdiği şu listeden devam etmeyi düşünüyorum.

    -dino buzzati, tatar çölü
    -romain gary, cennetin kökleri
    -pierre schoendoerfferr, krala veda
    -andre malraux, umut
    -joseph conrad, karanlığın yüreği
    -jorge semprun, büyük yolculuk
    -paul nizan, fesat
    -arthur koestler, gün ortasında karanlık
    -m.yourcenar, hadrianus'un anıları

    Teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu muhteşem yorum için çok teşekkür ederim, yazıyı zenginleştirdiniz..
      Tatar Çölü, Krala Veda, Karanlığın Yüreği, Gün ortasında karanlık’ı okudum. Kesinlikle öneriyorum. Tatar Çölü’nden bu blogda da bahsettim sanırım, basık, insanı daraltan bir yapısı var o kitabın, çok ilginç bir şekilde içine alıyor insanı ve uzun yıllar bırakmıyor. Siz okuyunca tartışalım :) keyifle bekliyorum!

      Sil
  9. Sosyal projenize hayran kaldım. Bizim buralarda başka türlü insanlar tarafından yönetildiği için bu tarz işlere, hiç giremiyorum. Buralarda kar bitti, havalar mis gibi olmaya başladı... Kek de nefis görünüyor ama :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. A yok Dada öyle deme, muhteşem işler yapan insanlar var, ben sana tavsiye edebilirim özelden ama sen de biraz araştırsan bulursun eminim.
      Kar sanırım - umarım - burada da bitti ama tüm manolyaları da yaktı maalesef :,(
      Kek çok basit tavsiye ederim normal vanilyalı keke 250gr rende havuç ;) Üstüne nesquick serptim çok leziz oldu. Annem içine aslında ince kıyılmış fındık, üzüm, kayısı kurusu falan koyar o şekliyle de çok güzel olur bak..

      Sil
  10. yazılanlar üzerine yorum yapmayı sevmesem de,belki de son gün yerine ilk gün diye bakmak daha mı enerjik olur.

    YanıtlaSil