1.Sizi mutlu eden bir kelime?
Alfresco! Daha doğrusu Alfresco yaşam tarzı. Nedir? Bence cennettir! Tam anlamı; ev içindeki yaşamın dış mekâna taşınması. Görsellerdeki gibi; doğaya karışmak. Mesela yemek masasını bahçeye çıkartıp; uzuuuuun uzun, ağır ağır, konuşa gülüşe yenen yemekler. Ya da balkona bir sedir atıp; gece boyu yıldızlara bakarak hayâllere dalmak. Ya da bahçeye bir yer masası kurup; dostları etrafına toplayıp, sabahlara dek usul usul, fısıl fısıl konuşmak..
İtalya'nın cennet köşesi Toskana'dan çıkma bir kelime bu. Çünkü Toskana'da evler avlulara açılır ve mutlaka tahta masalar, zeytin ağaçları ve servilerin altında gecenin çok geç saatlerine dek süren sohbetlere ev sahipliği yapar. Bu tarzı Akdeniz’in çevresindeki tüm şehirlerde, limanlarda, kasaba ve köylerde bulursunuz. Toskana’da geçen tüm filmlerde mutlaka alfresco sahneler vardır ama en çok da, izleyen hiç birimizin aklından çıkmayacağına inandığım, Woody’nin Vicky Christina Barcelona filminin o ünlü “verandadaki gitar dinletisi” klasik sahnesinde hatırlarız bu kelimeyi..
Alfresco, İtalyanca’dan tüm dillere geçmiş bir terim olsa da; güncel İtalyanca’da Al fresco “hapse girmek” anlamına geliyormuş! Bir kelime zamanla değişir de, bu kadar mı zıt anlam edinir?! Alfresco’yu doğuran kültür, şimdi bu kelime yerine “all’apperto” (dışarıda) kelimesini kullanıyormuş. Fakat Fransızca’daki “en plain air” (dışarıda), özellikle ressamları etkileyen bir akım haline gelmiş. Bu tarzın ressamları ise elbette Monet, Renoir, Bazille gibi Impressionist’ler..
Alfresco’nun bir başka türevi de Amerika’da moda olmuş. Onlar da bu terime "çiftlik evi tarzı" (farmhouse style) demişler ve romantizmini - bence - öldürüp, yerine bolca Güneyli aksanı, mangalda pişen kırmızı etler, hantal tahta mobilyalar ve avlanmış hayvanların doldurulmuş kafalarını eklemeye cüret etmiş ve kapitalist dişlerde öğütüp tüketmişler.. Ama ona girmeyelim, biz Akdeniz’imizin etrafında biz bize kalalım.
Fakat; tahta önemli! :)
Etrafına toplanacağımız masanın tahta olması; çok önemli..! Çünkü tahtaya dökülen yemeğin yağı, şarabın lekesi, tahtaya bir “kişilik” ya da ruh verir zamanla; yaşanmışlık verir, anlam verir.. Ucuna köşesine bazen birşeyler kazırsın, yeri gelir bir kalp çizersin meselâ. Böyle böyle, nesilden nesile, aile mirası olarak aktarılan tahta masalar biliyorum, ben. Müthiş bir zenginlik gibi gelir bana tahta masalar..
Evimdeki tahta masayı çok uzun aramalar sonunda, bir antikacının arka köşesinde bulup, kalbim çarparak aldım. Bana göre çok güzel bir tahta masa. Masamı ararken, çeşitli dergilerde Alfresco masalara bakma tutkusu edinmiştim.
Üstteki fotoğrafı da bir "dış mekânda yaşam" dergisinde gördükten sonra (Toskana’da Villa Dilemma adındaki bir butik otele ait) sadece dakikalar içinde, tüm sokakları aşka çıkan bir hikâye yazmıştım bir zamanlar. Şöyle bir şeydi; belki seversiniz:
"Zeytinler büyüdüğümüz coğrafyanın en belirleyici özelliğiydi. Şimdi düşünüyorum da, insanlar zeytin ağaçlarına sadece geçim kaynağı gözüyle bakmaz; aynı zamanda olağanüstü bir saygı duyarlardı. Çünkü bir zeytin ağacı, özensiz kalırsa 500; bakım görürse 2000 seneye yakın yaşıyor! İnsan onun gölgesinde sadece kendi ufacıklığını düşünebilir..
Bahçemizde bir çok zeytin ağacı vardı ama bu ağacın değeri farklıydı. Annem güzel elleriyle onu daha ufacık bir fideyken toprağa dikerken, ben hemen yanında, eteğinin dibindeydim. Kendi ufacıklığıma ve fidenin ufacıklığına rağmen, bunun hayatımdaki önemli anlardan biri olduğunu anlamış, her saniyesini hafızama haydetmeye çalışmıştım.
Zeytin fidesi yıllar boyunca denizin nemini yemiş, denizin kokusu ve sesiyle büyümüş, benim oyunlarıma, çocuk neşeme, ergen hüzünlerime, yetişkinlerin dünyasına geçişime ve tüm hislerime, düşünce ve hayâllerime yaren olmuştu. Artık ikimiz de yetişkindik. Onun verimli dallarımdan sarkan yemyeşil zeytinleri, benim eteklerimden ayrılmayan üç küçük çocuğum, deniz gözleri bana aşkla bakan sevgilim..
Ellerine hayran olduğum ve hayatını elleriyle kazanan bu adam, bir gün ellerimden tuttu ve "sana bir şey göstereceğim ama gözlerini kapatman lazım" dedi. El ele bahçeye çıktık, seslerden, kokulardan ve 40 senenin alışkanlıklarından biliyordum beni zeytinimin altına götürdüğünü. Ve gözlerimi açmamı söylediğinde.....
Oradaydı işte! Verniksiz, boyasız, makyajsız. Benimdi!
Ve sonrasındaki 35 sene boyunca her akşam zeytinin dibindeki tahta masamızda oturduk. Sofralar kurduk. Gecelerden sabahlara sohbetler ettik. Seviştik. Misafirler ağırladık. Cocuklarımızın büyüdüklerini, birer birer kendi yollarına gittiklerini izledik birlikte. Ve ben ellerimi hiç bırakmayan o güzel ellerin zamanla yaşlanıp beneklendiğini, bakmaya kıyamadığım deniz gözlerinin yorulduğunu izledim günden güne. Hep o zeytinin altındaki tahta masamızda oturarak.
Ve bir gün göçtü gitti.. Kırlangıçlar gibi, birden..
Ne zaman tahta masamın üzerinden kırkangıçlar geçse, mevsim ilkbahar ya da sonbahar farketmez, seni düşünüyorum. Tahtaya hayat veren o güzelim ellerini, yumuşacık gözlerini.. Seni en çok bu zeytinin altındaki tahta masamızda tek başıma otururken özlüyorum.."
Yaa işte böyle. Bazen bir masa insana neler yazdırabiliyor.. Ama kabul edelim.. "Masa da masaymış ha"! :) İlk sorunum cevabı biraz uzun oldu ama, dedim ya; ben kelimelere tutkunum dostlar....
İlk şıkkın cevabını bu kadar severek okuyunca diğer şıkların cevaplarını merakla bekleyeceğim...Ne güzel hikayeydi sahi! :)
YanıtlaSilAh tesekkur ederim, konu "mutluluk" olunca biraz kaptirmisim ama diger siklari daha kisa tutacagim, soz :))
Silİçim gitti, ruhum uçtu, aklım o bahçelerde, o sofralarda kaldı <3 <3 <3
YanıtlaSilHepsi birbirinden güzel fotoğrafların <3 Alfresco yaşam tarzını seve seve benimsemek istiyorum :) Yine ne güzel anlatmışsın!
Bu yaz insallah, seninle oyle bir sofra kuracagiz. Sabahlara dek :)
SilO gece sabahlar olmasın o zaman :)
SilAlfresco, evet duyduğum bir tarz. Ama hep duyduğum gibi gördüğüm gibi kalacakmış gibi.Apartman dairesinde kalakaldım maalesef. Yine de camdan bakınca Akdeniz emarelerini görüyorum,bu hoş.
YanıtlaSilHikayeyi okuyunca aklımda oluşan ilk kelime, mütehassir oldu. Sevdim hikayeyi,elinize sağlık.Yazıyı da farklı duyguları hissederek okudum. Nesneler bize nereleri neleri hatırlatmıyor ki? İnsan "masa da masaymış ha" diye düşünmeden nasıl dursun?
SilBalkon varsa sanslisin.. Kasalardan renkli minderlerden cok hos alanlar yaratabiliyorlar. Balkon nedense yeni donem apartmanlarda yok, ic alanda yasamak moda oldu, ya da nufus yogun,uguyla zaruri hale geldi diyelim.. yuksek binalarda cam bile tam acilmiyor bazen :(
Evet, muteessir guzel bir kelime, haklisin :) mutehassir ise pihtilasmis anlamina geliyor, sanirim kastettigin o degil :)))
Mütehassir'in değişik anlamları varmış. Dediğiniz gibi onlardan biri "pıhtılaşmış". Ancak diğer anlamları güzelmiş:)
Sil1. Birbirine hasretle bağlanma.
2. Özleyen, hasret çeken. Mahrum kalan. İsteğine erişemiyen.
3. Özlem duyan. (Arapça)
Hic bilmiyordum, tesekkurler. Kelimeye internetten baktim o anlamini gorunce heralde muteessir yazarken otomatik duzeltme oldu dedim :))
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
Sillinke tikliyorum acilmiyor :( beceremedim
SilAkdeniz'in bir başka güzelliği:)
YanıtlaSilSadece Toscana'nın değil, Ege'nin de yaşam tarzı.
evet! zaten ondan cekiyor bizi.. yoksa Amerika'nin ortasinda yapmaya kalkinca iste oluyor mangal partisi :)))
SilNe güzel bir masa. Tahta önemli ama. Cem Yılmaz' ın 5 elementinden biriydi tahta:)
YanıtlaSilbenim de aklima o geldigi icin guldum zaten yazida :))
Silaa bilmeden alfresco hayat yaşıyor muşum :)
YanıtlaSilbahçede kocaman kendi yaptığımız tahta masamız var. kiraz ağacmın
altında hem. bu salgından önce uzun uzun yemekler yiyorduk arkadaşlarla, dostlarla. tek kötü tarafı etrafta uzun apartmanlar olduğundan millet sinema gibi seyrediyor bizi. ama ne yapayım
yine de hep bahçedeyiz.yarın balkon sezonumu açıyorum hatta bir fotosuunu çekip instagrama koyacaktım. yaz gelirken tüm gün balkondayım ben de..
adini koymus olalim :))
Silben instagram kullanmiyorum ne olur benim icin bloga da koy, eminim muhtesemdir! keyfini uzun yillar cikartin alfresco'nun :)