Her Şubat ayı sonunda olduğu gibi, artık kışın bir an önce dinmesini, çimenlerin yeşillenmesini, ufak tefek çiğdemlerin belirmesini bekliyorum. Beklerken de kafamı çeşitli yaşam öğretilerine takıyorum. Sadeleşmek ve sufizm benim için bu kışın konularıydı.. Daha önce yaşamımı sadeleştirmek için neler yaptığımdan burada bahsetmiştim. Fakat insan bir kere sadeleşmeye başladıysa, artık bu bir tutku haline geliyor ve belirli aralıklarla kendi kendini gözden geçirme ihtiyacı içine giriyor. Yine bu hafta başı, 6 aylık olağan sadeleşme krizim tuttu.
Tanrıya inanıyor ve kendimi sufizme yakın görüyorum. Felsefi değerler ve uygulama alanlarında kendimi yakın hissettiğim, korkulası ve cezalandırıcı bir tanrı yerine sevgiyi koyan bir yaklaşım; sufizm. Yine sadeleşmek de aslında sufizm inancının binbir kolundan biri. Sanırım bendeki sadeleşme "kapitalizm karşıtlığı" ya da "bu dünyada hiçbirşey iyi gitmiyor, o zaman ne anlamı var?" türü bir nihilizmden değil de, birebir sevgiye ulaşma, iç huzuru bulma, kendimi benden daha büyük ve anlamlı bir bütüne tamamlama ihtiyacından kaynaklandı. Sadeleşme yolunda ufak ama emin adımlarla yürüdüğümü hissediyorum..
Fakat bu arada dediğim gibi, dengeyi tutturamazsanız özentiliğe kayma tehlikesi gerçekten büyük. Mesela bir yanda yaşamı maddiyattan sadeleştireyim derken en azılı kapitalizm düşmanlarına taş çıkartacak denli az eşyayla yaşamaya başlayan insanlar var ve bunu bir "moda akımı" şeklinde satıyorlar. Katie Roberts'in 1 senedir tek bir şey satın almamış olması gibi.. Öteyanda gerçekten en gerekli şeyleri bile alacak maddi gücü bulamayan insanlar var ve bunu "yaşam sınırında fakirlik" kabul ediyoruz. Yani denge kaymış, amaç sapmış gibi..
Bir de işin nihilizm yanı var yani bazen bu tip "farkındalık geliştirme" davranışları aşırı bir hal alıyor ve obsesifliğe dönebiliyor. Aynen bir anoreksiğin iskelet vücudunu şişman sanıp korkması gibi, aslında "kapital"in gücünü doğru kullanmayı tamamen göz ardı etmek ve yaşamı sadeleştiriyorum derken içini boşaltmak, keyfini kaçırmak, işi misyona çevirmek de bir hastalık.. Aynen "dışarda insanlar ölüyorken ben mutlu olamam" diyen ortalama bir iyi niyetli Türk vatandaşı gibi; olan biten tüm kötülükler nedeniyle kendine mutlu olmayı yedirememek; kalbi kurutmak, gülmeyi unutmak, sevmeyi unutmak, mutlu olmayı unutmak gibi..
Sadeleşelim derken bomboşluğa düşmemek, nihilizme kaymamak ya da yaşam koşulları gerçeğinden uzaklaşıp bunu üst sınıfın yeni bir hobisi olarak algılamamak ince bir denge. Yani hem alçak gönüllü olacaksın, hem farkında olacaksın, hem empati duyacaksın hem de bunca yaşanana rağmen, yine mutlu, umutlu, inançlı kalacaksın.. Çok zor bir denge.
Fotoğraflar: Arteide
Merhaba Ceren, beni biliyorsun, benim nihilstliğim mecburiyetten gelişti, az ile geçinmeye çalışmaktan ötürü. Şimdi bir kaç aydır öyle değil, istediğim şeyleri almama bir engel yok ama içime işlemiş , bırakamıyorum. şöyle bir ayırım hissediyorum, az ile geçinmeye mecbur iken insan sınıfsal ayrımlaştığını hissediyor, çevre, arkadaşlık, giyinme, barınma hep sınıfsal bir çizgi içerisinde kalmak zorunda, işte bu zamanlarda emekçiyi, işçiyi,işsizi, yoksulu kendine daha yaklaşmış buluyorsun...Ama şimdi burada elit kesim içine girmem için davet bile ediliyorum, bir çizginin içine girmek girmemek özgürlüğünü maddiyat belirliyor...
YanıtlaSilTabii ki bu seçimi yapabilmek bir özgürlük Ayşe. Hatta herhangi bir seçimi yapabilmek aslında en büyük özgürlük ve bunu sadece sınıfsal yapı, statü değil aynı zamanda sağlık, inançlar, eğitim, eğilim, bir çok sosyal ve fiziksel etiket belirliyor.
Silne guzel yazmissin ceren! yazdiklarini okumaktan buyuk keyif aliyorum. bu yazini da okurken yer yer "heh iste ben de boyle diyorum" derken buldum kendimi. sade yasamak fikrinin sadece almak ya da almamaktan ote bir sey oldugunu dusunuyorum, son zamanlarda moda olanin aksine. eylemden cok once daha iclerde, kafamizda, hayatimizda baslayan bir sey oldugunu hatta yetistirilis tarzimizla da cok alakali oldugunu dusunuyorum. "bugun bir blogda okudum ben de artik bir sey almayacagim" gibi bir sey degil bence :) bir cok sey de oldugu gibi bunda da ailelerimizden ogrendiklerimiz bizi dogru ya da yanlis yonlendirebiliyor. sade yasayalim tabii ama olumlu dunya yahu dengede olsun sonra pisman olmayalim diyorum ben :)
YanıtlaSilGarip ama sadeleşmenin de "sade"sini yapabilmek asıl zor olan, bu işin de "fazla"sına kapılmak çok kolay..
SilHakikaten dengeyi tutturmak çok önemli, sade bir yaşam İslam felsefesinin de - eğer yanlış aklımda kalmadıysa- öğretilerinden biridir, hatta "bir lokma, bir hırka" filan denir. Tabii bu çok abartılı:))yalnız ben nihilist miyim dedim yazını okurken, hayat bazen çok anlamsız geliyor. Bu dünya hatta tüm evren çok gereksiz geliyor. Ne gerek var diyorum bunca acıya? Yani "ya insanlar yaratayım, onları sınava tabii tutayım, iyileri cennete, kötüleri cehenneme koyayım, bu arada tüm kötülükleri seyredeyim.." mantığıma uymuyor...
YanıtlaSilKalemine sağlık.
Sevgiler...
;) Tanrıyı sadece "iyi" görmek baştan yanlış, tanrı iyinin ve kötünün ötesinde çünkü. Eğer sadece iyilikler veren bir tanrıya inanırsan, bu sefer kötü giden herşeyi kötü tanrıya şeytana bağlarsın, inanan insanların düştüğü en büyük yanlışlardan biridir bu, asıl tanrıya eş koşma buna deniyor ama farkında değiller.. İyi tanrı kötü şeytan.. Neyse sadeleşmeyle pek alakası olmadı ama :P Ne gerek var dersen, bu nedenle derim, denge, siyah ile beyaz bir arada..
SilYine güzel bir blog yazısı. Sadeleşmedeki denge belki maddiyattan bağımsız olarak bazen mutsuz, bazen mutlu olabileceğimizin farkına varmaktan geçiyor. İyi ve kötünün Tanrıdan gelmesi gibi. Kâmil olmak böyle bir şey olsa gerek.
YanıtlaSilltg
Bir de not: Ben en başından başladım blogunu okumaya, en son Jardzy'ninkini böyle zevkle okumuştum.
Teşekkür ederim :)
SilMerhaba,
YanıtlaSilYazınızı beğendim. "Sadeleşmek" üzerine bir düşünme sürecine girdim. Son kısım kâğıda yazılıp duvara asılacak türden: "Yani hem alçak gönüllü olacaksın, hem farkında olacaksın, hem empati duyacaksın hem de bunca yaşanana rağmen yine mutlu, umutlu, inançlı kalacaksın..."
Renkli günler!
Teşekkür ederim..
SilSadeleşmeyi de sade yapmak lazım demişsin ya işte bunu becerebilmek çok önemli. Sadeleşmek benim de takık olduğum kapitalist sistemin çarklarında insanca yaşamın yok edilmesinden dolayı kafamda dönüp duran ama henüz kendimde tam olarak beceremediğim bir düşünce. Fakat insanların ülkelerin ekonomi politikalarının altında hayatlarının harcanmaması için taa en başından bence eğitilmeliler okullarda ve ailelerinde...Aman ne çok yazdım, sevgiler...
YanıtlaSilharcanan hayatlar :(
SilMerhaba,
YanıtlaSilYazınızı beğendim. Sadeleşmenin hergeçen gün artan önemine güzel değinilmiş.