10 Şubat 2020 Pazartesi

Lerzan


Tepedeki evden benden habersiz çektikleri şu fotoğrafıma dikkatlice bakarsan, karenin (ama henüz denizin değil) tam ortasında yüzdüğümü görebilirsin. Evet, delinin biriyim ben ama sevimli bir deli. Hayatı dolu dolu (ama biraz yalnız) yaşayan, sezonu 1 Mart'ta açıp 30 Kasım'da (ama kışın azan sinüzitten kelli, zoraki) kapayan bir deniz aşığı. Adım Lerzan. Tüm köy tanır beni. Bir oğlan çocuğu gibi kısacık kestirdiğim, 45 senedir tarzı hiç değişmeyen kıvırcık, simsiyah (ama artık parlak bir gümüşe dönmüş) saçlarım vardır. Üzüm gibi siyah gözlerim (ama katarakt nedeniyle) hafif buğulu bakar. İnce uzun, güçlü bir kadınım; Girit'ten göçmüş ailemin benden önce gelmiş geçmiş tüm kadınları gibi.

Anneciğimle babacığım göçeli 20 seneden fazla oluyor. Yazlık olarak kullandığımız, yazın serin kışın ılık kalan taş evi elden geçirdim ve Fransızca öğretmenliğinden emekli olur olmaz, bu köye temelli yerleştim. Bahçemizdeki incir ağaçları ile bölgeye özgü begonvil, köyün en eskilerindendir. Deniz ne çok oynardı bahçesinde, hayal dünyası o zamanlar da çok genişti. Taşlarla, çiçeklerle oynardı bu çocuk, seslen seslen ayıramazdık oyun dünyasından. Şimdi de hikayeler yazıyor işte. Hakkımda..

Ne zaman bir acı Türk kahvesi hatırına bana, taş eve gelse; kapıdan içeri girer girmez şu dizeleri okur:
"Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan,
Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek* 

"Ne sedalı adın var Lerzan abla" der, öyle güzel gülümser ki benim bile sevesim tutar bu tüm evrak ve memuriyet işlerinde başıma bela olmuş tuhaf adımı. Ersan? Hayır Lerzan. Ömer Seyfettin hikayelerine pek meraklı babacığım koymuş.

"Uzak fenerler muntazır ateş böcekleri gibi, 
lerzan ve donuk bir ziya neşrediyor, 
havlayan köpeklerin tehditkâr sedaları, 
soğuk ve muvahhiş, aksediyordu.."**

Küçücük çocuğa verilecek ad mı bu Allaseniz? Adımı duyduğumda, anlamı gibi ürperir, titrerim. Ama Deniz işte, kelimelere sevdalı bir çocuktu. Hala da öyle. Büyüyemedi o da bir türlü, benim yaşlanamadığım gibi.


Kaç defa beraber yüzdük şu ilerdeki adaya. Yakın durduğuna bakma, uzaktır ha. Daha 12 yaşındaydı ilk yüzdüğümüzde, nefes nefese kalmış, yorgunluktan bacakları titrer. "Lerzan abla ne olur haftaya yine gelelim bu ıssız adaya senle, e mi!" der yine de.. Yıllarca hiç konuşmadan, yan yana kulaç kulaç yüzdük köyle ada arasında. 16 yaşında peşine bir de oğlan katılınca, ben çekildim aradan. "Yaşlandım Deniz, yüzemiyorum artık.." dedim, yalandan. Bir hafta iki hafta geçti, Deniz kapımda. "Haydi Lerzan abla, ikimiz yüzelim yine eskisi gibi..". Anlaşıldı oğlan başedememiş bununla. Kolay mı oğlum, kızın aklı saatlerce öpüşmekte değil, bu kız başka, saatlerce yüzmek ister o. Eeh demiş oğlan, bekleyememiş, gitmiş. Yine başladık biz Deniz'le konuşmadan, kulaç kulaç yüzmeye. İtiraf edeyim, sevindim de oğlanın yokoluşuna. Çok erkendi daha, elimde büyüyünce gözümde hala çocuk. Deniz'in ağzını bıçak açmaz. Kulaç kulaç yüzer.. Sonraki yıllarda anladım, bir tek yüzerken düşünmezmiş.

Ben edebiyata çok meraklıyımdır. Taş evin bir odasını tamamen kitaplara ayırdım. Şehre gidip geldikçe alırım, köy yerinde kitap nerdeee. Bir muallim bey vardır (o da emekli, yalnız, bencileyin) gazete bayii, kırtasiye, o işler ondan sorulur. Dergi getirir de, kitap getirmez. El mahkum ayda bir gider gelirim İzmir'e. Yıllar içinde, işte böyle böyle yavaş yavaş doldurdum odayı kitaplarla.

Deniz en çok bu odayı sever. Kitapların arasına rahatça, büyücek bir koltuk koydum ama oturmaz ona. Elinde kitap, kendi kedi gibi hep yerlerdedir. "Buz gibi taş, ne güzel.." der, uzanıverir boylu boyunca yere. Bir de duvarları sever bu kız. Dışarları Ağustos sıcağı kavururken, bakmışsın kapıdan giriyor içeri.. Taş ev kendinden serin olur; dışarısı 40, içerisi 25! Yanaklarını dayar taş duvara, kollarını iki yanına açar, kelebek gibi sarılır duvara!

İçinde yanan bir ateş var onun da, benim gibi. Benimki yalnızlıktan, onunki... onunki uzun hikaye.

*Gücümün korkusundan aslanlar bile titrerken,
felek beni bir ahu gözlüye esir etti (Yavuz Sultan Selim).
** Ömer Seyfettin - Tarih ezeli bir tekerrürdür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder