9 Ekim 2013 Çarşamba

Mutlu olmayı başarmak

Bugün biricik ananemin 40'ı, hava buz gibi ve karanlık, nefret ettiğim ve bu memlekette bir geldi mi bir daha gitmeyen mevsim (kış) yaklaşıyor, gözüm gibi baktığım orkidelerimden birisi kurumaya yüz tuttu, çocuk sahibi olmak tahminimizden zor çıktığı için eşim de ben de tükenme noktasındayız, bel ve elde tendon ağrısından hareket edemez haldeyim, kızımda laktoz intoleransı olabilme olasılığına karşı doktorun önerisiyle en sevdiğim sütten ve 5 çayı için atıştırdığım aburcuburdan oldum ve daha binlerce mutsuzluk nedeni sayabilirim. Ama; herşeye rağmen mutlu olmayı başarmak lazım, hayata sadece bir kez geliyoruz. O da bir göz açıp kapayana dek geçiveriyor..

Bu sabah doğada uzuuuun bir yürüyüş yaptım çünkü yaşadığım kente SOMbahar gelmiş! Hani bizim Bolu ve Mezitler yöresinde de yaşanan, pastırma yazı dönemine denk gelen, batıda "indian summer" denen o rengarenk mevsim. Bu sene gelişini tam yakaladığım için çok sevinçliyim, çünkü geçen senelerde bu mevsimde genellikle Türkiye'de oluyor ve bu çok sevdiğim mevsimi ancak ortalarında, yapraklar sarıdan kahverengiye dönmeye başladığında yakalayabiliyordum. Hemen makinamı kaptım ve evin köşebaşındaki "yanan ağaç"tan başlayarak gördüğüm güzellikleri tek tek fotoğrafladım.


Kış tepeden aşağıya doğru geliyormuş, bu fotoğrafta bunu anladım! Hani derler ya kavak yaprağını yukardan dökerse kış uzun olur, aşağıdan dökerse kısa olur diye. Bu kavak ağacı değil ama yukardan sararan yapraklara bakarsak sanki bu kış da geçen kış gibi upuzun ve bıktırıcı olacak. Kıştan nefret ediyorum. Sadece ilk kar yağışını, heryerin bembeyaz oluşunu seviyorum. Ona da 3 gün tahammül edebiliyorum. Devamlı üşümek, kalın kalın giyinmek, düşmemek için yollarda hantal hantal yürümek, erkenden kararan hava, kısacık günler.. Üff içim karardı, hiç hazır değilim bu kışa, nasıl geçecek bilmiyorum. Yapraklar hala varken sorun değil de, yapraklar bir kez dökülüp doğa gri renge bürününce bende de şalter atıyor resmen. Üstelik bu ülkede doğa griye öyle çabuk bürünüyor ve o kadar ağır geçiyor ki kış! Hiç gelmese keşke..

Ya da şöyle bir evimiz olsa.. Sevgili J. sarmaşık sinek yapar dedi, sivrisineklerin bir numaralı tercihiyim zaten. Olmadı bu! Burada Amerika'daki cadılar bayramı kutlanmıyor ama bu mevsimde yapılan benzer bir adet var; evin girişine bal kabağı koymak. Süs kabakları da oluyor bazen irili ufaklı, o capcanlı kavuniçi çok hoşuma gidiyor. Sincaplar etrafta koşturuyor, ağızlarında koca koca at kestaneleri. Tüm yaz ve sonbaharda etraftan topladıklarıyla kışı geçirecekler. İnsan bazen uykuya yatan doğa ve hayvanlara bakınca, "keşke biz de koca bir kileri baştan aşağı yemek doldursak, battaniyeleri üstümüze çekip tüm kış boyu uyusak" diyor.

Bu evin önündeki sapsarı ve bembeyaz kasımpatları da çok hoşuma gitti. Tam bir renk cümbüşü olmuş. Ev sahibesi belli ki çiçek seven bir insan; evin her köşesinde rengarenk çiçekler vardı, ben de bol bol fotoğraflarını çektim.

 

Ama asıl günüme güneş gibi açan, en üstte gördüğünüz o kavuniçi şaheser. Burda bir tarlaya ekmişler, rengarenk. Artık kurumaya, bozulmaya yüz tutmuş, arasından en tazesini seçip koparttım. Tabii 30 Euro cent'imi de tarlanın girişindeki kutuya attım, bizde olsa o kutuya para atılmadığı gibi, kutuyu da söker götürürler, di mi? Atmayabilirdim de çünkü ne kontrol eden var, ne de açıkcası çürümeye yüz tutmuş çiçeklere para isteyen.. Ama bu karanlık günde bana mutluluk verdi ya bu tarla, 30 cent'ten çok daha değerli bence..

2 yorum:

  1. Geçecek bu günler Sevgili C.
    Geçmek zorunda. Ben de şu an itibariyle mutlu olmak için tırnaklarımla kazıyorum. Geçecek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geçmek zorunda, en kötü ihtimal bahar gelince.. Şunun şurasında kaç gün kaldı ki bahara ;P

      Sil