1.5 sene bana ev olan Batı Avustralya'dan ayrılmama günler kala yazıyorum bu seyahat yazısını. Biraz hüzün var, biraz Avrupa'ya dönüşün heyecanı, biraz da bahar havası şu günlerde.
Aborjinler Avustralya'ya geleli 40,000 sene olmuş ve bunun 34,000'ini dünyadan tamamen kopuk, kendi hallerinde barış ve sukunet içinde, doğa ile konuşarak, rüyalara yatarak ve sanatla geçirmişler. Bu kıpkırmızı ülke ilkkez Portekizlilerce 16.yy'da "keşfedilmiş", Hollandalı denizcilerin merakını çelmiş. Kaptan Cook 1770'de doğu kıyılarının ayrıntılı bir haritasını çizecek kadar zaman geçirse de Batı Avustralya pek ilgisini çekmemiş. Batıdaki aborjinler 1826'ya dek beyaz adamı görmemiş ve gördükten sonra da tabiri caizse.. sevmemiş. Batı Avustralya'nın ilk beyaz yerleşimi güneyde Albany'den başlayarak kuzeye çıkmış. Sadece 3 yıl içinde beyaz adam aborjinler üzerinde kolayca hakimiyet kurmuş, kölelik ve insanlık dışı muameleler gerçekleştirmiş. 1880'lerde keşfedilen büyük miktarda altın ve diğer değerli madenler, avrupa'dan daha fazla beyaz adamın bölgeye gelmesine ve daha fazla insanlık suçu işlenmesine neden olmuş. 1900'lerin ilk yıllarında boru hatları, madenler ve şehirleşme yaşanmışsa da, aborjinler beyaz adamdan olan "yarım-kan" denen çocuklarından ayrılmaya, bu çocuklar hıristiyan öğretilerince yetiştirilmek üzere yurtlara verilmeye zorlanmış. Tam-kan aborjinler ise tecrit yolu ile soykırıma tabi tutulmuş.
1914'te patlak veren 1.Dünya Savaşı'nda İngilizlere yardım için getirilen ucuz askerler Gelibolu'da "Çanakkale Geçilmez" olaylarında can vermişler. Torunları hala Anzac (Australia and New Zealand Army Corps) törenleri için nisanda Türkiyeye gelir. Büyük depresyon sırasında 1933'te, göreceli olarak refahta bulunan Batı Avustralya, ülkenin genelinden bağımsızlığını ilan etmişse de dünyada patlak veren 2.dünya savaşında İngilizlerin yanında bu sefer de Hitler'e karşı savaşmışlar.
1993'te federan hükümet tarafından Aborjinler toprakların temel sahibi olarak tanınmışsa da, yıllarca süren kötü muamele, eğitimsizlik ve alkol/uyuşturucu bağımlılığı Aborjinleri hala toplumdan dışlamakta ve beyaz adamdan 53 kat daha fazla hapishane yaşamı ile ilişkilendirmekte.
Batı Avustralya ülkenin geri kalanına kıyasla madencilik ve inşaat alanındaki iş imkanları sayesinde oldukça refahta. Yaşam standardı yüksek ve maaşlar dolgun, fakat yaşam oldukça pahalı. Toplam nüfusu 20.5 milyon olan Avustralyanın 1/3 lük alanını kapsayan batı eyaletinde 2.5 milyon insan yaşıyor ve bunların 1.5 milyonu da en büyük kent olan Perth'te. Dünyanın en "yaşanılası" 5. kenti olan Perth'te şehir merkezi, yani CBD, oldukça küçük ve yapılacak çok fazla şey yok. Perth'te yaşam doğa güzellikleri ve spor üzerine kurulu, sosyal yaşam pek yok. Perth'te yapılacaklar, King's Park ve Botanik bahçelerinde dolaşmak, gün batımında kıpkırmızı olan kenti ve gökdelenleri izlemek, nehir kenarındaki az sayıda işletmeden biri olan Sassy's'te kahvaltı keyfi, hemen yanındaki Lucky Shaq'de gece arkadaşlarla biraları yudumlamak, bol bol yürüyüş ve bisiklet keyfi. Subiaco'da haftasonları pazar kuruluyor ve sonrasında dünyanın en lezzetli vejeteryan hamburgerlerini (tabii ki klasikleri de) bulabileceğiniz Jus Burger'de soluklanabilir ya da Subiaco Oval'de bir futbol maçına gidebilirsiniz. Amerikan futbolunun daha sert ve koruma aparatları olmadan oynanan bir şekli olan futbolun kurallarını ben hala çözemesem de, burda sezonu heyecanla beklenen spor olaylarından biri.
Şehirden otobüsle 15dk içinde okyanus kıyısına ulaşılıyor ve yoğun bir iş gününün yorgunluğunu yaz-kış 20C olan okyanus sularında giderme imkanı var. Şehrin bence en güzel kumsalı Cottesloe, bembeyaz kum ve uzun sahil şeridi var. Biraz dalgalı olsa da, güneş batışında inanılmaz romantik oluyor. Ev ve lisanslı barlar dışında içki yasağı olduğunu unutmadan (cezalar 200dolar civarında) sakin ve fazla çocuk olmayan bir köşede keyifle şarabınızı yudumlayabilirsiniz. Köpekbalıkları can kurtaranlar ve helikopterlerce devamlı gözetleniyor ve helikopter denize doğru alçaldığında mutlaka kıyıya çıkmanız gerekiyor, çünkü çevrenizde köpekbalıkları yüzüyor demek bu. Ayda bir, iki ayda bir ne yazık ki bazen ölümlü kazalar yaşanıyor, o nedenle dikkatli olmakta fayda var.
Şehirden trenle 30dk uzaklıkta benim en çok sevdiğim, çıplak ayaklarla dolaşabildiğim, hippi marketleri ve sanat camiasıyla ünlü ve son derece eski (1890lar) binalara ve enteresan bir hapishaneye sahip Fremantle kasabası bulunmakta. Avustralyalılar kelimeleri kısaltmayı çok seviyor; Mushroom (mushies), Octopus (occi), Breakfast (brekky) duyduğum en sevimliler, tabii Fremantle da olmuş Freo. Freo'ya mutlaka gidilmeli, haftasonu pazarı gezilmeli, pazarın içinde çoooook eski bir bar olan "Markets Pub"da canlı müzik dinlenerek bira içilmeli, mutlaka hapishane gezilmeli ve tünellere inilmeli. Tünellerde 2.5 saatlik turlar var, yerin altında fenerlerle dolaşıyorsunuz ve arada kano ile su kanallarını aşıyorsunuz, çok eğlenceli. Ayrıca geceleri düzenlenen hortlak turları da var, istenirse yemekle de birleştirilebiliniyor. Freo balıkçı ve sanatçı kasabası, her ikisinden de bolca bulmak mümkün, her köşe başında sanata ve taptaze balık, kalamar, salçalı soslu midye gibi lezzetler karşınıza çıkıyor. Bölgede bira yapımhaneleri de var ve en güzel birayı Little Creatures'ta hemen okyanusun kıyısında, limanda içebilirsiniz. LOFT benim en çok sevdiğim bar, muhteşem bir güneş batışı ve kızıllık keyfi sunuyor, kaçırmayın. Hemen yanındaki Cicerello ve Kailey's'te balık ürünlerini de tavsiye ederim.
Perth'te mutlaka yapılması gerekenlerden biri de Rottnest Adası ziyareti ve sezonunda (eylül-aralık) balina gözlemi. Rottnest, Freo'dan kolayca ulaşılabilen ve günübirlik gidilebilecek bir cennet. Turkuaz sular, bembeyaz kumlar ve palmiyelerle tam bir tropik ada görüntüsünde olup 17C'lik su ısısıyla içinizi hoplatıyor. Bisiklet kiralanmalı ve adanın tüm gün keyfine varılmalı. Balina gözlemleri ise kaçırılmaması gereken bir deneyim. 20mt'lik memelilerin sadece 1-2 mt uzağında olmak, sualtı mikrofonlarından şarkılarını dinlemek muhteşem bir keyif. Deniz canlılarını karadan görmek isterseniz Hillary's Harbour'daki AQWA gerçekten keyifle gezilecek bir akvaryum. Penguenler derseniz, Penguen adasına 30dk'lık bir yolculuk güzel bir deneyim. Doğal yaşamın görülebileceği bir başka güzellik ise Zoo. Ben hayvanatbahçelerine hayvan hapishanesi gibi oldukları için karşıyım, fakat Perth Zoo gördüklerim içinde en güzel, medeni ve hayvan haklarına saygı göstereni. Geniş alanlarda bir çok avustralyalı hayvanı gözlemleyebilir, koalaları sevebilir ve çevrenizde özgürce zıplayan kanguruları besleyebilirsiniz. Ayrıca Pinnaroo Mezarlığı da kanguruları kucaklamak ve mezar taşları üzerinde piknik yapmak için ideal. Evet doğru okudunuz :)
Perth merkeze araba ile 15dk uzaklıkta Swan Valley (kuğu vadisi) bulunmakta ve bu bölge organik tarım, çiftlikler, şarap üretim, satış ve turları ile çikolata ve pralin fabrikaları ile ünlü. Şehirden günübirlik turlar alınabilir ve litrelerce şarap tadabilir, arabayı kim ve nasıl kullanacak derdi olmadan keyifli bir gün geçirebilirsiniz. En güzel dönem mayıs, çünkü bağbozumu şenlikleri yapılıyor ve bölgede kıpkırmızı sapsarı yapraklarla küçük çapta bir indian summer yaşanıyor.
Kısacası; Perth fazlasıyla sakin, sosyal ve kültürel yaşamı kısıtlı bir kent, fakat doğa muhteşem, spor olanakları geniş, çocuklu aileler için güvenli bir cennet.
Ceren - Ekim 2010.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder