25 Kasım 2021 Perşembe

Yurtdışında yaşam daha mı iyi? (2)

Geçen yazıda da belirttiğim gibi, bu yazı dizisinde beyaz yakalı iş gücünün yurtdışına göçünü ele alıyor ve Münih bazında nitelikli göçmenlerin beklentileri ve karşılaştıkları gerçekler üzerinden değerlendiriyorum. Bu değerlendirme tabii ki kişisel; son 9 senede çevremdeki kültürler arası etkileşimlerden ve terapist olarak bana başvuran göçmenlerden elde ettiğim söylem ve bilgilerden faydalandım.

Kolay okunup anlaşılması için, birkaç keyifli grafik hazırladım. İlki Münihli Almanlar ve göçmenlerin aslında nasıl yaşadığı, kültürel farkların hayat şeklimizi nasıl farklılaştırabildiği üzerine bir grafik. Bu bence önemli çünkü aynı ülkede ve koşullarda yaşayan yabancılar ve Almanlar arasında iki farklı yaşam yönelimi olduğu ve bu nedenle göçmenlerin "Almanların arasına girmede zorlandıkları" aşikâr. 

Bürokratik işlerden kastım; vergi düzenlemeleri, devletle yapılan işlerin takibi ve banka vs gibi kurumlara ait evrak takibi, çeşitli randevuların alınabilmesi yani "yol yordamı sökmek", yabancılar için Almanya'daki en büyük sorun ve en fazla vakit ve enerjiyi alıyor. 

Yabancıların Almanların arasına girememesindeki en büyük sorun da benim gözlemimce, boş vakitlerini yani aile ve iş dışındaki yaşamlarını farklı şekilde geçirmeyi tercih etmeleri. Meselâ bir Almanla flört ediyorsanız sizi cafeye yemeğe davet etmez, genelde dağa tırmanmaya, extreme sporları birlikte denemeye davet eder ve partnerinden bunu bekler :) Keza şirket arkadaşlarınızla da sosyalleşmeler genelde takım sporlarına iştirak ya da haftasonu X dağına tırmanmak şeklinde yaşanır!

Şimdi gelelim ikinci önemli farka. Grafiğime paranın harcandığı yerler başlığını koydum çünkü aslında bu yaşam yönelimiyle, amaçlarımızla ve sonuçta da yaşam doyumumuzla çok ilişkili. Buyrun inceleyelim:

Evet Almanlar tatile ve özellikle de egzotik ülkelerdeki seyahate çok meraklıdır ve sadece bunun için ayırdıkları ciddi bir mebla olur bütçelerinde. Göçmenlerse genelde Avrupa içindeki seyahatlere ya da memlekete gidip gelmeye odaklanırlar. Yine spor malzemeleri Almanların odaklarından biridir, bir spora başlayacaklarsa o sporun tüm malzemelerini eksiksiz alırlar, hattâ biraz komiktirler bu konuda çünkü başlangıç seviyesinde olup bir profesyonel sporcu gibi giyinirler :) Araba konusunda Alman arabalarını kullanırlar, hattâ başka ülkelerin arabalarına tek tük rastlarsınız. Arabalarını sık değiştirmez ve genelde bagaja spor malzemesi hatta portatif yatak vs atabilecekleri türden station ya da kamp araçlarını tercih ederler. Fonksiyonellik lüksten daha önemlidir. 

Geleceğe yatırım konusunda Almanlar tamamen kendilerini düşünür, çocuklarına ev araba vs asla almayı planlamazlar. Kendi yaşlılık dönemlerinde kimseye muhtaç kalmamak onlar için çok önemlidir bu nedenle tamamen yaşlılıkta ellerine düzenli bir gelir geçecek şekilde yatırım yaparlar. Göçmenlerde ise bu farklı gözlemlerime göre, genelde birkaç çocuk oluyor ve göçmenler çocuklarına birer ev bırakabilmeyi bir yaşam amacına dönüştürüyorlar. 

Şimdi son grafiğimize geçelim. Mutluluk endeksi yani insanlar Münih’te yaşamayı neden seviyor?

Görüldüğü gibi, işte bu noktada göçmenler ve Almanlar çok farklı. İstikrarlı politika ve ekonomi sayesinde insanlar tamamen kendi bireysel gelişimlerine önem veriyor gibi geliyor bana.. Bir de bir Alman için diğer insanların bireysel farklılıkları ve tercihleri hiç önem arzetmezken, bu hakların ve özgürlüklerin korunuyor olması çok ciddi önem arzeder. Oysa benim gözlemime göre göçmenlerde birinin "homo" olması tamamen kişisel alınıp yadırganır ya da en azından uzak durulurken, gay hakları için sokaklara çıkıp protesto etmek hiçbir göçmenin (kendisiyle ya da yakın çevresiyle birebir ilişkili değilse) aklından geçmeyen bir şeydir.. Bu da bana çok ilginç geliyor meselâ ama anlaşılabilir çünkü "önem listesi" çok farklı insanların.. Biraz da Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi geçerli bu konuda tabii.

Bugünlük de bu kadar, bu konuyu yorumlarda tartışmaya devam edebiliriz.

Bir sonraki yazım Münih'teki "nüfus yoğunluğu", "kentleşme ve doğal yaşam", "trafik sorunları", "güvenlik algısı", "medyanın suça yaklaşımı" ile ilgili yazacağım.

Hamiş. Dün sabah kendimi gözümden bıçaklamayı (!) başardığım için yorumlara geri dönmem biraz zaman alacak, kusura bakmayın. İyiyim ama "imkânsızı başarmak" ve "kan çanağı" kelimelerinin tam anlamını öğrenmiş olduk ;)

49 yorum:

  1. Selam yazdığın yazı ve grafikten anladığım kadar Almanlarla göçmenler ev ,tatil, kendine zaman ayırmada farklılık gösteriyor. Göçmenler eve, çocukların geleceği için yatırım yaparken kendine zaman ayırma ,spor yapma yani bireysel tercih yok. Almanlar yatırımı kendilerine yapıyorlar.1.grafikten anladığım. Gelelim 2.grafik göçmenler tatile az o da kendi ülkelerine akrabalara gitmek için. Bu durumda göçmenler kendi için yaşamıyor bireyselleşme yok. Kültürel farklılık yetişme tarzı, eğitim. Kadının iş gücüne katılım açısından bakarsak çok farklılık var. Birde ev işi var. Herhalde Almanlar ne kadar yardım etse de sorumluluk örn bugün ne yiyeceğiz kadın sorumlu. Evin içi kadına ait gibi .Burada yazmamışsın. Erkek ucundan tutma. Parayı kim daha çok kazanmışsa ev işlerinden elini çekiyor. Tabii çocuk bakımı ona keza göçmenler ya yarım günlük iş yapıyor ya da çalışmıyor. Çocuğun sorumluluğu da ona ait. Gidenler dönmüyor O zaman bir şekilde orada kalıp çalışmayı seçiyor. Özellikle beyaz yakalılar için. Her ülkenin artı ve eksileri var gibime geliyor. Dil bilmeme önemli etkenlerden biri. Teşekkürler bu yazı dizisini hazırladığın için. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Almanlar akşamları sıcak yemek yani pişirme yemek yemezler, çok nadirdir yemek pişiren, genelde Brotzeit (ekmek zamanı) "Abendbrot" yani "gece ekmeği" derler :)) Ekmek, peynir, turşu çeşitleri, salam, meyve vs yerler. Bana tüm Alman arkadaşlarım deliymişim gibi yaklaşıyor, her akşam yemek yapmak çok büyük stres diyorlar :)))) Daha siz annemi görün akşama dek çalışır akşam da 3 çeşit yemek hazırlardı diyorum.
      Ev işlerine Alman kadınlar ve erkekler ikisi de çalışıyorsa ortalama eşit zaman ayırıyorlar, keza çocuklara da. Göçmenlerde de aynısını gözlemliyorum. Kadın çalışmıyorsa evet, ev işi ve çocuklar kadında.. Fakat asıl ilginç olan şu: kadın yarı zamanlı çalışıyorsa Almanlarda evişleri ve çocuk yarı yarıya paylaşıldığı halde, göçmenlerde benim gözlemim genelde kadınlara daha çok iş düşüyor. Bu noktada Alman kadınları daha uyanık diyebilirim :) Sevgiler!

      Sil
  2. Geçmiş olsun bunu nasıl başardığını merakla bir dahaki posta bekliyorum!kendisini ayağından pıçaklayan bir takipçin

    YanıtlaSil
  3. ben bu pasta dilimi grafiklere bayıldım! müthiş açıklayıcı. ellerine sağlık C'ciğim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ya bir de nedir bu bıçaklama olayı? yüreğim ağzıma geldi resmen okuyunca! iyi bak kendine kuzum ya

      Sil
  4. Çok geçmiş olsun. Hülya

    YanıtlaSil
  5. C.ciğim,
    Görünmez kaza diyelim, geçmiş gitmiş olsun. Biliyorsundur, ev kazaları tüm kazalar içinde en tehlikeli kategori. :(

    YanıtlaSil
  6. Allah beterinden saklasın, çok geçmiş olsun Ceren. Kendine dikkat et!
    Fadime.

    YanıtlaSil
  7. Grafikler her şeyi net biçimde gözler önüne seriyor. Tabi burada göçmenlerin kendi ülkelerinde ki davranış biçimlerinin nasıl olduğu da benim ilgimi çeken konulardan:) Her iki tarafta hayata odaklanmış ama farklı yollardan... Bu arada bizim haber kanalları her gün sizin orayı haber yapıyor korona konusunda... Dikkat edin kendinize..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Göçmenler sanırım kendi ülkelerinde daha girişken, risk almayı seven ve aslında umutsuzluğa kapılmış olsa da genel anlamda hayata umutla bakan insanlar yoksa göç edemezler bence. Yani beyaz yaka göçmenlerden bahsediyorum tabii..
      Ay sormayın çok berbat durumdayız her gün 65.000 yeni vaka :( Avusturya lockdown’a gitti bizde de sanırım adım adım yaklaşılıyor..

      Sil
    2. Ayrıca çok geçmiş olsun.. Cevap yazmayın:)

      Sil
    3. Çok teşekkürler! Yok artık iyiyim çok şükür sadece kırmızı göz ağrı geçti. Uzun yazabiliyorum :)

      Sil
  8. Gözünü düşündükçe fena oluyorum :( Gelmiş geçmiş olsun. Kesinlikle içimde bir Alman var. Almanlar için çizdiğin tüm grafiklere birebir katılıyor; zamanımı, paramı, enerjimi tam bir Alman gibi harcamak istiyorum ama eşim ve ailesi tam tersine içlerine göçmenler kaçmış gibiler! Keşke beyin nakli mümkün olsa, Evrim'e bir Alman beyni nakli yaptırırdım varımı yoğumu verip :)))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önermem :)))))
      Beyin nakli mi Bey’in nakli mi?
      Yine bir “virgül vak’ası” olmasın da :))))

      Sil
    2. Ay yanlış anlaşılmasın yani Bey’in Almanya’ya nakli demeye çalıştım. Birden aklıma Evrim’in karması geldi :))))) Gözün tekini cortlatmışken diğerini de kaybetmeyeyim şimdi :)))))

      Sil
    3. Bak tam olarak şurada ben Alman beynine tapmak istedim:

      "Meselâ bir Almanla flört ediyorsanız sizi cafeye yemeğe davet etmez, genelde dağa tırmanmaya, extreme sporları birlikte denemeye davet eder ve partnerinden bunu bekler :) Keza şirket arkadaşlarınızla da sosyalleşmeler genelde takım sporlarına iştirak ya da haftasonu X dağına tırmanmak şeklinde yaşanır!"

      Daha ne olsun :))

      Sil
    4. Valla kendini tırmanma duvarından sarkarken bulup “bu adam galiba yanlış adam” diye düşünen çok tatlı bir kız tanıyorum Koreli :))))

      Sil
    5. Önceki akşam yemeğe gittik ailecek. Evrim'le zıtlaşıyordum her zamanki gibi, dakika geçmedi merdivenlerde takıldım, düşüyordum. Tabi Evrim bakıp güldü kıs kıs, sen daha devam et bana haksızlık etmeye diye diye :)) Karma fena, evren seviyor adamı yapcak bi'sey yok :)))

      Sil
  9. Yurt dışında para biriktirip geri ülkeye dönme hayali içinde tanıdıklarım var :) suriyeye gittim sadece yurt dışı olarak ve hiç iyi değildi burdan :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle maalesef şu an euroyla türkiyede zengin sınıfına giriyor Avrupalı turistler.. aaa ne ucuz diyenlerin ağzına terlik falan değil resmen odun sopasıyla vurmak istiyorum, çok sinirleniyorum :((((

      Sil
  10. Geçti geçti, ay içim bir hoş oldu, hay Allah.

    YanıtlaSil
  11. Kusura bakmayın herkesi tek tek öpüyorum ama topluca teşekkür ediyorum yazılmış ve yazışacak olan geçmiş olsun dileklerinize, sağolun varolun! :)

    YanıtlaSil
  12. geçmiş olsun canım ceren.

    zenginin daha çok zenginleştiği ,fakirin daha çok fakirleştiği bir sistemin içindeyiz
    Almanya'da fakirlik var mı yada öyle bir kavram var mı? yani hani insanlar benzin kuyruğuna giriyorlar mı? askıda ekmek uygulamaları var mı mesela yada ekmek bulamayan pasta mı yiyor...valla ben bu işin içinden çıkamam.
    en önemlisi dikkat et kendine.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler :)
      Burada da tabii ki toplumsal sınıflar var ama fakirlik kavramı farklı ne yazık ki haklısın. Dakat askıda ekmek değil askıda haftalık alışveriş uygulaması, noel öncesi ayakkabı kutusunda atkı bere şekerleme ve çay uygulaması, mesela benim haftasonu gönüllü çalıştığım evsizlere sıcak çorba ve ekmek dağıtma uygulaması var tabii. Maalesef haklısın dünyanın gidişi iki ekstremi daha da uzaklaştırmak ve orta tabakayı yok etmek üzerine :(((

      Sil
  13. Cerencim emeğine sağlık. Her sabah acaba yayın var mı diye seni takip ediyorum. Ne olur yazamaya devam et... Çok güzel grafikler bayıldım...

    YanıtlaSil
  14. Sohbet gruplarımızda devamlı dönüp dolaşıp geldiğimiz mevzudur bu 'aman biz gidemedik bari çocuklarımız kapağı yurt dışına atsın '. her zaman mevzu dönüp dolaşıp ekonomiye, toplumun bozulmuşluğuna, eşitsizliğe geliyor. tamam herkes haklı bu konuyu dile getirmede ama bireysel bir boşvermişlik, tükenmişlik de var. şartlar bunu getirse de ipin ucunu bırakmamalı diyorum her seferinde. ve bu konular
    açıldığında yurt dışına gitmeyi yüceltenlere karşı buluyorum kendimi. yurt dışında ki durumun mahiyetini bilemem tabi ki ama geçen yazını mesela kaç gruba gönderdim bilmiyorum. sonuçta hem yaşayan hem de işin profesyonel gözle değerlendiren kişisin ve görüşlerin çok değerli. aynı şekilde Hollanda da 20 yaşından beri yaşayan hatta göçmenlerle uzun yıllar çalışmış şimdi 60 yaşında bir tanıdığım var ki o da aynı şeyleri anlatıyor. bizim burada ki arkadaşlar işte bir tanıdığım ingiltereye gitti 2 yıldır yaşıyor ve çok memnunlar hayatından diye başlayan konuşmaları çok itici geliyor.
    hatta bu kadar memnun olduklarını söyleseler bile açık yürekli olmadıklarını, gerçekleri sakladıklarını düşünüyorum. bir çok tanıdığım çalışma hayatını yurt dışında yaşayıp emekli olup tekrar yurda döndüler. bunca yıldan sonra niye dönüyor bu millet o zaman ?
    ilgiyle takipteyim .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay o arkadaşınla tanışmayı ve mesleki fikir alışverişinde bulunmayı çok isterdim, eğer uygun görürse email adresimi verebilirsin :)
      Diğer konuda bak şimdi ben bir başka gerçek anlatayım sana. Kimsenin dile getirmediği ama herkesin bağrını yakan. Benim ailemin nesli çok büyük bir yanlış yaptı bana kalırsa, hepimiz kolejde okuduk ve sonrasında yurtdışına gönderildik, çoğumuz orda kaldık ve genelimiz yabancıyla evli. İlk başta buna "ülke şartları malum aman insan gibi yaşayacağın, değerinin bilineceği yerde ol" diye yaklaşan ailemiz, sonradan sonradan yaptığı hatayı farketti. Şimdi hepsi 70li yaşlarda ve sürekli beraberler, hiçbirinin çocuğu Türkiye'de değil, torunlarıyla Türkçe konuşabilen şanslı azınlık ve inan bana çok pişmanlar ama analık babalık tabii ki özlemi yutuyor, uzakta olsun mutlu olsun diye düşünüyorlar.
      Biz yurtdışındakiler ise.. Zaten Türkiye'nin elit kesimiydik, Türkiye'de bir sıkıntımız hiç olmadı aslında, hep en iyi okullarda okuduk, entelektüel birikimimiz çok da uğraşmadan tabağımıza kondu, biz de çok "öküz" değilsek, biraz içimizde gurur ve insanlık varsa bu emeğe karşılık derslerimize çalıştık, dereceler yaptık, ailemizi "başarılarımızla" gururlandırdık ve beklenti üzerine aslında yurtdışına gittik ve orada aşık olduk, evlendik, melez çocuklarımız oldu ve evet dıştan bakıldığında toplumun son derece uyumlu bir bireyiyiz, beni Amerika'da Amerikalı sanarlardı (burada tabii Almancam İngilizcem gibi değil, ağzımı açınca anlaşılıyor hehehe) bazen eşim bana "benden Almansın" diye takılır. Ama gel gör ki içimizde hep bir "ben boyalı kuşum" hissi var ve bu bazı zor dönemlerde ciddi sorun yaratıyor, benim çok danışanım bana "C. Hanım her günüm numara yapmakla geçiyor aileme çok iyiyim demekten, arkadaşlarıma bura çok güzel demekten bıktım" diye ağlayarak gelmiştir mesela.. Çünkü bu kadar emek verilen, bu kadar "yurtdışı odaklı" yetiştirilen bir nesilin "ben yurtiçinde kalacağım" demesi bile bir "başarısızlık"tı bizim için, yani beyin göçünü yapanın kendimiz olduğunu anlayamadık biz.... Ben şahsen bunu 2006'da fark edip memlekete döndüm ve üniversitede işe başladım, bir ufak evim vardı onu döşedim artık hayatımı burada kuracağım diye. Fakat ne oldu, o dönem sevgilim trafik kazasında öldü ve bu bana öyle ağır geldi ki koşarcasına "güvenli alanım"a yani yurtdışına kaçtım hemen ve sonrasında zaten artık Türkiye treni kaçmıştı benim için. Erdoğan gelmişti, fikirlerim politik anlamda ters düşüyordu, kendime yer bulamadım ülkede anlayacağın. O dönem kaçmasaydım ve üniversitede hocalığa devam etseydim, kendime bambaşka bir hayat kurup ülkeme faydam olsun deseydim ne olurdu bilmiyorum, belki faydam olurdu belki şu an işsiz akademiklerden ya da daha beteri hapisteki aydınlardan biri olurdum.. Bilmiyorum.. Maalesef cesaretli davranamadım kendimi düşündüm. Şuanda da bu hükümet olduğu sürece benim Türkiye'ye dönmem hele ki şimdi Türkçeyi kafasını gözünü yara yara konuşan, anne bu çocuk neden böyle bağırıyor, anne bu adamlar neden kavga ediyor, anne bu kadın çocuğunu neden dövdü diyen iki ufak çocukla mümkün değil.. Ha ileride çocuklarım 15-18 olurlar, biraz da birikimim olur o zamana dek burada kazandıklarımdan, o zaman da açık söyleyeyim ben de %100 kesinlikle ülkemde yaşamak isterim.
      Sanırım benim durumumda olan çok insan var. Ama ben bu yazı dizisinde benim gibi öğrencilikten gideni değil de, işte beyaz yaka ve aile kurmuş daha bir ortayaş göçmen profilini ele almak istedim çünkü okur kitlem ortayaşlı evli insanlar. Ama sizler gibi çocuğunu yurtdışına yollama yollamama ikilemi olan ebeveynler için de bu yorum sanırım aydınlatıcı olur.. (Acaba bunu da ek bir yazıya mı taşısam demedim değil ama fazla uzatmayayım bence..) İyi ki konuyu açtın baksana ne dolmuşum :))) Sevgiler (Hayırlı Cumalar..)

      Sil
    2. tamam canım yazını o dediğim kişiye de gönderip senden bahsedeceğim.

      Sil
  15. Mutluluk endeksine bakinca aaaaa Alman olmusum dedim hdfhfhhfgjgj

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Koş sevim koş Berghain'in güzeli geldiiii :))
      Berlin'de durumlar biraz daha farklıdır diye düşünüyorum Münih köy tabii sizle karşılaştırılınca ;)

      Sil
  16. Öncelikle gözünüz için çok geçmiş olsun. Bu yazı dizisi birebir benimle ilgili olduğu için ilgi ike okuyorum teşekkür ederim. Üç yıldır ailemle Münih’te Stanberg’de yaşıyoruz. Eşim de ben de beyaz yakalıyız. Türkiye’de akademisyen olarak çalışıyordum. Burada Landratsamt’ın desteklediği göçmen ve mültecilerle ilgili bir eğitim projesinde çalışıyorum. Buraya gelerek iyi mi yaptık konusu bizim gibi sonradan Avrupa’ya gelen arkadaşlarımız arasında hep değindiğimiz bir mevzu. Bu konuda hep ben yanlız kalıyorum. Tek tük burada yapamayıp dönenleri tanıyorum. Ben de sizin gibi düşünüyorum Ceren. Hatta Urla’daki okulu ben de kızım için araştırdım. Türkiye’nin bu durumunda dönmeye cesaret edemedim. Tek olsam bir dakika düşünmez dönerdim. Ama ileride kızım neden bu olanaklarla beni yetiştirmedin de TR’ye döndük demesinden korktum. Eşim Türkiye’ye dönmek istemiyor. Dönersem tek dönmem gerekiyor. Bu yüzden benim de planım kızım büyüyünce TR’te dönmek üzerine. Evet burada olanaklar, hayat şartları daha iyi fakat ruhundaki hep eksik olma durumunu kapatamıyorsun. Hava sıcak olsa da hep üşümek gibi.
    Yukarıdaki zaman yönetimi konusuna ek Almanca mevzunu ekleyebiliriz. 35 taşından sonra Almanca öğrenmek ve aslında hiç bir zaman tam öğrenemeyecek olmak…
    Sevgiler
    Seda

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Seda :)
      Ben “salı yürüyüşleri” diye bir huy edindim, sanırım yolum Starnberg’e de düşecek, çalışma saatlerine uyarsa görüşelim bir kahve içelim.
      Almanca :)))))) haklısın, ben ilk geldiğimde oooh goethe’yi orijinalinden okuyacağım derken geçen yıllarda hermann hesse’yi okusam yeter’e en son da tatort’u anlıyorum ya daha ne’ye kadar “düştüm” :))))

      Sil
    2. Görüşmeyi çok isterim. Aralık ayında yaklaşık bir ay buralarda olmayacağım. Dönünce mutlaka görüşelim.
      Seda

      Sil
    3. Emailleşmiştik diye hatırlıyorum:) yeniden ulaşalım o zaman birbirimize Ocaktan sonra

      Sil
    4. Evet doğru hatırlıyorsun:) Ocaktan sonra görüşmek üzere o zaman.

      Sil
  17. Her şey bir tarafa şu akşamları sıcak yemek yenmemesi olayına bayıldım.(evet, evde yemekleri ben yapıyorum ve novellama çalısmak yerine yemeğin yanına pilav mı yapsam diye düşümek beni sinir ediyor:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz Türkiye’de de “gece kahvaltısı” yapardık arada.. Ama Alman kadınları onu hergüne yaymayı başarmış :))) Kahvaltı aslında iyidir bence de ama çocuk olunca insan (türk anası) kıyamaz, kıyamıyorum yani..

      Sil
  18. Almanya çok farklı bir ülke Almanlar da öyle yaşamak durumunda kalsam becerir miydim? Zorlanirdim ama becerirdim sanırım ama ülkemi çok özlerdim sanırım .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nev-i şahsına münhasır :) Herkes alıştığı sistemi devam ettirmek istiyor biraz da, benim bulduğum çözüm sanırım her ülkeyi elma armut nar üzüm gibi farklı farklı sevmek..

      Sil
  19. Tespitleriniz beni şaşırtmadı. Bu soruları muhataplarına sorup geniş çaplı bir anket yapsaydınız muhtemelen benzer sonuçlar çıkardı. Elbette her iki tarafı da tanımanız büyük avantaj. Benim yaşadığınız koşullara dair bilgi dağarcığım sadece okuduklarım, duyduklarımla sınırlı olsa da üç aşağı beş yukarı grafiklerdeki renk dağılımı aynı olurdu.
    Bizim de hayatımızın bir döneminde, çocuklar henüz ortaokul/liseye gidiyordu sanırım Abudabi'ye gitme durumumuz vardı. Çok zor bir karardı gerçekten. Zira orada liseyi bitirip burada üniversite sınavını kazanmak imkânsız hale gelecekti o zaman. Neyse ki, durumlar değişti, bize kalırsa giderdik, imkanlar çok iyiydi çünkü ama son anda plânları değişti şirketin ve Ankara'da kalmıştık:)

    Büyük geçmiş olsun, umarım artık tamamen iyidir durumunuz:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kısmet işte :) Ama insan gerçekten tüm kararlarını çocuğa bağlı alıyor değil mi, iyi mi kötü mü yapıyoruz böyle yaparak emin değilim aslında.. Belki de biz kendi hayatımıza ve olanaklara odaklanıp çocuk nasılsa bize bağlı, biz mutluysak o da mutlu olacaktır diye düşünmeliyiz.. Bu ikilemi sık yaşıyorum.
      Çok iyiyim teşekkürler. Hatta araya bir çocuk hastalığı bile sıkıştırdım :))

      Sil