10 Kasım 2021 Çarşamba

Denize kavuşmak

Yürüyüşün 5. ve son gününde fazla mesafe yürümedim. Deniz kıyısında taşların üzerinde zıpladım biraz. Üç renkli kedileri sevdim. Çay içtim. Ufak defterime aldığım notları yeniden okudum, kiminin üstünü çizdim, sayfa kenarlarına notlar aldım. Dönüşte yazacağım yazıların ana hatlarını planladım. Ama daha çok denize baktım.. 

Hazırdım. Sıra en zor yola gelmişti, Elif Yolu'na. Bu tamamen kendi içimde yürüyeceğim, en çetin, en acımasız yoldu ve bu yoldan geçmeden bu parkur bitmiyordu. 

Elif, benim hayatımda ilk defa, ölmediği halde kaybettiğim tek insan. Ölüm söz konusu değilse, hayatımdan çıkan bir insan için hiç üzülmemiştim, doğal gelmişti yürümeyen bir ilişkinin bitişi bana. Fakat Elif'in gidişine verdiğim tepki çok patolojik oldu, ölüm gibi birşey oldu benim için. Tüm yas süreçlerinin içinden geçtim şu son 7 ayda, belki geri döner diye umut ettim, gitti diye öfkelendim, kendimi suçladım, dayanılmaz derecede özledim, hele yolun ilk günü gördüğüm her güzellikte onu andıkça "ne olur işi gücü bırak gel, burası çok güzel, hadi birlikte yürüyelim" dememe ramak kaldı. Hattâ bir noktada (tam şu aşağıdaki noktada) o kadar dayanılmaz bir hâl aldı ki, oturdum o ağacın altına, denize baka baka, hönküre hönküre ağladım. Elimde telefon, parmağım ara tuşunun birkaç milim ötesinde.. Sözümü tuttum, aramadım. Kısmen o noktadan sonra kaybolup can derdine düştüğüm için :) Ama aslında onu özgür bırakmam gerektiğini kabul ettiğim için..

Çok klişe bir lâftı ama doğruydu, Elif beni hayatında isteseydi, dönerdi. Ne yapar eder bulurdu yolunu. Ama o çok açık söylemişti "artık dayanamadığım bir noktadayım" diyerek. Onunla beni birbirimize bağlayan, ikimizin de hayatındaki rutin içindeki boğulma hissiydi. Elif bana çok iyi gelmişti çünkü o rutin devam ederken onunla çocuklarımızı, kocalarımızı çekiştirmek, günlük sıradan dertlere beraber mızmızlanmak, gördüğüm ufak tefek güzellikleri onunla paylaşmak, benim sis altındaki dünyamda güneş gibi bir şey olmuştu, renkler daha bir parlamıştı, yalnızlık hissim dağılmıştı.. En önemlisi de biri benim dilimden anlamıştı. Misâl, sokakta komşu teyzenin hazırladığı salçalı ekmeğin tadını Elif biliyordu, dut ağacına tırmandığında "düşerse hayır gelmeyeceğini", zeytin dediğimde sele demekle kalmıyor, yanına beyaz peyniri, çayı kendisi ekliyordu.. Bu uzun yıllardır, özellikle Almanya’da yaşayamadığım bir anlaşılma haliydi.

Bir de sanırım Elif dışındaki herkes ama herkes, benden bir şeyler bekliyorken, ben rutin günlük hayatımda sürekli bir beklentiler ve sorumluluklar koşturması içindeyken, Elif'in sadece "bugün lodos esiyor, arkası yağmur" diye başlayan sohbeti bana nefes gibi geliyordu.. 

Fakat Elif için tam tersi olmuştu. Ben Elif'i can simidi gibi kullanırken ona can simidi olamadım, iyice mutsuz ettim onu. Umut değil çıkmaz sokak oldum.. Üstelik o "dayanamıyorum artık" diyip gittikten sonra bile çenem durmadı, sürekli bu bloğa yazdım, sürekli aklım onunla meşguldü, "neden?" sorusu döndü dolandı kafamda... "Bazı şeylerin nedeni yoktur, bazen insanlar gider ve biz bunun nedenini ömür boyu anlayamayız.." diyemedim kendime. Kabullenemedim. Bir nedeni olmalıydı.. Günlük hayatımda herkesi mutlu etmeye endeksli yaşayan ben, herkesin dayanamadıklarını dayanılır hale getirmek mesleği olan ben, Elif'e neden bu kadar kötü geldiğimi hakikaten anlamadım.. Kabullenemedim de. 

Elbette onun gidişiyle tüm önceki gidişlerin, tüm o ölümlerin gömdüğüm travmaları çıkmıştı su yüzüne. Tüm o travmaların yükünü Elif'in gidişine yüklemiştim, sanki onun gidişini anlarsam yaşadığım tüm nedensiz ölümleri de anlayacağım sanmış ve hepsinin altında kalmıştım.

Aa! Bak kaplumbağa! :) diye konuyu değiştirmek..

Offff çok zor zamanlardan geçtim blogcuğum. Banyodaki kalorifer peteğine sarılıp ağladığımı bilirim.. Bu çok acı bir şey, kimse yaşamasın. Ama Elif'in suçu yoktu hiçbirinde. Suç bendeydi, yıllar boyu gömdüğüm, hiç olmamış gibi davrandığım travmaların üzerine gitmemiştim, çözmek yerine kaçmıştım. Yazan Adam öldükten sonra üniversitedeki görevimi, yerleşik düzenimi bırakıp Avustralya'ya gitmem ve F. ile evlenmem gibi.. Hep kaçmıştım. Acıdan, yalnız kalmaktan, sevilmemek olasılığından.... Ve Elif aslında farkına varmadan bana en büyük iyiliği yaptı. Beni öyle bir noktada bıraktı ki, artık kaçmak mümkün değildi. Çözmek zorundaydım.

Geçen 7 ayda bu konuda çok ilerledim. Yazan Adam'ı süpervizörüme anlattım, birlikte yavaş yavaş açmaya başladık. Sonra bu seyahate "yalnız" çıkabilmeyi başardım. Tek başıma. Ve işte seyahatin son günü, Elif Yolu'nu yürümeye cesaret ettim.

Bu yol, simgesel bir yoldu elbette. 15 yaşımdan beri ara sıra gittiğim bir kayalık var, üstüne oturur karşı dağın üzerine batan güneşin kızılını, denizin lacivertten mora, kurşun renginden siyaha çalışını izlersiniz. Tek kişilik ya da birbirine sokulan iki kişinin anca sığabileceği bir kovuktur bu, denize dimdik inen bembeyaz kayaların üstündedir. Kovuğuma oturdum, ufacık bir şişe içinde getirdiğim ve içimdeki, bu yolda keşfedebildiğim tüm şeytanları yani sonuca odaklanıp sürecin keyfine varamama, başarılarımı hor görüp kutlayamama, yalnızlık ve sevilmeme korkusu ve birkaç ufak şeytancık daha ;) hepsini "sembolik olarak" bu şişeciğin içine doldurduğumu varsaydım. İşte mavi pırıltılı şeytancıklarım:

Sonra kapağını açtım şişenin, şeytanlarımı avcuma döktüm ve bir nefeste (gerçekte üç nefes ama çaktırmayalım) onları rüzgâra savurdum... 

Fakat şeytanların martıya dönüşme anı nasıl? :)

Aman ne iyi geldi bir bilseniz.... Sembolik de olsa, yolun sonuna varmış, şeytanlarımı denize dökmüştüm. Ve o an işte Elif'i de özgür bırakmanın zamanı gelmişti. 

İşte yolun sonunda, şu manzaraya karşı, onunla, ama en çok da kendi kendimle konuştum. Elifciğim dedim, seni özgür bırakıyorum.. Üç kelime. Hayatımın en zor üç kelimesi.. 

Biraz daha izledim denizi, sonra eve döndüm. Biraz annemlerle konuştum, biraz Master Chef izledim kimin ne olduğunu anlamadan, birilerine sinir oldum, diğerinin yemeğini beğendim, evde yapılabilir aslında derken uyumuşum. Ertesi sabah çok erken, saka kuşlarının sesiyle uyandım. Uzun uzun ve bu sene son defa bu manzaraya baktım, denizimi kokladım, vedalaştım ve İzmir'e doğru yola çıktım.

Yolun sonuna varmış bir C.

İzmir'de çok tatlı bir kadın beni bekliyordu ve kocaman bir gün bize yetmedi ama ne iyi geldi... Dolu dolu, hayat yolunda benden biraz önde yürüyüp, bana yol feneri olan bir kadın bu Momentos, onu tanımış olmak benim için çok büyük şans! Hayatımıza böyle hem dışı hem içi güzel insanlar çok sık girmez, kıymetini bilmek lazım..

İnsana dönmüş bir C.

Momentos beni resmen "dağdan inmiş" halimle kabul etti ve önce kuaföre soktu, yeniden kahve rengi saçlarıma döndüm, özüme döndüm, fön bile çektirdim ki bu benim başıma senede bir defa konan bir talih kuşudur :)) 

Açlıktan gözü dönmüş bir C.

Sonra da şık şık Kore yemeklerine, oradan çocukluğumun Sevinç Pastanesi'ne götürdü, karnımı da ruhumu da tıka basa doyurdu sağolsun. Ah sohbetlere doyamadım ama ertesi sabahın köründe uçak kalkacak, elim kolum bağlandı, "güzel günlerde en yakında" diye diye ayrıldım bu güzel kadından.. 

Gülüşü bile sıcacık bir Momentos!

Böylece 7 günlük seyahatimin sonuna gelmiştim. 90km dışımda yürüdüysem, bir 90km de içimde yürüdüğümü düşünüyorum :) Bu yürüyüşün bana kattıklarını ve bu ruh halini eve ve rutine döndüğümde nasıl "koruyabileceğimi" düşündüğümü de son bir yazıyla tamamlayıp bu seriyi bitireceğim inşallah! Yahu altında kaldık, ben yazarken siz okurken :))) Sonunda Murakami'nin "Koşmasaydım yazamazdım"ı gibi galiba ben de bir "yürümeseydim yaşayamazdım" çıkartacağım ortaya!

30 yorum:

  1. İyi ki yürüdün, iyi ki yazdın. Mavi şeytanların martıya dönmesi gibi sen de kuş gibi hafifle dilerim. Momentos'la buluşmanın bir benzerini de Antalya'da yapalım dilerim, ben de seni pedikürcüye götürürüm :))))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatımda hiç gitmedim manikür pediküre :))) Sen beni yine bildiğim yere, falezlere falan götür bence. Ay hadi inşallah!

      Sil
  2. OHH tüm yükleri olumsuzlukları sırtından denize atmışsın Ceren. Elif bence de bir simge tüm hayatın boyunca biriktirdiğin , bedel ödediğin ve hoşnut olmadığın durumların somut hali. bir de işin içinde gurbet ellerde olmak var ki durumu katmerliyor.
    ee bir de psikolog olarak tüm alanın gerektirdiği seremoniyi de yapmışsın daha ne olsun ! artık elif uğurlandı herhalde :)
    momentosla ben de yıllar önce tanışmıştım aklımda çok naif, kibar bir kadın kalmış. çok çok sevgilerimi gönderiyorum.
    sana da güzel ve keyifli yolculuk diliyorum, ne güzel biricik yavrularına kavuşacaksın !

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Momentos şahane bir kadın gerçekten <3
      Kavuştum zillilere, yazılar biraz sonradan geldi ancak yazabildim :)

      Sil
  3. Mavi tozların üflendikten sonra martıya dönüşmesi cidden müthiş şiirsel <3

    Sen bir nevi yabancıların (İspanya, Fransa ve Portekizden farklı rotalardan hareketle aynı yöne varan) el Camino de Santiago yolunu yapmış oldun aynen onların ki gibi tek başına.

    İmrendim gerçekten ve gurur duydum seninle. Bu sonuçtan hareketle senin başarmayacağın şey yok bence. Hep aynı yerden bakmak yerinde arada bakış/görüş yerini değiştirmek gerek o kadar.

    Ben sohbete doyamadım, karşılıklı sesli ve mimikli konuşmak bambaşka bir şeydi seninle. :) Enerjin, bunu dışa yansıtman, sesin, renklerin herşey bana da iyi geldi.

    İyi ki <3 :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaaaa! Bu yolu biliyorsun demek. Aslında ben ve 75 yaşındaki süpervizörüm birlikte yürümeye kalktık seneye, kadıncağız emekli oluyor benden kurtulamıyor. "Benim de kurtulmam gereken şeytanlarım var" dedi bana, çok tatlı değil mi? Yani 75 yaşında bir terapistten herşeyi çözmüş olmasını beklersin..
      Seni bekliyorum artık inşallah!!!

      Sil
  4. Bu yazı dizisi bir harika demiş miydim? :) Demişimdir eminim: Videolar ve fotoğraflarla harika ilerliyor her şey. Ayrıca harika bir büyüydü simlerin güzel bir martıya dönüşmesi sürprizi ^^ Fakat diziyi sonlarında yakalamak üzücü oldu :) Geriye dönük yazılara da bir göz gezdirmek istiyorum.

    YanıtlaSil
  5. Yürüyüş bitti diye değil ama sanırım bu yazı dizisi bitecek diye üzülen bir ben değilimdir :))

    O kadar çok taş çıkıyor ki hayat yolunda önümüze... Bazısına hiç takılmadan geçip gitmek en iyisi. Bazı taşlarsa o kadar güzel ki alıp saklamak istiyor insan kendine ama bir süre sonra en ufak taş bile yük oluyor omzumuza. Hayat yolunda karşımıza çıkan her taşa hak ettiği değeri verip acısını da keyfini de çıkarmak gerek. Ama gerektiğinden fazlasını verip kendimize yük etmemeyi de öğrenmemiz gerek sanırım.

    Momentos'la buluşmana da Handan'la buluşman gibi çok sevindim, sanki ben buluşmuşum gibi mutlu oldum :) Şimdi merakla yazının son kısmını bekleyeceğim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vallahi bir benzetme yaptın sanırım ama anlamadım. Bugün kafam dolu.. Ajandamı görsen ağlamak istersin, hakikaten taş dolu bir çuval gibi sırtımda. Nereye nasıl bırakabilirim emin değilim o çuvalı ama ara sıra soluk almak (blog yazmak da bu soluklardan biri) çok iyi geliyor..
      Ya bu senenin buluşmaları sen, Handan, Momentos çok iyi geldi bana. Yıllardır blogdan birbirimizi tanıyoruz zaten ama kanlı canlı görüp de "ah işte tıpkısının aynısıymış gerçekten" demek çok mutlu ediyor beni..

      Sil
  6. Yazılarını zevkle takip ettim. Bir haftalık macerana yürekten ortak oldum. O kadar iyi yaptın ki. Gülen yüzünden ve gözlerinden sana ne kadar iyi geldiği belli oluyor. Blog arkadaşınla buluşmanı ise harika buldum. Ne iyi yapmışsınız. Bol sevgiler diliyorum.

    YanıtlaSil
  7. herkesin hayatında "kahredici" bir Elif oluyor sanıyorum. çok merak ediyorum öykünüzü. yolculuğunuzu da imrenerek ve sevinerek takip ettim. çoh yaşayıng sevgili cern.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ooo siz de sevgili Şenay siz de :) Vallahi hayat çok tuhaf be arkadaşım..

      Sil
  8. Şu yazıları okuyup da yanında yürüyormuş hissine kapılmayan yoktur herhalde. Hepimizi bir seyahate çıkardın ki mâcera, heyecan, korku, mutluluk, Ka-Fa 1500, her şey var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) ay evet ya her şey vardı haklısın.. bu kadar iyi gelebileceğini ben bile tahmin etmemiştim!

      Sil
  9. martıya dönüşen şeytanlara bayıldım, bir de yemek yerken gözü dönmüş sana :)

    YanıtlaSil
  10. Selam Ceren seni tebrik ederim. Cesaretin ve kararlığından dolayı. Ayrıca zihnini işgal eden ruhunda kırıntıları olan durumdan kurtulmaya çalışmanı da. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim :)
      Bir danışanım var, yıllarca psikologlara taşınmış, çözemediği bir sorunu var. Bunca yıldan sonra ilk defa, ben ona "çözmek yerine bu sorunu kabul etmeyi, anlamayı ve onunla yaşayabilmeyi denemeye ne dersin" diyen ilk psikolog oldum ve öyle rahatladı ki, sırf bu düşünce değişimiyle bile çok büyük yol katetti.
      Bunu işte terzi ve söküğü misali, kendime de uygulamaya çalışıyorum..

      Sil
  11. İnsanın içinden istesede atamadığı şeyler var ne yazıkki. Neden bilmiyorum unutmak istediğim ama hatırladıkça o günü yaşadığım ve affedemediğim insanlar var. Yolun sonundaki hal biraz yorgun ama sonraki capcanlı bakan gözler nazar değmesin.Saçlar çok güzel olmuş yakışmış son yazıyı bekliyorum. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya saçlarım hakikaten nasıl olmuş, kimi diyor kahverengi çok koyu sarışın daha iyiydi, kimi diyor sarışın yaşlı göstermişti.. Sarı ilk yapıldığında alışamadım ama sonra sonra alışmıştım, tabii güneşi yiyince kafamda sarı kavuniçi kahve ve beyaz 4 farklı renk oldu, ben de hızlıca kahve tek tona boyatıp momentosuma daha uzun zaman ayırmak istedim. İyi de boyadı adamcağız ama şimdi de çok mu koyu oldu diye düşünüyorum :)) Bana yaranılmaz..

      Sil
  12. O sırada seninle yürüyemedim. Ama bugün kafam rahatken, vaktim varken tüm yolculuğunu okudum Sevgili Ceren. Tadı damağımda kaldı:) Yazdıklarının dışında kim bilir daha ne hisler vardı sana eşlik eden. Dilerim her biri iyi gelmiştir. Kocaman sevgiler benden sana...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Klio :) Çok iyi geldi.. çok.. Şimdi bunu korumak en büyük hedefim!

      Sil
  13. Seneye beni de alın bu yürüyüşe:) Ütü yaparken şeytan dökmekten, içimde yol almaktan sıkıldım:) Bana da iyi gelir belki:) Tebrik ederim sizi, harikasınız gerçekten.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)))
      Bakın benden uyarması çok pis gaz veririm. Bir arkadaş vardı ben Afrika’dayken bir seyahat bloğu yazmıştım, onu okuyordu seyahatimle eş zamanlı olarak. O da Türkiye’yi bisikletle geziyordu bir yandan, ben de onu okuyorum tabii (o zamanlar instagram vs yok). Dedi ben Afrikayı boydan boya geçeceğim. Dedim yaparsın. Baya konuştuk ettik, ver gazı ver gazı vallahi yapmakla kalmadı belgeselini de çekti.. ;)
      Bence siz zaten iyi bir gezginsiniz, neden olmasın?! Çok iyi geleceğine eminim size. Bu tip yollar buzdağı gibi, asıl yol insanın içinde yürünüyor..

      Sil
    2. Seneye ola, hayrola diyelim o zaman:)

      Sil
  14. Elif konusunda ben de çok hüzünleniyorum. Kaybettiğim bazı insanların yokluğundan kalan o boşluğu istemsizce yokluyorum ellerimle...
    Umarım bu yürüyüş iyi gelmiştir. Yolunuz hep güzelliklere çıksın! :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biliyor musun şunu farkettim; o boşluğu da cesurca kabul etmek gerekiyor, sevdiğin ve bu nedenle yanlışlıkla sahiplendiğin insanlara gitme özgürlüğü vermek gerekiyor.. İçim çok ferah döndüm, şimdilik de iyi gidiyorum. O boşluk orda öylece dursun bakalım, doldurmaya niyetim yok ama korkutmuyor da artık beni :) Hikayelerinizi özledik. Sevgiler.

      Sil
    2. Haklısınız. Gitmek isteyen birini tutmak mümkün değil, geriye kabullenmek, acısıyla sevmek kalıyor işte...
      Çok sevindim iyi olmanıza :)
      Ben de yazmayı çok özlüyorum fakat okul varken çok yoğun geçiyor, daha az vakit kalıyor blog için. Teşekkür ediyorum, sevgiler :)

      Sil