1 Temmuz 2024 Pazartesi

Temmuz ayı başlıyor endişesi

Temmuz ayını sevmem. 7 rakamını sevmediğim gibi. Temmuz aylarında sevdiğim birçok canı kaybettim. Keyifsiz dönemler yaşadım.. Hele 7 Temmuz - 7.7. yani; her sene en korktuğum gündür.

Sonra kalbimle değil mantığımla hareket edip, bu güne, hatta tüm aya bu kötü, uğursuz anlamı yüklememeye çalıştığım zamanlar da oldu. İnatla “rastlantı” demeye çalıştığım, kötü şans, denk geldi, böyle şeylere inanıp güçlendirme vs. dediğim..

Bugün ne hissediyorsun dersen; günü ve ayı sağ salim, ayıpsız kayıpsız kapatabilmeyi istiyorum sadece. Mümkünse evde saklanarak :)) Hatta izin verseler direkt Ağustos’a da atlayabilirim. 


Ben böyle deyince, eşim diyor ki: “C., 1 Kasım’da kış uykusuna yatıp, 15 Nisan’da uyanmak istiyorsun (5,5 ay), üstüne Temmuz’u da atlarsan eder 6,5 ay. Bu yılın yarısından fazlası..” O böyle deyince beni alıyor bir düşünce; aslında seçenek verseler haftasonlarını da atlayabilirim, en azından Pazar günlerini. Bu da 52 gün daha ediyor, etti mi sana 8 ay! Bak daha hastalık nedeniyle yaşamadan geçmek istediklerimi yazmadık bile, bir ay da ona kat: 9 ay. Ayyyy ben yılda sadece 3 ay için mi yaşıyorum yani!!!!

O üç ayın içinde de mızmızlanacak günler eminim bulabilirim. Sonuç Goethe’ye geliyor hakikaten: 'hayatta tek bir haftam mutlu geçmedi' :)))) Ama Goethe gibi ekleyebilecek miyim acaba: 'ama çok mutlu bir hayat geçirdim….'

Pek emin değilim, çünkü baksana yılın 3/4’ünden şikayetçiymişim işte. Vallahi bu kafayla benim “hayatım bomboş geçiyor” diye düşünmem çok normal değil mi? Bomboş çünkü yaşadığım her ana eşit bakamadan, sadece güzellikleri, rahat, sakin ve sorunsuz günleri seçmeye çalışarak. İmkânsıza oynayarak…. 


Bu bakış açısı nasıl değiştirilebilir? Temmuz’a bir şans vermekle başlasam? Temmuz sana bir şans veriyorum. Haydi göster güzel yüzünü….. desem. Kesin bi puştluk yapar ve gelmiş geçmiş en beter Temmuz’u yaşayabilirim diye korkuyorum (çünkü bu tip meydan okumalarda hep böyle sonuçlar aldım hayatta). O zaman şöyle desem; bu Temmuz’u olumsuz ve olumlu bir bütün olarak kabullenmeye çalışacağım. Sadece yang'i değil, yin’i de dibine dek kabullenmeye çalışacağım. Beceremesem de, deneyeceğim….. 

Haydi bakalım. 

Sizin zor zamanlarda kuyruğu dik tutma stratejileriniz nedir, varsa alalım…. En karanlık gecede, en umutsuz anda, sizi hayatta ne tutuyor? Umudu yeniden nasıl bulabiliyorsunuz? Nasıl başarıyorsunuz “bu da geçecek, bu hep böyle gitmeyecek” demeyi? Çünkü bazen geçmiyor.. Bazen çok uzun sürüyor kış (hem kendisi, hem metaforu) ve sabırsızlanıyor insan. Tevekkül diyorum, sabır diyorum, nasıl ediniliyor? Çok içten soruyorum çünkü analizde bu sorulara cevap bulamıyorum……. 

Okuma önerileri de (ekleme: kişisel gelişim veya psikoloji değil de maneviyat, din ve felsefe alanından bahsediyorum) çok makbule geçer bu tevekkül, kabullenme ve sabır konusunda. Şimdiden teşekkürler.. 


Hamiş: anonim yoruma da açık bu yazı :)
Hmiş 2: hayat çok tatlısın şekerim. Bu yazıyı yazdım, cevabı hemen geldi beni pek düşünen yapay zeka algoritmasından. Merak edenler bir de Günün Tortusu'na tıklayabilir ;)

49 yorum:

  1. Temmuz'da oğlumu kucağıma aldım ve oğlumu haliyle, Temmuz'u da bu nedenle çok sevdim. Sonra o Temmuz bana öyle bir oyun oynadı ki yenilir yutulur değildi, hayatımın belki 5 yılını çaldı benden. Lakin kendisine yine kızmadım, sonuçta o bir ay, ne olup bittiğinden haberi bile yok, denk gelmiş Temmuz'da yapmış yapacağını hayat. O yüzden güzel şeyler getiren ayları sevmeye devam ediyoruz, tatsızlık yaşatanları görmemezlikten geliyoruz, ayları değil olayları yok sayıyoruz. Ceren'e de kocaman sarılıyoruz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Görmezden gelmek bile bir yetenek biliyor musun; choose your battles der İngilixler, savaşlarını seç, hepsiyle birden savaşma, kimisini görmezden gel anlamına gelir. Ben bu konuda çok yeteneksizim, görmezden gelebilmek karakter işi ama belki öğrenilebilir bir davranış da olabilir mi, öyleyse nasıl öğrenilir acaba?

      Sil
  2. Ceren'ciğim ne tesadüf. Ben de keyifsiz başladım güne ve benzer şeyler karalamaya başladım bloğa. Bana iyi gelen kaynakları paylaşayım izninle: Bende sıkışıklık yaratan duyguyu, karşılayamadığım ihtiyacı belirleyip kendimden ayrıştırmaya çalışıyorum. Güven, düzen vs ihtiyacım karşılanmadığı için içimde kızgınlık ve hayal kırıklığı var diyorum örneğin. Hissettiğim bir duyguya indirgiyor, bunun geçeceğini kendime hatırlatmaya çalışıyorum. Bunun yanı sıra olumlu, iyi hissettiren duyguları arttırabilecek eylemlere gündeme alıyorum. Gülebileceğim arkadaşlarımla buluşmak, kendimi iyi hissettirecek bir film izlemek, dışarı çıkmak ve yürümek, yüzmek (su beni çok rahatlatıyor) vb. Kişisel gelişim kitapları önermek çok öznel. Mesleğin gereği de sana önermek daha tuhaf olur. :) Beraber şiddetsiz iletişim alıştırmaları yaptığım bir arkadaşım var. Empati almaya ihtiyaç duyduğumda onu arıyorum. Senin kaynakların ne?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güxel örnekler, teşekkürler.. Kişisel gelişim kitaplarından xiyade ben tevekkül ve sabır konusunda aslında dini ve felsefi kitplar demek istemiştim, sanırım doğru anlatamamışım, düxelteyim onu :) Bu sıra birax meta konularla bağ kurma dönemimdeyim sanırım.

      Sil
    2. Olaylara mizahla yaklaşmak çok işe yarıyor ama o en çok içinde büyüdüğün evde kazandığın bir meziyet. Bende yok maalesef. Geliştirmek için uğraşmalı belki de.

      Sil
    3. Mizah bende fazlasıyla var ama her zaman işe yaramıyor :/

      Sil
  3. zor zamanları genelde güzel günlerin hayalini kurarak atlatıyorum sanırım :) bana iyi geliyor ilk gençliğimden beri :)
    Bu hayal kurma işi hayatımın ilk zorluğunda da (annemlerin kararı ile şehir değiştirirken), doktora tezinden bunaldığım zamanda da, boşanırken de işe yaradı :)

    YanıtlaSil
  4. ay günün tortusunu okudum ve kalakaldım! Sam'in konuşmasını dinlememiştim ama 3.öğüdü benim tam da demin yazdığım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben birax hayal kurmaktan da korkar oldum, son yıllarda...
      Hemşirem 1 temmux, paxartesi, tam yenilenme xamanı, başladık mı başlayalım dediklerimixe :)))

      Sil
    2. canımcım, bugün diyetisyen görüşmem var, çok heyecanlıyım :) ama dikkat etmeye başladım yediğim içtiklerime. hayırlısı :)

      Sil
    3. ayyyy, filinta gibi göreceğix inşallah birbirimixi :))) dün F. bana handsome'sın dedi, çok dalga geçtim sonra da diyor ki, kadınlara handsome denmex mi? al bugün de ben filinta gibi kadın demeyeyim...... :))) deniyor mu sahi?

      Sil
  5. Romantik komediler? Hatta hafta sonu "ye, dua et, sev"i seyrettim. Çekirdek. Maç seyretmek, futbol, tenis ne olursa. Egzersiz rutininde kaybolmak. Nezaket, yani aslında insanları nezaketle savmak- ama bunu henüz deniyorum, bir iki hile buldum. Biliyorum bunlar pansuman ama işte hiç yoktan

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazıya kitap / okuma önerisi yazar diye düşündüğüm, hatta itiraf edeyim biraz da nereden başlayacağımı bilmediğim için bunu umduğum iki insandan birisiniz :) Romantik komedi de spor müsabakası da ben sevmiyorum ama evet spor önemli daha doğrusu dediğiniz “dikkati başka alana kaydırma” tekniği sanırım işe tek yarayan o kriz döneminde. Ama bazı öğretiler de acıyıve korkuyu da kaçmadan yaşamak lazım diyorlar.. Danırım acının dozu hangi tekniği seçmemiz gerektiğini belirliyor..

      Sil
    2. Eskiden olsa hemen bir kaç kitap ismi yazardım. Şimdilerde bunun kişisel bir yol olduğuna inandığımdan kitap yazmaya çekiniyorum. Fihi Ma Fih- Maarif ve Mesnevi beni bir dönemden başka bir döneme taşıyan kitaplar. Bunun dışında Almanya'da Çelebi ailesi tanıdığı için önerebileceğim Peter Hüseyin Cunz var. Kendisini tanımam, görüşlerini bilmiyorum. Ama Mevleviliğin çok dışında, aykırı görüşlere sahip olduğunu sanmıyorum. Kendi dua ritüelim var bunun dışında bana iyi geldiğine inandığım. Bilindik şeyler - Yasin, 7 ayet el kürsi ve , her gün yapabilmek için uzun tutmadığım bir kaç dua. Ne zaman boş vakit yaratabiliyorsanız o zaman. Tabii size uyuyorsa, içinize siniyorsa

      Sil
    3. Çok teşekkür ederim. Mesneviyi iki sene önce okumaya başladım ama gerisini getiremedim aslında bu cümleyi duymaya ve motive olmaya ihtiyacım var sanıyorum.... O xaman bari bir de basımevi vs bilgileri rica edeyim... Sixin fikrinixe güveniyorum...

      Sil
    4. Ben Gölpınarlı şerhini tercih ediyorum. Şerhsiz Veled İzbudak Çelebinin var. MEB den yayınlarından, Hasan Ali Yücel zamanında çevrilmiş olan. Zaman zaman tekrar basıyorlar. Bunun dışında Uluslararası Mevlana Vakfı diye Youtube da ve İnstagramda sohbetler oluyor. İnstagramda biraz daha faaller. Oralardan sohbetleri izleyebilirsiniz

      Sil
  6. Canım Ceren, ben annemi 24 Mayıs'ta kaybettim. O gün aynı zamanda çok yakın arkadaşım Derya'nın doğumgünü. 11 Mayıs Evrim'in doğum günü, 12 Mayıs yine çok yakın arkadaşım Funda'nın doğum günü. Yani kayıplarım ve kazançlarım aynı ayda. Yine de Mayıs ayını çok seviyorum denilemez. Yllar içinde nötrleşti sanırım.

    Zor anlarda "Eninde sonunda bitecek, geçecek ve sonra geriye dönüp bakınca çok önemsiz, çoook uzak olacak yaşanan her ne ise" diyorum kendime sürekli. Yukari Mitsuhashi'nin yazdığı İkigai kitabı bana çok iyi geldi. Şu anda da "Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı" diye bir kitap okuyorum. Aslında kafaya takmamayı değil tam da senin bahsettiğin gibi "Choose your battles" mantığını anlatıyor. Olmadık şeyler yerine mantıklı şeyleri kafaya takmak daha iyi. Kolay değil ama öğrenilebilir bence.

    Zor zamanlarda kendimi dinlememek için Netflix açıp anime ya da çerez diziler izliyorum aralıksız. Kendimle hiç başbaşa kalmıyor ve o zorluğu hiç düşünmüyorum. Arya ile oyun oynuyor, yürüyüşe çıkıyor, yemek yapıyor, podcast dinliyorum. Kısacası sorunu görmezden geliyorum ve bir süre sonra gerçekten de anlamı kalmıyor sorunun. Hiç düşünmedim ve hayat akıp gitti ve pek fena da değildi işte diyorum.

    Umarım bu Temmuz bir şekilde ateşkes yapar seninle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kitabı (ustalık) ben de danışanlarıma çok öneriyorum. Çok iyi yazılmış bir kitaptır o..
      Bazen biz anlam yüklüyoruz ve büyütüyoruz sanırım olumsuzluğu. Yine “dikkat dağıtma”ya çıktı sanırım senin önerin de

      Sil
  7. Telefonum yazmak icin oyle yetersizki. Ne yazdigimi goremiyorum ekranda. Yalnis yazmaktan cekiniyorum.

    Abdullah b. Abbas (radıyallahu anhuma)'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir gün Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in terkisinde iken bana "Ey oğul! (veya yavrucuğum) Allah'ın seni faydalandı-racağı bazı kelimeleri sana öğreteyim mi?” diye sordu. Ben "Evet!" deyince Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Sen Allah'ı koru ki Allah da seni korusun. Allah'ı koru ki O'nu önünde bulasın. Refah zamanında Allah ile tanış ki darlık zamanında sana iyilikte bulunsun. İstediğin zaman Allah'tan iste! Yardım dilediğinde de Allah'tan dile! Bil ki olacak her şey yazılmış ve kalem kurumuştur. Eğer bütün insanlar Allah'ın senin için yazmadığı bir faydayı sana vermek için toplansalar buna güç yetiremezler. Yine sana Allah'ın senin için yazmadığı bir zararı vermeye çalışsalar buna da güç yetiremezler. Şunu da iyi bil ki! Senin hoşlanmadığın şeye sabretmende pek çok hayır vardır. Bil ki Allah'ın yardımı sabırla, kurtuluş da sıkıntılarla birliktedir. Hiç şüphesiz zorlukla birlikte kolaylık vardır.”

    Cok severim bu vasiyeti. Bana cok iyi gelir.

    Dunya hayati Cennet degildir. Asla 4 4luk olamaz. Herseyin olsa bile yine de can sıkilir kalp rahat olmaz. Heleki herseyin olamayacagi bi dunyaysa. Ne kadar mukemmele kacmak icin calissakta mutlulugu arasakta bu dunyada ne huzn devamli olucak ne sevinc.
    Mutlulugun anahtari 3 seydir genelde.
    Verilen nimetlere sukur
    Basa gelenlere sabr
    Gunahlara istigfar
    Insan bunu yapa bildigi surece bu dunya cekilir olacak. Nimetleri gormese musibetlere sabredemese gumah icinde bogulsa hepten isi zorlasir kalpi sıkisir kararir.
    Sabrla ilgili cok sey var. ilgilenirsenizse '' sabrla ilgili ayetler, sabrla ilgili hadisler': yazarsaniz google kardes yardimci olur. Icinden em8nim size iyi geleni olacak.
    Ibn kayyimin sabredenler sukredenler kitabi cok guzeldir. Sabretmek istiyorum ama nasil kitabi var. Su an telefondan yazamiyorum pek. Dogru yazip yazamadigimi goremedigimden yalnis yazmak istemiyorum.
    Kendim kisidile gelisim psikoloji tarzinda okumayi cok severdim severim. Ama 1 kitabda bahsedilenin bir cumlede olmasi bana daha guzel geliyo.
    Kendim sıkintilar karsisinda boyle basetmeye calisirim
    Zorlukla beraber mutlaka. Kolaylik vardir (insirah 5-6) biliyorum su an bi zorun icindeyim. Ama Allah vaad etdi kolaylik zorlukla beraber. Dumya 4 4 luk degil. Takva konus7nda kendimden yuksege dunya konusunda kendimden asagidakilara bakmam lazim. Daha sıkintida olanlari gorunce halime suretmeye mutlaka bisey bulurum.
    Bu dunyada ne huzn kalici ne sevinc. Hic bir bela devamli degildir. Su an bi zordayim ama bu devamli olmayacak dusunurum. Her cektigim sıkintinin ecricoldugunu dusunurum. Cumki vaad edildi. Inancli olmasam hersey cok zor olurdu. Kusura bakmayin. Buyuk ihtimal uzun yazi oldu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler fikirleriniz için. Ben şükretme konusunda kendimden aşağıdakilerle karşılaştırma yapmayı sevmiyorum. Terapi eğitimim bana şunu öğretti; herkesin psikolojik dayanıklığı ve aynı stresöre verdiği tepki farklı, dolayısıyla kimine çok basit gelen bir sorun diğerine çok ağır gelebilir - hatta aynı insana bile farklı günlerde farklı gelebilir aynı sorum ve insanların zorluklarına bakıp kendimi şanslı daymakla onların güçlü yönletinr bakıp kendimi üzmek arasında bence hiçbir fark olmadığı için ikisi de bana çok yanlış geliyor.. Benim derdim şu; tabii ki sabır, şükür bunları uyguluyoruz hepimiz fakat üstüste zorlu zamanlar geldiğinde ne bileyim sürekli şükretmenin de bir anlamı olduğundan emin değilim. Aksine bu yazdığınız ayet ya da hatıratta da şu denmek istenmiyor mu: sadece başın sıkıştığında ya da sendrn Allaha yakınlaşman gerektiği beklenen (ölümler vs gibi travmalarda) zamanlarda değil, mutlu olduğunda, sıradan anlarda aklına geldiğinde şükretmen daha değerlidir çünkü daha içtendir. Ben bunu anladım bu hikayeden :)
      Dediğinizde çok haklısınız, bana da en iyi gelen hiçbir duygunun kalıcı olmadığını kendime sık sık hatırlatmak. Uzun yorumunuz için çok teşekkürler, en sevdiklerim :)

      Sil
    2. Kac kere uzun uzun yazdim yazdim sildim. Dusuncelerimi yaziya dokunce surekli her cumleme parantez acasim geliyo. Telefonla yazismak benlik degil. Hatasi cok
      Umuyorum kisaca yaza bilirim
      Sukretmekten kasit her anin icin. Kotu anda zaten insan meyilli oluyor yardim istemeye. Is ki iyi zamanda nimetler icindeyken sukretmek akla gele.
      Benim sorunum sadece sıkinti ani degil, var olan mutluluk ve ya herhangi bi nimet aninda onu kaybetmek korkusu.
      Sonra bi yazi cikiyor karsima:
      İmam Şafii radıyallahu anh'a soruldu: Allah hakkında kötü zan nasıl olur? Cevap verdi: Vesveseyle. Her zaman bir bela gelecek korkusu, nimetin elden gideceğini bekleyip durmak. Bunların hepsi Allah hakkında kötü zandır. Vesveseden kurtulmam lazim diye dusundum. Iyi zanda olucam dedim. Var olana sevinicem sukredicem. Hibisey kalici degil. Giderse de sabredicem. Bu da kalici degil.
      Onda da bu duayi yapiyorum sakinlesiyorum.
      Allah'ım, verdiğin nimetin yok olup gitmesinden, lütfettiğin âfiyetin bozulmasından Sana sigirinirim.
      Cocuklarim ailem canim hersey yolundayken bile canim sıkilirdi nefesim zorlanirdi.
      Eski kariyer idakli hayatimda mutlulugu hep aradim. Yeniyetme zamanindan arardim. Kariyerde sandim. Oyle buyutuldum. Yapmak istedigim cogu seyi yapib o an bile tam mutlu olamamistim. Geciciydi hersey. Simdi formulu bulmis. Mutlulugun tam olmayacagi ama huzurun tam olacagi formulu kalbimde hissederek yasiyorum. Vaad edilen ebedi suresiz bitmeyen Mutluluk hissini de sabrsizlikla bekliyorum. Zamani geldiginde nasib olmasini umut ederek. Ebedi mutluluk bu dunyada olmadi olmayacak. Ama her daim huzur kalpde ola bilir. Yine uzun uzun yazdim. Bunu silmiycem.

      Sil
    3. Çok teşekkür ederim silmediğin için :)
      İnanır mısın ben artık mutluluğu bile aramıyorum, yek dileğim iç dengem ve dış dengem, sakin, huzurlu ve içi dolu bir yaşam

      Sil
  8. Mutlaka yazacağım sevgili Ceren. Yarın çok geç olmaz değil mi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Prensesin verdiği tepkiden mi böyle düşündünüz? :) O gün çok özel bir acıma denk gelmiş, sabır eşiğim düşmüş ve kendimi saçma sapan bir konuda yazıp sizleri gerdiğim için suçlamıştım. O nedenle sildim o yazıyı. Bugünkü yazı kalıcı endişe etmeyin, istediğiniz zaman yazın, isterseniz bir ay sonra :) Benim için hepsi değerli..

      Sil
    2. Sevgili Ceren, yukarıdaki kısacık yorum kendime verdiğim bir söz gibiydi, dönüşümü garantiye almak içindi. Başka hiçbir düşünce kaynaklı değildi. Dün (1 Temmuz) ruhen, bedenen çok yoğun yaşanan bir gün oldu bizim için. Sağlık, yaşamın merkezi...
      Her yazını merakla, özlemle bekliyor, hemen okuyorum. Dün gece de uyuyamadığım bir gecede, "günün posası" bizi bitap düşürmüşken içimden gelen bir dürtüyle "Günün Tortusu" nu okudum. O saatte yorum yazmak... İnsan bazen alışkanlıklarından vazgeçebilir ama , engelledim kendimi.
      Yaş aldıkça, yaşlandıkça insan daha uzun anlatımlarla daha net anlaşılmak istiyor sanırım. Orhan Veli'nin "Anlatamıyorum" şiirindeki birey olmamak... Karşımda bir dinleyen varsa ! hayat boyu hep paylaşmaktan yana oldum. Özellikle düşünceleri, fikirleri, anıları... Tabii ki saygı, sevgi, güven, vefa eşliğinde...
      Yılın 12 ayı 52 haftası, 365 gün 6 saati var. Temmuz 31 gün. Dolu dolu 31 tane 24 saat. En ya da hiç anlatımlarını kullanmamaya özen gösteririm her zaman. O deyişlerin uç noktalar olduğunu düşünüyorum. Örneğin, En sevdiğim blog değil, çok sevdiklerim, keyif alarak izlediklerim var. Hiç sevmediğim insan, yer, kent, çiçek değil, anısı olanlar daha üst sıralarda yer bulurlar. "Korkunç güzel" diyemem güzellikle korkunç birlikte yer alabilir mi?
      Hiç iltifat deme lütfen, senin aklına, zekâna, genç yaşına rağmen olağan dışı olgunluğuna hayranım.
      Ama... hayatımızdaki her insan, her eşya, obje bizimle anlam buluyor, yükselen değerler arasına giriyor veya itibar ve değer kaybedip etkisi azalıyor, zayıflıyor, hatta siliniyor, izi bile kalmıyor.
      Baharları çok çok severim. Bir bahar ayında doğmuşum, her bahar adeta yeniden doğarım, canlanırım, arınırım. Ama ocak, şubat, haziran ve Eylülün de yeri ayrıdır. Çok sevdiğim yakınlarımı Aralık ayında kaybetmiş olmam Aralığı Yok saymam için bir neden olamaz ki. Onlara biz anlam yüklüyor, can kazandırıyor, maskeler takıyor, kılıklara sokuyoruz. Çıplak halde nötr değer taşırken herkesin dünyasında ayrı bir yer ediniyor.
      Dün gece bloğunda sessizce gezindim: Ne güzel kitaplar okumuşsun; Sait Faik'i ben de çok severim. Zülfü Livaneli'yi de, Ayşe Kulin'i, Murathan Mungan'ı da... Dostoyevski, Shakespeare, Steinbeck de...
      Kaktüsler bile dikenlerini her zaman göstermezler. Temmuz'un herhangi bir gününde benim için bir çiçek diker misin lütfen. Temmuz çiçeği koy adını ve izle gelişimini. Benden çok yaşayacağına garanti veriyorum Çünkü ona özenle bakıp koruyacağına eminim.
      Her şey aslına döner; Senin merhametli yüreğin Temmuzu da kabullenecektir. O sadece 12 aydan biri. Şubat'ın 29' unda doğanların doğum günleri dört yılda bir geliyor. Sahi, senin doğum günün ne zaman ? Özel olarak Temmuz günlerinden birinde iletir misin...? Mutlu olurum.
      İyi ki varsın...

      Sil
    3. Canım Makbule öğretmenim, duygularla dolu dolu bu yoruma hıxla cevap vermek istemiyorum, ben sixe öxelden yaxacağım <3

      Sil
  9. Yaz aylarını hep sevmişimdir sanırım soğuğu sevmediğim için. Şimdilik çok sıcaklardan dolayı biraz bunalıyorum ama akşam kupa maçlarını seyrederek güzel vakit geçiriyorum. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maçlar heyecanlı gidiyor değil mi :) Ben bile bakıyorum vallahi (bile: spor müsabakası hiç sevmem de ben :P)

      Sil
  10. Zırlaya zırlaya ağlıyorum… evet… estetik kaygıları bir kenara bırakıp, ağlamanın hakkını veriyorum. Kuyruğu dik tutmuyorum. :-)) ❤️ B.

    YanıtlaSil
  11. Sınırlarımı aşmadan yanıtlamak isterim sorduklarını...
    Şahsen benim kuyruğu dik tutma stratejim yoktur. Arkadaşım dediğim insanlara böyle bir tavır sergilemem. Ne yaşıyorsam bilinir genelde. İşyeri ortamı gibi mesela her şeyi belli edemediğimiz ortamlarda da çok çekinmem şahsen, kötü olduğum belli olur ama nedeni bilinmez belki.
    Beni hayatta ne tutuyor? Hayatın kendisi diyebilirim. Bizatihi yaşıyor olmak. Yaşamın mucizesine sırt çevirmemek. Canıma sahip olmak her şeyin bir şekilde düzeltilebileceğine dair inancımı korur. Kötü hisseden arkadaşlarıma da tavsiyem naçizane böyle olabiliyor; bırakın derim; yaşayın sadece. Boş boş diziler izleyin. Sahilde yürüyün. Bir sarı çiçeği seyredin saatlerce, denize bakın, denizden nefes alıp o sonsuzluğu içinize şekin. Bırakın, yaşayın.
    "Çünkü bazen geçmiyor." Evet geçmiyor. Hiç geçmeyecek sandığım acılarım oldu. Hastanelik bile oldum, serum aldım, uyku ilacı aldım bir kaç gece... Zamana çok güvendim ve zamanı geçirebileceğim şeyler yaptım. Uyumak, öylece yatmak, öylece oturmak. Zaman geçsin, geçecekti. Buna inanmasak da biliriz içten içe galiba.
    Danışanlarınla bu sorulara cevapsız kalmanı anlıyorum. Bazen diyecek hiç bir şey olamıyor. Sabır desen, acıyor, çok acıyor diyor. Ama bak başkaları şöyle böyle desen -bence de anlamsız bir şükür yoludur- herkes ateşini kendinde hissediyor ve başkasının ateşinin büyüklüğü onu hiç ilgilendirmiyor yanarken, yanıyor çünkü. Sanırım bu noktada "susmak" ve rutinin gücüne güvenmek iyi olabilir mi? Umursamaz gibi gelebilir lakin bazı şeylerle yaşamayı öğrenmemiz de gerekebilir ve bunun için onu bir kenarımıza, koltuğumuzun altına, çantamıza koyup onunla birlikte her ne yapıyorsak yapabiliyor olmamız gerekir. Uğraşı terapisini bilirsin. Bu isimle değil ama kişinin sabahlarını kalkmasını, kahvaltısını hazırlamasını, evini temizlemesini, sokaklarda yürüyüş yapabilmesini sağlayabilmek büyük başarı olurdu galiba. Örnek vermek gerekir mi? Ölüm herhalde ya da ne bileyim depremde bütün mal varlığını ve sevdiklerini kaybetmek. Billirsin, bu tür durumların bir akut-kriz zamanları vardır. Orada sarılmak, ağlamak, acıyı yaşamak, ilerleyen zamanlarda ise kaybettileriyle olan yeni insanın somut sorunları için yönlendirebilmek (sosyal hizmetler), somut ihtiyaçları karşılandıkça "günü ve geceyi gündelik ihtiyaçlarını karşılayarak" atlatabilmesine yönlendirmek. Onu dışında tanı konmuş hastalıklar bir şey diyemeyeceğim. Yapısal sorunlara yapılandırılmış çözümler gerekebilir sanırım.

    Okuma önerisi olarak şunu söylemek isterim. Belki biliyorsundur , Umut Vera Tuna adlı bir psikolog var. İngilterede yaşıyor, Türk. X ve instagram hesaplarını bu isimle bulabilirsin. Dini inancıyla birlikte psikoloji bilimini çok faydalı bir şekilde harmanladığını düşünüyorum. Biraz okuyunca sen de görebileceksin bence satır aralarını. Dini inancına rağmen LGTB bireylere yönelik hak savunmacı tavrından dolayı bir ara X'de epey linç yemişti Türkiye'den mesela. Aradığın pek çok soruya da konu başlıkları şeklinde cevap vermiş hatta. Maalesef bu tür konuşmalarını Patreon'dan ücretli yapıyor. Ben bir ara bir aylık arşivli abonelik almıştım ilgimi çeken bütün konuşmalarını dinledim.
    Sevgiler. Yine harika bir yazı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İçim dışım birdir derim ama ilk paragrafın beni düşündürdü. Çünkü evet haklısın, ben yakınlarıma - özellikle de yakınlarıma - hep kuyruğu dik tutuyormuş imajı vermek isterim. Bu gururdan değil de aman bir de onlar üzülmesin gereksiz yere kırılmasın.. Bu sabah en yakın arkadaşım bir haftadır yatak döşek ağladığını itiraf etti çünkü değerli bir arkadaşını aniden kaybetmiş. Hemen aradım ah dedim niye senle ben böyleyiz, derdimizi birbirimizden gizleriz? Birbirimizi kpruma içgüdüsüyle aslında daha çok üzeriz, mesafe koyarız aramıza… Ahhhh ah. Haklısın Azize.
      Fakat huy bazen çok zor değişiyor, ben yine de yapamam en yakınlarım beni hep mutlu görsün isterim. Bunun nedeni belki çocuklen bana hep “ağlama bakayım, çirkin kız oluyorsun bak, haydi gül” demeleridir. Belki benim insanların sadece mutlu olduğum neşeli olduğum zamanlarda beni sevdiklerini düşünmemdir (ki buna gerçekten inanıyorum biliyor musun!) Ama evet neyse ne dışarıya renk vermemek önemli benim için, sadece en yakınlarıma. Blogta daha serbestim :))))
      Zaman geçtiğinde acılar geçer derler. Bazen o zaman 10 sene olabiliyor, bu tabii artık yas süreci değil, klinik bir durum, depresyon belki.. Yazdıklarının hepsi çok doğru, üatüne hiç yorum eklemeyeceğim.
      Okuma önerisi için teşekkür ederim. X ve Instagram kullanmıyorum ama youtubeda (onu da yeni bu ay kullanmaya başladım desem :)))) kesin vardır bakarım ilk fırsatta. Çok teşekkürler!

      Sil
    2. Ben anlıyorum aslında sanırım bu kuyruğu dik tutma mevzusunu. Aynı yerden kırıldım hayatta. Öyle yetiştirildim, güçlü, fedakar… zayıflık iyi bir şey değildi. Şikayet edemezdik, çünkü ülkede zorluklar çeken kimler ve ne hayatlar vardı. Acılarımı hissetmedim. Yoruldum, durmasını bilemedim. Sevmediğim kariyerde, sevip sevmediğimi sorgulayamadım. Ama bir yerde hepsi yerle bir oldu, çünkü artık taşıyamadım. Sonrasında, çoğu arkadaşım dediklerim, arkadaşım değilmiş onu anladım. Sevdiğimi sandığım bazı şeyler, aslında sevdiğim değil, “sevdiğim bana söylenmiş” şeylermiş. Ailem şefkatle yaraları sarmak yerine, beni bir an önce ayağa kaldırıp yarışa devam etmemi istiyormuş vs derken çok zor bir dönemden geçtim. İnsanlara olan güvenim sıfırlandı. Yalnız kaldım. Senelerce her derdine koştuğum kimse gelmediği gibi, başka yardım alabilecek kimse de bulamadım. Ve insanları da bu pencereden görmeye başladım. :-) Yolumu kaybettim. Ve o noktada bıraktım. Kuyruğu dik tutmayı, xyz olmayı, performans ölçülerini, yargıları, beklentileri…

      Allah’la olan ilişkiyi sorgulamışsınız bazı yorumlarda, ahh… çok çalkantılı. Çok ağladım, isyan ettim. “Eğer beni seviyorsan bana bu yaşattığın ne, hiç dayanacak gücüm kalmadı” diye. Mevlana’nın şöyle bir sözü var ya “"Kimi benden çok seversen onu senden alırım. Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım. Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yâr bile bir gün el olur. Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür. Düşman kalkar dost olur. Öyle garip bir dünya! Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin. Şaşmam dersin şaşarsın. En garibi de budur ya, öldüm der durur yine de yaşarsın." Sebebini bilmiyorum ama yaşadıklarım tam da bu. Kimsesizlerin kimsesi olan, oradaydı yaşam sürüyorsa ve canım duyuyorsa, ama kemiklerime kadar acı hissederken, şükredemedim. :-)

      Öyle yani… cevap aramaktan vazgeçtim. Veren de o, alan da o. Bakalım yolun sonu nereye çıkacak.

      B.

      Sil
    3. Çok iyi anlamış ve anlatmışsın sevgili B. Çok içten sarılıyorum sana....

      Sil
  12. Yazıların her zaman içimde bir yere denk geliyor ve değerliler. Yorumlar da öyle. Hepsini okudum misal. Bütün yazan arkadaslarla benzer yollardan geçtiğimizi görmek, yakın incelik ve hassaslıklara sahip olduğumuzu görmek ise ilk elde rahatlatıcı bir duygu... Her cümleden bir sey kaptım:))
    Ben geleneksel bir ailede yetistiğim icin Allah inancım kuvvetli sanıyordum. Ona çok kızıyordum. ( hâlâ aslında :p) Ama zamanla cok yanlıs yerden baktığımı( baktıklarını) gördüm. Şimdi onunla iliskimi yeniden yapılandırıyorum:) Bu eski iliskide insan edilgen ve pasifti. O da sessiz kraldı. Şimdi kendi hatalı bakışlarımı bulup değiştirmeye çalışıyorum. Yolun başındayım.
    Benim için ilk ve en zorlu adım ise kabullenmek oluyor. Degistirme gücümün olmadığını, benim üstumde bir güç olduğunu kabullenmek, bazı konularda.

    Kelam profesörü Şaban Ali Düzgün'ün kitaplarına başlayacağım, orada bahsettiğim yanliş bakış açılarina dair söyledikleri ilgimi çekiyor. Ilk kitap olarak Dini Anlama Kılavuzu'nu edindim. Allaha biraz daha kızıp sonra kitaba başlayacağım :p

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de yazılarımdan çok yorumlarda konuştuklarımızı seviyorum hihi
      Çok teşekkürler önerilerin için! Sanırım benim de biraz küsmüş olmam gerçeğini aşmam gerekiyor…

      Sil
  13. Ceren tam da bu konuyla ilgili bi postum var şurada: http://www.hobicigeldihanim.com/search?updated-max=2022-12-15T04:11:00-08:00&max-results=5&start=5&by-date=false
    Vaktin olursa bi bak, benim olumsuzluklarla başa çıkma yöntemlerinden sana uyan olur bakarsın ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler bakıyorum :)

      Sil
    2. Doğru yazıya gitmişim değil mi linkte bir sürü yazı çıktı :)) Yoksa hepsi mi bu konuda?!

      Sil
    3. Doğru yazıya gitmişsin :)

      Sil
  14. Benim de benzer kaygılarım Ağustos ayı için olabiliyor, zira çok sıcak! :))
    Gerçi bu sene sıcak tüm yaz aylarına yayılmış gözüküyor, o nedenle atladık üstünden geçtik diyelim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında Ağustos’ta da ananemle dedemi kaybettim bak ona da kinlenebilirim :) Ama yok, o 8. Ay, benim derdim sanırım ayla değil rakamla…

      Sil
    2. Başka hiçbir obsesyonum yok bu arada hahaha şimdi okuyan diyecek amma takıntılı tip. Bir bu 7 olayı var bende kurtulamıyorum başka hiçbir şeye takılmam vallahi.. :))) savunmamı da yaptım çıkayım bari kösüm kösüm

      Sil
  15. Ay 7.7 ye bayılırım. Japonya'ya gittikten sonra daha da sevdim. Tanabata. Bak bu sene tanabata kutla, temmuz ayı ile ilgili dileklerini bir ağaca yazıp as.

    https://metebilge.blogspot.com/2017/07/yedinci-ayn-yedisi-tanabata-yldz.html?m=1

    YanıtlaSil
  16. Merhaba,
    (Yorum çok uzun uyarısı aldığım için iki parçada gönderiyorum)
    1.
    Ben blogunuzun sessiz okuyucularındanım, Öğrenen Anne günlerinden beri okuyucunuzum. Nereden başlayacağımı bilemiyorum biraz gelişine bir yorum olacak kusura bakmayın.
    Kronik hastalığı olan bir çocuğum ciddi bir rahatsızlığı olan bir kardeşim var. Kardeşimin hastalık serüveninin şekillendirdiği bir aile ortamında büyüdüm. Hüzünlü bir baba ve dişini sıkan bir anne... Bir noktaya kadar hayatta "Bu zorluk geçecek ama daha zor bir şey gelecek başıma" gibi belki önceleri farkına bile varmadığım ama sonraları da dillendirmekten çekindiğim bir ön kabulle yaşadım. Başınıza her an bir taş düşeceği korkusuyla yaşamak demek bu.
    İlk ciddi sarsıntım çocuğumun ilk hastalık teşhisinde başladı, halının altına süpürdüğüm ne varsa o çıktı karşıma aynada gördüğümden memnun olmadım. Bir de yukarıda bahsettiğim ön kabülün Cenab-ı Hak ile irtibatımı zedelediği ile de yüzleşmek zorunda kaldım. "Bana bunları neden yaşatıyorsun?" sorusu bir noktada du yüzüne çıktı. İmanda mıyım küfürde miyim diye çok ciddiyetle düşündüğüm kendimden korktuğum zamanları da en şiddetle o zaman yaşadım. İnsan insana şifa oluyor, "Yaşamaktan korkuyorum" dediğimde bir yakınım dedi ki "Ben geniş zamanlarda darlık zamanlarını düşünmüyorum, o anı yaşıyorum. Dar zamanlarda da o ana sabretmeye çalışıyorum" Çok basit cümle değil mi, ama beni o kuyudan çıkaran cümle bu oldu. İnanç olarak da "buradan gelecek bir hayr var"a tutundum. "Allah bana zulm etmiyor, kuluna zulm etmez" dedim.
    Ama bir daha kuyuya düştüm. Yeni bir dalga kayıp ve hastalık süreci ile... Bu sefer ilkinde yaşadığım inanç krizini yaşamadım. Ama bu sefer de şöyle oldu dedim ki kendime "Sen teorik düzeyde yaşadıklarını anlamlandırmıştın, bir cevap bulmuştun (yukarıdaki paragraf) ama ya bu içinin acısı ne olacak, ne kadar canın yanıyor bir bak..." Teorik çıktımdan şüphe duymadım ama dedim ki "Sen yaşamayı bilmiyorsun, pratiği bilmiyorsun" Bu sefer bütün nazariyata küstüm uzunca bir süre öfke duydum hatta. (O sırada felsefe yüksek lisansı yapıyordum tezi bile bıraktım aylarca. Spoiler: şimdi doktora yapıyorum, barıştık yani)
    Bu sırada en çok şifayı tabiattan buldum, acımı yaşadım. Sonra terapiye gittim ve ondan da çok fayda gördüm. :)
    ...

    YanıtlaSil
  17. 2.
    Terapi ile ilgili çok bir şey söyleyecek değilim, tereciye tere satmak gibi olur. Ama sanki iyileşme isteğim samimi ve ısrarlı olunca mı oluyor bilmiyorum, ben hep yolların bir şekilde gösterildiğini tecrübe ettim. O süreçte bir arkadaşım Peygamber Efendimizin bir duasını öğretti bana "Allah'ım geçmişin üzüntülerinden ve geleceğin sıkıntılarından sana sığınırım." Endişeye en battığım anlarda tutamağım bu dua oldu. Bir de Hz. Musa'nın duası "Senden gelecek her hayra muhtacım." Acizliğimi kabul edip bunu Cenab-ı Hakka itiraf ederek bu süreçten çıktım. "Allahım" diyordum "Ben çok acizim, beni zorla sınama." Tasavvuf büyüklerinin ya da bu yolda olanların sözleri de yine yardımcı oldu. Sadettin Ökten'i bilirsiniz belki onun radyo programını dinlemiştim. Hani bir ilahi vardır "Lütfün de hoş, kahrın da hoş" diye. Onu söylerlerken mürşidleri demiş ki "Evladım siz böyle söylemeyin Lütfün de hoş, lütfün de hoş deyin. Sizin mertebeniz kahrına dayanamaz ağır gelir" Buradan yukarıda kendime dediğim "Sen yaşamayı bilmiyorsun, bak nasıl acı çekiyorsun."a getireceğim lafı. E tabi ki acı çekeceğim, hangi olgunlukla orada olacağım, ki acı çok insani bir durum Hz. Peygamber acı çekti.
    Lafı çok uzattım kusura bakmayın. Kısaca nelerden fayda görüyorum dersem yukarıdaki dualardan. Geçmişi tekrar tekrar düşünüp aynı hikayenin altını çizmeyi bırakmaktan, kabul etmekten. Geleceğe mümkün olduğunca projeksiyon yapmamaktan. "Ben ölürsem çocuğum x,y, z şartlarında nasıl yaşar" diye düşünmemekten. Tabiattan, ama ağacı ağaç çiçeği çiçek olarak görmekten mümkün olduğunca, onların üstüne ikincil anlamlar yüklememekten. Allah'a güvenmekten, acizliğimi ona itiraf etmekten, belki naz yapmaktan, beni seviyor diye düşünmekten, ısrarlı duadan, çocuğun annesinden hiç bıkmadan istemesi gibi ısrarla istemekten. Kendime ihtimam göstermekten, duygularıma karşı dürüst olmaktan, birikmiş öfkelerimi kabul etmekten, otomatik tepkilerimden (yardıma koşucu, sakin kalan, sorun çözen vs.) eğer o an içimden gelmiyorsa kaçınmaktan.
    Kitap olarak yazıyı yazarken aklıma geldi Ayşe Saşa'nın hatıratını tavsiye etmek istiyorum. Seversiniz gibi geldi bana nedense :)) "Delilik Ülkesinden Notlar" ve belki "Bir Ruh Macerası".
    Mesnevi'nin Gölpınarlı tercümesi kolay okunuyor şerhsiz bir okuma için onu tavsiye ederim. Şerhli olarak Tahir'ül Mevlevi'ninkini okumuştum ama ben de tamamlamış değilim ağır bir şerh değildi anlaşılır bir eserdi.
    Gönlünüze ferahlık, size sağlık ve afiyet diliyorum. Selamlar,
    Kayra

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim Kayar. Çok zor zamanlardan geçmiş ama ne güzel başarmışsınız yaşamla bütünleşmeyi.. Paylaştığınız ve önerdiğiniz kitaplar ve okumalar için de çok teşekkür ederim. Yaşam belki dediğiniz gibi bir sınavdır, belki de dümdüz yaşamak istemeyenler, biras anlamak derinine inmek anlamlandırmak isteyenler için bir kahırdır... Bilemiyorum, yaşayarak göreceğiz. Çok teşekkürler ben de size güzel dileklerinizi katlayarak diliyorum.

      Sil