27 Nisan 2022 Çarşamba

Paylaşmak? Hem de mutluluğu? Hem de bu devirde?

Son on yıldır anlamı ve kullanım alanı değişen kelimelerden biri de "paylaşmak". Özellikle sosyal medya, tiktok ve instagram kuşağı için, paylaşmak kelimesi "göstermek" anlamına gelmeye, asıl anlamı olan "elindekini karşılık beklemeden ve kendini üstün göstermeden bir başkasına sunmak, birlikte kullanmak"tan uzaklaşmaya başladı. Bizim neslimiz için paylaşmak; bir simidi ikiye bölmek, silgisini unutan arkadaşınla sınavda bir silgiyi ortaklaşa kullanmak, mutlu olduğunda herkese değil, güvendiğin yakın bir arkadaşına anlatıp birlikte gizli gizli kikirdeşmek, üzgünken de çoğunlukla içine atmak ama atamadığında da bir omza yaslanıp, onu da bu mutsuzluğun içine çekmeye çalışmaksızın, birlikte geçmesini ummaktı.. Bir "birliktelik"ti yani paylaşmak, birinden diğerine doğru giden, tekil bir eylem değildi..

Bir diğer sorun. Mutluluğun paylaşılmasından çok dertlerin, umutsuzlukların, sıkıntıların paylaşıldığına şahit oluyorum ben. Bunun nedeni kültürümüzdeki "övünme, elinde patlar, nazar değer" inancı kadar, "mutluluğunu bunca acının ve yokluğun arasında göstermek, saygısızlıktır, ayıptır!" anlayışı bence. O nedenle insanlar daha çok "derdimizi paylaşalım ama mutluluğumuzu gizleyelim" diye düşünür oldular. Halbuki bu toplumsal psikoloji anlamında çok ciddi bir sorun, çünkü 1). mutsuzluk bulaşıcıdır, 2). mutlu olmak sanıldığı gibi her zaman içten gelmez, bazen öğrenilmesi ve çalışarak pekiştirilmesi gerekir! Depresyonda, anksiyetede terapistler hep "mutluluğu nasıl kazıp da çıkartacağımızı, nasıl kendimizi mutlu olmaya koşullayacağımızı" öğretirler danışanlarına, evet mutluluk öğrenilen, kullandıkça gelişen bir algıdır!

Dolayısıyla, biz dertlerimizi yazar, mutluluklarımızı "ayıp" der hasıraltı edersek, bir süre sonra beynimiz her yerde dert görmeye ve olası mutlulukları hiç fark etmeden ya da önemsiz bir şeymiş gibi algılayıp geçiştirmeye başlar. Sonuç? Depresyon... Yani mutsuzluk kısırdöngüsü.

Evet mutluluğu paylaşmalıyız. Fakat mutsuzluğun paylaşılmasından farklı olarak, mutluluğun paylaşılması tam bir sanat.. Hem de, incelik isteyen, karşındakiyle yüksek derecede empati kurabilmeyi gerektiren (çünkü mutluluk bazen karşındaki mutsuzu daha da mutsuz edebilen tuhaf bir duygudur!), neyi nasıl söylemesi gerektiğini çok iyi bilen insanların başarabileceği bir sanat. "Özendirme"den, "ben senden üstünüm, gör işte" demeden, "bu mutluluk sadece benim değil, senin de olsun istedim" hissini verebilmek karşındakine, ne kadar zor! Özellikle bu devirde, bu kadar duygusal yokluk ve açlık çeken insanların arasında, mutluluğu kimseyi mutsuz etmeden paylaşabilmek, bence büyük bir yetenek..

Nasıl başarılır sizce bu? Haydi ben ilk yoruma yazayım düşüncelerimi, siz de ordan sazı alıp devam edin, bakalım neler çıkacak? :)

<3

25 yorum:

  1. Denge. Yani mutsuzluklar ve mutluluklarımızla bir denge içinde olmak. Sürekli dert, sürekli umutsuzluk, sürekli yetişememek, yokluk, mutsuzluk olmamalı paylaşılanlar. Ama sürekli cicişlik, sürekli güzellik, mutluluk, aman da ne güzel bir hayat yaşıyorum yarabbim şükür de olmamalı. Biraz ondan biraz bundan. Çünkü hayat böyledir; hayat inişler, çıkışlar, şükürler ve küfürlerden oluşur.. Hiçbiri, diğerinin önüne geçmediği sürece, bence mutsuz etmeden mutlu olabilmeyi başarırız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Harika bir konuya parmak basmışsınız. Sadece paylaşmanın değil neredeyse bütün kelimelerin anlamı toplum tarafından yozlaştırılıyor. Bu karmaşa içinde her birey aynı kelime üzerinde birbiriyle taban tabana zıt anlamlar türetiyor. Aşk, sevgi, mutluluk, adalet deyince herkesin algısı farklı. Yorumda yazdığınız her cümleye katılıyorum. Mutluluk üzerine pek çok sohbetimiz oldu. Mutluluk bireyin her zaman elinde olan bir şey değil bana göre. Çevresinden soyutlayan bir insanın tek başına mutlu olabilmesi yalnız kalarak, düşünerek mümkün olabilir. Ama esas mutluluk paylaşılan mutluluktur. Denge, dualizm ile anlamını bulan doğanın en temel özelliği. Bu yüzden sürekli bir mutluluk ya da sürekli bir mutsuzluktan bahsedemeyiz. Mutsuzluk olmasa mutluluğun anlamını bilemeyiz.

      Paylaşmak konusuna geri dönersek, sosyal medyada paylaşmak ifade ettiğiniz gibi gösteriş, bir çeşit kendini var etme eylemi. Fakat sakat bir yol. Mutluluğun ölçüsü beğenme sayısı olmuş. Sanki bu ortama girenlerin hiçbir sıkıntısı yok. Bence en güzel paylaşım görüntülerin, sözlerin değil fikirlerin paylaşılmasıdır:)

      Sil
    2. Evet ne güzel sohbetlerimiz oldu, hatta bir dönem sırf bu niyetle Proje365 Bloğunu açmıştım ve sonunda oradan öğrendiklerim bana hayatta en önemli şeyin insana doyum veren ilişkiler, yaşadığın anın beş duyunla farkına varabilmek, kanaatkârlık ve tokgözlülük olduğunun farkına varmam.. Dualizm yerine yani ya mutlu ya mutsuz ayrımı yerine ben aslında dereceli mutluluk kavramına inanıyorum ama evet temelde aynı şeyi söylüyoruz :) Kesinlikle mutsuzluk olmadan mutluluğun anlamını bilemeyiz. Her kavramda olduğu gibi, insan beyni ancak kavramları karşıtını da yaşadığında anlayabiliyor..
      Evet fikirlerin tartışılması, paylaşılması, zenginleştiriyor insanı! Yaşasın bloglar bu anlamda da :)

      Sil
  2. Mutluluğumu da, mutsuzluğumu da sadece aile bireyleri ile paylaşıyorum:) Aslında mutsuzluğumu paylaşmıyorum ama anne-baba bir şekilde anlıyor ve onlara anlatmak rahat oluyor:) Mutluluğumu da yine onlarla paylaştığım için sanat yapmama gerek kalmıyor, neyse direk içimden geldiği gibi paylaşabiliyorum:)

    Ama ilginç bir şey daha var, o da insanların tanımadığı kişilere sürekli bir ağlanma modunda oldukları.. Böyle tuhaf insanlar var.. Selam alıyorsun ve eğer dur demeyi beceremiyorsan bütün hayatını ama özellikle de dertlerini anlatmaya çok meraklı insanlar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne kadar şanslısınız! Genelde aile en son paylaşılan oluyor.. Sevgimizden, üzmemek için saklamalar ya da en acıtan insanın en yakınından gelen eleştiri olduğu için, eleştiri almamak için gizlemeler.. Siz bunların üstüne çıkmışsınız, ne kadar güzel, gıpta edilesi bir durum!
      :)) Ben mesleğimden ötürü beni buluyor diye düşünüyordum ama haklısınız, ağlaşma huyu insanımızda çok var. Bir sor bin ah işit derler ya :))

      Sil
  3. 2009 yılındaki mutluluk konusunda mimlendiğim yazımdan bir paragrafla katılayım ben:)

    "Mutluluk hem çok kolay hem de çok zor elde edilebilir bir olgudur. Tıpkı tek gerçeğin, algıdaki gerçek olduğu kuramsal doğrusu gibi... Tıpkı aynı somut halin farklı algılarda farklı anlamlar bulan gerçeklikler olarak dile dökülmesi gibi... Mutluluk her günün içinde saklanmış ve gün boyu öncül ve artçılarıyla devam eden bir devrim halidir, hem de sürekli bir devrim."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin kafa çağın 13 sene ilerisinden gidiyor sevgili Buraneros ;)

      Sil
  4. Yanıtlar
    1. Sevgili Şenay.. Bazen (mi? neredeyse her zaman) mutlu olmak için asılmak, zorlamak gerekiyor değil mi.... Gün geçtikçe daha da sanki.

      Sil
  5. Paylaşmanın anlamını nasıl değiştirmişiz değil mi? Neyi paylaştığımızı zannediyoruz acaba...Sahte duyguların esiri olduk sanki. Bazı duygular anlık olmamalı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O soruyu ben de soruyorum, neden acaba "paylaşmak" kelimesini seçmişler sosyal medya gönderimleri için.. Keşke başka kelime seçselermiş bu bize kalsaymış :/

      Sil
  6. Toparlayabilirsem anlatayım düşüncelerimi :) Bunu paylaşayım, şunu kendime saklayayım deyince olmuyor. O an içinden ne geçiyorsa onu paylaşınca samimiyet hemen anlaşılıyor. Üzüntü ya da sevinç fark etmiyor, aslolan samimiyet :) Bir yazıyı okurken ya da fotoğrafa bakarken o mutluluk gerçek mi değil mi anlaşılıyor bemce. Bir de her zaman iyi olmaz ki her şey. İyisiyle kötüsüyle paylaşandan pek şüphe etmiyorum da hep iyiyi paylaşandan hafif bir şüpheleniyorum elimde değil :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla ben genelde saklıyorum yoksa adım deliye çıkacak :))) Dün Ukraynalı kızlarımdan biri Ruslarda gülümsemenin çok ayıp olduğunu, bir Rusun asla çok aşırı yakın olmadığı birine gülümsemeyeceğini ve biri ona gülümserse "bu heralde yarım akıllı" diye düşündüğünü söyledi. Araştırdım. Doğruymuş! Hakikaten sosyal etiket varmış gülümsememek doğru davranışmış... Meselâ amerika'da da tam tersi sahte sahte "melebaaa nasılsınız bugün, bu güzel günde size nasıl yardımcı olabilirim" diye 32 diş gülümserler her yerde. Yani ikisi de uç tabii ama toplum da çok etkili duyguların yaşanması ve ifade edilmesinde. Ben şimdi bir Almana "nasılsın, eşin çocuklar iyi mi" desem Alman şok olur. Ama aynı almana "işin nasıl, bu sıra zorlandın mı, bu eve ne kadar ödüyorsun" gibi soruları sorabilirim - ki bizde aşırı ayıptır.. Yani belki de o nedenle, bizde "iyi misin hoş musun" kısmı daha ziyade "ay fenayım, sorma şunum ağrıyor, bunum bozuldu" gibi hep bir felaketleştirme ve özeline aslında o insanı katma üzerine. Felaketini anlatmayan herşey iyi diyene "bişey saklıyo bu" derler hemen :)) Değil mi? Yani bizde nasılsın sorusunun cevabı genelde hamdolsun, eh işte, idare ediyoruz falandır. Almansa direkt çok iyiyim der mesela ve anlatır neden iyi olduğunu ama asla şunum bozuldu bunum ağrıdı duyamazsın, utanırlar çünkü bu durumlardan.. Yani samimiyet belki kültürel bir algı ama haklısın, en azından dengede olsa iyiyim ile kötüyümler :)

      Sil
  7. Mutluluk göstermenin ayıptan çok aman nazar olur duygusu ağır basıyor kültürümüzde bence. Mutluluk konuları herkese göre değişiyor . Beni amaçsızca doğada gezmek mutlu ederken kurmaca karıkoca sevgi pıtırcıklıkları yaparak sosyal medya da alkış almaktan mutlu olanlar da az değil. Mutluluk paydaşlarını etrafa göstermekte sorun yaşamıyor artık insanlar. çünkü dediğin gibi çok fazla göstererek mutlu olan var. Pozitif olayları çoğaltmada fayda var. bu sadece mutlu anlar değil tabi ki, yardımlar, komşuluk ve akrabalık ilişkileri, yaşlılara hürmet, arkadaşlık, işinde liyakat vb. bir çok konunun daha çok ortaya çıkarılması gerek. olumsuz örneklerin gözümüze sokulduğu ve daha da yozlaştığımız bu çağda bu çok gerekli. hayatında düzgün yaşayan, saydığım bu konuları önemseyen insan mutlu olur ve doğal bir şekilde paylaşır mutluluğunu bence. insanların o mutluluğu algılayış şekli de bireyseldir, kendi yaşamlarında ki tarzlarına bağlıdır bence

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Internet nazarı" :))) Meşhur değil mi?
      Bence de haklısın, zaten gerçek hayırsever onu nasıl "göstereceğini" bilir, göstermeden göstermek diye bir sanat var sonuçta. Övünmeden, övünülecek huyları yaymak. Bunun üzerine - ısmarlama ya da zorlama olarak almazsan elbette - bir yazı yazsan, Ramazan bitmeden bu Cuma, ne kadar iyi olur der ve resmen topu sana geri atarım <3
      Göze sokmadan vermek, övünmeden gururlanmak sanatı..

      Sil
    2. yazdığımı şimdi okudum ( yazarken okumuyorum nedense ) ne çok bence demişim :)

      Sil
    3. Aaa kalp kalbe karşıymış, ben de şimdi senin sedire aşk methiyeleri düzdüm :)))

      Sil
  8. C.ciğim o kadar çok şey var ki yazacak/söyleyecek.
    "çok güldük çok ağlayacağız" sözünün çok kullanıldığı bir memleket bizimki. Gülüp mutlu olduğumuzda başımıza kötü bir şey geleceğinden, en basitinden nazar değeceğinden korkarız biz! Öyle büyütüldük çoğumuz. şimdilerde ondandır belki sosyal medyadaki bu çok mutluyum paylaşımları. tepkidendir yani belki de!

    bu arada ben de instagramı seviyorum. genelde de mutlu zamanlarımı koyuyorum oraya. bir tür günce bir tür de eski albümler gibi düşünüyorum çünkü. albüme de ağlarkenki fotoğrafımı koymam.

    paylaşmakla ilgili bir de şu var: "kötü gün dostu" tanımı var ya hani, "iyi gün dostu" olmak daha zor bulunuyor sanki. birinin başarısını, sevincini paylaşmak o kişiyi gerçekten sevmeyi, onun mutluluğuyla mutlu olabilmeyi gerektiriyor ki her zaman herkes bir başkası için bunu yapamıyor.

    ay çok yazasım var. ama kafamdakiler bölük pörçük. en iyisi edip abimiz desin denecek olanı :)

    "Gerçekte bir sevinç, bir mutluluk yok değildir yüreklerimizde
    Sevgiler umutlar yok değildir
    Öyleyse neden çabuk küseriz birbirimize
    Çabuk öfkeleniriz
    Durup durup böyle hüzünlenmemiz neden
    Anlamıyoruz da ondan mı yoksa
    Bir bütün olduğunu mutluluğun
    Umudun bir bütün olduğunu
    Seziyor muyuz yalnızca
    Baktıkça gelincik tarlalarına uzaktan
    Öyle bir arada güzel
    Yaşamanın lezzetini"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çocukken söylerlerdi değil mi, şşt arka taraf çok güldünüz sınavda ağlamayın ya da annemizden tek kaş havaya kalkarak hadi hadi çok güldünüz yeter, çok ağlarsınız sonra tehditleri :))) Kabus! Bu tip şeyleri çocuklarıma diyememiş olmanın acısıyla, bazen birden söyleyesim geliyor ama alışmamış totoda Türk atasözü çok ters tepiyor, en ciddi alman yüz ifadesini takınıp "neden?" çarpı 5 sonrası dediğime diyeceğime pişman olarak hayatıma devam ediyorum.
      Bir de "küsmek" kelimesini sanırım 15dk falan çırpınarak anlatmaya çalıştım bir defasında, sonunda da eeeeh diyip "küstüm" ve gittim, hiç ipleyen de olmadı :))

      Sil
  9. Sevgili Ceren, senin gibi uzmanına bunu söylemek abes kaçacaktır belki ama "o kadar haklısın ki". Son zamanlarda hep şunu söylüyorum, örneğin televizyonda doğru dürüst eğlence programı yok, eskisi gibi komedi dizisi yok. Haberlerde hep olumsuz duyurular... Eskiden hep beraber gülerdik dizilere, filmlere. Hafta sonları eğlence programları izlerdik. Şimdi ekranlarda bol kavga, gürültü, olumsuz haber. Bu durum insanları daha da mutsuz ediyor. Katlana katlana artan bir stres yaratıyor. Amaç ne anlayamıyorum? Tamam bunlar daha çok satıyor diye öne sürüyor olabilirler ama toplum adına hiç iyi yapılmıyor.
    Kendi adıma... Blogumda genelde olumlu halleri, mutlu durumları paylaşırdım ama son zamanlarda yazılarıma biraz umutsuzluk çöktü. Mızmızlanmayı hiç de sevmem ama kendimizi tutamadığımız bir zamandayız:) Yorumda bahsettiğin gibi, hayatta nasılsa burada da denge şart.
    Kalemine, fikrine sağlık. Kocaman sevgiler benden sana...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar

    1. O benim de dikkatimi çekti hem de yıllar önce..
      Bu bölünmüşlük kimliksizlik ve nefret kültürü, korku kültürü; bunlar nasıl aşılacak bilmiyorum.
      Bireysel olarak kendimizi zorlamAmız, inadına hümanist inadına etik inadına örnek davranışlar içinde olmamız şart bence çünkü bu bir savaş resmen; iyiyle kötü cahille eğitilmiş ahlaklıyla ahlaksız arasında resmen bir savaş! Ben bireysel olarak yenilsek de devam etmemiz getektiğine inanıyorum.. Eninde sonunda bu dönem geçecek. Elbet gidecek gitmesine o pislik ama açılan çukur bir süre kapanmayacak o kesin..

      Sil
  10. Bu konu oldum olası zihnimin bir bölümünde durur, arada üzerinde düşünürüm, okurum. Yıllar önce "Mutluluk Projesi" isimli bir kitap okumuş ve hakkında blogda notlar yazmıştım. Şimdi o yazıların linkini ekleyeyim, örnek fikirler için:
    https://ekmekcikiz.blogspot.com/2012/11/ise-hergun-ayni-yoldan-gitmeyin.html
    https://ekmekcikiz.blogspot.com/2012/11/bebekleri-gidiklayin.html
    Belki de bizim toplumun genel bir "mutlu olmak güzel bir eylemdir" eğitimine ihtiyacı var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de uzun yıllar "mutluluk okulu" diye bir grup terapi programı yürüttüm :) Kesinlikle katılıyorum. En basitinden sen, ben, şule ve birkaç arkadaşımızın günlük yazdığı "güzellikler / ayrıntılar / tortular" bunları not almak bile insanı "güzeli görmeye", beyni "mutlu olmaya" koşulluyor.. En azından ;)

      Sil
  11. Ben de ne üzüntümü ne sevincimi paylaşamayanlardanım. Sanki üzüntümle insanları aşağı çekmeye hakkım yok gibi geliyor. Mutlu olduğum şeyleri paylaşırdım önceleri ama zamanla fark ettim ki mutluluğa kolay kolay ortak olamıyor insanlar. Tatilde neler yaptığımı ya da bir konuda başarımı anlatsam samimiyetle gözleri parlayarak değil gardını alarak dinliyorlar. Şimdi yazarken etrafımdaki insanların mutsuzluk dinlemeye daha açık olduklarını fark ettim. Şahsen kendim mutluluk hikayesi dinlemeye daha hevesliyim. Sevgiler. Pınar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendini başkasıyla karşılaştırıp, kendinde olana odaklanmak yerine başkasında olana odaklanan insanlar mutluluk hikayelerini açık bir kalple hiç dinleyemezler, rahatsız olurlar ;) Ne mutlu size..

      Sil