Çocuklarla gittiğimiz müzenin "beslenme" bölümünde güzel bir foto-araştırma sergisi vardı. Sergi; 1985'te dünya üzerindeki bir çok ülkeden "ortalama" bir ailenin 1 haftalık yemek alışverişini gösteren fotoğraflardan oluşuyordu ve bu ailelerden o hafta içinde tükettikleri tüm besinlerle birlikte poz vermeleri istenmişti. Bu fotoğraflar 1985'teki dünya politikasını, aile sistemlerini ve elbette beslenme sistemini çok güzel gösteriyordu bence. 2025'te yeniden tekrarlasa nasıl farklar olur, yorumlarda tartışalım mı?
Sergide Norveç'ten Mali'ye, Japonya'dan Kırgızistan'a en az 20 ülke vardı fakat ben sadece birkaç fotoğraf ekliyorum. Karanlık sergi salonunda çok net çekemedim ama görünüyor sanırım. Fotoğraflar hakkında altta yazan bilgileri ekliyorum, üzerinde söylenecek bir iki de cümlem var..
Zenginlerden başlayalım; ilk fotoğrafımız İngiltere'den:
İkinci fotoğrafımız Guatemala'dan:
Kaliteli çikolatanın gururlu ve yalnız ülkesi.. Fakir ama sağlıklı beslenen, 4 çocuklu, ortadirek, sevimli bir çiftçi aile. Besinlerin tamamı kendi üretimleri. Sadece suyu ve su dışında en çok içtikleri içecek olan kahveyi satın alıyorlar. Bir haftada yedikleri: 22kg mısır unu, 10kg patates, 5kg makarna, 6kg bakliyat (fasülye ve türevleri), 6kg et, 60 yumurta, 3 litre yağ, 20kg sebze ve salata, 8kg meyve. Ülke mutfağında işlenmiş süt ürünleri bulunmuyor. Paketli gıda ise hiç yok.
Guatemala'nın kirli sırrı; biz ucuz çikolata yiyebilelim diye, bu çocukların çoğunun okula gidemiyor, sabahtan akşama dek üç kuruş (fair-trade çikolata satılmıyorsa, gerçekten 3 kuruş) kazanacaklar diye ailelerine çikolata çekirdeği ayıklamakta yardım ediyor oluşları..
Üçüncü ülkemiz; Meksika:
Amerika'nın yıllarca sömürdüğü, her türlü ayak işinde kullandığı, şimdi de duvarlar örmeye kalktığı, Amerika'ya bir türlü yaranamayan, tortilla'ların anavatanı. Doğal anlamda çok zengin olan ülkenin, sömürülmüş, fakir ve Amerikan özentisi mutfağı ve 1 haftada yedikleri: 1kg pirinç, 1 kg patates, 3kg fasülye türevi, 7kg tortilla, 2kg ekmek ve hamurişi türevi, 30 yumurta, 7lt süt, 2lt yoğurt, 2lt krema, 1kg peynir, 2lt yağ, 15kg sebze ve salata, 15kg meyve. Arkadaki coca colaları 1 haftada tüketiyorlarmış ve tam 30litre!
Kirli sırrı; Coca Cola son yıllara dek Meksika'da aynı miktardaki temiz içme suyundan daha ucuzdu maalesef. Bu son yıllarda neyse ki obezite raporları ve devlet müdahalesiyle değişti..
Dördüncü ülke, ülkemiz, 1985'in Türkiye'si:
Gördüğünüz klasik, Anadoludan İstanbul'a göçmüş, 3 çocuklu bir aile. Erkeğin annesi onlarla birlikte yaşıyor, mutfak ona ait ve anne ile baba çalışırken (sanırım bu nedenle orta alt olarak değil, orta sınıf olarak görülmüşler, bu ailenin 1985'te orta sınıf sayılacağından pek emin değilim, tartışabiliriz) çocuklara okuldan sonra göz kulak oluyor. 6 kişilik ailenin bir haftada yediği: 12kg ekmek ve unlu mamül, 10kg patates, 3kg pirinç, 1kg makarna, 1kg kırmızı mercimek (sanırım çorba için), 2.5kg et, 1lt süt, 1lt yağ, 1kg peynir, 24 yumurta, 5kg sebze ve salata, 6kg meyve. Aile içme suyunu parayla satın almak zorunda.
Ülke gerçeklerimize girmiyorum. Orta alt sınıf bir aile şu günlerde belki bundan daha beter bir durumda olabilir.. Olmayabilir de.. Fakat ülkemizin tek gerçeği, bazılarımız çocuğuna nohut unu dövüp ekmek pişirir ve onu dilim dilim bölüp üzerine avokado sürüp yedirirken, bazılarımızın hâlâ temel besininin haftada 25 ekmek olduğu gerçeği.....
Fakat ülkece sürekli "beterin beteri var şükret" dediğimiz için, son ülkemiz Mali'ye gelirsek:
15 kişilik "birleşik" aile. İki kadın, iki erkek ve ortak büyüttükleri 11 çocuktan oluşan bu ailenin durumu, şahane bembeyaz dişleriyle gülümser vaziyette verdikleri fotoğrafın aksine, içler acısı. Et, süt, yumurta yok. Protein sadece tutulursa balık ve yer fıstığı ile karşılanıyor. İçme suyu için 20km'ye varan mesafeleri yürümeleri gerekiyor. Çocukların okula gitme şansı (özellikle kızların) sıfıra yakın, litrelerce içme suyunu bu ufacık kız çocukları genelde başlarının üstünde taşıyorlar vs. biliyorsunuz..
Haftalık yiyecekleri ise şunlar: 30kg mısır, 20kg darı, 20kg pirinç, 2kg balık, 4lt tahıldan elde edilmiş süt, 4lt yağ, 8kg sebze ve ağaçların meyve dönemindeyse, mango.
Tüm bunlar olurken, karikatürlerdeki gibi "tam o sırada.." 1. dünya ülkelerinde.....
Bu araştırmayı 2025'te yani tam 40 sene sonra bugün yeniden yapmaya ve bir sergi açmaya kalksak, neler değişirdi sence? Kapitalizm Mali'nin en küçük köyüne bile girdiği için farklı sofralar mı görürdük, yoksa benim kara Afrika'ya 2010'daki seyahatimde şahit olduğum gibi sadece darı ile suyun karışımıyla beslenen, fakat coca cola ve saçma sapan bisküvilerin her köyde bulunabildiği 3'ten seçmeli bir sistem mi görürdük?
Ya da Türkiye'de ortadirek bir aile, anne baba çalışıyor, anane/babanne çocuklara bakıyor, belki aynı evde değil ama çoğu evde aynı apartman ya da mahallede yaşıyorsa.. bu evlerde nasıl değişiklikler görürdük? Ekmek azaldı (belki) ama onun yerine her eve sebze meyve et mi girdi yoksa dışardan söylenen kebaplar, paketli hazır gıdalar mı? Ya da misal evde yapılan kekler, poğaça ve börekler hâlâ "okuldan gelince sıcacık, tertemiz" diye çocuklara yutturuluyor mu? "Evde kek kokusu" ile "sevgi" birleştiriliyor "ay bir kek bile çırpmaz çocuğunaaaa" diye eleştiriliyor mu anneler?
Ya da, misafirlerimize beş çeşit on çeşit yemek sunarken, aslında akşam yemeğini kendimiz için bir çorba ya da yoğurt ve meyve olarak mı yiyoruz? Beslenmemiz de, "misafir odası" kültürümüz gibi sadece dışa göstermelik mi? Beden yapımızın yeme kültürümüzle alakası bu kadar ortada iken, hâlâ "dünyanın en sağlıklı mutfağı" iddiasında mıyız, yoksa bunu çoktaaaaan başka ülkelere kaptırdık mı? Peki ya içerik? GDO? Ne diyorsunuz?
Son olarak, bugün müzedeki etkinliğimiz, ev yapımı nutella ile bitti, size de tarifi vermek istiyorum çünkü hakikaten nutellaya hem bin basar, hem de sağlıklı bir alternatif ;) Afiyet olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder