Minnak ay Şubat, hakikaten hızlı geçti ve bitti. Bu aya damgasını vuran olay; neredeyse kışın biteyazdığı şu günlerde, benim hâlâ, her kış binlerce defa söyleyerek çevremdeki herkesi bıktırdığım klasik "kıştan nefret etmemin 463 sebebi" isimli dırdırıma başlamamış oluşum! Beni yakından tanıyanlar "sonunda tırlattı galiba" diyorlar, çünkü bu sene, evden çıktığımda yüzüme çarpan -6 derecelik havada durup "ooooh mis gibi yahu" demişliğim, "ya kış ne güzel, insan evde nasıl huzurla oturuyor" gibi bir cümle kurmuşluğum ve hatta 1 defa bile "ay bana daral geldi, ben bi Türkiye bileti mi baksam" demeden, sakin sakin Almanya'dan burnumu bile çıkarmayışım var! Eşim geçen gün "sen Alman vatandaşı da olursun bu gidişle" diyince, aslında neden olmasın bile dedim :)))) Fakat aklı selim düşününce, ben ve Almanlık... Hiç sanmıyorum :))) Belki ileride Dünya Vatandaşlığı çıkarsa, ona tamam!
Evet biraz hastayım. Hayır ateşim yok. Hayır hayır, bilincim de gayet yerinde. Sadece bu kış başında bana bir "aydınlanma" geldi ve kendi kendime "yahu doğa bile uyuyor, ben ne kasıyorum, bu kış burnumu bile evden çıkartma zorunluluğum yok, oooooh salon koltuğunda totomun izi çıksın, getirin kış sevicem ben, heyooooo" dedim ve koca kışı resmen salon koltuğunda geçirdim ve a-aaa, kendimi de hiç "hayat boş boş geçiyor" hissetmedim! E nasıl oldu bu iş?
Bence üç nedeni var:
0. neden (unutmuşum en önemli maddeyi, yazı bitince fark ettim): Kullandığım Demir takviyesi! Yemin ederim bambaşka birine dönüştüm bu kış; sakiiiiin, sinirsiiiiiz, enerji dolu ve sürekli üşümeyen, zangır zangır titremeyen birine :))) Demir ilacı canmış can! İhmal ediyorsanız etmeyin, terapistten daha ucuz bir çözüm.
Geri dönelim diğer nedenlere:
1). Geçen yazdan beri ajandamın "haftalık plan" sayfasına, hergün için o güne damgasını vuran güzel şeyleri yazıyorum ve bu benim "hayatım boş geçmiyor"a en büyük kanıtım olarak, biriktikçe birikiyor ve ne zaman tipik entelektüel "ay hayatım çok boş" hezeyanım nüksetse, açıyorum ajandayı ve bu sayfaları "hah hiç de boş değilmiş, sadece balık hafızam unutmuş bu yaşananları" diyerek, inatla okuyorum :)) Çok işe yarıyor, tavsiye ederim. Belki de sorun hayat değil, hafızanızdır?
2). Üzerime "performans kaygısı" pompalamayı bıraktım çünkü yaşım sonunda o tatlış 46'ya geldi. 45 hakikaten bir dönüm noktasıymış yahu! Ne fiziki, ne de başarı odaklı performans kaygım var son 1 senedir. İşin komiği, Murphy kuralları gereği, ben kasmayınca hem fiziksel anlamda, hem de iş başarısı olsun, annelik olsun, yalnız hissetme sorunları olsun, hepsi birden buhar olup uçmasın?! Kainatın sihirli lafı "çok da fifi" olmasın hakikaten?! :))
Hayır şaka bir yana, 45'ime dek yapacağımı yaptığıma inanıyorum, bu yaştan sonra artık kendimden bir beklentim yok, edindiğim entelektüel birikimin meyvesini yiyebilirim en çok. Bu bir gerçek. İşte de, fiziksel anlamda da bu nokta zirve bence. Bundan sonra artık yavaş yavaş, inşallah keyifli keyifli bir iniş süreci başlıyor.. Komik ama, fiziksel anlamda nasıl dağa tırmanmak beni geriyorsa, bir çok insan için alt bacak kasları nedeniyle tam tersi olan "iniş süreci" benim için aslında en keyifli, adeta dans ede ede indiğim, gerçekten de zorlanmadığım, bana daha "uygun" olan kısımsa.. Belki bu sadece "dağ yolu" anlamda değil, "yaşam yolu" anlamında da böyledir? O zaman yaşasın! Sonunda "ruhumun yaşı" ile fiziksel yaşım eşitlendi belki de :))))
Performans kaygısı derken, açayım. Benimki asla başkasıyla kendimi karşılaştırmak anlamında olmadı.. İçimde çocukluğumdan beri yoktur rekabet duygusu. Herkes kendi yarışını veriyor şu hayatta. Ama daha beteri, işte benim derdim kendimle olunca, o "bence daha iyisini yapabilirim" hali yani, bunun bir üst çıtası yok. Ve insana çok zarar veriyor. Ayşeyle Fatmayla karşılaştırsan bi noktada biter derdin, ya "Ayşe ohooo hayatta erişemem" dersin biter, ya da erişirsin biter. Ama kendinle derdin olunca, ı-ıh, Ceren daha iyi bir annelik yapabilirsin. Ceren daha tam zamanlı çalışabilirsin. Ceren bu adamı sen iyileştirebilirsin, koş. Ceren bu kadının senin dostluğuna ihtiyacı var, yetiş. Bitmiyor anam. Verdikçe de alan tipler var sonuçta, enerji vampirleri :)) Neyse akıllandım görüyorsun. Kendimle yarışı "zirvede" bırakıyorum hahaha.
3. Kaygılarımı iki ana maddede toplamayı başardım: Sağlık odaklı kaygılar ve çocuklarıma dair kaygılar. Başka alanlara "hallederiiiiz" diyebiliyorum çok şükür. Kaygıları belirlemek önemli.. Sonra geliyor ele alma aşaması... Şimdi son zamanlarda öğrendim ki, bu ikisi de, kontrolüm altına alabileceğim durumlar değil. Yani çocuğun varsa derdin var ve sen ölene dek bu kaygılar şekil değiştire değiştire devam edecek, bu biiiir. İkincisi, dünyada bunu yaşayan tek insan sen değilsin. Bir bak bakalım diğerleri nasıl mücadele ediyor, aklına yatarsa uygularsın o yöntemleri. Benim en önemli silahım: yaratıcılığım ve mizahım. Senin de varsa yaz, inan çok makbule geçer....
İkincisi, sağlık konusu. Aklım çıkıyor çocuklarıma bir şey olacak diye. Meğerse kendi içimdeki çocuğun aldığı yaralarmış travmalarımın kaynakları. Küçücük yaşımda yaşadığım sağlık odaklı travmalarmış.. Sağolsun analistim ince ince işliyor her hafta bunları ve ben ilk defa şunu görüyorum: benim suçum değildi.... Dolayısıyla evet, dünyanın binbir türlü hali var, çocuklarım hastalanabilir, hatta Allah hiçbirimize vermesin o acıyı ama ölebilirler de. Bu hergün binlerce milyonlarca annenin başına geliyor. Bizim neden gelmesin? Fakat bunun suçu onların değil. Benim de olmayacak. Bu, hayat... Hayat adil değil. İyi insanlara kötü şeylerin olabildiği, kötü insanlarınsa elini kolunu sallayarak, bir özür bile dilemeden yürüyüp gidebildiği bir şey bu hayat. Dolayısıyla, ne yaşanırsa yaşansın, suçu sürekli kendimde aramak dışında bir hatam yok benim.... Hata dediğimiz şeyler hep "iyi niyetle" yaptığımız, o zaman için "doğrusu budur" sandığımız şeyler. Bu hem benim için geçerli, hem benim anne babam için, hem de sizler için. Bak bu cümleyi alın derim.. Önemli bu. Bu noktaya gelmek yıllarımı aldı.
İşte bu üç madde bu kış beni bir iç-huzura kavuşturdu sevgili dostlar. Tabii ki "oldum ben" asla demiyorum çünkü hayat bir nefes molası verdirir sonra yeniden mücadele ettirir, daha beni çooooook mücadele, çok endişe, çok çöküş belkiyor bu bir gerçek.. Ama bu noktada bir "es arası" verdiysem, yolda biraz "sağıma soluma manzaraya bakma arası" verdiysem, ne mutlu bana... İki sincap gördün, bulutları izledin, ama sonra kalk ve devam et mücadeleye... Hayat bu.
Bu özlü sözler için teşekkür edenlere:
Şubat böyleydi işte. İç dünyam bu kadar hareketliyken, dış dünyamda pek bir şey olmadı. Errrkek gribi geçiren eşimden kaptığım aynı virüsün "anne gribi" versiyonunu geçirdim. Sonra "mızmız çocuk" versiyonunu da çocuklarıma devrettim. Yeni ve çok ilginç danışanlarım var, onlarla biraz uğraşıyorum. Eski ve aslında bana kalırsa terapisi biten ama onların "iyi geliyorsunuz C. Hanım, ne olur biraz daha devam edelim" diye devam ettirdikleri tatlı eski danışanlarım var :)) Beni bir tanıyan bir daha bırakamıyor görüyorsun hahahahah. Şaka bir yana, aksine, bu sıra hayatımdan yine bir posta insan eledim (bunun huzuru da belki 4. madde olarak yazılabilir aslında) ama garip şekilde hiç "eksilmiş" hissetmedim. Kalanlarla devam etmek; ister özel hayat olsun, ister bu eski danışanlar olsun, aslında "güvenli zemin" gibi olduğu için, bana da iyi geliyor... Hislerimiz karşılıklı yani.
Bir iki kişi de yepyeni girdi hayatıma. Hoş geldiler. Sevgili 3 adet mektup arkadaşıma buradan el sallıyorum, iyi ki varsınız, hakikaten şahane bir adım atmışım sizlerle... Tazelik ve heyecan getirdiniz...Prag Mezarlığı'nı okumayı 20 günde ancak başarabildim - özetle aman yarabbi, neydi o diyorum. Sonra üstüne çerezlik birşeyler ararken, Bülent Çallı'yı keşfettim. Bunları Goodreads'e yazıyorum diye geçiyorum.. Merak edersen beklerim.
Ayın ennn tatlı sürprizi, dün geldi :) Tırtılımızı hatırlıyor musun? Hani geçen ay evde tombiş yeşil bir tırtıl bulmuştum sardunyanın üzerinde. Onu bir kaba alıp marulla, rokayla beslemiştim. Sonra koza yapmıştı.. Geçen sabah aaaa bir baktım, kelebek olmuş! Hemen yeni bir kaba aldım; muzlar, elmalar, ballı su emdirilmiş pamuklar derken, aaa kendi de şaşırdı, ağzından kocaman bir dil çıktı löp löp götürdü meyve sularını :)) Bu sabah, randevulu girilen botanik bahçesine saldım hayvancığı, umarım kameralara falan yakalanmamışımdır :)) Gizlice.. Buz gibi havada bahçeye salacak değildim "kıymetlim"i heralde :))) İşte bu da bir "ayın görevi, işlem tamam" halleri...
Şubat işte böyle geçti, bitti. Şimdi bizde bir haftalık Fasching tatili var. Bu Fasching ya da Karnaval dönemi çok neşeli. Herkes kostümlere bürünüp sokaklarda dans ediyor. Sonrasında Paskalya'ya dek hıristiyanların oruç dönemi başlıyor. Bu sene müslümanların da Ramazan'ı ile aşağı yukarı aynı tarihlerde. Oruç ya da genel anlamda yeme disiplini kurmak, gerçekten sağlık için de, ruh için de yararlı bence.. Tutacak olanlara kolaylıklar dilerim, tut(a)mayanlara da "oruç"un manevi olarak da, ruhu temizleme anlamında başka aktiviteler ile tutulabileceğini hatırlatırım ;)
Ramazan ayınız mübarek olsun.
vitaminler konusundaki değişimin gözlerimi yaşarttı,Bi ara muhabbeti geçince ben doğalcıyım gibi bir şey demiştin bende sensin demiştim herhal:)menopoza yakın türkiyedeki takviyeleri bir daha araştır hemşire çok aştık bu konularda.İniş kısmını daha iyi kotaracağız sanki inşallah şu ahir ömürde.Her Ramazan birbirinden çok farklı bir tat bırakır bende,umarım en tatlısı bu sene olur,Allah tüm kullarının ibadetlerini kabul etsin bereketli olsun amin ecmain
YanıtlaSilNe gibi bir değişim? Bir değişimim yok vitaminlere karşı.. Tam anlayamadım ne demek istediğini..
SilHâlâ doğalcıyım. Ha demirden bahsediyorsan (o vitamin değil, mineral) bende normal değerin çok altında olduğu için (doktorum en son "ameliyat mı oldunuz bir kanama mı söz konusu oldu" bile dedi, o düzeyde altta) mutlaka kullanmam gerekiyor.. Yeni bir durum değil yani sadece ilacı değiştirdim..
SilVitamin mineral neyse işte zinhar kullanmıyorsun gibi anlamıştım.anladım vitamine karşısın minerallere daha yakınsın 😄 şaka bir yana ben takviye işine baya mesai harcıyorum araştırıyorum faydasını da görüyorum bakalım
SilHayır yakın değilim.
SilDemir seviyem düşük olduğu için demir kullanmak zorundayım. Vitamin ve minerale yakın değilim çünkü gereksiz kullanımının (eksik olmadığı halde, "koruyucu" diyerek) kanserle ilişkisi olduğunu söylüyorlar.. Sen de istersen bir bak, bu işler şakaya gelmez bence, sonuçta ilaç sektörünün amaçları ortada, komplo teorileri olarak düşünme ama ne bileyim, ben orda çok kirli işler döndüğünü düşünüyorum.....
Bence sen takviyeden çok doğal beslenmenin faydasını görüyorsun çünkü hatırladığım kadarıyla beslenme konusunda da ilgili ve dikkatlisin.. Misal ben etyemediğim için, sakatat yemem, kendim için yaptığım çorbada tavuk suyu vs kullanmam ama bunların sağlığa yararlı olduğuna inanıyorum :) Sen hatırladığım kadarıyla mevsiminde yemeye ve kendin konserve ya da ne bileyim turşu vs gibi yine mevsiminde alınıp kışa hazırlanılan probiyotik prebiyotik vs bunlara da meraklısın, bence asıl bunlar işe yarıyor, haplar değil ;)
Tarhana mesela hayatta ağzıma sürmem çünkü bir yaz yazlık komşumuz yapmıştı üstünde hep sinekler vs konup kalktı o domatesler kururken ve ben öğk yani ondan beri asla kokusuna dahi tahammülüm yok. O da çok sağlıklı bişey mesela... :))) Sen eminim yiyorsundur..
SilHerşeyi hatırladığına göre B12 tavan😉ben tarhana da severim yalan yok.
Sil:))) ilgimi çekiyorsun güzel gız.
SilHemsirem, masallah dolu dolu yasiyorsun ve dusunuyorsun, bir de su gibi yaziyorsun, okurken nefes nefese kaldim :)
YanıtlaSilYazıda minimalizmi tutturamadım hemşirem:)))
SilBelki yaştan, belki yaşananlardan, aslında her ikisi de, insan eliyorum ben de son 1 yıldır. Hep geçerli bir sebepleri olduğunu düşünür ve mazur görme eğiliminde olurdum. Artık sebebin iyi olmamak, kötü niyet olduğuna daha kolay ikna oluyorum ve uzak duruyorum bazılarından. Aynı ortamda çalışınca fiziksel olamıyor bu uzaklık ama yok sayılmak huzursuz ediyor o tipleri ve daha iyi hissediyorum. Konuşmadan, meseleleri tartışmadan ipleri koparmam ben normalde ama derdini anlatmaya değmeyecek insanların olduğuna ikna oldum. Elemek güzelmiş!
YanıtlaSilBen de çok geç öğrendim bunu, aynen hep "görme duyma C., her insan kusurlu" falan ama aaa yeter yani bir yere kadar.. Hakikaten gardrobumu temizlemiş kadar hatta ondan bile çok ferahladım. Dediğin gibi, kötü niyet, kötü enerji, kıskançlık..
SilSosyal bir ortamda çalışırken, hatırlıyorum, beni de çok dibe çekerdi bunlar. O durumda da kendime 2-3 arkadaş edinmiştim, başka kimseyle muhattab olmuyordum, yemeğimi bile odamda yiyordum sırf sosyalleşmemek için boş boş.. Kesinlikle kafam daha rahattı :)
Her şey çok güzeldi, ta ki, kitap kulübü zamanından (ki çok güzel hatırladığım zamanlar <3) Bülent'çiğimin adını görene dek, o zaman daha da güzel oldu :) Hep sessiz okuyor ama seni çok seviyorum, içimi ısıtan kadının kışa ısınmasına sevindim, sarıldım.
YanıtlaSilBanucum hoş geldin :) özlüyorum seni, oralarda bir yerlerde olduğunu bilmek beni mutlu etti..
Sil45'i fiziksel anlamda bende tepe olarak görüyorum. 46'da ufak ufak aşağı inmeye başladım.. 47 hayatımın en zorlu (fiziksel kayıplara bağlı, mental çöküş) günlerini geçiyorum:) Bugüne kadar yapmakta zorlanmadığım, keyif aldığım tüm sporları bırakmak zorunda kaldım ve sadece yürüyüş yapabiliyorum:) Demem o ki çok dikkat etmek lazım:)
YanıtlaSilOluyor bazen öyle dönemler ama inanın geçecek.. Çünkü siz de gezginsiniz bilirsiniz, dağdan inerken, bazen kendimizi yeniden tırmanırken bulduğumuz zamanlar da olur :) Hep iniş değil yani, evet genel anlamda iniş ama patika önümüze çıkışlar da çıkartacak daha :) Her yürüyüşte böyle olmaz mı?
SilTatlı tatlı ineceğiz inşallah fark etmeden.....
kendini "akışa" bırakmışsın demek bu kış, aferin sana :) bu arada alman vatandaşlığı değil de avakado salatası vatandaşlığına beni de alır mısın lütfen :P
YanıtlaSilben 29 yaşıma dek hep üşürdüm. ama nasıl üşümek, anlatamam sana. sonra oğluma hamileyken kan değerlerimi bakıldı ve demirimin çok düşük olduğu farkedildi (o yaşıma dek çok da bakılmamış demek ki), demir takviyesi yapıldı , ve bitti. ben o gün bu gündür hiç öyle üşümedim bir daha! hele şimdi menopozla birlikte sürekli terliyorum zaten :)
hayatta üstlendiğimiz sorumluluklar da annelik biçimimiz de ne çok benziyor birbirine kuzucum ya. sen benden bir tık üsttesin tabii (bu senin için iyi bir şey mi emin olmasam da :P)
Ahahaha gel gel... Banana Republic'te geçen bunca yıldan sonra bence yerimiz oraya daha yakın.. Almanya vatandaşlığı ı-ıh yani adamlar niye derlerse ne diyeceğim, ben hiç yalan söyleyemem. Tek niyetim sizin sayenizde yaşlılığımda güneyde yaşamak derim küt diye. Ayıp adamlara yaaa..
SilEstağfrullah ne üstü şekerim ya, sendeki tecrübe bende yok, sendeki şefkat de yok, ben daha bu anneliğin a'sını çözemedim.. Çözemeden de gidecem tahtalıköye... Ya aslında ben en iyi tavşana, bitkiye, tırtıla falan annelik yapabilecek bi tipmişim, her geçen gün bunu daha çok hissediyorum. Bu sorumluluk ağır geldi bana. Neyse bu konulara girmeyelim, ikimiz de sulugöz.... Hani arayacaktınız beni Ekmekçiğimle? :))
Ha sorumlulukta üsttesin demişsin ahahahahah ben de "aldım cebime koydum" yapmışım iltifat hahahahaha ay güldüm gece gece sazanlığıma.
Sil