Dostoyevski Suç ve Ceza'da "Herkesin zor zamanında sırtını dayayabileceği biri ya da bir yer olmalıdır" der. Bu söz aklıma geldi bugün ve yeniden "ne kadar doğru.." dedim. Güldüğümüzde, mutlu ve sağlıklı olduğumuzda dostumuz çoktur; dünya bize bir çocuk bahçesi gibi gelir. Ama sıkıntılı zamanımızda, yüzümüz asıkken ya da maddi manevi bir zorluk yaşarken; çevremizdeki onca insan birden kayıplara karışıverir ve biz kendimizi koca dünyada yapayalnız, ufacık hissederiz. İyi gün dostu olmak kolaydır da, kötü gün dostu olabilmek zordur. Sanırım asıl dostlarımızı da böyle zamanlarda tanırız.
Kendimi şanslı hissediyorum bu konuda. İnsanlarla kolay kaynaşabilen, yakınlaşabilen bir insanım. Fazla çekingen değilimdir ve başlayıp da yarım bıraktığım binlerce hobimin tek iyi tarafı olan çeşitli konularda sohbet edebilme yeteneğim sanırım insanlar arasında rahat olmamı sağlıyor. Ama çok fazla insanla yakınlaşmam, insanları tanışıklık düzeyinden arkadaşlık ve dostluk düzeyine geçirirken çok seçici davranırım. Çünkü yara almak, güvendiğim insanlardan zarar görmek istemiyorum. Hele 30'lu yaşlarda artık iyice "az insan, öz insan" düsturuyla hareket ediyorum, insan bazen yeni insan bile görmek istemiyor çevresinde. Her sene onlarca tanış içinden 3-5 yeni "güzel insan" giriyor hayatıma, şanslıysam bunlardan 2-3 tanesi "arkadaş", 1 tanesi "dost" oluyor. Yeter. Fazlasına gerek yok.
İnsan böyle.. Peki mekan? Yani zor zamanda sırtımı dayayabileceğim bir mekan, Dostoyevski'nin değimiyle. İşte o daha da ender karşıma çıkıyor. "Benim insanlarım" dediğim gibi "benim yerlerim" dediğim mekanlar da var. Bunlardan bazısına yıllardır her fırsatta uğruyor, hasret gideriyorum. Bazısına hayatta bir kez gittim, kalbimin bir parçasını bırakıp, "ilk fırsatta geri geleceğim sana!" diyerek döndüm.
Bunlardan biri Matheran, Hindistan'ın Bombay kenti yakınlarında dağların tepesine kurulu, tek ulaşımı haftanın belli günleri işleyen, genişliği 2mt'yi geçmeyen, bir yanı dağ, bir yanı uçurum olan o patika tren yolunda tıngır mıngır tırmanan trenle sağlanan, o masal gibi kent. İnsan orda huzur içinde ölür. Günün birinde umudumu yitirirsem, oraya gideceğim, ölmeye.
Bir diğeri Kudüs. Bu kent, bir çok anlamda benim yaşamımın miladı oldu. Daracık taş sokaklarında yürümeye doyamadığım, tüm o dinlerin, felsefelerin doğum yatağı olan, içinde nefret ile aşkı bir arada barındıran o güzel kent. İlk gidişim 2003, sonrasında 5 kez daha gittim, dönüp dolaşıp gideceğim kent de budur. Günün birinde orada yaşamayı - 4 ay yaşadım da, ama yetmedi - da istiyorum, kısmet olursa. Bu kent benim için manevi anlamda çok büyük bir yere sahip. Zor zamanımda ona sığınabileceğimi biliyorum.
Şu an yaşadığım kentte böyle bir yer var; Hermann Hesse çıkmazı. Adı zaten "benim" diyebileceğim bir çok duyguyu beraberinde taşıyor; Hesse çok sevdiğim dönüp dönüp okuduğum bir yazardır. Ama bu küçük patika yolda, yanıbaşında akan minik çaya bakarak yürümek; yazın ayrı güzel, kışın ayrı.. Sessizliğini ve yalnızlığını seviyorum; düşüncelerimin hızı beni yorduğunda kaçabileceğim bir yer.
Daha küçük ölçekte düşündüğümde; ananemin Karaburun'daki evinin şu an Semo'mun yattığı üçgen şeklindeki bahçe köşesi de bu mekanlardan biri. Saatlerimi, günlerimi, haftalarımı orada oturarak, bazen başımı toprağa koyup köşeye kıvrılarak denize bakarak, sardunyaların kokusunu içime çekerek bazen ağlayarak, bazen gülümseyerek, ama her zor zamanımda huzur duyarak geçirdim o minik üçgende. 1mt kare bile değil ama maneviyatta sonsuz büyüklükte. Tuhaf bir mekan algısı..
Zor zaman dostu, zor zaman mekanı. Bunlar önemli; kolay bulunmuyor, bulunduğunda hemen "yangından ilk kurtarılacaklar" listesine atılmalı.
Foto: Annemlerin mutfaktaki buzdolabının her gidilen ülke/şehirden alınan mıknatıslarla bezeli üst kapağı..
Merhaba
YanıtlaSilTesadüfen keşfettim blogunuzu, başka birşey ararken ve takılıp kaldım...
Hoşgeldiniz :)
SilO kadar doğru ki yazdıkların... Hele şu kısmı: "İyi gün dostu olmak kolaydır da, kötü gün dostu olabilmek zordur. Sanırım asıl dostlarımızı da böyle zamanlarda tanırız." Evet, böyle zamanda tanırız ve üzülsek de eksiliriz bazen. Kalan sağlar bizimdir der, devam ederiz yola...
YanıtlaSilÖyle :(
Silblogunuzdaki izleyici şeysi bozulmuş sanırım.
YanıtlaSilAra ara gidip geliyor o, neden ben de anlamadım :)
Silblog linkini değiştirip tekrar eski haline getirince düzeliyomuş. denemekte fayda var cerenmus :)
SilAmaaan önemli olan izleyici sayısı değil yahu, gönüllerde var olmak, ya da zamanım yok o kadar uğraşmaya :P
YanıtlaSilben de farkındayım orada yazan sayının bir önemi olmadığının. ölmüyorum yani ona. sadece takip etmek istemiştim seni, o vicıt mı her neyse artık bozuk olduğundan edemedim. durum bu. neyse özür dilerim.
SilHaydaaa, bu ne alınganlık yahu.. O gecıttan takip edemezsen ayarlardan "blog ekle" den tıkla et güzel kardeşim, ben çoğu bloğu o şekilde takip ediyorum, çoğu blogger artık takipçiler listesini kullanmıyor ki. Özür dilenecek bir durum da yok yani..
Sil