6 Ağustos 2020 Perşembe

Faralya mavisi

Klein mavisi varsa, bir de Faralya mavisi var.. Şöyle bir şey:


Bu akşam üzeri, aklıma düştü bu mavi.. Gidebilmem mümkün değil ama gözlerimi kapayıp gitmeyi denedim, kısmen de başardım. Belki sizi de götürmeyi başarırım.

Tüm gece süren bir yolculuktan sonra, güneşin ilk ışıklarıyla vardım Ölüdeniz’e ama tüm o turist kalabalığını, hınca hınç plajları, dondurma yalayan ya da mısır dişleyen kafileyi görmek istemediğim için, ilk tekneye kırmızı ufak sırt çantamı ve çıkarıp elime aldığım parmak arası mor terliklerimi ve tabii ki kendimi atıp, güneş henüz yakmaya başlamadan soluğu kelebekler vadisinde aldım. Uykusuz ve aç olduğum halde, ilk iş denizle kucaklaşmak oldu. Çakıl taşlarının beyazlığına, benim gibi sessizlik ve sakinlik seven birkaç insanın rengârenk havlusu karışmış, hattâ gece bu taşların üzerine atıverdikleri yoga matı ve iki ince battaniye altında serinlikten değil de sivrilerden uyuyamamış iki üniversiteli gencin uykulu gözleri, tabloyu tamamlayıvermiş.

Onlar kadar uykulu vadi kedileri ve iki karabaşla tesisin verdiği biraz ekmeği, sıcaktan ekşimiş beyaz peynir üstüne sürdüğüm ve bu nedenle o kızın bana ne güzel gülümseyiverdiği vişne reçelini, ince kesilmiş bir dilim karpuzu paylaşıyorum. Sokak köpekleri de benim gibi yemek seçmiyor demek ki..


Sonra çadırımı kuruyorum sahilin en uç noktasına, tam kayaların önüne. Ve elimi yüzümü denizle yıkayıp, vuruyorum kendimi vadiye. Bir saatimi alıyor tepedeki Faralya köyüne tırmanmak. Tabii ki vadiye adını veren kelebekleri ürkütmeden, şelalenin yanından sessizce geçerek ve o ipli bölgeye gelince hafiften ürkerek..

Faralya’da her yaz (ve bazı bitmek bilmeyen kışlar boyunca) olduğu gibi Hatice ana’ya koşuyorum. Önce bir yorgunluk kahvesi (tabii ki sade) ve Enver babayla altta kalan vadiye bakarak kıştan, okuldan, bu seneki hasattan ve tabii ki her geçen sene vadiye gelen ipsiz sapsızın artmasından konuşuyorum. Enver baba beni de ipsiz sandın mı ilk geldiğimde? dediğimde gülüyor, deli kız sen bizdensin ya deyiveriyor.

Tam o zaman, Hatice ana sini tepsi içinde ufak ufak kaplarda öğle yemeği getiriveriyor önüme, koyuyor sedirin köşesine. Bak senin sevdiğin kabak çiçeği dolmasından da var diyor. Hele o yayık ayranı.... Yemekten sonra aşağıdaki vadiye bakarken, sedirin üstünde içim geçiveriyor.


Vadiden tırmanıp gelenlerin ayak sesleri ve şen kahkahalarıyla uyanıp doğruluyorum. Şimdi yeni gelenlere uykulu gözlerle bakma sırası benim! Biraz onları izliyor, sonra mutfağa gömülmüş Hatice anaya ve ortada görülmeyen Enver babaya selam edip, gerisin geriye vadiden aşağı iniyorum. İniş daha kısa ama daha zorlu, tüm inişlerde olduğu gibi.

Vardığımda vadiye çoktan akşam inmiş, biraz daha uyusam güneşi bile kaçıracakmışım. Hemen denize dalıyorum, mavi geiye dönmüş, dipler serinlemiş. Güneşi deniz yatağımda batırmak, bu dünyanın az rastlanan bir lütfu..


Gece inmeden ortak kamp alanında duş alıp, tabldot akşam yemeğine hiç yüz vermeden direkt çadırıma dönüyorum. Enver babanın kendi bağından yaptığı ve Hatice ananın yanıma verdiği heybedeki şarabımı açıyor, yine yanıma verilen eski kaşarla biraz leblebi ve kuru üzümden oluşan yolluğu önğme seriyor, tabldottan aldığım şeftaliyle kayısıyı dilimliyor, milyonlarca yıldız altında, simsiyah denizin sesi eşliğinde hayallere dalıyorum. Sabahki gençler gibi çakıl taşlarının üstünde uyuyacağımı, sivrisineklerin bayram edeceğini, sabah da elim yüzüm şişmiş kalkıp ilk nefesi denizde alacağımı biliyorum ;)

..

Bu hikaye belki zaman aşımına uğramış olabilir ama benim gittiğim yıllarda aynen böyleydi kelebekler vadisi ve faralya :) Belki de zamanda yolculuk oldu biraz..

..

Ha bir de! Netflix'te son keşfim "the dark tourist". Herkese göre değil gidilen yerler ama aramızda "sıkı seyyahlar" olduğunu bildiğim için, tavsiye etmek istedim. Turizmin bu alanı yeni bir trend ve hızla gelişiyor, F.'ın Kuzey Kore'ye girebilmek için kullandığı Young Pioneer Tours meselâ, dark tourism'e yeni başlayanlar için tavsiye edebileceğim bir şirket. Özellikle "least visited countries" yani en az seyahat edilen ülkeler kısmına bir bakmanızı öneririm. Meselâ Nauru...

Nauru adasını, güncel politika ve tarihe özel bir ilginiz yoksa, büyük ihtimâlle duymamışsınızdır. Hikâyesi kısaca şöyle: Nauru, Pasifiğin ortasında kimseye zararı olmayan ufacık bir adayken, 1900'lerin başında fosfat madeninin keşfiyle adanın kaderi değişiyor. Adalılar birden dünyanın en zengin halkı haline geliyor, 1968 yılında öyle bir zenginlik içindeler ki, adada arabaların benzini bittiğinde, yeni benzin almak yerine yeni araba alan bir tuhaf ırk oluşuyor.. Peki ne oluyor? Fosfat bitiyor... Ada şu an en fakir adalardan biri... Aynı zamanda "abandoned places" yani terkedilmiş yerlere karşı bir zaafınız varsa, yine Nauru adası, listenizde dursun derim ;)

19 yorum:

  1. ben geldiiim, zaman ötesine gittim yazını okuyup. keşke ben de o zamanların faralya'sını görebilseydim.

    nauru'yla ilgili ilginç bi şey okudum, halkın yüzde sekseninden fazlası obezmiş. şuu fosfat zenginliğinden kalma alışkanlıklar yüzünden belki...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoş geldiiin :) Senin yazın ilham verdi tabii!

      Sil
  2. Hayat size güzelmiş:) Sivrisinekler hariç:) Nauru adasının hikayesini daha önce duymadım, oldukça ilginç o da:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vallahi öyleymiş :) sivrisinekler beni bu kadar sevmese daha da güzel olacakmış

      Sil
  3. Garip! Sanırım anlatımlar ve elbette üslup somut bir an yaşattığı için insan görmüşlüğün verdiği duyguyla anda kalıyor, ve şimdiki zamana da pek dönmek istemiyor:)

    Ne güzel bir gün başlancı okur için, şu sıkıntılı günlerde:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim motive edici yorumunuz için :)

      Sil
  4. Güneşi deniz yatağında yatarak batışını seyretmek güzel bir anı olarak hafızanıza kazınmış olsa gerek, denizde yüzmek içinde en güzel vakittir akşam vakti su sıcak tepede yakan güneş yok rahat rahat yüz istersen sabaha kadar, Nauru sonradan görmeliğe bir örnek olmuş sanki... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sabah erken (en geç 10a dek) ve akşam 17 sonrası denizi çok güzeldir gerçekten de :)
      Bu fotoğrafı çeken arkadaşım beni uyuyo sanmıştı hatta :))) insan nasıl gevşiyor!

      Sil
  5. ah ah ilk fotoyu görünce insanın seyahat edesi geliyor ama bu yaz seyahat yok yani. faralya güzel yer tabii, sen de seyahat sefiyon zaten. dark tourist ve diğer bilgiler için saoğl. mainstream yolculuk zaten sevmem yaniii :) aklımda iki yolculuk var, biri yağmur ormanları ama yani öyle vahşi bir gezi, bir de buz tırmanışı, hayırlısı bakalım :) nauru da uygunmuş. tibetin nepalin dağlarında gezmek istiyom ama pek izin vermiyolar, resmi izin yok yani. bir gezi yaptım, alaskada, greenpeace ile, balina kurtarmak için, en sevdiğim gezim odur. uzun süre balık kokmuş olsam daaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beni şaşırttın deep :) uzun zaman GP akdeniz ofisinde çalıştım ben ama ilk kurulduğu yıllarda, ilk ve o küçücük kadroyla.. Bizim gemimiz rainbow warrior'du.. Demek ki sen de o zamanlar amerikada benzer işlerle iştigâl ediyormuşsun işe bak..
      Tibette 7 yıl ne filmdi ama.
      Tibet ya da buz tırmanışı için biliyorsun kondisyon önemli ve eğitimler gerekiyor rakım yüksekliği nedeniyle ama yapan arkadaşlarım var hatta akut'ta çalışıyorlar istersen araştırayım senin için, kesin kararlıysan ve yürekten istiyorsan herşey mümkün bence :) atletik biri miskindir? Biz yüzücülerin ciğerleri iyidir genelde ama..

      Sil
    2. heey saol niyetlenirsem isterim ki senden yardım, uzun koşu ve uzun yüzmede iyiyim, doğada iyiyim, dayanıklıyım ama yavaşım :) rainbow'u bikaç yıl önce gördüydüm sanki, egede akdenizde bi yerdeydi herhalde :)

      Sil
  6. Şuan Kelebekler vadisi ve Faralya gitme şansım olmadığın böyle güzel gezintiye çıkartığın için çok teşekkürler..
    Nauru adasını sonunu bence petrol zengini Araplara örnek mi olması lazım ne..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim, bana da iyi geldi hatırlamak ve yadetmek..

      Sil
  7. Biliyor musun Ceren, şöyle tek başıma, özgürce tatil hiç yapmamış olabilirim. Nasıl da ihtiyacım var oysa.

    YanıtlaSil
  8. Ne güzeldir Faralya, Kelebekler Vadisi... Zamanı gelse de gitsek:)
    The Dark Tourist listemde kayıtlı duruyor. Günde genelde bir bölüm, taş çatlasın iki bölüm izlediğim için listeyi bitiremiyorum bir türlü. Bu ara Down To Earth With Zac Efron'u izliyorum. Müthiş! Beni benden aldı. Belki izlemişsinizdir. İzlemediyseniz kesinlikle tavsiye ederim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet zamanı gelsin :) biz belleriz.. Çok teşekkür ederim mutlaka bakacağım!

      Sil
  9. Bir dedikoduya birde abondonede dayanamam Sağol inceleyeceğim

    YanıtlaSil