Heyooo ben geldim, özlediniz mi bu deliyi Allaşkına söyleyin, yoksa "aaa gitmiş miydin ki" mi diyorsunuz? :)) Hepsi kabulüm ama ben geri geldiğim için çok mutluyum, özlemişim bu diyarları..
Umarım herkes iyidir! Ülkecek yine maalesef çok acı, çok ağır günler yaşadık, yaşıyoruz. Bu konuda diyecek tek bir şeyim var: Umarım hakkı yenenlerin yerde kalan hakkı, misliyle ve misliyle, o hakkı yiyenlerden en kısa sürede çıkar ve bizlere de görmek nasip olur!
Biz kendi küçük dünyalarımıza dönersek; ben henüz blogları okumadım, bir aydır sizlerden bihaberim, özel olarak hiçbirimizde bir yaramazlık yoktur inşallah.
“İnzivaya çekildiğim" bu Mart ayı, bana çok çok iyi geldi. Bu kısa nefes arası içimi temizledi, ferahlattı. Özlediğimi gerçekten çok içten özledim, özlemediğim ve meğerse bana yük olan “zorunlulukları” da hayatımdan bu ayın sonunda çıkarttım ve tertemiz, yepyeni bir alan açtım "yeni gelecek olan"a.. Bakalım bu bahar dönemi, neler getirecek.. Ne olur kalbim gibileri getirsin bana; ferah, samimi, sade insanlar, ilişkiler, deneyimler, anlar ve anılar getirsin...
“İnziva”dayken tasavvuf ve felsefe üzerine bana önerilenleri okudum, okuduklarım üzerinde uzun uzun düşündüm ve kısaca Goodreads'te yazdım. Açıkcası felsefeye yeniden dönmüş olmak ve üniversite döneminde okuduklarımı, orta yaşımda yeniden okumak, bana yepyeni ufuklar açtı ve felsefi düşünce tartışmalarını nasıl da özlediğimi fark ettim. Okuduklarımdan bana kalan tortuyu yazdığım bir defterim var, fakat içimden "keşke bu okuduklarımı paylaşabileceğim, tartışabileceğim, dengi dengime bir grubum olsa" diye düşünüyorum.. Çünkü felsefe bence sadece okumakla değil, dengin ya da üstün insanlarla tartışarak "sindirilebilecek" bir alan. Mürid ile mürşid bir araya gelmeli..
Evet, bunu bir araştırmam lazım.
Fakat asıl bu ay, çok güzel dinlendim! Sadece bloğu değil, telefonu da unuttum biliyor musun? Bazı günler sabahtan akşama kadar aklıma gelmedi ya da evden çıktığımda “aa!” yanımda olmadığını bile fark etmeden saatler geçirdim. Çantamda telefonumu bulamayınca, dışarıdaysam, açtım beş duyumu, etrafımı izledim, yeni yeni başlayan kuş seslerini dinledim ya da düşüncelere ve hayallere daldım.
Nasıl da unutmuşum "hiçbir şey yapmadan" oturduğumuz anları! Akıllı telefonlar çıkmadan önce, daha 10-12 sene önce böyleydi halbuki hayat! Ne tuhaf.... O zamanlar sanki asırlar önceymiş gibi şimdi ve telefon olmadan çıplak gibiyiz.. Aaa C. çıplak ve aa hiç de mutsuz ve huzursuz değil! :))
İki yurtdışı seyahatim oldu bu ay. Mart başında ailemle Bulgaristan Bansko'ya, bir hafta kayağa gittik. Açıkcası daha ucuz diye düşünmüştük çünkü Güney Tirol ya da Avusturya alpleri oldukça tuzlu bir hal alıyor okul tatillerinde. Fakat Bansko daha bile pahalıya mal oldu! Bansko hakkında yazdım ama seneye sezon başında yayınlayacağım, şimdi sezon sonu kimsenin ilgisini çekmez. Özetle; fena değildi, eğlenceli ve her seviyeye uygun pistler var. Fakat ucuz değildi ve maalesef sezon sonu olmasına rağmen çok kalabalıktı. Özellikle de iyi seviye kayakçı oranı çok az olunca, bu kalabalık bir sıkıntıya dönüştü..
Bansko’da 6, Sofya’da 2 gün geçirdik ve Bulgaristan beni sosyolojik anlamda çok şaşırttı, bunu bir sonraki postta geniş anlatayım, çok ilginç hakikaten!
Bulgaristan’dan döndüm, bir hafta sonra hiç aklımda yokken, gidiş dönüş aşırı ucuz bir bilete denk gelince “haydi” dedim ve hop İzmir’e uçtum! Bir gece canım Momentos’ta kaldım. Nasıl misafirperver, yaşama dair nasıl özenli, zevk ve incelik sahibi bir kadın bu Momentos! Onun özenli dünyasını solumak, kısacık da olsa Küçük Joe ile görüntülü konuşmak, zaman darlığından biraraya gelemediğimiz Makbule öğretmenimle telefonda kısacık özlem giderip yaz için sözleşmek, ruhuma bir aylık bir seyahat yapmış kadar iyi geldi!
Sonra da sırayla büyük teyzemi ve annemle babamı kısacık da olsa, (çocuksuz, yani kendim “çocuk sıfatında” - ki 45 yaşında bu resmen büyük lüks, büyük ikramiye, bilirsin..) ziyaret edip, özlem giderip, Münih’e döndüm. Benim döndüğüm gün de memleket karıştı işte.. Yine aklım kalbim orada, kendim bedenim burada..
Eylül’den beri gelmemiştim Türkiye’ye, biraz da bilinçli bir seçimdi bu; çünkü sık gelip gidince, fark ettim ki Almanya’ya dönüşte depresifleşiyor, özellikle kış döneminde bu geliş gidişlerden, kültürel karşılaştırma ve şoklardan, özlemlerden olumsuz etkileniyorum. Sık gidip gelmeyince, sanırım benim gibi “aidiyet” kavramı sıkıntılı bünyeler daha dengede kalıyor ;) Bilmiyorum valla.. Karışık işler bunlar.
Normalde vejeteryan beslenen, kafeinli içeceklerden, siyah çaydan falan uzak duran biriyim ben fakat şekeri bırakamıyorum. Yıllar önce bir ay denemiştim, çok daha sinirli, mutsuz, huzursuz bir insana dönüşünce de, artık tamamen bırakmıştım "şekeri bırakma"yı :)) Doğrusu, kahve bazı günler resmen "hayatta kalmamı" sağlıyor, çikolatanın da insana mutluluk verdiği bir gerçek (kızımın değimiyle "içinde mutluluk vitamini var"!) Zaten ya hep ya hiç olmamalı, ortada bir yerde, dengede olmalı insan. "Sürdürülebilirlik" gerçekten çok önemli.. O nedenle biraz azalttım bakalım... Şimdilik bir etkisini görmedim ama :P
İşte böyle geçti Mart / Ramazan / Detoks ne dersen artık..
Yazsana sen nasılsın, neler yaptın, aydınlanmalar yaşadın mı bu ayda, psikolojin gel-git biliyorum ama nasıl oyalıyorsun kendini, sen nasıl başarıyorsun şu son günlerden geçebilmeyi?
Haydi bakalım sevgili Nisan, tatlı Nisan, tatlı tatlı gel, güzel güzel, sakin sakin geç inşallah.
Hem de herkese cümleten iyi bayramlar :)
Hamiş. Film önerisi: Jo Jo Rabbit.