8 Mart 2024 Cuma

Mart: kapıdan baktırır....

Şubat iyi geçmedi demiştim. Ard arda gelen hastalıklar çok yordu beni; yaşama dair neşemi, umudumu kırdı.. demiştim.

Bunları yazdıktan sonra, Şubat'ın son günü rahatsızlandım. Sabahtan başağrısı ve halsizlikle uyanmıştım ama ilerleyen saatlerde sadece vücudum değil, ruhum da kırılıyor gibi hissettim. Çıkış yolu bulamadım; yaşadığım huzursuzluktan, kendimden, hayattan.. 


Hiç kendi kendinden korktuğun oldu mu senin de? Kendine güvenemediğin, kendini tekinsiz bulduğun, birden kendi kendinin yabancısı olduğunu düşündüğün? Hiç olmadıysa ya çok şanslısın, ya da dümdüz, yüzeysel bir hayatın var.. Ama sen de yaşadıysan, beni anlıyorsun; yazdıklarımdan bana kaldığı gibi, okuduklarından da sana kalır belki bir şeyler..

29 Şubat günü, sabah yürüyüş ve kahve için buluştuğum arkadaşımdan ayrıldıktan yarım saat sonra, çok güçlü bir korkuyla kendimden korkmaya başladığım için, kendimle başbaşa kalmamak için, aile doktoruma gittim. 

Dedim ki: bir süredir depresif bir ruh halindeyim, çıkamıyorum ve tam şu an bir anksiyete atağı geçiriyorum, ne yapayım? 
Dedi ki: üniversite hastanesinin kliniğine git hemen. 


29 Şubat günü üniversite hastanesinin kliniğine giderken, kendi kendimi taşıyacak gücüm kalmamıştı. Tezer'in değimiyle, yaşamın kıyısında hissediyordum. Düşmekten korkuyordum.

Mesleğim dünyada en çok intiharın yaşandığı meslek, aynı zamanda da herkese doğallıkla ve kolayca yardım edebilirken, kendine nasıl yardım edebileceğini bazen bilemediğin bir meslek (belki tüm meslekler böyledir.. terzi ve söküğü meselesi bunu düşündürebilir..)


Aslında her psikoterapistin başına en az bir defa, çoğunun birkaç defa gelen "tükenmişlik" benim de başıma gelmişti, o kadar.. Fazla kullanımdan devrelerim yanmış, kullanılamaz, düşünemez duruma gelmiştim.. Birkaç sene önce de benzer bir bunalım yaşamış ama meditasyondur, tatildir, BDT ya da rahatlama teknikleridir, bir şekilde kendi kendimi iyileştirmiştim ama bu seferki bambaşka, nefes aldıramayacak kadar yoğun bir deneyimdi ve çok korkutucuydu.

Korku, insanı harekete geçirten bir güç aynı zamanda. fakat nasıl savaşacağını bilmeyince insan, dahası kendini hiç beklemediği bir savaşın ortasında görüp şaşırdığında ve utandığında, işler karışıyor. Evet çok utandım... Çok suçladım kendimi. Nasıl göremezsin dedim, sen psikologsun, bu sana nasıl olabilir? Özgüvenim yerlere düştü, şakır şukur kırıldı, bin parçaya bölündü. O zaman hatırladım işte; yıllar önce süpervizörümün (ki kendisi 70 yaşında 50 senelik terapist olduğu halde) dediği gibi: "ilk anksiyete atağımı geçirdiğimde, kendimi suçladım.. nasıl olurdu bu, ben bu işin uzmanıyken, bana bu nasıl olurdu?"... Ona olan, milyonlarca meslektaşıma olan, bana da oluyordu işte.. Terapist koltuğu ile danışan koltuğu, yer değiştiriyordu.... Hayatın tam o noktasındaydım. 


Daha önce çok duymuştum, yıllarca en zorlu vakalarla çalışırken kaya gibi sert durabilen bir psikiyatr vardı mesela, kedisi ölünce kendini yollarda hüngür hüngür ağlar ve bağırırken bulup ertesi gün doktoru olduğu kliniğe yatan.. Ya da yılların travma terapisti olup deprem sonrası ciddi bir atak geçirip kliniğe yatan. Ya da en yakınımda, 30 sene mesleği gururla yapıp birgün başkasına ufacık görünen bir nedenle kendini boğaz köprüsünden atan.. Bu kadar dramatik olmasa da, her terapistin, her psikoloğun yaşamının bir döneminde mutlaka bir bunalım geçirdiğini, aile sorunları yaşadığını, çocuklarının uyuşturucu müptelası olabileceğini, evlilik terapistlerinin 2 defa evlenip 2 defa boşananını, Jung'un kendisinin bile yıllarca klinikte yattığını, felsefecilerin, psikiyatrların, terapistlerin çoğunun hayatında böyle kırılmalar olduğunu biliyordum. Ama yine de kendi başıma gelişinden utanıyordum!

Danışanlarıma "bu ay çalışamayacağız, bir eğitimim var" derken, bu "eğitimin" aslında kişisel yoğun terapi anlamına geldiğini söyleyemiyordum... Gözlerimi kaçırıyor, "bir eğitim" diye geçiştiriyor, onların olgunlukla "tabii C. hanım, zaten şu ana dek yaptığımız çalışmalar bile çok yardımcı oldu bana, tabii ki bir ay ara verebiliriz" deyişlerini kalbimde bir bıçak sızısıyla yaşıyordum....

Tanrım ben kendime ne yapmışım, herkese merhametle koşarken, kendime nasıl bu kadar acımasız davranmışım....


Klinikteki doktorla bir buçuk saate yakın konuştuk ve mesleğim gereği, çok açık, ayrıntılı, direkt bir görüşme oldu bu. Sonuç beliydi: Tükenmişlik sendromu, anksiyete, depresyon, psikosomatik bozukluk. Geçmişte kendime zarar verme hikayem olmadığı ve şimdi de buna niyetim olmadığı, aksine bundan çok korktuğum, yani ölmekten, daha doğrusu yaşayamamaktan (çünkü tüm ölüm korkularının altında yaşayamama korkusu vardır) korktuğumu birlikte anladıktan sonra (ve tabii uzman biriyle bir buçuk saat konuşmanın rahatlatıcı etkisiyle) açılmıştım.. Durulmuş, biraz kendime gelmiş, yaşamın kıyısından bir adım uzaklaşabilmiştim.. O akşam eve dönerken, içimde yeniden kendime dair bir umut vardı, aslında bir aydır bastırdığım duygunun püskürerek boşalması sonunda, o duygunun geride kaldığına, bir adım attığıma dair bir iyimserlik.. En kötüsü geçmişti, kriz yaşanmıştı, şimdi iyileşme zamanıydı....

1 Mart benim için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Psikiyatrımın önerisiyle, bu bir ayı tamamen kendime ayırmaya karar verdiğim, iyileşme sürecinde artık kendi kendime yetemediğimi kabul ettiğim ve dışarıdan yardım almaya başladığım gündü 1 Mart. 

Milattı.


Neyse, uzun lafın kısası 1 haftadır gündüz kliniğindeyim. Sabah çocukları okula bırakıp buraya geliyorum. 8.30'da başlayan terapilere, eğitimlere, spor, pilates, sanat ve müzik terapilerine, ergoterapilere katılıyorum. Öğle yemeğimi birbirinden ilginç ve naif ve tatlı ve bu serviste yatılı kalmakta olan insanlarla yiyor, öğleden sonraysa kimsenin benden bir şey istemediği, talep etmediği, hiçbir sorumluluk ve görevim olmayan 3-4 boş saat geçiriyor, bulduğum sakin bir köşede kitabımı okuyor, gerçek bir kalem ve kağıda bir şeyler yazıyor, her tür elektronik aletten ve iletişime dair talepten uzak, sessiz, sakin, işsiz güçsüz bir öğle sonrasını yaşıyor, akşama doğru doktoruma görünüp günün raporunu veriyor, demir hapımı alıyor ve mesaisi biten bir memur gibi evime dönüyorum. Kayınvalidem çocukları okuldan alıyor, eşim ve ben gelene dek başlarında duruyor, sormadım bile, benden bu kadar, devam edemiyorum, bir çözüm bulun ana oğul dedim.. İçime çekildim. Evet çocuklar çok da mutlu değiller, okuldan annelerinin almasını, onlara elceğizleriyle sağlıklı ara öğün vermesini, bir dediklerini ikiletmemesini özlüyorlar. Rutinleri bozulduğu için mutsuzlar, huysuzlanıyorlar ama yapabileceğim bir şey yok.. Ben kendimi toplayana dek böyle.


Klinikte, yine yeraltında sürünen kansızlığım nedeniyle demir hapı almam dışında herhangi bir ilaç önerilmedi bana, ki ben de 45 sene boyunca antidepresansız dayanabildiğim bu hayata, yine antidepresansız dayanabileceğimi umuyordum açıkcası... İhtiyacım olanın "biraz sessizlik, biraz sakinlik, biraz kendime odaklanmak" olduğu ve bunu da ev yerine klinikte yapmamın (çünkü evde kendime iş ve sorumluluk yaratacağımı biliyoruz) daha doğru olacağı düşünüldü, o kadar.... 

Açık söyleyeyim, başıma talih kuşu konmuş gibi hissediyorum. Cebimden tek kuruş çıkmayan bir tatile çıkmış gibiyim! Hayatımın son 11 senesinde ilk defa kimse benden bir şey talep etmiyor, beklemiyor, hiçbir sorumluluğum yok! Benden tek beklenen; hiçbir şey yapmadan, sakince oturmak. Yapamadığım ve yapamadığım için bunaldığım tam olarak bu: hiçbir şey yapmamayı, kimseyi umursamadan kendime odaklanmayı öğrenmek.. Sorumluluk duymamayı, görev edinmemeyi, boşvermeyi öğrenmek. Hatta doktorumun gülerek söylediği şekilde, benim ilacım: mindfulness'ın tam tersi; hiçbir şeye, hiçbir ana odaklanmamak.. Hafif, yüzeysel, umursamadan ve bencilce yaşamayı öğrenebilmek!

:) Evet böyle bir haftaydı işte... Çok arayan soran olduğu için, topluca yazayım, haber vereyim dedim. Beni merak etmeyin.. Haftasonu evdeyim, Pazartesi aynen devam. Kendimi iyi hissedene, yanmış devrelerimi onarana, yenileyene, içime yeniden bahar gelene dek böyle. Mart boyunca kesin böyle.. Nisan... Bilmiyorum, onu da yaşayarak göreceğiz...... 

Fotoğraflar: Bu ay kendime aldığım, bana hediye gelen ve bahçemde çıkan çiçekler <3 onlar da olmasalar, benim gayrı kimim var (Can Yücel) 

28 Şubat 2024 Çarşamba

Şubat: Dip noktası

Şubat kötü geçti, saklamayacağım. Üstelik aşırı uzunmuş gibi hissettirdi, bitmek bilmedi..

Bu ay çok duygusaldım, çok endişeliydim, çok felaket senaryoları yazar ve kendi kendini gerçekleştiren kehanetleri yaşar haldeydim. Bir de çok ağlaktım! Eskiden öyle kolay kolay ağlayamayan ben, bu ay boyunca sürekli, uluorta ve olur olmaz herkesin yanında ağladım durdum. Saldım gitti desem keşke ama saldığımdan değil, bildiğin artık tutamadığımdan. 

Ağlamak ve endişelenmek dışında başka ne yaptın dersen, resmen hiçbir şey. Tabii ki ev ve iş anlamındaki tüm sorumluluk ve görevlerimi yaptım ama o kadar. Kendim için hiçbir şey yapmadım.. Neredeyse kimseyle görüşmedim, bir iki sefer dışında blogları bile okumadım.. Kendimi kapattım, içime kapandım. Ha bir tek, sürekli kitap okudum çünkü okuduğum romanlardaki dünyaların, aklımı uçuran denemelerin, aforizmaların, söyleşilerin ve felsefelerin içinde yapay bir huzur buldum.. Ve her gün kendimle inatlaşarak, çoğu zaman kendimi zorlayarak, kısa da olsa, aforizma da olsa, yazdım. O kadar. 

Bu ay bu kadardı.. Dünya bu kadardı..

Kışın ve karanlığın dibini buldum. 

Mart'la birlikte bahar gelecek mi, yoksa daha uzun süre böyle mi devam edecek hiç bilmiyorum. Keşke güzel bir şeyler olsa; ne bileyim; yağmur dinse, güneş açsa ve ben bir sokak köpeği gibi silkelenip, kurusam ve ısınsam..

Bakalım Mart bana bu şansı verecek mi..?

Foto 1: Her sabah önünden geçtiğim, 1897'de inşa edilmiş ve içinde sanırım Rapunzel'in yaşadığı eve, uzun bir kıştan sonra bir sabah ilk defa güneş ışığı vurmuştu. Kaçırmadım! (21.2.24.)

Foto 2: Bu ayın sürpriz misafiri, komşunun çitası kedisi. Neyse ki pek çekingen, pek uslu bir hanımdı. 

31 Ocak 2024 Çarşamba

Ocak: Deli Ocak

Bu ay çenem çok düşüktü, bloğa bir sürü yazı yazdım (sonra nasılsa silerim diye içimi döküm durdum), şimdi de ayın son günü gelmiş, rapor vermeye kalkıyorum :) Bu ay böyle oluversin artık, umarım benden ve saçma sapan maceralarımdan bıkmamışsınızdır.. Bu ay biraz zorlandım, çeneme (klavyeme) vurdu diyelim...

Aslında hepsi 1'er hafta süren 3 farklı hastalığı ve sonuncuda eve gelen tam teşekküllü iki ambulans ve 6 doktoru saymazsak; yılın ilk ayı oldukça olaysız, sakin ve huzurlu geçti :)) Hattâ almaya başladığım demir takviyesi ve Mojo Listem’in verdiği aktif yaşam motivasyonu sayesinde "bir ben var bende, benden içeri" diyecek kadar kendime zıt, yani rahat, çal oynasın vur patlasın, sal gitsin'ciydim, ki beni tanıyanlar bilir, gayet kurallı, rijit ve obsesif bir rutinim vardır.. :)) Eh biraz da olmak zorunda, tek başıma her işin altından başka nasıl kalkayım, değil mi?

Ama 2024'te sorumluluk ve görevler kadar keyif ve neşe de olacak hayatımda dedim, çünkü son yıllarda eskisi gibi neşeli ve hafif biri olmayı adım adım unutuyorum sanki.. Yaşlanıyorum blog, huysuz ve katı bir yaşlı olmak istemiyorsam, bu gidişata keskin ve net bir son vermem lazım!


Bu gidişatı kırmak için, bunca hastalık ve Frankenştayn sendromuna rağmen yine de Mojo Listem'i unutmadım ve baya bir çabaladım: 

- Çok aktiftim. İki defa kayağa, bir defa donan göl üzerinde buz patenine, iki defa "salı yürüyüşleri" dediğim uzuuuun yürüyüşlerime çıktım, 4 defa yoga yaptım ve bir defa da spa ve saunaya gittim. Ama bazı bedensel sorunlar yaşadığım bir dönemdeyim, fazla da zorlamadım açıkcası; şu kuralı uyguladım: sadece içinden yapmak geliyorsa, yap! 




 - Çok okudum. 12 kitap okudum (bakınız sağ menüdeki okuma listem ve goodreads yorumlarım) ve 3 kitabı da dinledim (Osman Balcıgil - İstanbullu Hikâyeler, Mahir Ünsal Eriş - Gaip ve Acaip). Philosophy in an Hour (Paul Strathern) serisinden de Schopenhauer ve Sokrates'i dinledim. Aşırı derecede öneriyorum, belki felsefe anlamında çok yeni bir şeyler öğretmiyor ama özellikle "hayatı" bölümünü öyle keyifli anlatıyor ki, kahkaha attırıyor insana, muhteşem bir seri! Alchibiates'in her tür numarayı deneyip, bir türlü "hain emellerine" ulaşamaması ve halkın "bu adam bu kadar yakışıklı ve genç birine bile gönlünü kaptırmadıysa, üstün bir insan olmalı" fikrine nail oldukları bölümde "koptuğum", ölmeden önceki gece yazdığı yazıda açıkladığı ruh / beden ilişkisinde "aydınlandığım" Sokrates bölümünü aşağıya ekliyorum:


- Hindistan hayali kurdum: Çocuklarla James May izlemeyi seviyorum (aslında Top Gear ekibinden benim şahsi favorim huysuz Jeremy, çiftliğini izle derim! ama James çok tatlı, çok naif, çok eski tip bir adam ve çocuklarım onu ve basit espri tarzını çok seviyorlar). James daha önce Japonya ve İtalya'yı da gezdi ama bu sezon Hindistan'a gidince, çocuklarla birlikte izledik. Eşimle yıllar önce 2,5 ay Hindistan'da seyahat etmiştik ve çocukların biraz büyümesini bekliyoruz çünkü mutlaka onları da götürmek istiyoruz (ama oğlumun elleri her yerde ve sonra da sürekli ağzında - neden bu kadar hasta olduğuna şaşmamalı..). Tahmin ettiğim gibi çocuklar Hindistan'a bayıldılar. :) 1-2 seneye şu el-ağız olayını çözebilirsek bence ailecek de gideriz biz.


Sevdiğim birine upuzun bir mektup yazdım: Hayat gailesi nedeniyle üç haftadır görüşemediğim, konuşamadığım komşuma yazdım bu ay ve zarfa da mini mini laleler çizdim, Cevap gecikmedi: "çok sevindim, günüm ışıldadı" yazmış.... Bu da beni neşelendirdi! Her ay sevdiğim birine bir mektup yazmak istiyorum artık, gerçek bir kağıt ve mavi bir tükenmez kalemle...


- Tam dozunda bir sosyaldim. Ayın tek sosyal aktivitesi, ay başı buluştuğum ve hoş bir sohbetle 1,5 şişe savignon'u diplediğimiz 3 tatlı kadınla yaptığım biraz da sürpriz buluşmaydı.. Bu kadınların birinde kaldım o gece, dingin sohbeti öyle iyi geldi ki... Tek sosyalliğim buydu evet ama doyurdu.. 2024 kararlarımdan biri de saraylı kayınvalidemi halka indirmek ve torunlarına biraz ilgi göstermeye zorlamaktı.. Zorladım vallahi, çocukların da edepli zamanına mı denk geldi nedir, sonuç şahane oldu, bu sayede bir gece de eşimle yemeğe çıkmış oldum işte..


Tam dozunda bir asosyaldim: Bu ay "beni aramayıp sormayana gönül koymayacağım ama ben de artık tekrar tekrar aramayacağım, isterse ve özlerse, o arar sorar" tekniğini uyguladım ve aylardır görüşemediğim 2 arkadaşımla, yine görüşemedim :)) Ama tuhaftır, gerçek bir mesafe ya da olumsuz duygular da hissetmiyorum, sadece demek ki henüz yeterince özleşmemişiz diyorum sakince.. Zaten arkadaşlıklar böyle değil midir, araya uzun aralıklar da girse, bir araya geldiğimizde o sıcaklık devam ediyorsa, verilen aranın önemi yoktur.. Eskiden daha sık "o aramasa da ben arayayım" diyordum ama baktım ben arasam da bazı ilişkiler yine tıkanıyor, belki belli bir mesafe istiyor, şimdilerde ben de bu mesafeyle barışık yaşamayı öğreniyorum. 

bence de en güzeli.

- Mojo listemden No 87: Komik bir küfür öğrendim. Her ay 1 ayıpçı atasözü ya da küfür öğrenmeyi planlıyorum çünkü ben be o ke bile diyemeyen bir asilzadeyim maalesef. 45 yaşıma dek kibar geldim, yeminimi bozuyorum uleyn! Kötü kız olucam artık, bakıyorum kötülere bi'şeycik olmuyor!!! Söyliim mi (kibarcasını): Hıyarım var diyene tuzlukla koşmak :))) 

artık kötüyüm ben; 
simli melek dövmesiyle olduğu kadar :P

- Mojo listemden No 99: Yeni bir gazoz türü denedim. Aloeveralı gazoz. Efsaneydi!

Ben bu ay bunları başardım, ki hiç de fena değil bence. Olacak olacak :) 12 ay içinde benden çok daha dengeli, daha az rijit, daha esnek, daha neşeli bir ben çıkacak! Ah bir de şu hastalık üstüne hastalık dönemini bir atlatsak........! Amin amin! Hepimize sağlıklı, neşeli ve güzel sürprizlerle dolu bir Şubat diliyorum. Kışın çoğu gitti azı kaldı, haydi blog arkadaşlarım, birlikte dayanacağız :)))

27 Ocak 2024 Cumartesi

Tükürdüğümü nasıl yalıyorum - Bölüm 241637.

Alman hükümeti bence bana özel bir dosya açmalı. Bu dosya "gelmiş geçmiş en tuhaf ama aynı zamanda en sempatik göçmenimiz" seçmelerine sokulmalı. Yani kısaca bana bir şilt olsun bir madalya olsun, bir şey verilmeli bu ülkedeki "performansım"dan ötürü.. 

Dikkat bu bir tükürdüğünü yalama hikayesidir :)) Çünkü bugüne dek atıp tuttuğum Alman sağlık sistemi bu sabah bana "ben sende tüm aşklarımı temize çektim" dedirtti.

Bu sabah bizim eve tam teşekküllü iki ambulans ve 6 doktor geldi.


Oğlanın dün başlayan (son 2 aydaki 7.) ateşli hastalık serüveninde, bu sabah ateşi 36.4'e düşmüş olmasına rağmen halüsinasyon görmeye başlaması, benim paniklemem, 116117'yi aramam, onların "halüsinasyon" ve "sorularıma cevap vermiyor" kelimelerine paniklemesi ve 112'yi harekete geçirmeleri, ambulans sirenini kapımızda duymamız ve doktorların eve dalması arasında geçen süre: 5 dakikaydı bu sabah. 


Her şey o kadar hızlı olup bitti ki, kapımdan destursuz içeri dalıp çocuğa koşan, hepsi bir örnek fosforlu sarı tulumlu 2 ilkyardımcı ve 2 uzman doktoru, sadece ağzım bir karış açık izleyebildim.. Çocuğa bir sürü kablolar bağlayıp elektronik aletlerde ölçümler yaptılar, sonra nörolojik testler, sonra elle kontrol.. Derken yeni bir ambulans sesi ve 2 doktor daha, bu seferki uzman çocuk doktoru.. Neyse uzatmayayım, oğlan büyük ihtimal influenza geçiriyor.. Ve bu daha gün 1..... Önümde uzun ve zor bir hafta (daha) var.. İnşallah hızlı ve kolayca iyileşir..

Açık söyleyeyim, normalde acil durumlarda çok serinkanlıyımdır ama sanırım bunca hastalık bu kadar sık üstüste gelince, psikolojim biraz bozuldu. Cidden panikledim bu sefer. Belki normal anne tepkisidir bilmiyorum ama benim pek alışkın olduğum bir şey değildir bu. Doktorların muayenesi sırasında çocuk da açıldı, kendine geldi ya, nasıl utandım anlatamam... 

Defalarca "zamanınızı aldım çok özür dilerim ama gerçekten çok korkmuştum" dedim, "aaa olur mu bizim işimiz bu" dediler, "şimdi hastaneye götürmeye kalksanız çocuk 4 saat bekleyecek perişan olacak, iyi yapmışsınız" dediler... Bir de espri yaptılar "birazdan helikopterli üçüncü ekip de geliyor" diye... :)) Almanların espri yapma surat ifadelerini anlatmayayım şimdi :))) Bir an acaba demedim değil, bahçeye inen bir helikopter gözümün önüne geldi.... 


Yani özetle demek ki neymiş, acil durumda Almanya'da sağlık sistemi çok iyi çalışıyormuş, ben bugün bunu öğrendim. 

Almanya'daki arkadaşlara da, 116117'yi akıllarının bir köşesine yazmalarını öğütleyerek bitiriyorum. 

6 Ocak 2024 Cumartesi

Sağ yap sağ yap, topla gel sevgili mojo!

Önsöz. Silinen 02.01.24 tarihli bu yazım, demin yorum olarak isimsiz bir okuyucumdan geldi ;) Sanırım yazılar emaille alınınca, silinse de okunabiliyor ve saklanabiliyor. 
Meçhul okuyucuya teşekkürlerimle.. <3

Demin çocuklar oynarken ve ben hafif bir müzik eşliğinde kahvaltı hazırlarken, birden bana bir "aydınlanma" geldi. Portakalı elimden bıraktığım gibi kalemi aldım ve masaya oturdum, yazmaya başladım. 30 dk sonra yanıma gelip ne yaptığımı soran eşime de dedim ki: "isterse ortayaş krizi gibi dursun, 2024 benim senem olacak!"

Dedi ki: "e, ne yapacaksın?"

Dedim ki: "bir liste yaptım hayatta bana keyif veren şeyleri tek tek yazdım, bu sene bunları daha sık ve daha çok yapacağım!"

İnsan olan (üstelik 30 dakikada) kaç madde yazmış olabilir, hani bir de hedef gibi görelim, de ki 3 haydi 5. Benim liste kaç madde sence? 115! Nasıl bir motivasyonsa, 30 dakikada 115 madde buldum, "yapacağım!" dedim.

Dedi ki: "manyaksın."

"İnsan gibi 3 haydi 5 madde belirle, yoksa sıkılacaksın, vaz geçeceksin!"

Dedim ki: "Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın!" Al sana 115 maddelik excelde hazırlanmış listem işte; buraya da yazarsam sözümden dönemem! Yaptıklarımın yanına exceldeki sütunda tarihler atacağım ve ay sonu dökümümde blogta da bu ay şunu şu kadar yaptım diye sana hesap vereceğim. Hattâ sana iyi gelen önerilerin varsa onları da sen yaz yorumlara, aklıma yatarsa listeme ekler, onları da yaparım. Hatta istersen birlikte yaparız :)) 


2024 farklı olacak dedim ben sana. Çünkü ben farklı olacağım!

Bu maddelerin hiçbiri denemediğim ya da yeni şeyler değil, hepsi ara sıra yaptığım ama yeterince sık yapmadığım ve diğer işlerden öncelikli yapamadığım maddeler. Değiştirmek istediğim tam olarak bu işte! Keyif aldıklarımı daha sık yapmak..

Tek kural şu: kendimi strese sokmayacağım, hangisini ne kadar yaparsam okey, yapmazsam da okey.. Bunlar sadece tatlı, yaratıcı fikirler.. Zorunlu da değilim, zorunda da.. Keyfime göre..

Haydi başlayalım o zaman! Al işte listem (ben de yapayım der ve excel versiyonunu da istersen, özelden yollarım):

1. Ritm atölyesine katıl
2. Bir filozofun hayatını dinle (phi. in 1 hour serisi)
3. Camdan dışarıyı izleyerek bir bardak fındıklı kahve iç
4. Yeni bir sergiye git
5. Bir parkta Chi Gong dersine katıl
6. Rastgele karşına çıkan yaşlı biriyle uzun bir sohbet et
7. Yeni ve zor sandığın bir yemek tarifini dene
8. Tek başına sabah erkenden yüzmeye git
9. Bir arkadaşınla spontan gece buluşması yap
10. Küveti doldur, yüz maskeni sürüp gir, hoş bir müzik ve mumları unutma
11. Bir akşam ailecek çok şık giyinin, makyaj yap, evde "yemeğe çık"
12. Bir sabah ailecek pijama partisi yap, hep birlikte yatakta kahvaltı et
13. Gece bir arkadaşınla dans etmeye çık
14. El bakımı yap, kırmızı ojelerini sür, bir sürü yüzük tak
15. Tek başına salon koltuğunda kola kuruyemiş ve güzel bir kitap keyfi yap
16. Ayak spası ve bakımı yap
17. Soğuk bir kış günü saunaya git
18. Tek başına sinema kaçamağı yap
19. Sevdiğin birine mektup ya da mektup gibi bir email yaz
20. Bir arkadaşına komik bir kart bulup at
21. Tüm vücuduna kese ve masaj yaptır
22. Yarım gününü vitrin gezmeye ayır, hiçbir şey alma
23. Dişlerine ve dudaklarına bakım yap
24. Caddeyi baştan aşağı hızla koş
25. Sabah duşunun son 15 saniyesini (ya da daha uzun) soğuk suyla almaya çalış
26. Fıkırdak bir şarkı bul ve çılgınca dans et
27. Seramik atölyesine katıl
28. Saç bakımı yap
29. Bir gününün tamamını müzelerden birine ayır
30. Almanca bir tiyatro izle
31. English comedy club'a git
32. Yarım saat jimnastik yap
33. Yarım saat koşu bandında koş
34. Bir spor salonunun deneme dersine katıl
35. Yarım saat yoga yap
36. Yarım saat parkta koşmaya çık
37. Sevdiğin bir şarkının sözlerini bul, yüksek sesle söyle
38. Mesleki web sayfanı yenile
39. Bir saat psikoloji çalış
40. Bir saat felsefe çalış
41. Dünya tarihini okumaya başla
42. Spontan bir arkadaşını ara
43. Spontan annenle babanı videolu ara
44. Çocuklarla "Yes day" yap (tüm teklif ve önerilere evet de)
45. M.'ya bir Pazar gününü tasarlattır ve hepsini uygula
46. L.'a bir Pazar gününü tasarlattır ve hepsini uygula
47. F.'ya bir Pazar gününü tasarlattır ve hepsini uygula
48. Bir Pazar gününü sen tasarla ve tüm aileye uygulat
49. Yeni bir çocuk kutu oyunu edin ve oyna
50. Yeni bir yetişkin kutu oyunu edin (mümkünse kinky) ve oyna
51. Bir grup arkadaşını davet edip "cards against humanity" oyna
52. Salı gününü yürüyüş günü yap
53. Hiç bilmediğin bir kasabaya git ve turist gibi davran
54. Bir arkadaşınla spontan öğlen yemeğine çık
55. Kahvaltıya misafir davet et
56. Komşularla bahçede ateş yak, sıcak şarap iç
57. Sevdiğin bir sanatçının konserine git
58. Bir ülke yemeği yap, yanında o ülkeden bir film izle.
59. Bir dize şiir ezberle ve birine oku.
60. Bir gün telefonunu kapat, ulaşılamaz ol.
61. Silence yoga günü yap.
62. Yağmurlu bir günde bikiniyle bahçeye / balkona çık, eve girince sıcacık bir duş al.
63. Çocuklarla yüzmeye git
64. Kış mevsiminde ayaklarını dize dek nehre / denize / göle sok
65. Komşunla bir cafede buluş, birlikte Almanca çalış
66. Bir "savunma sanatı" dersinin denemesine katıl
67. Bir bilgisayar oyunu oyna
68. F. ile Zugspitzeye kayağa git
69. F. ile MySpa gecesi yap
70. Çocuk bakıcısı bul ve F. ile dans etmeye git
71. Zor sandığın bir pastayı ya da tatlıyı yapmayı dene
72. Arkadaşlarınla meze ve rakı gecesi planla
73. B. ile ayın 2'si buluşmalarını yap
74. O. ile ayın 17'si buluşmalarını yap
75. Bahçeyle uğraş
76. Teyzelerinden birini videolu ara
77. Kuzeninle spontan video görüşmesi yap
78. Spontan bir arkadaşınla video görüşmesi yap
79. Supervizörünle bir gece kokteyl / yemek / cafe programı yap
80. F. ile eski ve güzel bir şarap dene
81. Kendine şefkat dolu bir email yaz, gelecekteki bir tarihe yolla
82. Yaşadığın şehrin gitmediğin bir bölgesine git, turist ol
83. 10 ay sonra ve 10 yıl sonra kendini nerede gördüğünü yaz bir kağıda ve sakla
84. Çocukların hatıra defterlerini ve foto albümlerini güncelle
85. Birine durduk yere bir iltifat et
86. Birine durduk yere bir hediye ver
87. Yeni ve komik bir küfür öğren :))
88. Saatli maarif takviminin o günü için ne yazdığına bak
89. Fırtına takvimini indir ve ayın fırtınalarını not et
90. Günlük sıradan bir kıyafetin içine aşırı seksi bir iç çamaşırı giy ve sadece sen bil bunu
91. Akşam yemeği yerine mükellef bir kahvaltı yap
92. Hayali bir seyahat planla, ayrıntılı ve gerçek olacakmış gibi. Bu planı sakla
93. Mahalle pazarından bir sebze alıp daha önce pişirmediğin bir tarifle pişir
94. Bir kokteyl hazırla
95. Çocuklara mokteyl, F. ile kendine kokteyl ve tapas keyfi yap
96. Sudoku çöz
97. Bir mantık bilmecesi çöz
98. Exit game oyna
99. Yeni bir gazoz türü dene
100. Bir mandala boya
101. 15 dk hayal kur
102. Eskiden sevdiğin bir şarkıyı bulup yeniden dinle (ve zamanda yolculuk yap)
103. Bir çiçekçiyi gez, çiçekleri kokla
104. Bir pasta dilimini parmaklarınla ye
105. Olabilecek en komik ölüm senaryonu yaz
106. Olabilecek en güzel ölüm senaryonu yaz
107. Cenazeni / anma törenini en komik şekilde planla
108. Cenazeni / anma törenini en güzel şekilde planla
109. Güzel bir taş bul ve üzerine güzel bir mesaj yazıp bir yere koy
110. Bir kağıda onu bulan için güzel bir mektup yaz ve bir yere koy
111. Kütüphaneden aldığın bir kitabın içine hoş bir not yaz ve koy
112. Çok sinirli olduğun bir an banyo lavabosunu soğuk suyla doldur ve ellerini içine sok, yüzünü yıka, nasıl hissettiğini fark etmeye çalış
113. Çok endişeli olduğun bir an o endişenin tam tersi olabilecek bir senaryo hayal et ve nasıl hissettiğini fark etmeye çalış
114. Sevdiğin birinin avucuna tükenmez kalemle kısacık bir şefkat notu yaz
115. Tek başına bir cafeye git, kitabınla 1 saat geçir

31 Aralık 2023 Pazar

Aralık ve yıl biterken..

2023 çok iyi bir yıl değildi, oldukça zorladı bizi. Bundan bir ders çıkartmaya çalışıyorum. Halbuki hayat derslerden ibaret değil; biraz neşeye, hafifliğe, boşvermeye ihtiyacım var. Bunu uzun zamandır yapamıyorum.. Hem benim başıma gelenler, çeşitli sağlık sorunları, hem memleketin ve dünyanın başına gelenler, doğal ve insan eliyle olan felaketler öyle çok ki; ufacık bir nefes arası bulunca, insanlar ağlarken mutlu olmaya bile utanıyorum bazen... Kendimde hak görmüyorum..

Senenin bitişine sayılı gün kalmışken, şunu fark ettim; çok uzun zamandır hayat bir şeyler "geçsin" diye bekleyerek geçiyor. Geçsin, bitsin, geride kalsın.. Sabret, şükret, idare et.. Ve geçsin diye beklerken, hayat da geçiyor! Dünya berbat ve adaletsiz bir yer olabilir ama elde olan bu. Şu an sahip olduğumuz bu. Bunu değiştiremiyorsak, bakış açımızı değiştirmek zorundayız..

Mine Söğüt (Şahbaz'ın harikulâde yılı: 1979 isimli, gerçekten de harikulâde kitabında) senenin bitmesine saatler kala kulağıma şuna benzer bir şeyler fısıldıyor: 

"İyi ya da kötü. Olaylar olur. Önemli olan ne olduğu değildir. Senin başına ne geldiği de değildir. Önemli olan senin nasıl davrandığındır. Düşman askerinin yarasını dikenle, kundaktaki bebekleri süngü ile öldüren bir mi? Her ikisinin geldiği ve gideceği yer bir mi? Hayata bakışı, hayattan aldığı ders bir mi?"

Değil. Ve ben onaranım, sorun çözenim, eksikleri yamayan ve düşman askerini tedavi edenlerdenim bu hayatta... Çünkü benim yolum bu; geldiğim yer, mayam, gideceğim yer, hamurum bu..... Benden beklenen bu. Sorumluluklarım, görevlerim bu.. 

İyi de.. Peki ya neşe? Eğlence? Hayatı geçirmek değil de, hayatı yaşamak? O hayat enerjisi? O beni ben yapan pırıltı? Mojom? :))

Anladım ki; saplandığım kısırdöngüyü yaratan yine benim algım.. Hayatı algılama şeklim. 2023 gerçekten kötü bir yıl mıydı? Yani memleketimiz ya da dünya için, 1979'dan mesela, ne kadar farklıydı (Bakınız. Söğüt'ün 1979 Almanac'ı..) Ya da benim için, hakikaten hastalıklar, kazalar, ameliyatlarla geçti evet ama; eğri oturalım doğru konuşalım, tüm bu zor zamanlar olmasa "gelişme" nasıl olabilirdi? 

Şunları göz ardı etmemem lazım: 2023'te evim güvenli ve sıcaktı, yiyecek bir kap yemeğim hep vardı, kapım ve kalbim açıktı, yeni bir şeyler öğrendim, yeni ve çok güzel insanlar girdi hayatıma ve ben yolumdan sapmadan yürümeyi, üstelik o yolda bir arpa boyu olsun ilerlemeyi başardım; daha ne olsun ki?

Ama gel gör ki Mojo yok :))) Şöyle pırıl pırıl parlayamıyor, neşemi, mutluluğumu tam yaşayamıyor, çünkü hâlâ kendimde buna hak göremiyorum... 2024'te bence benim tam olarak bunları yeniden öğrenmem, Mojo'mu yeniden bulmam lazım... Hayatıma hiçbir amacı ya da getirisi olmayan, sırf neşe için yaptığım bir şeyler eklemeliyim. Sorumluluk yanına biraz da yaramazlık, iş yanına biraz oyun, plan yerine biraz hayâl, yapılmaması gereken ama inadına yapılan çılgınlıklar, biraz "ergen gibi" sorumsuzca davranmak, kendimi (de) düşünmek, vermek kadar talep de etmek, hattâ ara sıra bencil olmak, "ayyy Ceren mi, vallahi bilir o yaşamayı!" dedirtmek.

Becerebilir miyim bilmiyorum, yaşlı bir köpeğe yeni numaralar öğretebilir miyim? Ama denemezsem, hayatım yavaş yavaş elimden kayıp gidiyor, bunu görüyorum.. Geçenlerde Ekmekçi Kız "sen Almanya'ya asimile olmak istemiyorsun" dediğinde fark ettim; evet istemiyorum ama deli gibi bir süratle de oluyorum; onlar gibi sıkıcı, neşesiz, görev ve ahlak timsali, mükemmelliyetçi, dakik, kuralcı, eğlenceye bile "zaman" belirleyen! 

Hayır hayır, ben bu değilim...! Ben Akdenizliyim yahu; ben hayatın keyfini çıkartan bir kültürden geliyorum, benim mayamda neşe var!

yılın son gecesine hazırlıklar

Hasılı. Peki o zaman 2024! Gel bak seninle anlaşalım.. 2023 zaten baştan belliydi (rakamlarının toplamı 7 olan seneden ne hayır gelebilirdi ki?) ama sen başkasın (anlıyor musun, başlasın!) Bak, çok şey istemiyorum; sen sadece iyi sağlık ve olumlu enerji getireceksin. Ben bunları alıp neşeye, iç huzura, tat almaya, oyuna, eğlenceye, keyfe ve iyi şansa çevireceğim. İkimizin de görevi belli; haydi o zaman, fazla oyalanmayalım artık.... 

Hayatla oyalanmayalım, yaşamaya bakalım....!

Vallahi buram buram "orta yaş krizi" koktu bu yazı ama hiiiiiç de umurumda değil. Varsın bu sene de benim ortayaş krizim olsun :)) Kime ne.... Kimeee ne!

Musmutlu, çok sağlıklı, hem huzurlu hem neşeli, yepyeni tatlar ve güzel sürprizlerle, seyahat ve keşiflerle, yeni arkadaşlarla, yeni bilgi ve yeteneklerle, aktif ve sağlıklı bir beden ve zihinle, iyi şans ve keyiflerle dopdolu, dolu dolu bir 2024 diliyorum; hem kendime, hem de sizlere <3 Hoş gel, ayıpsız ve kayıpsız, pek hoş geç 2024! 

Mojomu da yanında getir ;) 

Ekleme: Yazı silinmişti, sonra yeniden bulundu :) Eşeğimi kaybedip bulduğum için pek sevinçliyim!