10 Ekim 2025 Cuma

20 Dakika Yazıları - 10 Ekim

Evet 20 Dakika. Nerde artık öyle eskisi gibi 45 dakikalar? :) Okulun başlamasıyla birlikte değişen hayat rutini, değişen ihtiyaçlar, değişemeyen bir ben... O da olacak, o da olacak.... Haydi o zaman, yeni serimizin ilk yazısına başlayalım; elbette silmeden, değiştirmeden, bilinçakışı...


Dün muhteşem bir gün geçirdim. Bir sürü "askıdaki iş"i hallettim ve en "yapamam" dediğim görevleri mızırdanmadan, hiçbir duygu yüklememeye çalışarak, tam bir işçi arı gibi yerine getirdim. Gün bittiğinde ben de bitmiştim ama açık söyleyeyim, içim çok ferahlamıştı..

Bazen bir işe başlamamak için ayak sürüyorum ama başlayınca, hemen bitiveriyor ve "korktuğum kadar da değilmiş" hissiyle başbaşa kalıyorum. Bu sıra çocuklar biraz zorluyor, hem sorumlulukları anlamında hem de ilişkimiz anlamında. Yalnızlık dediğim şey tabii desteksizlik ve rehbersizlik, neden desteğe bu kadar ihtiyaç duyduğumu tam bilmiyorum, kendime mi güvenmiyorum, derim çok mu ince, yoksa annelik aslında herkes için böyle bir şey de, bazıları sadece "şahane"yi mi oynuyor, emin değilim ama evet, gerçek gayet açık: ben baya zorlanıyorum...

Ve mızmızlanmak da beni hiçbir şeye getirmiyor aslında... Ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin demişler, gitmek de kolay değil ki... Deveyi yüzüne tükürük yiye yiye, gütmek de değil de bir yerden bir başka yere götürmeye çabalayıp duruyorsun işte... 

Bu "kendime hayrım yok, bir de psikolog olacağım" temasını geçen hafta analistimle bir açtık, bana çok fazla kendi özel hayatından örnekler verdi ki normalde analistler asla byle davranmaz. Fakat içim çok hafifledi çünkü verdiği örnekler o kadar benimle paralel ve o benim gözümde o kadar iyi bir psikolog ki... Tamam ya dedim, dişçilerin nasıl dişi çürüyorsa, bizim için de geçerli işte bu.

Yine gözümde aşırı üstlerde bulunan bir başka meslekdaşım da (ben onu hep sakin, olgun, vakur bir adam sanarken) bildiğin lisede en arka sırada oturup sürekli şamata yapan ergen irileri gibi davranışlar gösterdi bu hafta, aaaaa, ne oluyor yahu? Yine benzer şekilde, çok severek okuduğum bir bloğun yazılarında çok fazla chatGPT kullandığından şüpheleniyordum, yakaladım! Aaaa ama o gözümde hiç alanı olmayan bir alanda ne kadar şahane şeyler yazıyor'du hani...... Gerçeklik konusunda tokat üstüne tokat yediğim bir dönemden geçiyorum yani.... Ve ben, kendi gerçekliğimi sorguluyorum, ne saçmalık! Tüm bu ve de kurgularım, hepsi aslında tam olarak benim gerçekliğim.. Ben tam da böyle biriyim... Bazen başaran, bazen yenilen ama her koşulda açık, samimi... Bu bence yeterli....

Çocukları ne yapacağım bilmiyorum canım blog. Geçenlerde bir komedyen "I love my kids when they are unconscious but still breathing" dedi (çocuklarımı en çok baygın ama nefes alır vaziyettelerken seviyorum). Vallahi bazen tam olarak öyle.... Doğdukları ilk 15 gün nasıl da "ay çok uyudu uyansın da azıcık seveyim" derdim! 15. günde kolikle tokatı yedik ilkinde, diğerinde biraz daha uzun zaman sevebildik uyandıklarında ama ogün bugündür açık syleyeyim, uykuda oldukları anda "oh be" hissi geliyor bana. Oh be sabitler ve güvendeler ve benden bekledikleri, yapmam gereken hiçbir şey yok!

Kendim olabilirim.....

Peki ne yapıyorum onlar uyurken? 2 satır okuyup, horrrrrr.... Sonra da gecenin 3lerinde uyanıp belki de hiç gerçekleşmeyecek korku dolu senaryoları düşünüp delir.... 

Bzzzzzt. 20 dakikamız dolmuştur. (yetmedi ama ya.... neyse yorumlarda devam ederiz...)

6 yorum:

  1. bu "ayak sürüme" olayı bende de var. ve zor bela yaptıktan sonra kendi kendime "o kadar da kolaymış, niye böyle yaptın" diye söylensem de engelleyemiyorum. bu işlerden biri mesela, kışlık-yazlık dönüşümü. başladım mı 1 saatte biter ama gözümde büyür de büyür. Geldi ya dönüşüm vakti, yarama bastın yani :)
    annelik konusunda, biliyorsun, özellikle son yıllarda zorlanan taraftayım. ve itiraf ediyorum, o kadar imreniyorum ki böyle kendi yolunda küçük dokunuşlarla hayatını kuran çocuklara-gençlere...neyse, ne diyelim, her şey kıspet :)

    YanıtlaSil
  2. ay bi de bu chat gpt ile blog yazma işine de güldüm. yorumlarında chat gpt kullanan birinden şüpheliydim de blogu gpt'ye yazdıran daha da garip :O

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ya hayır o kadar şahane yazılar ki, ben aha bir rnesans adamı ile karşıkarşıyayız diye düşünmüştüm sonra dur ya, bunda bir duygusal serinlik var diyince ahaaaa yahu bot bu. hoş kendisi de demiş zaten bu sıralar deniyorum diye, ben onu kaçırmışım, oltaya geldim :)))) tüh ama yani iyi olurdu rönesans insanına denk gelmek....

      Sil
  3. Bazıları "şahane"yi güzel oynuyor bence. Aksamayan, zor yönü olmayan tek bir oluş, sistem, hayat vb görmedim ben.
    Bunca zaman blog yazıyoruz, samimiyet değil de nedir okumaya devam ettiren, bağ kurduran? Gerisi boş. Ben de bazen yazarlık kariyerim için endişeleniyorum; çoğunluk gibi olmadığım, göğsünü delip dikkatleri üzerine çeken şempanzeler gibi olmadığım için. Sonra diyorum ki ben benim, onlar da onlar:p

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kesinlikle öyle..... çok satan olmak zaten bence kötü bir şey, popülerize olduğun anlamına gelir.. çok okunan blog ile az okunan blog deneyimlerimden biliyorum mesela, az okunmak çok daha iyi kesinlikle... daha özgün, daha içten yazabiliyorsun.

      Sil