17 Şubat 2021 Çarşamba

kar/o/ben

Ben pencereden dışarıyı, usul usul yağan karı izliyorum. O ise beni. Kaç saat, kaç gün, kaç haftadır sürüyor bu an, bilmiyorum. 

Neden yazmıyorsun artık? diye soruyor.

Yağan karı izliyorum, bu yazmaktan daha güzel, diyorum.

Doğrusu bu ya, artık yazamıyorum. Yazabilmem için biraz mutsuzluk, bir tutam aşk acısı, bir dal hayâl kırıklığı ve hayata dair bolca güvensizlik gerekiyordu ve ben artık bunların hiç birine sahip değilim. Onunlayken mutluyum. Ve çoğu yazar gibi, mutluyken yazamıyorum.. 

Usulca yanıma sokuluyor, başını kucağıma, ısrarla ellerimin avucuna sürtüyor. Sıcacık bir baş, kavisli yeşil gözler.. Hayır tam yeşil de değil, içinde sarı başakların oynaştığı, düşünceliyken gri, neşeliyken mavi, endişeliyken elâya dönen gözler..

Yıllar boyunca beni hep yazı masasında gördü. İşaret parmaklarımın arasında tuttuğum, bazen çenemle alt dudağım arasındaki o çukura dayadığım - ve bundan tuhaf bir zevk aldığım - sayısız kalemimi inceledi. Bazen pencereden dışarı bakışımı izledi. Perdelerimin tülünü, antika ceviz masamın oyuklarını, yorulduğumda ya da yazar kabızlığı denen illete tutulduğumda uzandığım küf yeşili kanepenin kadifesini dahi tüm ayrıntılarıyla ezberledi. Yazarken yüzüm hep cama dönük olurdu. Sırtım ona.

Evet, bana arkanı dönerek otururdun.. Sırtının hafif kambura çalan kavisini, upuzun ince kemikli ellerini izlerdim. Sadece dışını değil, bir süredir içini de.. Fırtınalarını, kasırgalarını, dalgalarının durulmasını, güneşin pırıl pırıl parlamasını, gecelere vuran yakamozlarını hepsini birbirinden ayırdedebilirdim. Gelip kucağına kıvrılabilir, başımı göğsüne koyup kalp atışlarımız eşitlenen dek seninle oturabilirdim. Ama ben sadece izlemeyi seçtim. Sen yazarken, arkanda oturup seni izlemeyi. Çünkü, yeterdi..

Bir süre sonra yetmemeye başladı. Ben yazmadıkça, yazamadıkça, birbiri ardına, bir süngerin emdiği suymuşçasına içtiğim şarabıma laf etmeye başladı. Sigaramı suçlu bulmaya.. O öksürdüğü zaman, koklamaya kıyamadığım deri ceketinin incecikliğine kızdım. Kulaklarının ardından taşan bebek bukleleri tam örtemeyen kasketine. Boynuna tam oturmayıp onu üşüten, ama gözlerine çok uyan o gri kaşkolüne kızdım. Ama ona kızamadım.

Ve bir gün benim yerime o yazmaya başladı. Önce, aşık olduğu bu büyük yazarın artık başı sonu tutmayan cümlelerini düzeltti. Sonra bir paragrafımı çıkartıp, yerine bir başka paragraf koydu. Biraz kendini toparlayabilse bu paragrafı eminim o yazacaktı.. Sonra bir sayfayı diğerine ekledim, ötekini berikine.. Bir süre sonra, işte tam olduğumuz noktaya geldik. Artık yazı masasında oturan o, sırtındaki kavisi izleyense bendim.

Kalem tutmaya alışkın olmayan sol elim, acemi elim, zavallı elim* onun güzelim ellerinden daha hızlıydı; pencerenin önünden geçen hikâyeleri daha çabuk yakalıyor, hızla yazı odasına çekebiliyordum. Ama o değildim hâlâ. Onun o ahenkli satırları, birbiriyle dans eden kelimeleri, birbirini tamlayan ve tamamlayan sıfatları uçuşmuyordu kağıtlarda. Ruh eksikti, sanat eksikti, ateş eksikti. 

Öğrenirsin, dedim. 

Çok çalış, dediNoktalı virgülle şaka etme, virgülü ondan küçük görme, bir de şu devrik cümlelerine şiir kat artık, dedi. 

Boynundan, kulaklarının arasındaki o yumuşacık sıcacık alandan son bir kere öptüm ve kapıyı, kapımı, kapımızı, onun kapısını 

           açıp, 

      usul usul yağan karın altında, bembeyaz upuzak bir nokta olana dek 

                     yürüyüp gitti..

m.


* Sol elim. Orhan Veli.

Hamiş. Fotoğraflarda bazı şarkılar saklı ;) 

Hamiş 2. Hayır kediler benim değil ve tam 14 taneler :)

29 yorum:

  1. Hepimizde oluyor, yazar kabızlığı harika bir terim. Aynisi okumak için de geçerli oluyor bazen, en azından benim için. Bütünüyle okudum ve hersey gonlunuzce olsun dilerim.

    YanıtlaSil
  2. Yazıyı alkışladım...

    YanıtlaSil
  3. Yazar kabızken böyleyse cırcır olsa kendimizi keseriz demeden duramadım:Pkediler çok datlı

    YanıtlaSil
  4. Etkileyici bir yazı... Son resme fotoğrafa gizlenen müzik ve fotoğraf kıvamındaki film kareleri de müthiş. Her birinin içinde birer öykü saklı. Güzel bir tarz tutturdunuz, bundan sonra böyle bir yazı okuduğumda aklıma siz geleceksiniz:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O video efsane.. İlk baştaki bir ikisine fotoğraf diye bakıp sonra birden aaa video bu demek de şahane. Her izleyişimde şunu düşünürüm, acaba insanlara "sabit durun fotoğraf çekiyorum" diyerek çaktırmadan video mu çekildi, kendileri fotoğrafa poz verirken ne kadar durgun ve sakinler....
      Aslında bu hikayeyi bir kadın ve bir erkek arasında düşünmüştüm ama yazmaya başlayınca bir kediyle bir erkek arasında oldu :)) bana da sürpriz oldu.

      Sil
  5. Gustavo Santaolalla'nın bestelerine hayranım. Kedilere daha bir hayranım. Karlı havalara da hayranım. Bu aralar benim de yazasım yok, hazırda duran taslakları yayınlamakla yetiniyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahhhh ben de! Canlı dinleyebilecek miyiz diye sormuyorum artık ;) Bu arada ben de senin blogdaki Sigur Ros'a takıldım günlerdir!!!

      Sil
    2. Queen döngüme girdiğim için bir süre başka bir şey dinleyemem herhalde :D Ama geçen hafta durmadan Sigur dinliyordum. Yeni albümleri gerçekten çok iyi.

      Sil
  6. son foti çok sevdiğim bir doğa kar ve foti karesi :) içinden che çıktı, very good very nice :) bu bir hikaye idi galiba, iyiydi, kasketli ve kediyi tam anlamasam da hikayenin duygusu güzeldi, bir kedi mi var bir erkek mi yoksa sadece sol el sağa ele mi sölüyo çözemedim ama çözmesem de olur zaten :) mutsuzluk, acı, hayal kırıklığı, güvensizlik benzeri duygularda yazamam hiç ben bu durumlarda ya uyurum ya da uzun yürürüm :) keyifli olunca yazabiliyoruum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O yolda yaz kış yürümeyi çok seviyorum :) Eskiden Beşiktaş'tan Ortaköy'e giden o çınarlı yolda da aynı hissi duyardım, kocaman asırlık ağaçların altında insan kendi küçüklüğünü ve kısıtlı zamanını daha iyi anlıyor.

      Sil
  7. Fotoğraflara saklı şarkılara bayıldım. :)
    Filmlerini de çok severim, ayrıca. :)

    YanıtlaSil
  8. Duygulandım okurken. Sanki bir "çift" sanatçı canlandı gözümde. Öylesine etkilendim işte.
    Sanatçılara ilham veren, hisleri ve tecrübeleridir. Acılardan, hasretlerden, sevinçlerden ve umutlardan beslenirler. Her cümlenin, hatta her kelimenin bile bir hikâyesi vardır. Yaşanmışlıklar insanın ufkunu açar, üretkenliğini artırır.
    Cümlelerle bir dünya, bir hayat inşa edilir. 
    Bu da ilk fotoğrafın altındaki "yazabilmem için" cümlesinin bulunduğu paragrafa gelsin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel anlatmışsınız, doğru.. Teşekkürler.

      Sil
  9. Hikaye de resimler de harika büyük bir keyifle okudum sımsıcak duygularla ..

    YanıtlaSil
  10. Ah Ceren yazının, içinde bulunduğun halin, resimlere saklı şarkıların Che'nin o külüstür motosiklete atlayıp gitmesinde saklı olması. off tekrar mı seyretsem filmi..

    YanıtlaSil
  11. Yazı ayrı fotoğraflar ayrı güzel :)

    YanıtlaSil
  12. Piyango bu! O kadar sevmişim ki not defterimde kaydı varmış, önüme atlayıverdi sabah sabah, yazının ilk günü ve anı gibi düşünelim şimdi:)


    Sabah 4.45. Bir yazan kıskançlığı ile değil, bir okur, iyi bir okur, ne yazılar ne yazarlar görmüş bir okur tecrübesiyle ama saf, kendi hallerine terk edilmiş duygularımla -ve istemsizce, temize çekilmemiş bir okur lezzetiyle okuyorum bu enfes yazıyı, çaresiz. Yazı ise acımasızca, hüüp diye çekip alıyor beni. Evirip çeviriyor, gönüllü bir esaretle.

    Lezzetten gözlerim dönüyor.

    Güzel yazıdan anlarım şüphesiz ama hep tekrar ederim ki söz konusu duygularsa üzerime pek de insan tanımam!

    Bir sürü duygu resmi geçit halinde, bir sürü tanım, bir sürü kare gözlerimin içinde. Yazarın yazısını tanımlayacak bir sürü cümle kuruyor aklım. Ve ben, yazının duygusu ile yükselmiş ve coşkulu bir karmaşa içindeki ben, görüyorum ki kelimelerim pek çaresiz. O İlk klip işte!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pozitif enerji yumağı gibisin Buraneros, sadece sanal değil gerçek anlamda hayatında olan insanlar ne şanslı :) Çok teşekkürler motivasyon için!

      Sil