Pasifiğin ortasında Fiji diye 844 adacıktan oluşan küçücük bir ülkecik var, bilir misiniz?! Ben çocukluğumdan beri bu Fiji’yi merak eder dururum; ismi çok egzotik gelir, insanlarının saçlarındaki renk renk çiçekler, gülümseyen esmer yüzlerinde parlayan bembeyaz dişleri hoşuma gider durur.
O ilk gece, adadaki dalga sesleri, usul usul esen rüzgarda birbirine değen palmiye yapraklarının hışırtısı, odanın iki yanda sonuna dek açık bıraktığımız sürgülü cam kapısından görünen tabak gibi dolunay ve “yok, biz kesin öldük” paranoyasıyla geçti. Ertesi sabah, hala gözlerimize inanamayarak adayı dolaştık, bize isimlerimizle hitab eden ada personeli ve diğer dört misafirle tanıştık. Heryerde bir sessizlik, sakinlik. Adada müzik çalınmıyor, ihtiyaç da yok çünkü müzik heryerde. Doğanın müziğine, gitarda Fiji ezgileri eşlik etti hep. Fiji’de herkesin sesi güzel ve herkes her an şarkı mırıldanıyor; yemek yaparken, temizlik yaparken..
Pazar akşamları çevre köylerden adaya çoluk çocuk köylüler geliyor ve kilisede şarkılar eşliğindeki ayine katılıyorlar, sonrasında da geleneksel kawa töreni yapılıyor. Kawa, bir tür kocakarı ilacı, her derde deva olduğu söylenen bir bitkinin kökleri, volkanik Fiji doğal kaynak suyu ile karıştırılıyor. Kökler ovalanarak ve sıkılarak, toprağımsı kekremsi bir sıvı elde ediliyor. Teskin edici bir etkisi de var, Pazar günleri, düğün ve cenazelerde, doğumda ve çeşitli eğlencelerde içiliyor. Fijililer eğlenmeyi, dansı ve şarkı söylemeyi sevdikleri için, mümkün olan her dakika kawa töreni tekrarlanıyor.
Kawanın içimi de ayrı bir alem. Önce, konuklarını en özel yere oturtuyorlar (kilisedeysek isa ikonunun hemen altına, kumsaldaysak en düz, en güzel yere) sonra kawa tası dolduruluyor ve ilk konuğa ikram ediliyor. Konuk tası almadan önce elini bir kez çırpıyor, sonra kawa içiliyor ve eller tekrar 3 kez çırpılıyor. Bu el çırpma işlemi şükran bildirmek için. Daha sonra aynı tas elden ele dolaştırılıyor. Fijide eskiden yamyamlık oldukça yaygın olduğu için, aynı tastan içmek, sevilen birini kendi bedenimize katmak gibi düşünülüyor. Gerçekten de, diğer konuklar deniz ve güneşin tadını çıkarırken, katıldığımız ayin ve içtiğimiz kawa ile bizi sahiplendiklerini ve diğer turistlerden ayrı yere koyduklarını hafta boyunca yatağımıza bırakılan çiçeklerden, torpilli kokteyllerden ve her gece bizim odanın önünde yapılan seranadlardan fazlasıyla hissettik.
Cennette; kişi başı 600er sayfa kitap okuyarak, adanın her milimetre karesinin ve deniz altının fotoğraflarını çekerek, geceleri hamakta milyonlarca yıldızı izleyip hayaller kurarak, çalışanlarla şarkılar söyleyerek, kaplumbağalarla yüzerek, köpek balıklarıyla dalarak, jakuzide şampanyalar içerek, bol bol balık ve meyve yiyerek geçirdiğimiz 9 günün ardından gitme vakti geldiğinde, boyunlarımıza birer çiçek tahtı astılar ve bizi yine şarkılarla uğurladılar.
Biz de ülkeyi boylu boyunca otobüsle geze geze Nadi’ye dönmeden önce, bindiğimiz teknede geleneklere uygun olarak, herkesle kucaklaşıp öpüştükten sonra, boynumuzdaki çiçekleri denize bıraktık.. Böylece çiçekler gibi biz de bir gün geri geleceğiz bu güzel adaya!
Not: Bu cennette evlenmeyi planlıyorsanız, size yardımcı olabilecek ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Fotoğraflar: Ceren S. (Copyright reserved)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder