19 Ocak 2012 Perşembe

Ayakkabıcığı da delikmiş..


"..Bir kaldırım ortasında yatıyor
yarasından yalanınız sızıyor.." - Bandista

Bugün Hrant Dink'i andık, dünyanın dört bir yanında. Kimimiz yazılarını, insan sevgisini, kardeşlik umudunu düşündü; kimimiz kaldırımın ortasında biri delik ayakkabısını yarım yamalak örten o beyaz örtüyü.. İçimiz acıdı, umutsuzluğa düştük, adalet yine yerini bulmadı dedik, içimizde barındırdığımız insanımsılardan nefret ettik, kızdık söylendik, biz adam olmayacağız dedik, sokaklara taştık.. Sonra.. Sonra akşam oldu, yattık kalktık, yattık kalktık.. Unuttuk.

Oysa tüm "susturulanlar" gibi; Hrant Dink'in de içinde tüm insanlığa uzanan sonsuz bir sevgi, bir merhamet, bir "olacak, olacak, merak etme" umudu vardı. Onlar bizden farklıydılar. Yenildikçe umutları yeşeriyordu. Biz "öteki"leştirdikçe, bizden oluyorlardı. Biz iteledikçe, onlar kucak açıyorlardı. Cahilliğe veriyorlardı, "biraz okusa geçer" diyorlardı, "o da anlar elbet" diyorlardı. Onlar yatıp kalkıp unutmuyorlardı.

Dün, yani Hrant Dink'in ölümünden "sadece" 4 sene 364 gün kadar sonra, mahkeme bir karara vardı. Adil bir karar olmadı bu. Ama yanlışlık sadece yargıda mıydı? Bence hayır, yanlışlık en temelde bizim düşünce sistemimizde. Biz milletçe aldığımız eğitim sisteminden midir, yüce tarihimizi henüz sindirememiş oluşumuzdan mıdır, biraz etnik anlamda benmerkezci bir toplumuz. Literatürde bu halimize Ethnocentrism deniyor. (Türkçe'ye yabancı düşmanlığı olarak çevrilmiş; ama bence etnik-benmerkezcilik daha uygun gibi). Yani bir kişi ya da gurubun, kendi etnik kimliğini diğerlerinden daha üstün görmesi. Kendi gurubu dışında kalan tüm kimlikleri, tamamen doğru kabul ettiği kendi değerleri üzerinden değerlendirmesi. Bu sadece kişinin at gözlükleri takması sonucu edinilen bir özellik değil. Sosyalleşme sürecimizde; aileden, eğiticilerimizden ve özellikle medyadan öğrendiğimiz bir durum. Etnik-benmerkezci toplumlarda homojen (tek tip) sosyal yapı, liderlerin uzun süre koltuklarında kalması, yaşanan sosyal çürümeye tepkisizlik ve "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" hali baş başa gidiyor. Tanıdık geldi mi? Sonuç; farklılığa tahammülü olmayan, azınlık haklarının hiçe sanıldığı, biz ve ötekiler söylemlerinin yaygınlaştığı bir toplumsal yapı. İnsan hakları ihlalleri, faili meçhul cinayetler.. Literatürde etnik-benmerkezciliğin önüne geçmek için, toplumsal yapıda hakem görevi görecek sistem ve kişilerin oluşturulması, iki farklı etnik gurubun üyelerinin farklı sosyal sistemlerde bir araya gelip tartışmaları, birbirlerini dinlemeleri ve empati geliştirmelerinin sağlanması, ümmetçi yapıdan bireyci toplum yapısına dönüşüm gibi haller öneriliyor. Yani daha çok Hrant Dink'e ihtiyacımız var..

Aktif bireyler olarak ne yapabiliriz? Sokaklara dökülebiliriz evet, bu bir çözüm. Ya da yazabiliriz, çizebiliriz, konuşabiliriz. Projeler geliştirebiliriz, azınlıklar ile çoğunluğu bir araya getirecek, gençlere odaklı projeler.. Evet bunları yapabiliriz. Ama en önemlisi; okuyabiliriz, "şanlı" tarihimizi daha nesnel ele alan yapıtlara bakabiliriz, düşünebiliriz.. Düşüncelerimizi değiştirebiliriz..

Ben de inanıyorum Hrant Dink gibi.. Önümüzde çok uzun bir yol var ama biz başaracağız be, olacak yani.

*Başlığı severek okuduğum şu yazıdan aldım. Yazarın anneannesi aslında hepimizin içini sızlatan şeyleri, sevgiyi ne kadar sade özetlemiş..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder