8 Mart 2024 Cuma

Mart: kapıdan baktırır....

Şubat iyi geçmedi demiştim. Ard arda gelen hastalıklar çok yordu beni; yaşama dair neşemi, umudumu kırdı.. demiştim.

Bunları yazdıktan sonra, Şubat'ın son günü rahatsızlandım. Sabahtan başağrısı ve halsizlikle uyanmıştım ama ilerleyen saatlerde sadece vücudum değil, ruhum da kırılıyor gibi hissettim. Çıkış yolu bulamadım; yaşadığım huzursuzluktan, kendimden, hayattan.. 


Hiç kendi kendinden korktuğun oldu mu senin de? Kendine güvenemediğin, kendini tekinsiz bulduğun, birden kendi kendinin yabancısı olduğunu düşündüğün? Hiç olmadıysa ya çok şanslısın, ya da dümdüz, yüzeysel bir hayatın var.. Ama sen de yaşadıysan, beni anlıyorsun; yazdıklarımdan bana kaldığı gibi, okuduklarından da sana kalır belki bir şeyler..

29 Şubat günü, sabah yürüyüş ve kahve için buluştuğum arkadaşımdan ayrıldıktan yarım saat sonra, çok güçlü bir korkuyla kendimden korkmaya başladığım için, kendimle başbaşa kalmamak için, aile doktoruma gittim. 

Dedim ki: bir süredir depresif bir ruh halindeyim, çıkamıyorum ve tam şu an bir anksiyete atağı geçiriyorum, ne yapayım? 
Dedi ki: üniversite hastanesinin kliniğine git hemen. 


29 Şubat günü üniversite hastanesinin kliniğine giderken, kendi kendimi taşıyacak gücüm kalmamıştı. Tezer'in değimiyle, yaşamın kıyısında hissediyordum. Düşmekten korkuyordum.

Mesleğim dünyada en çok intiharın yaşandığı meslek, aynı zamanda da herkese doğallıkla ve kolayca yardım edebilirken, kendine nasıl yardım edebileceğini bazen bilemediğin bir meslek (belki tüm meslekler böyledir.. terzi ve söküğü meselesi bunu düşündürebilir..)


Aslında her psikoterapistin başına en az bir defa, çoğunun birkaç defa gelen "tükenmişlik" benim de başıma gelmişti, o kadar.. Fazla kullanımdan devrelerim yanmış, kullanılamaz, düşünemez duruma gelmiştim.. Birkaç sene önce de benzer bir bunalım yaşamış ama meditasyondur, tatildir, BDT ya da rahatlama teknikleridir, bir şekilde kendi kendimi iyileştirmiştim ama bu seferki bambaşka, nefes aldıramayacak kadar yoğun bir deneyimdi ve çok korkutucuydu.

Korku, insanı harekete geçirten bir güç aynı zamanda. fakat nasıl savaşacağını bilmeyince insan, dahası kendini hiç beklemediği bir savaşın ortasında görüp şaşırdığında ve utandığında, işler karışıyor. Evet çok utandım... Çok suçladım kendimi. Nasıl göremezsin dedim, sen psikologsun, bu sana nasıl olabilir? Özgüvenim yerlere düştü, şakır şukur kırıldı, bin parçaya bölündü. O zaman hatırladım işte; yıllar önce süpervizörümün (ki kendisi 70 yaşında 50 senelik terapist olduğu halde) dediği gibi: "ilk anksiyete atağımı geçirdiğimde, kendimi suçladım.. nasıl olurdu bu, ben bu işin uzmanıyken, bana bu nasıl olurdu?"... Ona olan, milyonlarca meslektaşıma olan, bana da oluyordu işte.. Terapist koltuğu ile danışan koltuğu, yer değiştiriyordu.... Hayatın tam o noktasındaydım. 


Daha önce çok duymuştum, yıllarca en zorlu vakalarla çalışırken kaya gibi sert durabilen bir psikiyatr vardı mesela, kedisi ölünce kendini yollarda hüngür hüngür ağlar ve bağırırken bulup ertesi gün doktoru olduğu kliniğe yatan.. Ya da yılların travma terapisti olup deprem sonrası ciddi bir atak geçirip kliniğe yatan. Ya da en yakınımda, 30 sene mesleği gururla yapıp birgün başkasına ufacık görünen bir nedenle kendini boğaz köprüsünden atan.. Bu kadar dramatik olmasa da, her terapistin, her psikoloğun yaşamının bir döneminde mutlaka bir bunalım geçirdiğini, aile sorunları yaşadığını, çocuklarının uyuşturucu müptelası olabileceğini, evlilik terapistlerinin 2 defa evlenip 2 defa boşananını, Jung'un kendisinin bile yıllarca klinikte yattığını, felsefecilerin, psikiyatrların, terapistlerin çoğunun hayatında böyle kırılmalar olduğunu biliyordum. Ama yine de kendi başıma gelişinden utanıyordum!

Danışanlarıma "bu ay çalışamayacağız, bir eğitimim var" derken, bu "eğitimin" aslında kişisel yoğun terapi anlamına geldiğini söyleyemiyordum... Gözlerimi kaçırıyor, "bir eğitim" diye geçiştiriyor, onların olgunlukla "tabii C. hanım, zaten şu ana dek yaptığımız çalışmalar bile çok yardımcı oldu bana, tabii ki bir ay ara verebiliriz" deyişlerini kalbimde bir bıçak sızısıyla yaşıyordum....

Tanrım ben kendime ne yapmışım, herkese merhametle koşarken, kendime nasıl bu kadar acımasız davranmışım....


Klinikteki doktorla bir buçuk saate yakın konuştuk ve mesleğim gereği, çok açık, ayrıntılı, direkt bir görüşme oldu bu. Sonuç beliydi: Tükenmişlik sendromu, anksiyete, depresyon, psikosomatik bozukluk. Geçmişte kendime zarar verme hikayem olmadığı ve şimdi de buna niyetim olmadığı, aksine bundan çok korktuğum, yani ölmekten, daha doğrusu yaşayamamaktan (çünkü tüm ölüm korkularının altında yaşayamama korkusu vardır) korktuğumu birlikte anladıktan sonra (ve tabii uzman biriyle bir buçuk saat konuşmanın rahatlatıcı etkisiyle) açılmıştım.. Durulmuş, biraz kendime gelmiş, yaşamın kıyısından bir adım uzaklaşabilmiştim.. O akşam eve dönerken, içimde yeniden kendime dair bir umut vardı, aslında bir aydır bastırdığım duygunun püskürerek boşalması sonunda, o duygunun geride kaldığına, bir adım attığıma dair bir iyimserlik.. En kötüsü geçmişti, kriz yaşanmıştı, şimdi iyileşme zamanıydı....

1 Mart benim için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Psikiyatrımın önerisiyle, bu bir ayı tamamen kendime ayırmaya karar verdiğim, iyileşme sürecinde artık kendi kendime yetemediğimi kabul ettiğim ve dışarıdan yardım almaya başladığım gündü 1 Mart. 

Milattı.


Neyse, uzun lafın kısası 1 haftadır gündüz kliniğindeyim. Sabah çocukları okula bırakıp buraya geliyorum. 8.30'da başlayan terapilere, eğitimlere, spor, pilates, sanat ve müzik terapilerine, ergoterapilere katılıyorum. Öğle yemeğimi birbirinden ilginç ve naif ve tatlı ve bu serviste yatılı kalmakta olan insanlarla yiyor, öğleden sonraysa kimsenin benden bir şey istemediği, talep etmediği, hiçbir sorumluluk ve görevim olmayan 3-4 boş saat geçiriyor, bulduğum sakin bir köşede kitabımı okuyor, gerçek bir kalem ve kağıda bir şeyler yazıyor, her tür elektronik aletten ve iletişime dair talepten uzak, sessiz, sakin, işsiz güçsüz bir öğle sonrasını yaşıyor, akşama doğru doktoruma görünüp günün raporunu veriyor, demir hapımı alıyor ve mesaisi biten bir memur gibi evime dönüyorum. Kayınvalidem çocukları okuldan alıyor, eşim ve ben gelene dek başlarında duruyor, sormadım bile, benden bu kadar, devam edemiyorum, bir çözüm bulun ana oğul dedim.. İçime çekildim. Evet çocuklar çok da mutlu değiller, okuldan annelerinin almasını, onlara elceğizleriyle sağlıklı ara öğün vermesini, bir dediklerini ikiletmemesini özlüyorlar. Rutinleri bozulduğu için mutsuzlar, huysuzlanıyorlar ama yapabileceğim bir şey yok.. Ben kendimi toplayana dek böyle.


Klinikte, yine yeraltında sürünen kansızlığım nedeniyle demir hapı almam dışında herhangi bir ilaç önerilmedi bana, ki ben de 45 sene boyunca antidepresansız dayanabildiğim bu hayata, yine antidepresansız dayanabileceğimi umuyordum açıkcası... İhtiyacım olanın "biraz sessizlik, biraz sakinlik, biraz kendime odaklanmak" olduğu ve bunu da ev yerine klinikte yapmamın (çünkü evde kendime iş ve sorumluluk yaratacağımı biliyoruz) daha doğru olacağı düşünüldü, o kadar.... 

Açık söyleyeyim, başıma talih kuşu konmuş gibi hissediyorum. Cebimden tek kuruş çıkmayan bir tatile çıkmış gibiyim! Hayatımın son 11 senesinde ilk defa kimse benden bir şey talep etmiyor, beklemiyor, hiçbir sorumluluğum yok! Benden tek beklenen; hiçbir şey yapmadan, sakince oturmak. Yapamadığım ve yapamadığım için bunaldığım tam olarak bu: hiçbir şey yapmamayı, kimseyi umursamadan kendime odaklanmayı öğrenmek.. Sorumluluk duymamayı, görev edinmemeyi, boşvermeyi öğrenmek. Hatta doktorumun gülerek söylediği şekilde, benim ilacım: mindfulness'ın tam tersi; hiçbir şeye, hiçbir ana odaklanmamak.. Hafif, yüzeysel, umursamadan ve bencilce yaşamayı öğrenebilmek!

:) Evet böyle bir haftaydı işte... Çok arayan soran olduğu için, topluca yazayım, haber vereyim dedim. Beni merak etmeyin.. Haftasonu evdeyim, Pazartesi aynen devam. Kendimi iyi hissedene, yanmış devrelerimi onarana, yenileyene, içime yeniden bahar gelene dek böyle. Mart boyunca kesin böyle.. Nisan... Bilmiyorum, onu da yaşayarak göreceğiz...... 

Fotoğraflar: Bu ay kendime aldığım, bana hediye gelen ve bahçemde çıkan çiçekler <3 onlar da olmasalar, benim gayrı kimim var (Can Yücel) 

68 yorum:

  1. Özledik. Hülya

    YanıtlaSil
  2. C.ciğim,
    Mart ayın çok güzel geçsin.
    Kucaklıyorum. ❤️

    YanıtlaSil
  3. Canım benim, en kısa zamanda sahalara zıpkın gibi dönmen dileğiyle. Uzaklarda olsak da senin kalbimizde yerin (Ben bu gıcık laptopda bi nane yapamıyorum, farzet ki kalp yaptım)

    YanıtlaSil
  4. Merhaba ben Ceren, çok korkuttunuz beni son yazınızla ama bu yazınızı okuyunca sizin adınıza çok sevindim❤️ bir şeyleri bilmek yetmiyor bazen insanın bir şeyler yapabilmesi için dışardan bir destek başka birinin bir sözü yetiyor uçaklarda söylendiği gibi oksijen maskesini ilk önce kendinize sonra çocuklarınıza takın dilerim bunu hepimiz günlük hayatımızda da uygulayabiliriz sevgilerle

    YanıtlaSil
  5. Bu kadar net bildiğim şeyler nasıl başıma geldi? Çok söyledim. Hâlâ da oluyor.... Ve o sorumlulukları üçe dörde katlayan zihinlerimiz. Sakın kıpırdama, içinde kalmaya devam et:) kimse ilerde sana madslya takmayacak yaptıkların için:) ❤️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bildiğimizi sandığımız ama uygulamada sınıfta kaldığımız şeyler oluyor değil mi..

      Sil
  6. Afedersin ama çok güldüm bu yazıyı okurken. Çünkü, firmalara nasıl daha iyi yönetecekleri konusunda danışmanlık verirken kendi işlerimin sarpa sardığı zamanlar aklıma geldi.

    Tıpkı senin gibi, ben de kendimi mesleki yeterliliğimi sorgularken buldum.

    Sonradan dönüp bakınca diyorum ki; biraz yorulmuşum işte. Dinlenmeye ihtiyacım varmış. Yoksa sorunların nasıl çözüleceğini içten içe zaten biliyordum ki.

    Nefes, biraz nefes.

    YanıtlaSil
  7. Sevgiler gönderiyorum, kolayca atlatmanı dilerim.

    YanıtlaSil
  8. Oksijen maskesi önce anneye takılır , ama biz hep çocuklara , çevremize , ihtiyacı olanlara uzatırken nefessiz kalıyoruz. Çok güzel yapmışsın, sana hep hayranım ❤️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, biraz kişilikle de alakalı baxı insanlar hemen kendilerine takıyor maskeyi :/ öyle de olmak istemezdim yalan yok

      Sil
  9. Topu orta sahada dolaştırıyor ve dünya emekçi kadınlar günün kutlu olsun, diyorum:)

    YanıtlaSil
  10. Canım Ceren iyi olduğunu bilmek rahatlattı. Daha da iyi olacağını hissetmek mutlu etti. Özlemle bekliyor olacağız 💕

    YanıtlaSil
  11. Ne yazacağını bilemiyor bazen insan. Belki de yazmak da gereksiz zaten. Dinlenmeni ve iyi olmanı diliyorum ❤️

    YanıtlaSil
  12. Sevgili Ceren, canım benim. Sesin soluğun çıkmıyordu. Okuyunca seni anladım. Senin adına ne iyi geliyorsa onu yap. İçinde bir şeyler kırılmış birileri ya da seni kırmış şu an onarım aşamındasın. Seni seviyorum güzellik. Sevgiyle kal.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geçmiş olsun çok. Şubat sonu, Mart başı gibi ben de dipledim. Ancak kliniğe gitme imkanım yok. Oradaki programınızı biraz paylaşır mısınız? Benim sanırım Almanya’daki duygusu eksik ilişkilerle sorunum var, gülümsemiyor kimse, o bağı hissedemiyorum. Kokulu (katmerli olanlarından) nergis alıp başucunuza koyun, o biraz iyi geliyor. Sizin için dua edeceğim, iyi geceler.

      Sil
    2. Nergislerim daha açmadı :) eli kulağında..
      Evet, haklısınız biraz soğuk, kapalı bir ortam var..

      Sil
  13. Ceren ihtiyaç duyduğun molayı almana çok sevindim. Kısa sürede kendini çok daha iyi hissetmeni diliyorum. ♥️

    YanıtlaSil
  14. Canim C' cim,

    D u y g u ben... Inanir misin, demir hapi almaya baslamana cok sevindim. Ben de yapilan kan testleri sonrasinda, doktorun tavsiyesi uzerine son on gundur demir hapi aliyorum. Oncesinde kendimi pilim bitmis gibi hissediyordum :- ) Kirmizi etten sogudugum bir kis oldu, senin de kirmizi et yemedigini biliyorum. Demir eksikliginden kaynaklanan guc kaybinin cok feci oldugunu bire bir yasadigim bir donemde, acaba sana nasil bahsetsem diye dusunurken, bugunku yazini okudum.

    Yasadiklarini bu kadar guzel bir Turkce' yle, ve inanilmaz bir olgunlukla ifade edebilmene hayranim! Muthissin... Insallah sen de benim gibi demir hapinin faydasini bir kac gune goreceksin...

    Bu sabah ne dusundum biliyor musun... Eylul 2022' de Frankfurt havaalaninda gordugum bir grup yetiskin ve bir bebek aklima geliverdi... Bebek once orta yasli duran, guzel ve bakimli bir kadinin kucagindaydi. Yanindaki daha yaslica duran amca, konusmalarindan anladigim kadariyla bebegin dedesiydi... Kisa bir sure sonra 20 lerinin henuz basinda gibi duran, giyim kusami orta yasli ciftten daha mutevazi, basi bagli bir genc bayan, bebegi biberonla beslemeye basladi. Ucaga bindikten sonra, henuz 30' una yeni basmis gibi gorunen, genc, bakimli, ve bende Bagdat caddesindeki evine dogru yola cikmis izlenimi birakan bir bayan, bu bebek kucaginda koridorda yurumeye basladi. Anladim ki, bu gec anne ve bebegi, buyuk anne, buyuk baba ve bakicilariyla seyahat ediyorlar. Gunluk duzenlerini bilmeme imkan yok tabii...

    Cocuk yetistirirken annenin etrafinda hem fiziksel, hem manevi destek sart. O destek yoksa, benim hissettigim, senin cok cok guzel yaziya doktugun gibi, batarya sarj donemine ihtiyacimiz oluyor :- )
    Cok mu basite indirgedim acaba ;- )

    Sagligina duaciyiz.
    Seni cok seven, kalben seninle olan, ve iyiki yaziyorsun, sakin birakma diyen arkadasin D u y g u

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En basit olan asıl doğrudur, biliyorsun.. Karmaşıklaştıran bazen bizim ruhsal ve bilişsel durumumuz galiba..
      Demir maalesef bende yeni değil, dediğin gibi kırmızı et, yumurta yemediğimden olabilir.. Ben 2-3 senedir her kış 4-5 ay kullanıyorum ve açıkcası fazla da yararını göremiyorum. En son kombi bir hap vermişti doktorum içinde B12, D, folik asit falan da var. Onu kesti buradaki psikiyatr, daha yüksek ve sadece demir içeren bir hapa geçirdi. Henüz 4 gün oldu başlayalı, bakalım umarım dediğin gibi olur..
      Bir çocuğu yetiştirmek için hakikaten köy gerekiyormuş Duygu, ben tek başıma altından kalkarım sanıyordum ama çok yoruldum, çok tükendim. Bu bir hafta çocukları okuldan babannelerinin alması bile öyle fark etti ki anlatamam. Ama bunun için benim ille ruh sağlığımı kaybetmem mi gerekiyordu, karşı taraftan hiç mi bir destek önerisi gelmez, ne bileyim, gelmiyormuş, bu hayatta sanırım herşeyi söke söke alman, sürekli talep etmen gerekiyor. Bu kafa yapısına da nasıl geleceğim asıl sorun o, çünkü dinleniyorum tamam ama aynı rutine döneceksem sonunda, bu tükenme yine yine yine yenileyecek... Klinikte de bunu öğrenmeye çalışıyorum..
      Çok sevgilerimle Duygucum..

      Sil
  15. güç sizinle olsun sevgili ceren.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. May the 4th yazmazsam içimde kalırdı 🤭

      Sil
  16. Canim Ceren,
    Bi suredir aklimdasiniz ve merak ediyordum sizi.
    Gelen bahar saglik ve huzur getirsin hepimize insallah.
    Sariliyorum size🤗❤️
    Cok sevgiler
    Melike

    YanıtlaSil
  17. En az ihtimam gösterdiğimiz kendimiziz galiba. Belki üst üste gelen hastalıklar bunun habercisiydi. Çok geçmiş olsun.

    YanıtlaSil
  18. Epeydir ilgiyle, severek, zaman zaman imrenerek okuyorum yazılarınızı. O uzuun yapılacak -sıradışı- işler listesini görünce hem şaşırmış hem de endişelenmiştim. Bu mümkün olabilir mi diye... Uzatmayayım. Bunu atlatacağınıza, eskisinden bi gıdım da olsa daha güçlü olacağınıza inanıyorum. Umarım bu yolculuğu paylaşmayı sürdürürsürüz. Çok az insan yaşadıklarını sizinkine denk içtenlik ve profesyonellikle yazabiliyor. Geçmiş olsun ve teşekkürler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O listeye hala tık atıyorum :))
      Teşekkür ederim

      Sil
  19. seni tabii ki merak ediyorum ama biliyorum ki iyi gelecek sana bu mola. canım cerenimo!

    YanıtlaSil
  20. Cerencim seni çok iyi anlayan kadınlardan biriyim. Çünkü aynı çöküşü kızım doğduktan sonra ki yıllar yaşadım. 7 yıl çocuk eğitimi almış, 10 yıllık da okulöncesi öğretmeniydim ama öğrendiklerimi uygulayamadım, öfke patlamaları çok yaşadım, kendimi kontrol edemedim hatta bunca insan üçer beşer doğurup bir güzel büyütüyor, bir de bana bak ne haldeyim diye kendimi çok suçladım. Hatta bu yüzden ikinci çocuğu düşünmedim. Bu ne yazık ki karakterimizle ilgili bence. Herşeye müdahil olma, kontrol altında tutma, fazla sorumluluk sahibi olmamızdan kaynaklanıyor. Hele çocukların varsa bu daha da katlanıyor. Ne yazık ki herşey düzelecek diyemeyeceğim sadece inişli çıkışlı bir hayatımız olacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Temizliğe ve çocuğa yardımcısı olup hiçbir iş yapmayıp gün gezen kadınlar da var ya.. Bazen o kafayı istiyorum, bomboş, sırf kendi keyfine odaklı o kafayı.. Ama sonra diyorum ki, aman Allah korusun o daha beter bir kafa :))

      Sil
  21. Farklı nedenlerle de olsa benzer sonuçları olan süreçlerden geçen biri olarak sizi sevgiyle sarılmak geldi içimden 🥰🌺

    YanıtlaSil
  22. öğrenmenin birde böyle yolları vardır,bize rağmendir ama çok efektiftir.Kolaylıklar dilerim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öğrenmek ile uygulayabilmek de var daha..

      Sil
  23. "Ağaç der ki: Gücüm güvenden gelir. Atalarımı hiç bilmem, her yıl benden doğan binlerce evladımı bilmem. Tohumumun sırrını yaşarım sonuna dek, başka tasam yoktur benim. Tanrı’nın içimde olmasına güvenirim. Uğraşımın kutsallığına güvenirim. Ben bu güvenle yaşarım.

    Üzgün olduğumuzda ve hayata katlanamadığımızda bir ağaç şöyle konuşabilir bizimle: Sus! Bak bana! Yaşamak kolay değil, yaşamak zor değil. Bunlar çocuksu düşünceler. Bırak konuşsun içindeki Tanrı, o zaman susacaklar. Yolun seni anandan ve yurdundan uzaklaştırdığı için endişelisin. Ama attığın her adım, her yeni gün seni anana yaklaştırır. Orası ya da şurası değildir yurdun. Yurt ya içindedir ya da hiçbir yerde.

    Yollara düşme özlemiyle kederlenir yüreğim, akşamları rüzgârda uğuldayan ağaçları duyduğumda. Sessizce, uzun uzun dinlerseniz, bu özlemin esası da anlamı da çıkar ortaya. Sanıldığı gibi acıdan kaçıp gitme arzusu değildir bu. Yurda, ananın belleğine, hayatın yeni kıssalarına duyulan özlemdir. Eve götürür insanı. Her yol eve götürür, her adım doğumdur, her adım ölümdür, her mezar anadır.

    Böyle uğuldar ağaç, çocuksu düşüncelerimizden ürktüğümüz akşam vakitlerinde. Ağaçların düşünceleri uludur, uzun soluklu ve sakin, ömürlerinin de bizimkinden daha uzun olması gibi. Onları dinlemediğimiz sürece bizden daha bilgedir ağaçlar. Ama onlara kulak vermeyi öğrendiğimizde, düşüncelerimizin tam da o uçuculuğu, o çocuksu telaşı benzersiz bir coşku kazanır. Ağaçları dinlemeyi öğrenen, ağaç olmayı arzulamaz artık. Kendisi dışında başka bir şey olmayı arzulamaz. Yurt budur. Mutluluk budur."
    Hermann Hesse

    :) H.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Ağacımı sevmişsiniz demek ki. Bakalım yarın ne olacak.. :) Hesse’nin o kitabı (Ağaçlar) benim Almanca’dan okuduğum ilk kitabı, bir de Almanca’daki tadını alınca insan……

      Sil
    2. Merhaba. Bir gün vereceksiniz ağzımın payını ama bakalım ne zaman. Sonuçta diğer blogun yoruma kapalı olmasının bir sebebi olmalı. Ama farkında mısınız orada bir kitap yazıyorsunuz. Bu haftasonu sadece sizin için bir turna kuşu yapacağım. Ama bittikten sonra onu ne yapmalı bilemedim. Körfezden denize bıraksam yüzerek Karaburun'a varır mı? Yeni yeni çiçeklenen bir badem ya da erik ağacına iliştirsem? H.
      Not : Beni bir stalker olarak düşünmeyin lütfen. Hayran mektubu gibi bir şey de değil. Minnet sanırım

      Sil
    3. Ay ne diyorsunuz H. estağfrullah :) Hoş arada sinirimi zıplatan yorumlar olmuyor değil bazen "sana ne kardeşim blog benim yazı benim, okuma?" diyesim gelmiyor değil ama size hiç öyle olmadı :)) Anonim yorum olmasın bunun için diyorum, herkesi tanımış oluyorum zamanla, kaynaşıyoruz, fena mı oluyor :)
      Diğer blog konusuna gelince, çok teşekkür ederim hoşunuza gidiyor mu yazdıklarım :) çok mutlu oldum.. Dünkü biraz uzundu ama hepimizdeki noktalara dokunan bir hikayeydi onunki.. Geçen hafta yazmıştım, biraz kısaltayım diye bekletiyordum, kısaltamadım :) O da öyle kaldı..
      Turna kuşlarını böyle minicik yapıp bebeklerin beşiğine hani dönence gibi oluyor ya, öyle asıyorlar. Çok tatlı oluyor rengarenk.. Siz ne isterseniz onu yapın, size de iyi gelsin <3

      Sil
    4. Yeniden merhaba. Yorumların canınızı sıkmıyor oluşuna çok sevindim :). Dediğim gibi bu son yazı seriniz bir kitabın yazılışına birebir tanık olma hissi uyandırıyor bende. Evet siz her daim iyi yazıyorsunuz ama bu seri bana farklı geldi. Herbirimiz ne kadar farklı da olsak belli noktalarda birbirimizin aynasıyız, belki o yüzden.
      Turna kuşlarının dönence gibi asılmış haline bazı dizilerde denk gelmiştim çok hoştu gerçekten.
      Sizin turna kuşunuz uçmaya hazır :) ama yapım sürecinde şöyle bir aksilik oldu, kağıdı desenli tarafı içte kalacak şekilde katlamışım, bembeyaz bir kuş oldu kendisi:)) H.

      Sil
    5. Çok teşekkür ederim. Hiçbir şey yapmadan sadece yazmak şandı verildi bana, ondan olmasın? :))
      Bembeyaz oldu demek :)) Çok güldüm ama beyaz kısmettir bence isabet olmuş!

      Sil
  24. Yılllaaaar yıllaaar önce internette tek çocuk olmanın artı ve eksilerini araştırıyordum. (Tek çocuğum olduğu için ve ikinci çocuğu yapmak istemediğimden.) Sizin bu konu ile ilgili benim için mükemmel olan bir yazınız çıkmıştı karşıma. Nasıl güzel bir anlatımdı, hala hatırlıyorum. O zamandan beri sizi takip ediyorum. Arada kaybettim ama birkaç ay önce yine buldum :)
    Şunu söylemeden geçemeyeceğim, siz farkında olmasanız da yazdıklarınız bana çok iyi geliyor. Keşke kapı komşunuz olsaydım ve elimde çiçeklerle çat kapı kahve içmeye gelseydim size.
    Bahar gelip, güneş yüzünü göstermeye başladığında her şey çok güzel olacak. Hele yaz geldiğinde of of...
    Uzaktan da olsa sizi seviyorum ve tüm kalbimle hep mutlu olmanızı diliyorum...

    Sevgiler,
    Derya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ağlattınız beni.. Çok teşekkür ederim, gerçekten. Keşke..

      Sil
  25. Sevgili Ceren geçen yaz yaşadıklarının biraz daha farklısını yaşadım, inanamadım yaşadıklarıma. kendimi iyi olduğuma ikna edemedim. Check up yaptırmak bile işe yaramadı o zaman terapistte soluğu aldım. O kadar güçlü olduğumuza etrafımızı ve kendimizi inandırıyoruz ki bence öz şefkatimizi yitiriyoruz fark etmeden. Kendime tavrımı tek tek yeniden inşa ediyorum. En sevdiklerimle ve sevmediklerimle birlikte. Bazı günler daha kolay bazı günler daha zor oluyor. yavaşlamak, meditasyon ve terapi benim can simitlerim oldu. Geçecek demek istiyorum sana tüm samimiyetimle, geçecek, sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Jung’un sözüyle cevap vereyim :) Ortayaş, gençlikte yaşananların muhakemesinin yapılıp yaşamın ikinci yarısına nasıl devam edileceğinin düşünüldüğü bir kriz dönemidir.. Erkekler yeni model eş ya da üstü açık kırmızı arabayla falan geçiriyor ama biz kadınlar ya da düşünen kadınlar için daha karmaşık bir süreç.. Benden de çok sevgiler

      Sil
    2. Söylemeyim söylemeyim dedim ama tutamadım kendimi:
      Biraz cinsiyetçi bir bakış olmamış mı? :)))

      Sil
    3. Bazı (hatta çoğu) klişelerin doğru olduğunu zaman ve hayat birlikte çalışarak insana öğretiyorlar :)

      Sil
  26. Sarılıyorum,anlıyorum,aynı hisleri yaşıyorum…Almanya’daki sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğunu biliyorum..ferah şıvga yı duydunuz mu ?almanyada yaşıyor.bence kan değerlerinizle ilgili sorununuzu çözecek🙏🏻 bahar gelsin….iyi gelecek💜

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duymamıştım, şimdi baktım naturheilpraktikerin’miş kendisi. Ben bu “doğal” işlerden biraz korkuyorum açıkcası, bazı insanlar karaciğerlerini kaybediyor bu nedenle ama bir araştırayım :) Çok teşekkürler yeni bir şey öğrenmiş oldum.

      Sil
  27. Umarım her şey daha iyidir. Nisanda sizden frezya fotoğrafları ve gülümseten haberler bekliyorum ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba :) Frezyanın ne olduğuna baktım, pek tanıdığım bir çiçek gibi gelmedi ama sizin için arayacak gözüm :)

      Sil
    2. Son bir kaç haftadır çıktı frezyalar. Çok güzel kokarlar. Arpa çiçeği deniyor sanırım. Muhtemelen biliyorsunuzdur. Benim en sevdiklerimden.

      Sil
    3. Benim için de koklayın 💕

      Sil
  28. Geçmiş olsun Ceren, insan farkında olmadan yıllarca biriktirdiklerini 40lı yaşlarda ortaya çıkarıyor. Hayatında birkaç ağır depresyon atlatmış biri olarak senin depresyona girmiş olman tuhaf ama bana güç verdi. Senin kişiliğine o kadar ters ki bu durum. Demek ki çok insani doğal bir durum. Geçmiş olsun. Ayağa kalktığında yeni meyveler olacak elinde.Pınar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Pınar, depresyon en az iki hafta aralıksız süren bir klinik tablo, benimki bu durumda depresif ruh hali olarak kaldı ama evet zor ve kemikleşebilen bir durum :( Benim yaşadığım burn out ise anksiyete atağıyla ortaya çıktı yani herşeye endşelenmek şeklinde. Bu da çok zordu gerçekten. Zaten klinik tabloda anksiyete yaşanıyorsa yanında ce sonucunda depresif ruh hali görmrmrk neredeyse imkansız.. Ama hangisinin asıl sorunnolup diğetini de tetiklediği çok önemli. Eğer depresyon tedavisi alacaksa bir kişi, bu nedenle çok iyi tanı konmalı yoksa altta yatan anksiyete gözardı edilirse deptesyon iyileşmiyor aksine kroniklrşrbiliyor :( zor bir durum.
      Çok çok insani evet ama kronikleştirmemek için uzmanına başvurmak çok önemli, sevgiler Pınar

      Sil