Şubat kötü geçti, saklamayacağım. Üstelik aşırı uzunmuş gibi hissettirdi, bitmek bilmedi..
Bu ay çok duygusaldım, çok endişeliydim, çok felaket senaryoları yazar ve kendi kendini gerçekleştiren kehanetleri yaşar haldeydim. Bir de çok ağlaktım! Eskiden öyle kolay kolay ağlayamayan ben, bu ay boyunca sürekli, uluorta ve olur olmaz herkesin yanında ağladım durdum. Saldım gitti desem keşke ama saldığımdan değil, bildiğin artık tutamadığımdan.
Ağlamak ve endişelenmek dışında başka ne yaptın dersen, resmen hiçbir şey. Tabii ki ev ve iş anlamındaki tüm sorumluluk ve görevlerimi yaptım ama o kadar. Kendim için hiçbir şey yapmadım.. Neredeyse kimseyle görüşmedim, bir iki sefer dışında blogları bile okumadım.. Kendimi kapattım, içime kapandım. Ha bir tek, sürekli kitap okudum çünkü okuduğum romanlardaki dünyaların, aklımı uçuran denemelerin, aforizmaların, söyleşilerin ve felsefelerin içinde yapay bir huzur buldum.. Ve her gün kendimle inatlaşarak, çoğu zaman kendimi zorlayarak, kısa da olsa, aforizma da olsa, yazdım. O kadar.
Bu ay bu kadardı.. Dünya bu kadardı..
Kışın ve karanlığın dibini buldum.
Mart'la birlikte bahar gelecek mi, yoksa daha uzun süre böyle mi devam edecek hiç bilmiyorum. Keşke güzel bir şeyler olsa; ne bileyim; yağmur dinse, güneş açsa ve ben bir sokak köpeği gibi silkelenip, kurusam ve ısınsam..
Bakalım Mart bana bu şansı verecek mi..?
Foto 1: Her sabah önünden geçtiğim, 1897'de inşa edilmiş ve içinde sanırım Rapunzel'in yaşadığı eve, uzun bir kıştan sonra bir sabah ilk defa güneş ışığı vurmuştu. Kaçırmadım! (21.2.24.)
Foto 2: Bu ayın sürpriz misafiri, komşunun çitası kedisi. Neyse ki pek çekingen, pek uslu bir hanımdı.