9 Ekim 2020 Cuma

Bloglar, ağaçlar, zamansız ölümler ve kabullenmeler üzerine

DÜZELTME: Ağacımın etkisi ya da bisiklet tekerimi tek başıma tamir  edebilmemin; keyfim geldi ve yazıyı biraz değiştirdim. Bu güneşli Cuma gününde, sinmedi içime. 


Blog dostlukları ne güzel oluyor; insanların kendilerince dışa açtıkları dünyalarına, bir pencereden bakar gibi bakmak. Bu pencerelerin önünde durup iki çift laf etmek, bazısına hızla geçerken uğrayıp pencere arkasından el sallaşmak, neşeli ve aceleye getirilmiş bir "günaydın" çakmak, diğerine uzun uzun durup hâl hatır, çocukların okulunu, annesinin sağlığını sormak, bazısının pencere önündeki sardunyalarına hayran olmak, kiminin hafif rüzgârla uçuşan tül perdelerine ya da mutfak tezgahından yükselen tarçınlı kek kokusuna, kiminin radyosundan çalınan o güzel müziğe.. Bazısına da çat kapı kahveye gidecek kadar yakınlaşmak... 

Evet blog dünyasını betimlemem gerekirse, sanki aynı sokakta yaşayan kapı komşuları gibiyiz.. Hepimizin evlerinde ayrı hikâyeler ama ortak binalar, ortak ağaçlar, ortak gökyüzü.. Seviyorum sizi.

Pelin Pembesi gibi ben de "sahibi belki geri döner.." diye, uzun süredir yazmayan bazı bloglardan bir türlü vazgeçemiyordum ama bu sabah anî ve birazcık duygusal da bir kararla hepsini sildim. Hattâ 14 sene önce benim ısrarımla ortak açtığımız, benim amatör, onun profesyonel yazılarının olduğu, 11 senedir de okura kapalı ve bomboş duran bloğunu / bloğumuzu da sildim. Ne kadar kolaymış. "Bloğu kaldır". "Emin misin?" "Evet". Bu kadar..

Bu kararı alıp hızla uyguladıktan sonra, hazırlanıp çıktım. Bazı ufak aksilikler oldu; oğlumun sabah mızmızlığı, bisikletimin tekerinin yarılması, içindeki sivri cam parçasını çıkarırken elimi kesmem, biraz gözyaşı derken sabahki danışanım da iptal edince, kendimi "ağacım"ın yanında buluverdim.

Ağacımı hatırlıyor musunuz? Hani şu 3 kaburga kemiği kırma macerası, altında öleyazdığım ağaç. Hani Tanrıyla yapılan anlaşmalar.. "Ne olur biraz daha zaman" diye yalvarışım, ambulansın altına kadar gelip durduğu ana dek, yapraklarından gözümü ayıramadığım, hayatın çok basit görünüverdiği, bana herşeyi açıkça gösteriveren şu ağaç.... Ona gittim. Ara sıra gidiyorum ona ben. Oturuyorum kucağına, anlatıyorum köklerine dallarına derdimi, sevincimi, heyecanlarımı, aşklarımı, umutlarımı.. Gelip geçen ne der umursamıyorum. Üzerine biri kalp çizmiş, birşeyler yazmış, okunmuyor.. Öyle bakıyorum işte... Bana "ek" verilen süre için teşekkür ediyorum ve "değdi ama.." diyorum, "aramızdaki anlaşmadan ikimiz de memnunuz, haydi biraz daha uzatalım" diyorum. Cevabın "evet" olmasını umud ediyorum. Öyle işte......

Herkes gibi benim de bir ağacım var şu dünyada.. Üstelik sihirli bir ağaç, konuşabilen bir ağaç bu. ya da daha doğrusu, siz onunla konuşup içinizi açtığınızda, içinize doğru cevapları gönderebilen bir ağaç.

Ağacıma dedim ki; "farkında mısın, benim bitmelerle ilgili sorunlarım var"; güzel birşeylerin bitişini çok zor kabulleniyorum ben.. Güzel bir kitabı elinden bırakamazsın ya. Ya da sevdiğin bir yiyeceği küçük parçalar halinde yersin. Ya da çok keyif aldığın bir yaşam dönemini, uzatmak istersin. 

Ağaç da bana dedi ki: "Ama herşeyin bir başlangıcı, bir de bitişi var. Nesnenin kanunu bu. İlişkiler, güzel dönemler, zorluklar ya da sahip olduğunu sandığın herşeyin - ve hattâ zamanın, en çok da zamanın; bir sonu var. Bitiyor".

Son bir senedir bitmeler konusundaki algım üzerinde çalışıyorum. Yani bitişleri, ayrılıkları, ölümleri ve sonlanmaları "hayâlimdeki ben" gibi, tevekkül ile karşılamayı öğrenmeye çalışıyorum. Oldukça zorlanıyorum fakat bu öğlen fark ettim ki, ben çok büyük bir yol katetmişim. Eski ben hüznümü içime atmaya çalışır, kendimde suç arama meyli gösterir, kabullenemez ama dile de getiremez, bazen yıllar boyu ölümün haksızlığına takılır, o yarayı hiç iyileştiremezdim. Şimdi ise şunu düşünüyorum: ölüm, sadece bir an. Bitiş, ayrılış, son bulma; bunlar hep "an". Fakat öncesi var; hatıralar var, yaşananlar, hissedilenler, paylaşılanlar var. Bunlar hep benimle, bunları benden kimse alamaz. Özlersem kaparım gözlerimi, o ana geri ışınlayıveririm kendimi. Bir koku çalınır burnuma, bir şarkı dolar kulağıma ve geliverir özlediğim kişi, tutuverir elimi.. Bunu benden kimse alamaz!

Bu insanı ferahlatan bir düşünce, biliyor musun..... Özlemek de sonuçta belki "ışınlanmayı başaramamak" sadece?

Hem başaramadığın anlarda da; cam kırıkları ve patlak lastikler, kesilmeyi bekleyen soğanlar ve göze kaçan tozlar neden var ki? :)

41 yorum:

  1. Merak etmedim kim olduğunu bu insanın, sadece sizi uzdugu icin birazcık cok minicik öfkelendim ona. Siz doya doya ağlamayı hak ediyorsunuz bence, bir insanin gülmek kadar insani bir ihtiyacı bu. Hayatin bu kadar güzel bir parçası olmayı başarmış bir insan olarak, ikinci bir sansim oldu diyebilen bir insan olarak, kendinize haksızlık etmeyin olur mu. Sevgiyle kucaklıyorum, mahalleden bir kapı komşu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. üzüntü değil özlem, çok farklı duygular. özleme ağlamak zordur..
      çok teşekkür ederim sizin ve diğer komşularımın yorumlarıyla değiştirdim de yazımı :)

      Sil
  2. Olmaz.. anlatacaksın bağıra höyküre..

    Bu arada ben de temizlik yapsam mı acaba bloglarda?!!

    Ahh evet evet, ben de seni seviyorum yan apt. komşum :))) <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) daha dün aklımdan geçiyordun sonra hayatın hayhuyu girdi araya ama iyi ki yazdın, güzel gülümsemeni özledim!

      Sil
    2. Ben sana gülümsemelerimi gönderirim :)))

      Sil
  3. Sevgili Ceren cam kırıklıkları ne güzel bir benzetme. Can kırıkları. Bu yaz yaşadıklarım. Kelimelerin ardında yaşananlar. İçimizi acıtanlar. Yaşadığımız sürece sevinçlerle beraber canımızı yakan günler hayatlar birileri olacak. Düşe kalka yol bulacağız. Bir çıkış. Bazen çıkış yok deyip kabullenme. Yaşanılandan ders alamama aynı hatalar ve bunlara rağmen yaşanılan güzellikler. Güzel bir yazı. Ne güzel bir ağacın var. Yaşasın blog arkadaşlığı. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. süpervizörüm (terapistin terapisti yani) aslında bu konuda baya bir kazıyor son seanslarda ama pek bir şey bulamadık, kendi içimde bir şekilde çözmüşüm ama yine de anlatmak ve özellikle de ağlamak mümkün değil henüz.. bir de şunu düşünüyorum, neye yarayacak? birkaç defa yazdım aslında ama rahatsız etti beni, sildim. elleşmeme taraftarıyım, sonuçta her sorun terapi msasına yatırılmamalı, bazısının üstüne kova kova toprak döküp gömülü bırakmalı diye düşünüyorum...
      Ağacım muhteşem!
      Bence de yaşasın blog komşuluğu arkadaşlığı!

      Sil
  4. Ceren, canım, çatkapı gelip kahve içemediğim ama içmediğimiz kahvenin bile 40 yıldan fazla hatrı olduğunu bildiğim, sen anlat, sen yaz, sen ağla(ma)... O güzel ağacın altında otur her fırsatta! İçinden geldiğince de yaz :) Hazır olunca da anlat!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. <3 ağaçlar olmasa zaten yandık :) hoş ben bir şey buluyorum. denizi bulamayınca ağaç, ağacı bulamayınca bozkırın güneşi...
      gelicem o kahveye, hayat listemde ilk üçte.

      Sil
    2. İçilen en keyifli kahve listemize de girer inşallah <3

      Sil
  5. Ne güzel yazıyorsun Ceren, kucakladım say ta uzaklardan...

    YanıtlaSil
  6. Ceren hanım silme işini güzel yapmışsınız. Resimde ki ağaca hayran kaldım güneşe doğru çıkmak için mücadeleye devam ediyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 20-25mt var sanırım! Ama buradaki ağaçlar için "orta boylu" sayılır benim ağacım :)

      Sil
  7. Bazen temizlik iyi hissettiriyor, zor olsa da. Bloglarda, evde, nesnelerde, insanlarda... Gerekli. Geçmiş olsun ayrıca=)

    YanıtlaSil
  8. Üzerine biri kalp çizmiş, birşeyler yazmış, okunmuyor mu?"ceren🌵ters pabuç "😚canın sıkkın bişeye böyle zamanlarda zoraki gülmeler çok üzer beni.yazının ilk halini iş yerinde okumuş yorum yazmayı geniş bir zamana bırakmıştım yazı değişmiş.Sende değişimi dönüşümü zamana bırak.Acı çekmek bile öğrenilen birşey özlemekte öyle.Ben günlük rutinde üstesinden geliyorum ama rüyada mahvediyor.gün içinde ağlamam,ama ağlayarak uyandığım oluyor.Rüyalar serbest bölge orda savunmasızım.etten kemikten oluşan bir yapıya çok donanımlı acılar veren Rabbin vardır bir bildiği💗💖💕💟💔💞

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okunmuyor, silinmiş hans kalp helga :)
      Rüyamda hiç görmedim onu öldüğünden beri. Görürsem dayanamam belki de, umarım görmem...

      Sil
  9. Bloglarla ilgili betimlemen çok güzeldi. Resmen içime bir sıcaklık yayıldı. Yazının sonuna doğru da bi hüzün bastı...

    YanıtlaSil
  10. Değişik duyguları barındıran Güzel bir yazı olmuş Çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  11. amaan bitişler iyidir, hayatın kanunu buuuu :) bitenler gidenler ölenler işte oluyoo, kalan sağlar bizimdir demişler yaa :) bloglar evet blog apartmanı, blog mahallesi diyom ben deee :) mavi köşe bloghanesi hihi :) pelin pembesiii, klas arkadaşımıız :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabii seninki de başka bir bakış açısı.
      Bloglar güzel bir sosyal destek mekanizması :)

      Sil
  12. Bir adım daha atamayacak kadar yorulduğumu düşündüğümde Hume'un şu sözü aklıma gelir; "Eğer burada durup daha ileri gitmeyeceksek, niçin bu noktaya kadar geldik?" yazını okyuncada aklıma bu geldi. ağacını ilk kez gördüm merak ettim hikayeyi blogda var mııı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buraya kadar geldik, şu dağın arkası.. Devam.. der gibi demiş bunu Hume :) Kendisi sanırım maratonun son 120 metresinin en zor kısmı olduğunu bilmeyenlerden ;)

      Sil
  13. Merhabalar Sadece C.
    Blog dostlukları ile ilgili tespitinize aynen iştirak ediyorum. Ben de çok seviyorum blog dostluklarını. Sade, riyasız, karşılıksız, art niyetsiz, arı, temiz bir dostluk. Yok böyle bir dostluk!..
    Bu güzel paylaşımınız için çok teşekkür ederim. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  14. Sabah sabah ağlattınız beni :) Ama gerçek şu ki zaten bugünlerde dokunsan ağlıyorum. Sizi aylardır severek okuyorum ama ilk defa yorum yazıyorum. Bloglarla ilgili betimlemenize bayıldım.
    Ben de bir ayrılık yaşıyorum son zamanlarda ve bir türlü alışamıyorum kabullenemiyorum. Psikologumda gayet normal olduğunu söylüyor ama çok zor alışmak çookk. Oğlum 14 yaşında ve 6 yıldır birlikte yaşıyorduk ve başka bir şehirde yaşayan babası ile yaşamaya başladı. Çok zorlanıyorum. Alışamıyorum. İşte böyle dokunsan ağlıyorum.
    (ben instagramda ki instaahu yum orada yorum yazıyoruz aslında birbirimize :) )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ağlamak çok güzeldir ama sizi ağlatmak çok kötü bir his... :(
      Hiç istemezdim. Aslında bu yazıyı kaldırmak için gelmiştim ama bir türlü elim gitmedi "sil"e, neden bilmiyorum. Yazıp yazıp silmekten bıktım, dursun ve aynı hisler geldiğinde kendime okuyayım dedim, yeniden yazmaktansa, bak yazdın sen bunu, devam et.. demek gibi.
      Devam etmek zorundayız..

      Sil
  15. Silmeyin çok güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bazı yazılar var aslında sadece kendime yazmak daha doğru olur ama beceremiyorum. sanırım nedeni şu, biri gelsin omzumu sıvazlasın istiyorum. tek başıma varolamıyorum, biri okusun, geçti, geçecek desin, insanız desin istiyorum. sanırım ben insansız yapamayanlardanım :) ister miydim %100 kendimle olabilmeyi derseniz, hayır! çünkü cevabım... %60 kendimle %40 ama insanlarla! :)

      Sil
    2. ben bir türlü karar veremiyorum. aslında seviyorum insanlara dertlerimi anlatmayı ama bazen şu oluyor : “En içten halimle konuşurken, karşıma sıradan sözlerle çıkılması beni deli eder.” Goethe. bu olunca da yüzde 90 kendim yüzde 10 başka insanlar. sonra döngü halinde artışlar- azalışlar olur...
      Ben vedaları üzücü buluyorum tabii ki ama alışmışım. yani küçüklükten beri şehir değiştirdiğim için veda edemeden arkadaşlarımı bırakmışlığım olduğu için... Ölüm içinde dediğiniz gibi sadece bir an. Bir şeyin bitmesi hiç yaşanmadığı anlamına gelmiyor ki bu yüzden insanız ve geçecek :))
      insanlar arasındaki bağın koptuğuna hiç inanmıyorum bir de. çok mu melankolik bir düşünce? bazen yılda en fazla 10 dakika mesajla konuştuğum bazen yıllarca hiç konuşmadığım ve görüşmediğim biri(arkadaşım ama dilim biri diyor artık iletişim ne kadar az anlayın) gün geliyor sosyal medyada paylaştığım bir şarkıyı beğeniyor işte o an diyorum ki benzer duygularla bir şeyler paylaşabiliyoruz. bağımız kopmamış, ayrılmamışız aslında. bayaaa sessiz bir ilişki ile ayrılığı karıştırıyormuşum ben.

      Sil
    3. Yanlış insanlara anlatıyorsan o his oluyor. Deneme yanılma :) Sonunda bulunca seni "dinlemeyi bilen" biri(leri)ni, o his geçiyor. Aslında terapi için de geçerli bak bu.. :)
      Melankolik değil ama doğru da değil. Bence ilişkileri "bitirmek" de bir sanat. Yani özellikle toksik denen ilişkiler için konuşuyorum, çok insan tanıyorum seneler önce ayrıldığı sevgilisinin yasını tutan, ne onunla yeniden birlikte olmak ister (çünkü mantığı hayır der) ne de unutabilir, devam edebilir.. Ya da gelin kayınvalide ilişkisi bir ömür boyu görüşmese de yine o ilişkiyi kendi içinde bitirememiş.. İnsanlar bu konuda çok zorlanıyorlar ama bu ilişkileri geride bırakabildiklerinde yaşadıkları o rahatlama hissi, o "bitti" hissi muhteşem bir his ve ulaşılabilir, öğrenilebilir bir his bu. Senin bahsettiğin (mute / sessizde ilişki, çok güzel bir tanım gerçekten!) sanırım aslında ilişkinin duygusal anlamda bir olumsuzluk içermediği ama fiziksel anlamda ya da yaşam tarzlarından dolayı uzaklaşılan ilişkiler için geçerli. Onlar gerçekten öyle, 5 sene görüşme sokakta karşılaşınca kucaklaş, o haftaiçi buluşmaya karar ver ve 5 sene daha görüşme :)))) Var öyle değil mi....

      Sil
  16. Ne kadar tatlı, ne kadar samimi yazmışsın, bazen buruklandım bazen gülümsedim okurken.
    Burayı gerçekten seviyorum. Hepinizi hiç tanımadığım halde çokça tanımayı, yüzünüzü görmediğim halde aynen dediğin gibi bir pencereden bakar gibi bakmayı, bazen bakarken kendimi bulmayı seviyorum.
    Benim bir ağacım yok ne yazık ki! Belki bir gün olur dibinde huzur bulduğum bir ağacım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. benimkilerden birini verebilirim :) saçak saçak bir salkım söğüt ya da rüzgarda dalgalanan bir huş ağacı istersen? ya da her daim neşeli her daim yeşil bir meşe ağacı?

      Sil
    2. Çok isterim, ağaç seçimini sana bırakıyorum :)

      Sil
    3. yolladım geldi mi acaba? ;)

      Sil