12. Yazıda, mutlu olduğumuz halde bunu saklama ihtiyacımızı ve altında yatan “suçluluk” duygusunun da altında yatan nedenleri konuşmuştuk. Bir de tam tersini konuşalım mı? Yani, mutsuzluğunu sahte bir “aşırı mutluluk gösterisi”yle gözümüze gözümüze sokanların psikolojisini..
Bazı insanlar nasıl da utanmaz, göstermeye, gözümüze sokmaya nasıl düşkün! Böyleleri hep vardı ama özellikle sosyal medya çağında sanki iyice arttılar, hani uygun ortamı bulmuş bakteriler misali, çoğaldılar, hatta dominant hale geldiler..
Bloglar kısmen daha iyi, takipleştiğim bloglar arasında böyle insanlar yok yani söz meclisten dışarı olacak şimdi :) Çok kişisel yazan, tamamen ailesinden, evinden söz eden arkadaşlarımız bile öyle tatlı, samimi yazıyorlar ki, insan fotoğraflara baktıkça bile mutluluğu artıyor, “paylaşmak” kelimesinin gerçek anlamını hatırlıyor..
Fakat bazı “hesap”lar, bu işi hiç başaramıyorlar nedense. Sanırım amaç paylaşmak değil, aktarmak ve göstermek.
İkisi farklı eylemler.. Gösterme tek taraflı, oysa paylaşma, çift taraflı bir eylem. Paylaşmak, karşılıklılık ve birleşme içeren bir eylem. Bu nedenle bazı “paylaşımlar” insana hoş duygular veriyor; doğa, hoş alanlar, sanat, hayata dair küçük detaylar, insanlık halleri, kişisel günlük hayat kesitleri..
Bazı “gösterimler” ise “ben ben ben”, “sağdan soldan önden arkadan oto-portrelerim”, “ve benim olanlar”. Enerjileri o kadar farklı ki, ayıp olmasın diye iade-i ziyaret yaptıysan bile, huzursuz bir enerjiyle hızla ayrılıyor insan, yalan mı? :)))
Bu sosyal psikolojide tabii ki statü, otorite, güç, kabul görme ve beğenilme, sevilme ihtiyacına işaret ediyor. Stefan Zweig’ın dediği gibi: “İçinde güç olan hiçbir eylem masum olamaz.” Yani ne kadar gösteriyorsa, o kadar aç aslında.. Bu o kadar barizken, neden kendilerini bu duruma düşürüyorlar?

Gerçek mutluluk zaten Mina Urgan’ın da dediği gibi, küçük, mütevazı, manevi alanlarda hep.. Bunlar kesinlikle paylaşılmalı, çünkü diğer insanlara da huzur verir, neşe verir, hafiflik verir, artar ve bulaşır.. Fakat gösteri-mutluluğu ya da sahte mutluluk ya da “ben” odaklı “toksik mutluluk gösterisi”, insanda “neydi bu şimdi?” hissi bırakır, huzursuz, tatsız bir his verir, o da bulaşır ama, aksine, yapışkan bir his verir..
Zaten amaç da şu sanırım; ben aslında içten mutsuz ve huzursuzum ama bunu değiştiremiyorum, o zaman “mış gibi” oynayayım, sen de buna inan, özen, hatta kıskan, kendini benden aşağıda hisset ki, sana basıp ben yine yukarıya çıkayım.. Seni mutsuz ederek ben besleneyim, güçleneyim.. Güç halbuki; huzurun katilidir.
Bence bununla en iyi mücadele yöntemi; gözardı etmek, takip etmemek. Ama bu tipler genelde senden beslendikleri için üstüne yapışabilirler ve kaçsan da, burnunun dibinde biterler.. Kendilerini gözüne gözüne sokmaya çalışırlar. Sanarlar ki; sıkıntı verdikleri ölçüde görünür olurlar. Sen de tepki verirsen, deme keyiflerine. O nedenle en güzeli yokmuşlar gibi davranmak.. Bir iki üç denerler, neyse ki fazla sabırlı değillerdir, bir noktada bırakırlar seni seninle başbaşa, ooooh mis :)) Kurtuldun.
Artık sen ve senin gibi “gerçek mutlular”, göstermeyi değil ama görmeyi bilen, güzelliklerini sana da cömertçe sunan ve paylaşanlarla yola devam edersin…. Ahhh o ne muhteşem bir histir.
Bu insanları bul ve koru derim ve birlikte küçük ayrıntıları koccccaman edin..
Asıl mutluluğun da anahtarı bence bu. Hayata rağmen hayatı sevmek, insanlara rağmen insanları sevmek, bunca mutsuzluğa rağmen mutlu kalabilmek, bunu da kendinde hak görebilmek sanırım ancak böyle mümkün.. Ve bu mutluluk türü; masumca. Ve hak edilmiş. Çünkü alma verme dengesi, karşılıklılık, gerçek “paylaşım” var.
İnşallah, ben de dahil, biz hepimiz bu tarafta kalmayı başarır ve mutlu anlarımızı cesaretle, içimize sine sine, utanmadan, çekinmeden, doğallıkla ve samimiyetle paylaşmaya devam edebiliriz..
Amin bin :)))
Hamiş. Ben aslında Chomsky’ci de olduğum için diyorum ki, sosyal medyada “share” kelimesini Türkçeye çevirirken, paylaşım değil aktarım olarak kullanmalıydık. Kelimeyi resmen katlettik, böylece paylaşma kültürünü de katlettik! Ben artık bu kullanım farkına özel dikkat edeceğim!
Söz.
Hamiş. Fotolar komşunun çöp kutusunun üstü. Kaktüs ve sukulentlerle süslemiş, bir de kaktüs çiçek açınca, çöp kutusu bile güzelleşmiş!
sosyal medya acayip bir yer. benim bu fazlaca "ben ben ben" aktarımı yapanlara bulduğum çözüm onları "sessize almak". böylece önüme de düşmüyorlar, ama hâlâ arkadaşız :)
YanıtlaSil:)) Ben yokum ama bloglarda olduğu zaman gelip yorum yazıyorsa kibarca geçiştiriyorum, neyse ki 2-3 yorumdan sonra vazgeçiyor tarzlar farklı, sarmıyor :)) benim "sessize alma" şeklim de bu sanırım ama kesinlikle sessize almak, gözardı etmek, takip etmemek.. Zamanımız kıymetli şekerim, bak 50 senecik :)))
SilBöyle insanlarla olan görüşmeler zaten gelişmeden sona eriyor kendi açımdan. İnstagramda var ne yazık ki, önüme düşüyor tabi ki ama yalandan da olsa beğeni yapmam asla. Burada zaten daha kendimize benzer insanlar var, daha güzel bence de.
YanıtlaSilBu tarz insanlar kendini kandırıyor aslında bırakın inşa ettikleri dünyada oyalansınlar.
İyi yapıyorsun, Şuleye de dediğim gibi, sevmediğimiz kitapları nasıl artık sonuna dek okuma inadından vaz geçebildiysek, hoşumuza gitmediği halde kibarlıktan konuştuğumuz insanları da artık yolcu etme zamanı... Az çoktur diyeyim tam olsun :)))
SilMutluluk denen şey sahi var mı yani düşününce o kadar anlık ki bir çocuğun gülüşünü gördüğümüz içimize neşe düşüren bir an, bir çiçeğin açtığını gördüğünüz ya da bir sıcak kahveyi sakin içebildiğiniz anlardaki gibi bir var bir yok çünkü bir dakka sonra bir haber gelebiliyor ve o mutluluk hissi yerini bambaşka bir duyguya bırakabiliyor. İşte bu yüzden sanki huzurlu şükür anlarından ibaret mutluluk, yaşamın akışında eger farkedebiliyorsak şarj olduğumuz anlar bunlar ve yargılamadan yaşamalı şükretmeli ki dünyada olup biten bizi aşağı çekenlerle tükenmeyelim ve böylece elimizden gelen birşey varsa hizmette kalma gücünü bulalım diye düşünğyorum bu minvalde haz odaklı mutluluğun insanın asıl kendine mış gibi yapıp ihaneti olduğunu düşününce kimseyi etmem şikayet herkes kendi hikayesinde uyanıp gerçeğiyle karşılaşana kadar kendime bakarım .. küçük mutlu anlarımıysa beni mutlu eden başkasına da belki iyi gelir gibi bir hissiyatla paylaşmayı seviyorum çünkü birinin çiçeklerinin açtığını kurabiye kokusuyla içinin ısındığını hayalini kurduğu yere gidebildiğini okumak duymak bana oh mis gibi geliyor .. budhanın dediği gibi beraber gececegiz karşı kıyıya.. o vakte kadar minik anlardaki sihri farkedip doyasıya yaşamayı diliyorum🙏🏻 🪄 ~ Bu düşündüren sorgulatan iki yazınıza çiçekler gönderiyorum ardarda okuyunca tek bir yorum çıktı sevgi keyifle kalın🪶
YanıtlaSil