18 Haziran 2025 Çarşamba
İkide bir - 12
16 Haziran 2025 Pazartesi
İkide bir - 11
Bugün ağır konulara girmeyeceğim söz :)
Dört gündür bir çok insanla uyum içinde yaşadığımız cennet, dün akşam saatlerinde bir tanecik kaba saba adamın aramıza katılmasıyla cehenneme döndü. Dünyada sadece kendisinin yaşadığına inanan, çirkin, hantal bir adam. Bir “silverback gorili” eşimin değimiyle :))
Uzak durmak ve önemsememek istiyorum ama keçinin sevmediği ot, her an burnunun dibinde işte…. Böyle tiplerden mental olarak nasıl uzak tutabiliyorsun kendini? Müzik dinliyorum, kitap okuyorum, Azeri Türkçesini anlamamazlığa geliyorum, sataşmalara cevap vermiyorum ama her anlamda adam tam karşıtım ve sürekli tam karşımda! Ay daraldım, insan içine çıkmaya çıkmaya unutmuşum, gözünü seveyim söyle, nasıl kurtuluyorsun bu adam ve kadınlardan, imdaaat!
*
Foto. Çocukken ailemle Antalya’ya sık gelirdik ve hemen bir çocuklar çetesi kurar, karşı çeteyle bitmek bilmeyen bir savaşa girişirdik. Bu Mazı bitkisinin topları en güçlü cephanemizdi. Yemin ediyorum toplayıp bir yere gizlenesim, pasif agresif öfkemi adamın devasa göbeğine doğru ata ata gideresim var :)))
14 Haziran 2025 Cumartesi
İkide bir - 10
Mevlana’nın “Küfrün kebrinden haberin yok, imanın hakikatlerini nereden bileceksin” sözü, çok derindir; insanlara imanları ya da gerçek iman hakkında ders vermeden önce, düşün isterim..
Bazen insanların birbirlerine ders ya da nasihat vermede fazla özgüvenli ve çenebaz olduklarını düşünüyorum. Bir konuda böyle güvenle konuşabilmek için; ya o dersin içinden geçmiş olmak (ki buna “damdan düşmek” de diyebiliriz) gerekir ya da karşıtını yaşamış, yani küfrün de sonuna dek gitmiş olmak gerekir ki içindeki zehir boşalıp, yerine gerçek olan akmaya başlasın.
Sorgulamadan, küfretmeden, aksini görmeden, sentezlemeden; imanın da, yaşanan herhangi bir deneyimin de gerçek anlamı nasıl kavranabilir ki..?
“Ve melekler şunu da fark ettiler, Tanrı, sözünü inkâr eden bu kadını, kendisine kayıtsız şartsız iman eden diğer kullarından daha çok seviyordu.” - Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor, Stefan Zweig.
12 Haziran 2025 Perşembe
İkide bir - 9
11 Haziran 2025 Çarşamba
İkide bir - 8
Dün tuhaf bir gündü. Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirir, sonra buldurup sevindirirmiş hikayesi.
Biraz etkilendim, o nedenle yazamadım. Ama bugün şu konuyu tartışmak istiyorum: ne için yaşadığını ömrünün sonunda mı idrak edeceksin sence, yoksa yaşarken tam bir farkındalıkla mı yaşıyorsun? Yani başarabiliyor musun şu Ricky Gervais’in ünlü önergesini aklını kaçırmadan çözebilmeyi: “Milyarlarca milyarlarca yıl yoksun. Sonra taş çatlasa 90 yıl, ki bulan çok az, varsın. Sonra yine milyarlarca milyarlarca yıl yoksun.”
O 90 senede ne yapıyorsun peki? Endişelerle kuruntularla mı geçiriyorsun bu kısacık hediyeyi, kavgalarla, küskünlükler alınganlıklarla, kafayı o şunu dediydi, bu bunu yaptıydılarla, hay şunu yapamadım izin vermedi hayat’larla.. Yoksa biraz çevrene dikkat ederek, insanları biraz anlamaya çalışarak, iyi taraf’ta kalmaya çalışarak mı (kime sorsan bunu diyecektir kesin, ama o zaman dünya neden bu noktada?)
Onu bunu geç de, sadede gel: Artık çoğunuz yarı yolu geçtik; sence bu noktada hakkını verebildin mi geçen zamanın?
Şimdi küt diye gitsen, neler eksik kaldı sence? Ya da nedir sana “yok az daha yaşamam lazım, şunu şunu yapmam lazım” dedirten?
Sen düşün ya da yaz, ben de birde ikiye yazayım haydi..
Bunlara eğilmiş bakarken pırrrt diye minicik bir farecik çıktı içlerinden, panikle bacaklarımın arasında iki tur atıp, karşı istikamete doğru koştu gitti. Bunlar olurken hiç kıpırdamadan kalmayı başardım çok keyifli bir andı. Belki tanrı için de bizim “telaşemiz” tam olarak böyle bir şeydir :)
8 Haziran 2025 Pazar
İkide bir - 7
Tanrının varlığına inanıyor musun?
Cevap ver diye sormadım. İçinden düşün diye sordum..
Cevabın büyük ihtimalle bir yaratıcı güce inanıyorum ama bu inancın dinlerle alakası yok gibi bir şeydir, son dönemlerde herkesin bu şekilde bir inancı var sanki, Deizm mi deniyor.. Dinde son trendler..
Bense bunun diğer kutbundayım; Tanrıya kesin inanıyorum ve varlığını hissediyorum ama ben bir de buna ek olarak, tüm dinlere birden inanıyorum, hepsi birbirini tamamlar niyetlikte gibi geliyor bana. Hiçbirini birbirinden ayıramam, hepsinin içinde insana insan olma yolunda, doğru işaretleri gösteren sözler kadar, insanı adeta çıkmaz yollara sokmak için, sonradan eklenmiş olduğu aşikar saçmalıklar da var.
Hayat çünkü böyle bir şey; hem içimizde bir bilge, bir aziz yatıyor - bu kendi içimizdeki Tanrı da olabilir pekâlâ - Hem de aklımız saçma sapan adetlerle, kültürel dayatmalarla, toplulukçu beklentilerle tıka basa dolu. İkisinin arasında gidip gelip, Tanrı'yı bu duruma sessiz kalmakla suçluyor oluşumuz da cabası...
Tanrı bize hâlâ inanıyor mu acaba?
6 Haziran 2025 Cuma
İkide bir - 6
Ne acaip şey. 6.6'ya denk gelen 6. yazı :))
Bugünkü konum; okumak ve tabii yarınki de okumamak.
Nitelik nicelik konusunda, nitelik tarafındayım. Çok okuduğum dönemlerin ardından, bir uyku dönemi, sindirme dönemi ihtiyacım oluyor.Bunu yapmayan dümdüz sürekli çok okuyabilenleri anlayamıyorum, nasıl sindiriyorsunuz onca kitabı?! Okuduklarımı eskiden hop diye bünyeme katabilirken, yaşla birlikte, bir deftere not alma ihtiyacım arttı. Çok genç yaşımda okuduğum ve bende iz bırakan kitapları bile, doğru hatırlayamadığımı farkedeli beri, biraz da umutsuzlukla, en baştan okumaya başladım. Zaten bazı kitaplar 20'lerde, 45-50 arası ve 65 sonrası bence üç defa okunmalı, her dönemde bambaşka bir rengi olan kitaplar bunlar..
Klasikler mesela, mutlaka uzun versiyonundan, orijinalinden okunmalı çünkü kısaltma metinler arasında şimdiye dek kuşa dönüp tamamen apayrı ve tatsız bir hal almış olmayanına rastlamadım. Asla kısaltılmış metin okunmamalı... Felsefe keza, özet kitaplar belki birinci okuma için uygun olsa da, metni anlamak istiyorsan, kesinlikle yanlış seçim... Çeviride isim bırakan çevirmenleri, yayınevlerini takip etmek gerekli çünkü İlber Ortaylı'nın da çok güzel dediği gibi, İngilizceyi Fransızcayı çok güzel konuşan ama ana dili Türkçeyi konuşamayan insanlara kaldı çeviriler son yıllarda...... Tabii mümkünse orijinal dilinden okunmalı.. Meli malılarla devam etmeyeceğim, sonuçta herkese göre değişir.. Ama fikrim bu benim.
Bilimkurgu çok okuyamıyorum, hep aynı konular tekrarlanıyor gibi geliyor bana. Keza romans da aynı. Kişisel gelişim bin kitapta ancak 1 tanesi diyeceğim düzeyde kötü..
Açıkcası, sevdiğim yazarların tümü artık ölü :/ Güncel edebiyatta ise "edebiyat" kelimesini yerle bir etmeyen yazarlara bakıyorum. Çünkü her kitap edebiyat değildir, kimi sadece kağıt ticareti.. Öyle yazarlar var ki, yazmasa, iyi bir okuyucu olarak kalsa keşke diyor insan.... Aynen müzik gibi, herkes kendisinin müzik zevkinin en iyi olduğunu düşünür derler, bazı yazarlar için de maalesef geçerli bu.
Elbette çağdaş edebiyatta sevdiklerim hatta "çok yeniler" arasında "vay be" diye şapka çıkarttıklarım var. Ama dediğim gibi, asıl alanım klasikler, yüksek oranda felsefe içeren varoluşçu yazarlar. Ağır abi ve ablalar :) Kitap bittikten sonra, sende bir şeyi değiştirmiş olması gerek.. Bir şeyleri düşündürmüş, seni rahatsız etmiş, huzurunu bozmuş olması gerek... Yine elbette, bence.. :))
Şiir hiç okuyamam, deniyorum ama şiir kitabı bir köşede durup ayda bir açılıp bir şiir okunacak türde kitaplar gibi geliyor bana, oturup üstüste 3-4 şiir nasıl okunur bilemiyorum :)) Anılara, biyografilere araştırmacı yazarlarınkiyse çok keyifle yaklaşıyorum. Öyküler, evet.. Zor bir alan. Biraz şiirdeki sorun yaşanıyor gibi gibi..
Ve her çağımda döne döne okuduğum, bence psikolojinin de asıl babalarından biri olan yazar: Dostoyevski. Onun kadar çevrede olan bitene kör, iç dünyada olan bitene ise tanrısal düzeyde vakıf bir başka yazar da tanımadım sanırım. Bayrağı belki Zweig almış olabilir kısa süre için. Fakat sonrasında... sanırım bayrak kayboldu.. Modası geçti diyorlar... Varoluşçuluğun modası asla geçmedi çünkü günümüzde hayat o kadar anlamını yitiriyor ki, eninde sonunda YZ'ya herşeyi kaptırdıktan sonra, elimize geçen aşırı bol ama çok boş vakitte ne yapacağımıza karar veremezken, gelip ÇÖÖÖT diye kafamıza vuracak... Eninde sonunda olacak bu.. Bu hızla gidersek, inanıyorum çok az kaldı.
Tatil kitapları.. Hafif eserler.. Çıtırlar... Bana göre değil. Dedim ya, hayat bunlara zaman harcaman için çok kısa... Ama sanırım bu hayata nasıl baktığınla da ilişkili biraz. Ben sanırım hayatı bir proje olarak görenlerdenim, bir "mümkün olduğunca iyi vakit geçirme yeri" olarak değil.. ;)
Ben böyleyim.... Sen peki?